Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

10 Kasım 2025 Pazartesi

Tekfirde Acele Etmekten Sakındırma ve Tekfiri Gerekenleri Tekfir Etmek

 

Allame el-Vellevî rahimehullah Sahihu Muslim şerhinde (1/57) şöyle demiştir:

“Bil ki hak ehlinin mezhebi, kıble ehlinden kimseyi günah sebebiyle tekfir etmemek, hevâ ve bid’at ehlini tekfir etmemek, İslam dininden zorunlu olarak bilinen bir şeyi inkar edenin dinden çıktığına ve kafir olduğuna hükmetmektir. Ancak İslam’a yeni girmiş veya ilimden uzak bir ortamda yetişenler gibi kendisine bu bilginin gizli kaldığı kimseye gelince, ona öğretilir, inkarına devam ederse küfrüne hükmedilir. Zinayı, sarhoş edici içki içmeyi, adam öldürmeyi ve bunun gibi haram oluşu zorunlu olarak bilinen bir şeyi helal sayan da böyledir. Nevevi bunu Muslim şerhinde (1/144-150) zikretmiştir.

Hafız es-Suyuti rahimehullah el-Kevakibu’s-Sati’de şöyle demiştir:

“Kıble ehlini tekfir etmeyi ve yöneticilere karşı ayaklanmayı uygun görmeyiz”

Buna şerh olarak derim ki: Şafii, Ebu Hanife ve el-Eşari’nin söyledikleri: “Kıble ehlinden kimseyi işlediği günah sebebiyle tekfir etmeyiz” sözüne işaret etmektedir. Beyhakî, sahih isnad ile şöyle rivayet etti: Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’ya: “Siiz günahları küfür, şirk veya nifak olarak isimlendirir miydiniz?” diye sorulunca dedi ki:

“Allah’a sığınırım. Lakin “günahkâr mü’minler” derdik.”

İmam Zehebî rahimehullah Siyeru A’lami’n-Nubela’da (15/88) Ebu’l-Hasen el-Eşari rahimehullah’ın hal tercemesinde dedi ki: “el-Eşari’nin beğendiğim bir sözünü gördüm. Bu söz Beyhakî’nin rivayetiyle sabittir. Ebu Hazım el-Abdî’yi şöyle derken işittim: Zahir b. Ahmed es-Serahsi’yi şöyle derken işittim: Ebu’l-Hasen el-Eşari’nin Bağdad’daki evimde vefatı yaklaştığı zaman beni çağırdı, ben de gittim. Şöyle dedi:

“Bana şahit ol ki, kıble ehlinden kimseyi tekfir etmiyorum. Zira hepsi tek bir ma’buda işaret ediyor. İhtilaf ise tamamen ibarelerdedir.”

Zehebi dedi ki: “Ben de bunun benzerini din ediniyorum. Şeyhimiz İbn Teymiyye de son günlerinde şöyle demiştir: “Ben ümmetten kimseyi tekfir etmiyorum. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Abdeste ancak mü’min devam eder.” Abdest ile namazlara devam eden kimse müslümandır.”

Zehebi’den nakil bitti.

El-Vellevî rahimehullah dedi ki: Bu imamların kıble ehlini günah sebebiyle tekfir etmemeye dair sözleri haktır. Lakin uyarıda bulunmak gerekir ki, bir kimsenin kafir olduğunu söyleme konusunda te’vil kabul etmeyen apaçık beyyine olmadıkça acele etmemek gerekir. Özet olarak böyledir. Ayrıntıya gelince, İslam’dan çıkaran bir şey işlediğine dair apaçık beyyine ikame edilmiş kimsenin tekfirinde de duraksanmaz! Uyanık ol! Gafillerden olma! Allah doğruyu en iyi bilendir.”

Vellevi rahimehullah’tan nakil bitti.

Ebu Muaz der ki: Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetme meselesi bazen dinden çıkaran büyük küfre, bazen de dinden çıkarmayan küçük küfre götürür. Hariciler ise bu konuda nazil olan ayet hakkında büyük küfür ile küçük küfür ayrımını yapmadan yöneticileri tekfir ederler. Bu meşhur bir sapmadır. Diğer bir sapma da, tekfiri gerektiren durumlarda dahi tekfiri terk eden, tekfir etmenin yalnızca Haricilerin yolu olduğunu zanneden bozuk bir anlayışın yaygınlaşmış olmasıdır.

Öyle ki M. Kemal’i anmak için saygı duruşunda bulunarak tapınanları, siyasi parti liderlerinin, şarkıcıların, futbolcuların, şeyhlerin, davetçilerin resimlerini vb. ta’zimle, saygı, sevgi ve hürmetle asanları, Cuma ve cemaatle namazları yasaklayanları dahi tekfir etmezler! Hatta bunları caiz görecek kadar balatayı sıyırmış olanlar da vardır! Halbuki bu sayılanlar şirk oluşu zaruri olarak bilinen şeylerdir. Cehaletin yaygınlaşmış olması ve bu konularda fetva verecek deccal hocaların çoğalmış olması sebebiyle bazı istisna kimselerde hükmü bilmedikleri için şirkte vuku bulanlar olabilir, lakin cehalet kalıcı bir engel değildir! Cehaleti gideren bilgi sunulmuş olmasına rağmen söz konusu şirk amel ve itikadlarında ısrar edenlerin tekfir edilmesinin bir zorunluluk olduğunda şüphe yoktur.

Lakin tekfiri hak edenin tekfiri konusunda da Ehl-i Sünnet ile Haricilerin menheci arasında fark vardır. İşlemiş olduğu şirk konusunda kendisine hüccet ikame edilen kişi hala müslüman olduğunu iddia ediyor ve namaza devam ediyorsa bu kimselere nihaî hükmü verecek bir İslam kadısı bulunmadığından bu kimselere münafık muamelesi yapılır. Hariciler ise böyle kimseleri doğrudan mürted sayarak kanlarını, mallarını mubah sayarlar!

Şüphesiz münafık zındıklara karşı takınalacak tavır ve hukuki muameleler ile İslam’dan tamamen çıktığına hükmedilen mürtetlere karşı tavır ve hukukî müeyyideler birbirinden farklıdır! Nitekim Abdullah b. Ubey b. Selul gibi bazı münafıkların küfrü Kur’ân nassıyla sabit olmasına rağmen, bu kimseler muhakeme edildiklerinde yaptıklarını inkar ettiklerinden kendilerine dünya hükmü bakımından müslüman gibi muamele edilmiş, lakin nifaklarından da sakınılmıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem vahiyle desteklenmiş olmasına rağmen, bu gibi kimselere doğrudan mürted hükmü vermemişken, tamamen zanlarına dayanarak İslam iddiasına bulunanlara mürted muamelesi yapanların işlerinin çirkinliği gayet açıktır!

Yine diğer bir uyarılması gereken husus, eskiden beri Ehl-i Sünnet uleması, Cehmiyye ve Rafiziyye dışındaki bid’at ehline kâfir muamelesi yapmamışlardır. Her ne kadar bazı Cehmî’ler kendilerini Eş’arî maskesi altında gizleyerek Eşariliği bulandırmış ve bazı Eşarileri küfre saptırmış olsalar da, genel olarak Eşarî mezhebinin kuralları bellidir, sapık bir mezheptir lakin küfür sınırına varmamıştır. Kendilerini Eşariliğe nispet eden bazı istisna kimselerin küfrü, bütün Eşarilik mezhebini tekfir etmeyi gerektirmez. Nitekim ulema, Kaderiyye fırkasından da yalnız “Allah’ın ezelî ilim” sıfatını inkar eden bazılarını Cehmilere katarak tekfir etmişler, bütün Kaderîleri tekfir etmemişlerdir!  

Adalet her kişiye ne fazlası, ne eksiği, hak ettiğine göre muamele etmektir.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)