Eskiden Tevhidi öğrenirken
Rububiyet tevhidi, uluhiyet tevhidi, isim ve sıfatlar tevhidi şeklinde taksim
ediyorlardı. Bu La ilahe illallah şehadetinin gereğidir. Maalesef Muhammedun
rasulullah şehadetinin gereği olan ittiba tevhidine önem vermiyorduk.
İbn Hazm rahimehullah el-İhkam’da
(1/89) diyor ki: “Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Hakkında ihtlaf ettiğiniz
şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte benim rabbim Allah budur, O’na tevekkül ettim
ve dönüşüm de O’nadır.” (Şura 10) Allah Teâlâ’nın bizi Nebisi sallallahu
aleyhi ve sellem’in sözüne döndürdüğünü görüyoruz. Nitekim az önce de geçmişti.
Tevhidi ikrar etmiş bir müslümanın çekişme anında Kur’an ve Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen bir haberden başka bir şeye müracaat
edeceği ve bu ikisinde bulunmayan bir şey getireceği işitilmemiştir. Eğer hüccet
ikamesinden sonra bunu yaparsa o fasıktır. Fakat kitap ve sünnetin emirlerinin
dışına çıkıp bu ikisinden başkasına itaat edilebileceğini helal sayarsa o bir kafirdir.
Bize göre bunda hiçbir şüphe yoktur.
Nitekim Muhammed b. Nasr
el-Mervezi’den şöyle dediğini zikretmiştik: İshak b. Rahuye şöyle derdi: “Kendisine
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bir haber ulaşıp da onun sahih
olduğunu kabul eden, sonra takiyye yapmadan onu reddeden kimse bir kafirdir.”
Bu konuda İshak’ın sözüyle hüccet getirmedik. Ancak bunu cahilin bizleri bu
görüşte tek kalan kimseler olarak zannetmemesi için zikrettik. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den sahih olarak geldiğini kabul ettiği bir rivayetin aksine
göre hareketi helal sayanı tekfir etmemizde hüccet getirdiğimiz delil, Allah
Teâlâ’nın Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e hitaben şu ayetidir: “Fakat hayır; Rabbine yeminler olsun ki onlar, aralarında
çekiştikleri şeyler hakkında seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden
dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îman
etmiş olmazlar” (Nisa 65)
Ebu Muhammed b. Hazm der ki: aklı olana,
sakınana, Allah’a ve ahiret gününe iman edene; bu ahdin Rabbi Teâlâ tarafından
kendisinden alınmış bir ahit olduğuna ve Allah Azze ve Celle’nin kendisine
tavsiyesi olduğuna kesin olarak inanması için yeterlidir. İnsan nefsini kontrol
etsin, eğer nefsinde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den kendisine sahih
olarak ulaşan, O’nun hüküm verdiği her habere karşı sıkıntı duyuyorsa ya da Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenlere karşı nefsi teslim olmamışsa, nefsi
falan ve filanın sözüne veya kıyasına ya da istihsanına meylediyorsa veya
çekiştiği konularda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den başka birine
muhakeme oluyorsa bilsin ki Allah Teâlâ yemin ederek söylemiştir - ki O’nun
sözü haktır – o mü’min değildir. Allah Teâlâ doğruyu söyleyendir. Bu kimse mü’min
olmadığına göre, o bir kafirdir. Üçüncü bir kısma yol yoktur.
Taklid eden veya Malik’e, Ebu Hanife’ye, Şafii’ye,
Sufyan’a, el-Evzai’ye, Ahmed (b. Hanbel)’e, Davud (ez-Zahiri)ye – Allah onlardan
razı olsun – tabi olan herkes bilsin ki, bu imamlar dünyada, ahirette ve
şahitliklerin yapılacağı günde kendisinden berîdirler.
Allah’ım! Sen biliyorsun ki, aramızda geçen
hiçbir şeyde, çekiştiğimiz hiçbir konuda, hükmünde ihtilaf ettiğimiz hiçbir
hususta Senin kelamın ve peygamberinin – aleyhi's-salatu ves-selâm - kelamından
başkasına muhakeme olmayız. Yeryüzündeki herkes bize öfkelense de, bize
muhalefet etseler, gruplaşarak harb etseler de Peygamberinin hükmettiği hiçbir
şeyde nefsilerimizde sıkıntı duymayız. Bizler buna gönülden teslim olanlarız.
Tereddüt etmeden o hükme koşarız. Buna muhalefet eden herkes isyankarlardır. Bunun
senin katında hata olduğuna kesinlikle iman ederiz. Ben senin katındaki doğruya
isabet edenim. Allah’ım! Bizi bunda sabit kıl, buna muhalif kılma! Allah’ım! Senden
çocuklarımızla beraber bizi ve müslüman kardeşlerimizi de karşılık yurduna
ulaşmamıza kadar bu yola sıkı sarılanlardan kılmanı dilerim. Amin ey
merhametlilerin en merhametlisi!”
Buna göre bizim Allah’tan başkasına ibadet
etmemiz caiz olmadığı gibi Allah’a Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
sünnetinden başkasıyla ibadet etmemiz de caiz değildir. Allah’ı ibadette
birlediğimiz gibi aynı şekilde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i de tabi
olmada birlememiz gerekir. Zira teşri’de O’ndan başkasına tabi olunamaz. Ne bir
imama, ne bir mezhebe, ne bir görüşe ya da kıyasa veya bunun benzerlerine tabi
olup da Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü terk edemeyiz. Ancak Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in namaz kıldığı gibi namaz kılar, orucumuzu O’nun
tuttuğu gibi tutar, zekatımızı O’nun verdiği gibi verir, haccımızı O’nun
yaptığı gibi yaparız. Dini akıllardan, görüşlerden ve fikirlerden almayız.
İbadette Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnet kılmadığı hiçbir şeyi
istihsanda bulunmayız (güzel görmeyiz) Şafii şöyle der: “Kim istihsanda bulunursa
din koymuş olur”
İttibada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
sünnetin tek kabul edilmesi ve onun dışındaki sözlerin, görüşlerin terk
edilmesi tevhidin türlerinden bir türdür.
Maalesef – İbn Hazm’ı ve akidesini
eleştiren – bazı kimseler tevhid akidesinin yarısını teşkil eden bu esastan
gafil kalıyor ve müslümanları isim ve sıfat meselelerine vb. dalmakla meşgul
ediyorlar… İttiba tevhidini ise ihmal ediyorlar!
Allah’tan hidayet dileriz.
Ebu Muhammed el-Mısrî
Tercüme: Ebu Muaz