Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

8 Ocak 2012 Pazar

İttiba Tevhidi Hakkında Bir Şüphenin İzalesi


Bismillah

Birkaç gün önce ittiba tevhidi ile alakalı olarak Ebu Muhammed el-Mısrî’nin bir makalesini tercüme edip yayınlamıştım. Bazı kimseler bu yazıdan dolayı tekfircilik ithamına kalkışmış, ilim sahillerinden uzak, bataklık göllerinde gezinmeye başlamışlardır.
Şurasının altını çizerek belirteyim ki; prensibim; delille arkasında duramayacağım veya aksini ispat eden deliller sunulduğunda rücu edemeyeceğim bir yazıyı yayınlamamaktır.
İttiba tevhidi, selefin menhecini beyan eden ilim ehlinin önemle üzerinde durdukları bir konudur. Haşa bunu biz uydurmuş değiliz. İlim ehlinden bazısı, bu kısmı uluhiyet tevhidi kapsamında gördüklerinden, ismini ayrıca zikretmeselerde mana olarak mutlaka buna dikkat çekmişlerdir. Aşağıda ilim ehlinin ittiba tevhidi – diğer adıyla: mutabaat tevhidi – hakkında sözlerini naklediyorum ki, öküz altında buzağı arayanlar utansın ve tevbe etsinler!


Şeyh Racihi’ye ittiba tevhidi hakkında sorulan bir soru ve cevabı şu şekilde:
Soru: Tevhidin kısımlarından dördüncü bir kısım olarak ittiba tevhidini söyleyenin hükmü nedir?”
Cevap: Istılah olarak bu inkar edilemez. Taksime değil, ancak manaya itibar edilir. İttiba tevhidi ibadet tevhididir. Dördüncü bir kısım değildir. Bu ancak ibadet tevhididir. Lakin bunu dördüncü bir kısım olarak zikreden kimse bilmiyorum.” (ed-Durus Fi’l-Akide 15/22)  
İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “(Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem)e karşı edebin başı şunlardır: Tam anlamıyla ona teslim olmak, emrine boyun eğmek, aklî denilen bâtıl hayallerle itiraz etmeksizin verdiği haberi kabul ve tasdik ederek karşılamak, bu haberler hakkında şüphe ve kuşkuya düşmemek, kişilerin görüşlerini ve zihinlerin süprüntülerini onun önüne geçirmemek, nasıl ki O’nu gönderen Allah Subhanehu Teâlâ; ibadet, huşu, zillet, tevbe ve tevekkülde birleniyorsa, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i de hükmü kabul etmede, teslimiyette, boyun eğmede ve itaatte birlemektir. İşte bu iki tevhiddir. Kulun Allah’ın azabından kurtulması ancak bu ikisiyle mümkündür. Birisi rasulü gönderenin tevhidi/birlenmesi, diğeri de rasule uyma tevhididir.” Medâricu’s-Sâlikîn (2/387).
Şeyh Salih b. Abdilaziz Alu’ş-Şeyh, İthafu’s-Sail adlı Tahaviyye şerhinde (s.20) şöyle demiştir:
“İlim ehlinden bir gruba göre tevhid dört kısma ayrılır. Onlar dördüncü kısım olarak mutabaat tevhidini yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e ittibayı zikretmişlerdir. Onlar bu taksim ile iki şehadet kelimesinin delalet ettiği manayı kastederler. Zira Allah’ın birlenmesi dediklerinde bunu üç kısma ayırırlar. Allah’a izafe edilmeksizin mutlak olarak tevhid zikredildiğinde ise dört kısma ayırırlar. Bunlardan üç kısmı Allah’a hastır. Dördüncüsü olan mutabaat tevhidi ise Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e hastır.  Çünkü teşrî’de Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’den başkasına tabi olunamaz.”
Yine başka bir yerde şöyle der: “Tevhidu’l-Mutabaat tabirini İbn Kayyım, Tahaviyye şarihi ve ilim ehlinden bir topluluk kullanmışlardır.” (Salih Alu’ş-Şeyh, Tahaviye şerhi s.14)
Bkz.: Nasır el-Akl, Tahaviye şerhi (s.2) Hazımi, Şerhu’l-Usuli’s-Selase (s.20)
Şeyh Hazimi, Kitabu’t-Tevhid şerhinde kendisine sorulan soruya şöyle cevap vermiştir:
Soru: “Burada mutabaat tevhidi denilen dördüncü bir tevhid türü var mıdır? Selefin menhecinde yöneticilere itaat ve onlara karşı ayaklanmamak bu kısma dahil midir?
Cevap: Evet. Tevhidu’l-Mutabaatı zikreden, bu türü kastetmez. Ancak Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmayı kasteder. Bu yüzden İbn Kayyım rahimehullah bu cümleyi Medaricu’s-Salikin’de şöyle sunar: “Tevhidul mutabaat; tabi olunanın birlenmesidir.”
Şemsuddin el-Efgani, Cuhudu’l-Ulemai’l-Hanefiyye adlı kitabında (1/106) şöyle demiştir: “Tevhidin ikinci kısmına gelince, o mutabaat tevhididir. Yine bu Bu tür tevhidin konumunu bilen Hanefi alimleri indinde çok önemlidir. Nitekim onlar bu tür tevhidi ihlal eden kimsenin alimleri ve rahipleri Allah’ın dışında rabler edindiklerini, şeyhlere ve imamlara ibadet ettiklerini, Allah Teâlâ’ya şirk koştuklarını, böyle bir kimsenin kafir bir müşrik olduğunu, tevbe etmezlerse öldürüleceklerini açıklamışlardır. Nitekim şeyhleri ve imamları taklidde aşırılık yapanların hali de budur. Derim ki: bu hanefi alimleri doğru söylemişlerdir. Zira bazı donuk, aşırı taklitçiler imamları, sanki onlar rasul veya peygamberlermiş gibi mertebelerinin üzerinde görüyorlar…”
Dr. Abdulaziz b. Muhammed b. Ali b. Abdillatif  Nevakizu’l-İman kitabında şöyle der (2/48): “Tevhidu’l-ittiba ki bununla kastedilen, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmanın gerçekleştirilmesidir. İttiba tevhidi; muhakeme olma ve teslim olmada rasulün birlenmesidir. (Bkz.: Şerhu Akideti’t-Tahaviye 1/228) Durum böyle olduğuna göre Allah’ın indirdiği ile hükmetmek ittiba tevhididir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Fakat hayır; Rabbine yeminler olsun ki onlar, aralarında çekişlikleri şeyler hakkında seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyet göstermedikçe îman etmiş olmazlar.” (Nisa 65) İbn Kesir bu ayet hakkında (3/211) şöyle demiştir: “Allah Teâlâ kerim ve mukaddes zatına yemin ederek kimsenin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bütün meselelerdinde muhakeme olmadıkça iman etmiş olmayacağını bildirmiştir. O’nun hükmü zahiren ve batinen boyun eğilmesi gereken haktır.”
Şeyh Ali el-Hudayr, el-Vicaze adlı Usulu’s-Selase şerhinde (s.84) şöyle der: “İttiba tevhidi; Allah’a Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenlerden başkasıyla ibadet etmemektir."
Muhammed b. Huseyn el-Ciyzani, El-Kavaid Fi Marifeti’l-Bid’a adlı eserde (s.18) şöyle demektedir: “Allah Teâlâ’ya meşru kılınanlarla yakınlaşmak bu dinin temel esaslarından büyük bir esastır. Hatta bu Alah’ı birlemenin ve O’na imanın gereğidir. Bu; ittiba tevhididir. Aynı zamanda bu amellerin salih olması ve kabulü için iki şart olan: ihlas ve ittiba şartlarından birisidir.”
Muhammed Abdullah Ebi Bekr, es-Sunnetu’n-Nebeviyeti’l-Masdari’s-Sani kitabında (s.42) şöyle der: “Nebevi sünnetin Kur’an-ı Kerim ile alakası, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in risaletine şahitliğin, Allah Azze ve Celle’nin tevhidine şahitlikle olan alakası gibidir. zira birinci şehadete Allah Azze ve Celle’nin uluhiyetinde, rububiyetinde ve isim ve sıfatlarında tevhidi denilirken, ikinci şehadete: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ittibada tevhid denilir.”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)