Ebû Hureyre radıyallahu anh’den:
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kime ilimsiz olarak
fetva verilirse onun günahı fetvayı verenin üzerine olur.”[1]
Abdullah b. Amr b. El-Âs radıyallahu
anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim: “Muhakkak ki Allah
ilmi, kullardan çekip almak suretiyle kaldırmaz. Lakin ilmi, âlimlerin
canlarını almak suretiyle kaldırır. Geriye bir âlim kalmaz ve insanlar
cahilleri önder edinirler. Onlara fetva sorarlar, onlar da ilimsiz olarak fetva
verirler. Böylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar.”[2]
Dinlerini öğrenmek isteyen müslümanların
üzerine düşen sorumluluk da, günahları açıkça işleyen fasıklara, Allah’tan
korkusu amellerinde ve sözlerine zahir olmayanlara ve bidatçi kimselere başvurmamalarıdır.
Nitekim Selef, dininizi kimden aldığınıza dikkat edin uyarısında
bulunmuşlardır. Ebû Umeyye el-Lahmî
radıyallahu anh’den gelen rivayette Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu: “Muhakkak ki kıyametin alametlerinden üç tanesinden birisi; ilmin,
küçüklerin yanında aranmasıdır.”[3] Bu hadiste
kastedilen küçüklerin bidat ehli olduğu selef tarafından açıklanmıştır.
Allah’ın dini, hatır gönül işi değildir. Hakka
muhalif hiçbir tutum hatır gönül kabul etmez. Özellikle bu hakka muhaliflik
umuma yayılan bir durum arz ediyorsa bunun umumi olarak reddedilmesi zorunluluk
olur. Meselemiz şahıslarla değil, itikad ve görüşlerledir. Geçtiğimiz yıllarda
Şeyh İbn Useymin’in fetvasını eğip bükerek kamerayla çekilen suretleri helal
sayan, aksine delilleri iyi bilmesine rağmen Elbani’nin açık bir hatasına tabi
olarak kadınların yüzlerini açabileceğini söyleyen, demokrasi havarisi kesilmiş
bir fasığı – haşa - “Necaşi’den bile daha salih müslüman” (!) diye niteleyen,
ne selefilik iddiasından ne de hevasından vazgeçemeyen birisi, bu defa haremlik
selamlık uygulamasını tahrif etmeye başlamıştır.
Sorulan soru ve verilen cevap şöyle:
As-salamu alaykum wa rahmatullahi
wa barakatuh, Hocam sizce caizmi insanin kayniyla bir yerde beraber olmasi?
Yani yalniz olmayacak insan, esim, kaynanam, görümcem bide kaynim olacak ama
esim istemiyor. Caiz saniyor. Siz ne diyorsunuz bu konuya? Aynis masada yemek
yenilirmi o varkene vede esim yanimdaykene? Cevabiniz icin simdiden Allah razi
olsun sizden. Amin
Aleykum Selam Bacım! tabi siz tesettür içinde ve yanınızda aileniz varsa, birlikte
oturmanız da sakınca yoktur…Rasulullah’ın yanına tesettür içinde ashabın
zevceleri gelir soru sorar, oturur, dini konuları öğrenirdi. Her sahabi, bir
diğer sahabenin eşini hemen hemen tanırdı. Onlar birbirlerini hayırda desteklerdi.
Siz bir Otobüse-Uçağa tesettür içinde biniyorsunuz, Peki size çok yabancı bir
kimseyle yanyana oturmuyor musunuz? Oturuyorsunuz. Marketlerden tesettür içinde
alış veriş yapmıyor musunuz? O halde; -tesettür içinde ve aileniz sizinle
birlikte oturduğu müddetçe- kaynınızla oturmanızda sakınca yoktur. Ancak; Eğer
eşiniz istemiyorsa, kıskanıyorsa, onunla iyi geçinin, kırmayın, konuşun,
delille ikna edin..
Bu fetvada şu aykırılıklar söz konusudur:
1- “Siz tesettür içinde ve yanınızda
aileniz varsa birlikte oturmanızda sakınca yoktur” sözünde büyük sakınca
vardır.
Sahih bir rivayette Enes radıyallahu anh şöyle anlatmıştır: Ömer
radıyallahu anh bir gün evine gelince hanımının yanında çarşaflı bir kadın
gördü ve onu hür zannerek hemen dışarı çıktı. Tekrar geldiğinde kadın yine
oradaydı. Kadın gidene kadar Ömer radıyallahu anh bunu tekrarladı. Eve girince;
“Bizimle inatlaşan bu kadın kimdi?” diye sordu. Hanımı; “Ondan sana ne, falan
cariyedir.” Dedi. Dışarı çıkınca insanlara dedi ki; “Cariyeler efendilerine
benzemeye çalışmasın! Onlar çarşaf giyip yüzlerini örterek evli hür kadınlara
benzemesinler! Allah Azze ve Celle buyurur ki;
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir
ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını
söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah
bağışlayandır, esirgeyendir.”(Ahzab 59)[4]
Bu rivayetten anlaşılacağı üzere, Ömer radıyallahu anh bahsi geçen
cariyeyi, çarşaflı olmasından dolayı hür zannetmiş, derhal dışarı çıkmıştır.
Şayet kadın çarşaflı ve yüzü örtülü diye onun yanında bulunmak caiz olsaydı
tekrar tekrar dışarı çıkmazdı. Ayrıca Zehirli Ok adlı çalışmamda bir kısmını
zikrettiğim pek çok rivayette açıkça belirtildiği gibi, erkek raviler, hanım
sahabelerden naklettikleri rivayetlerde “perde arkasından dedi ki…” şeklinde
ifadeler kullanmışlardır. Dolayısıyle fetva sahibinin: “Sahabeler birbirlerinin
hanımlarını görür, tanırlardı” şeklindeki, göle düşse onu bulandıracak sözleri
iftiradan ibarettir!
Şu rivayet bunun bir iftira olduğunu ortaya koymaya yeterlidir:
Nesâî, Ebû Abdillah
Salim Sebelân'dan rivayet ediyor: Âişe radiyallahu anhâ, ona Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'in nasıl abdest aldığını gösterdi ki, onda şöyle
geçmektedir: "Başını tam arkasına kadar bir kere mesh etti. Sonra elini
(önce) kulaklarına, sonra da yanaklarına değdirdi." Salim der ki:
"Ben Âişe'ye mukâteb (anlaşmalı köle) olarak geldim. Karşımda oturur,
benimle konuşurdu (benden gizlenmezdi). Bir gün kendisine şöyle dedim:
"Bana bereketle dua et!" "Ne oldu ki?" diye sorunca, "Beni
Allah azat etti!" dedim. Şöyle dedi: "Allah bunu senin hakkında
mübarek kılsın!" Sonra perdeyi indirdi, o günden sonra onu bir daha
göremedim.”[5]
Bu rivayette görüldüğü gibi, Salim’in hürlüğüne kavuşması üzerine
Aişe radıyallahu anha, perde arkasına geçmiştir. Bu perdeyi kadının ferdî
tesettürü olarak yorumlamak ise komik bir iddia olur. Zira Salim, bir daha Aişe
radıyallahu anhayı hiç göremediğini açıkça söylemiştir.
2- Fetva sahibi şöyle diyor: “Siz bir Otobüse-Uçağa tesettür içinde biniyorsunuz, Peki size çok yabancı
bir kimseyle yanyana oturmuyor musunuz? Oturuyorsunuz. Marketlerden tesettür
içinde alış veriş yapmıyor musunuz?”
Bu sözler dinin naslarına teslim olmamış
kimselerin felsefelerine benzemektedir. Kötü örneği delil getirmek kadar saçma
bir istidlal olamaz. Zira kadınlar ancak zaruret sebebiyle evden dışarı
çıkabilirler, zaruret dışında çıkmaları haramdır. Çıkmak zorunda kaldıklarında
ise tam bir tesettürle bütün vücutlarını örtmekle emrolunmuşlardır. Ev içinde
bulunduklarında ise, zaruret halinde kendilerine tanınan tesettürle çıkma
ruhsatı ortadan kalkmakta, kadın ile erkeğin birbirlerini görmelerini
engelleyen perde veya duvar arkasına geçmekle emrolunmuşlardır.
Aişe radıyallahu anha’dan;
"Sevde radıyallahu anha örtünme emri nazil olduktan sonra bir ihtiyaç için
dışarı çıktı. Sevde cüsse bakımından irice bir kadındı. Onu tanıyanlar hemen
farkına varırlardı…" hadisi böylece zikrettikten sonra Ömer radıyallahu
anh'ın onu ancak cüssesinden dolayı tanıdığından bahseder. Sonra Elbani,
"Örtünme emrinden sonra" ibaresi ile ilgili olarak der ki;
"Yani peygamber hanımlarının bizzat perde arkasına geçmeleri emri
kastedilmiştir. O da "Onlardan bir şey istediğinizde perde arkasından
isteyin.."(Ahzab 53) ayetidir. Bu ayet, Buhari ve diğerlerinin rivayet
ettiği gibi, Ömer radıyallahu anh'ın sözüne uygun olarak nazil olmuştur; Enes
radıyallahu anh'den;
"Ömer radıyallahu anh şöyle dedi; "Rasulullah'a; Ey Allah'ın
Rasulü, senin yanına iyi ve kötü kimseler de giriyor. Müminlerin annelerine
perde arkasına gizlenmelerini emretsen" dedim. Bunun üzerine hicab ayeti
nazil oldu."[6]
Geçen hadis, Ömer radıyallahu anh'ın Sevde radıyallahu anha'yı cüssesinden
dolayı tanıdığını gösterir. Yani onun yüzü örtülü idi. Nitekim Aişe radıyallahu
anha, onun cüssesi sayesinde tanındığını zikretmiştir. Bu yüzden Ömer
radıyallahu anh, onun şahıs olarak tanınmamasını, evinden dışarı çıkmamasını
arzu etmiş, lakin hikmet sahibi olan şeriat koyucu bu defa ona muvafakat
etmemiş, onları zora koşmamıştır…"[7]
"Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki; "Ebu Seleme'den olan
iddetim bittiğinde Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem bana geldi ve benimle
perde arkasından konuştu.."[8]
Elbani diyor ki; "Bu rivayetten anlaşılan o ki, örtünme emri elbiseyle
örtünme değil ancak perde veya duvar arkasına geçerek bizzat gizlenmeleridir.
Bu, Allah Teâlâ’nın; "Onlardan bir şey istediğinizde perde arkasından
isteyin" şeklindeki emrine uygundur…"
Nevevî rahimehullah şöyle demiştir: “Bakışı
engelleyen şey fitne korkusudur. Şüphesiz fitne (kadın ile erkek arasında)
müşterektir. Erkeğin fitneye düşmesinden korkulduğu gibi kadın hakkında da
fitneye düşmesinden korkulur” (Şerhu Sahihi Muslim 10/96)
İbni Mesud radıyallahu anh, kadınların evlerinde vakarla oturmalarını
teşvik ederek dedi ki;
“Şüphesiz kadın ancak avrettir. Kadın dışarı çıkmada sakınca görmezse,
şeytan bakışları ona çevirtir ve denilir ki; “Sen bir kimseden hoşlanmasan ona
uğramazsın.” Kadın dış elbisesini giyince ona denilir ki; “Nereye gidiyorsun?”
o da; “Hasta ziyaret etmeye veya cenazeye katılmaya ya da mescitte namaz
kılmaya” der. Hâlbuki kadın, evinde yaptığı ibadet gibisiyle Rabbine ibadet
edemez.”[9]
Nitekim “Kadın avrettir” sözü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den merfu
olarak da sabit olmuştur. (Tirmizi 1172)
Allah Azze
ve Celle şöyle buyurmuştur: “Peygamberin
eşlerinden bir şey istediğiniz zaman, örtü arkasından isteyin; bu hem sizin
kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir.” (Ahzab 53)
Kaide: Hüküm, varlığına veya yokluğuna göre ilettin
etrafında döner.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Şehvet
söz konusu olmasa dahi bakış fitne kaynağıdır. Fitneye sebep olan herşeyde asıl
onun caiz olmamasıdır.” (Mecmuu Kutubi ve Resaili İbn Teymiyye 15/415)
Yine şöyle demiştir: Kim bakışını tekrar ve devam
ettirirse ve “Ben şehvetle bakmıyorum” derse yalan söylemiştir. Zira bakıştan
dolayı mutlaka kalbinde lezzet oluşur. Ama aniden bakışa gelince, gözünü hemen
çevirdiği takdirde affolunur.
Bu görüşü
Cerir radıyallahu anh hadisi destekler: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e aniden bakış hakkında sordum, bana hemen gözümü
çevirmemi emretti.” Bunu Müslim (4018) rivayet etmiştir.
Bu emir gayet açıktır. Ali radıyallahu anh rivayeti
de böyledir: “Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Ey Ali! Bakışına bakış ekleme. Birincisi
senin lehine ise de ikincisi lehine değildir.” Bunu Ahmed (3/308) ve Hakim (6/407)
rivayet etmişler, El-Elbanî hasen demiştir. (Sahihu’t-Tergib (2/189)
Bu hadislerdeki yasağın, dışarıda tesettürlü
kadınlara bakmak hakkında olduğu açıktır. Peki ya kadınlara nasıl olsa tesettürlüler
diye erkeklerin bakışlarına serbest bırakmanın nasıl bir mantıklı açıklaması
olabilir? Böyle bir durumda kadınların erkeklere bakmasını nasıl engellemeyi
düşünüyorsunuz?
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebi sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu: “Âdemoğluna zinadan nasibi yazılmıştır.
Buna muhakkak kavuşur. Gözlerin zinası bakmak, kulakların zinası dinlemek,
dilin zinası konuşmak, elin zinası tutmak, ayakların zinası adım atmak, kalbin
zinası meyletmek ve temenni etmektir. Cinsel organ bunu ya tasdik eder ya da
yalanlar.” Buhari (6122) ve Müslim (4802) rivayet etmişlerdir. Lafız Müslim’e
aittir.
Zina yalnızca erkeğin işlediği bir günah mıdır?
Kadınların gözleri, kulakları, dilleri zinadan masum mudur?
Kadınların dışarı çıktıklarında da erkeklerle
karışmaktan sakınmaları gerekir. Otobüste yabancı erkekle yanyana oturan
kadının günahı örnek olarak sunulamaz. Sahabeler hacda dahi kadın erkek
karışmasına karşı çıkmışlardır:
İbrahim en-Nehaî naklediyor; “Ömer radıyallahu anh,
erkeklerin kadınlarla beraber tavaf etmesini yasakladı ve bir adamı onlarla
beraber görünce onu kamçısıyla dövdü.”[10]
İbni Cürayc, Atâ’dan naklediyor; “İbni Hişam kadınları
erkeklerle beraber tavaf etmekten men edince dedi ki; “Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in kadınları erkeklerle beraber tavaf ettiği halde onları
bundan nasıl alıkoyarsın?” dedi ki; “Bunu hicap emrinden önce mi, yoksa sonra
mı yapıyorlardı?” “Ben onlara ancak hicap emrinden sonra yetiştim.” “Peki
erkeklerle kadınlar nasıl karışıyorlardı?” “Karışmıyorlardı. Aişe radıyallahu
anha erkekler arasına karışmadan, ayrı şekilde tavaf ediyordu.”[11]
Bu haber gösteriyor ki, İslam’ın ilk yıllarında
erkekler ile kadınlar karışıp, izdiham içinde tavaf etmiyorlardı.
Sevde radıyallahu anha’ya; “Kız kardeşlerinin yaptığı
gibi hac ve umre yapsan olmaz mı?” denilince dedi ki; “Ben hac ve umre yaptım. Bunun üzerine Allah
bana vakarla evde oturmamı emretti.”
Ravi der ki; “Allah’a yemin olsun, o cenazesi çıkarılana kadar evinden
çıkmadı.”[12]
Azatlı bir cariyesi, Aişe radıyallahu anha’nın yanına
girmiş ve demiştir ki; “Ey müminlerin annesi! Beyt’i yedi defa tavaf ettim ve
Rükn’ü iki ya da üç kez selamladım.” Aişe radıyallahu anha ona dedi ki; “Allah
sana karşılık vermesin! Allah sana karşılık vermesin! Erkeklerin arasına mı
girdin!? Tekbir getirip geçemez miydin?”[13]
Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh, kadınlar ile
erkeklerin karışmasına karşı çıkarak şöyle demiştir: “Hiç utanmıyor musunuz?
Hiç kıskanmıyor musunuz? Duyduğuma göre kadınlarınız çarşılara çıkıyor ve
kalabalığın arasına giriyormuş!” Rüsteh’in rivayetinde: “Kıskanmayanda hayır
yoktur” ifadesi de vardır.[14]
3- Fetva sahibi şöyle diyor: “O halde; -tesettür içinde ve aileniz sizinle birlikte oturduğu müddetçe-
kaynınızla oturmanızda sakınca yoktur.”
Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellem özellikle
kayından sakınmayı emretmişken nasıl Allah’tan korkmadan bu fetvaya cüret
edilebiliyor anlamış değilim:
Utbe b. Amir radıyallahu anh’den; Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; "Sizleri kadınların yanına
girmekten sakındırırım." Ensar’dan biri dedi ki; "Ya Rasulullah! Kayın (kocanın
akrabaları) hakkında ne dersin?" Buyurdu ki; "Kayın (kocanın akrabaları) ölüm (gibi
kaçınılması gereken bir durum) dur."[15]
4- Fetva sahibi şöyle diyor: “Ancak; Eğer eşiniz istemiyorsa, kıskanıyorsa, onunla iyi geçinin, kırmayın,
konuşun, delille ikna edin”
Eşi istese de istemese de bu Allah’ın
emridir. Asıl delillere ikna olup teslim olması gereken fetva sahibinin
kendisidir.
Ebu Muaz el-Çubukabadi
[1] Ahmed (2/321); Ebû Dâvûd (3/321); İbn Mâce (1/20); el-Elbânî,
Mişkâtu’l-Mesâbîh’te (1/52) hasen demiştir.
[2] Buhârî (100); Muslim (2673).
[3] Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr (22/361); el-Lâlekâî (1/85); Hatîb,
Nasîhatu Ehli’l-Hadîs (s.240); el-Elbânî, es-Sahîha’da (695) sahih demiştir.
[4] Sahih mevkuf. Ehadisu İsmail b. Cafer ez-Zuraki (101) İbn
Habib el-Gaye ve’n-Nihaye (s.228) muhtasar olarak: Begavi Şerhu’s-Sunne (2/438)
Ahmed Ahkamun Nisa (103)
[6] Buhari (8/428)
[7] Cilbabul Mer'e (s.105-106)
[8] İbni Sa'd (8/90)
[9] Sahih. Taberani (9/185, 294) Heysemi; “Ricali güvenilirdir”
dedi. Mecmauz Zevaid (2/35) Münziri; “İsnadı hasendir” dedi. Tergib (1/305)
Elbani Sahihu’t-Tergib (348) Elbani sahih dedi.
[10] Fakihi Ahbaru Mekke (1/252) Fethul Bari (3/480)
[11] Sahih maktu. Buhari (1539) Abdurrazzak (5/66) Beyhaki
(5/78) İbni Hacer Tagliku’t-Ta’lik (3/73)
[12] Sahih mevkuf. İbni Sa’d (8/55, 208) Salebi el-Keşfu
ve’l-Beyan (8/34) Kurtubi Camiu’l-Ahkami’l-Kur’ân (14/180) Şevkani
Fethu’l-Kadir (4/281) Kiyalherasi Ahkamu’l-Kuran (4/62) Cessas Ahkamu’l-Kuran
(5/229) Durru’l-Mensur (8/155) İbn Munzir ve Abd b. Humeyd’den.
[13] Hasen mevkuf. İmam Şafii Müsned (s.127) el-Ümm (2/172)
Beyhaki (5/81) Fakihi Ahbaru Mekke (1/122)
[14] Hasen. Ahmed (1/133) İbnül Cevzi Ahkamu’n-Nisa (s.110)
Begavi Şerhu’s-Sunne (9/270) İbnu’l-Esir en-Nihaye (3/286) İbn Hacer
el-Askalani İtrafu’l-Musnedi’l-Mu’teli (6428) İbn Kudame Şerhu’l-Kebir (8/144)
(Rusteh’den naklen: Kenzu’l-Ummal (8735) Hayatus Sahabe (4/16) Kutu’l-Kulub
(2/418) Şarani Hukuku’l-Uhuvvet (153) Semerkandi Bustan (880) es-Suyuti
er-Ruheybani Metalibu Uli’n-Nehy (15/407) Ahmed Şakir isnadının sahih olduğunu
söylemiştir. Musned (2/254-255)
[15]
Sahih. Buhari (4934) Müslim (2172) İbn Ebi Şeybe (4/48) Tirmizi (1171)
Darimi (2645) Ahmed (4/149, 153) Darimi (2/361) İbn Hibban (12/401) Nesai
İşretu’n-Nisa (338) Beyhaki (7/90) Beyhaki Şuab (5437) Taberani (17/277) Deylemi
(1551) İbnu Katan Kitabun Nazar (s.198) Tergib (4/195) Makdisi Umdetu’l-Ahkam
(306) Fethu’l-Bari (9/330) İbn Cevzi Zadu’l-Mesir (6/34) Rıyazu’s-Salihin (1630)
Iraki Tarhu’t-Tesrib (7/39)