Soru: Güvendiği bir âlimi taklid eden kimse
hakkında İslam’In hükmü nedir? Lakin fetva verdiği konuda ondan delili talep
etmiyor ve bu âlimin delilini bilmeden onun görüşüyle amel ediyor. Şayet delili
haber verse onun Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olup olmadığını bilemeyeceğini
iddia ediyor. Delili sorması gerekir mi, yoksa bu kimse mazur mudur?
Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın
cevabı: “Ona gereken Allah’ın kitabından veya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in sabit olan sünnetinden delili sormaktır. Çünkü Allah Azze ve Celle’nin
şu ayetlerinin kapsamına avam da dahildir:
“Rabbinizden size indirilene uyun. O’nun
dışında dostlar edinip de onlara uymayın. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!”
(A’raf 3)
“Bilgin olmayan şeyin ardına düşme. Zira
kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 36)
Taklid cehalettir. Taklid, insanların Allah’ın
kitabından ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden
uzaklaşmalarının sebebidir.
Rabbu’l-İzzet, Kerim Kitab’ında şöyle buyurur: “Hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyin hükmü
Allah’a aittir.” (Şura 10)
“Herhangi bir şeyde çekişirseniz eğer Allah’a
ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah’a ve rasulüne döndürün.” (Nisa
59)
Bizler, isabet eden veya hata eden âlim, bilen
veya bilmeyen olarak, hakkında ihtilaf ettiğimiz şeyleri Allah’ın kitabına ve Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine döndürmekle emrolunduk. Başkalarına
müdahale ettiği gibi, şeytan âlime de müdahale eder. Allah Subhanehu ve Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
“Onlara,
âyetlerimizi verdiğimiz kimsenin haberini de oku. Bu kimse, kendisini onlardan
sıyırıp çıkarmış, bunun üzerine şeytan da onu peşine takmış ve böylece
azgınlardan olmuştu. Eğer dileseydik o âyetlerle onu yükseltirdik. Fakat o
dünyaya meyletmiş, heva ve hevesine kapılmış. Tıpkı köpek gibi: üzerine varsan
da dilini çıkarıp solur: onu bıraksan da dilini çıkarıp solur.” (A’raf 175-176)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: “Kalpler Rahman’ın parmaklarından iki parmağı arasındadır,
dilediği evirip çevirir.” Evet, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem böyle
buyuruyor, nereden bileceğiz ki o âlim belki tembellik etti veya gevşeklik
gösterdi!
Âlimlerin gevşek davranmaları sebebiyle
müslümanlara büyük bir belâ girmiştir. Namaz kılan salih Müslümanlardan birçoğu
televizyon fitnesine düşmüştür. Zira âlimlerin evlerinde onu görmüşlerdir.[1]
Salih müslümanlardan birçoğu sakal traşı
fitnesine düşmüşlerdir. Bunun sebebi bazı Ezher’lilerin sakallarını traş
ettiklerini görmeleridir.
Salih müslümanlardan birçoğu hiçbir sebep
olmadan öğleyle ikindiyi, akşamla yatsıyı cem ederek kılmaktadır. Bunun yegâne
sebebi insanların namazları cem ettiklerini görmeleridir.[2] Bu, taklid
sebebiyle muhalefetlere düşmeye engel olmayan bir kapıdır.
O kişi diyor ki: “Avam Allah’ın kitabını ve Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetini anlamaz”
Biz de ona diyoruz ki: “Avam Allah Azze ve
Celle’nin şu kavlini anlamıyor mu:
“Kendiniz için hayırdan neyi takdim ederseniz
Allah katında onu hayır olarak ve daha büyük ecir olarak bulursunuz.” Evet,
avam şu hadisi anlamıyor mu?:
“Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa gecenin
yarısını kıyamla geçirmiş gibidir. Kim sabah namazını cemaatle kılarsa bütün
geceyi kıyamla geçirmiş gibidir.” Evet, avam şu hadisi anlamıyor mu:?
“Cemaatle namazın, tek başına kılınan
namazdan üstünlüğü yirmi yedi derecedir.” Avam bunları elbette anlıyor!
Avam arasında sanatkârlıkta uzman olan, arabayı
parça parça söküp takan, ziraat işlerinde parmakla gösterilen, mühendis olan
kimseler görürsün. Yanımızda ziraat konusunda ziraat bakanından daha uzman olan
bazı gençler vardır.
Böylece ancak din hususunda ihmalkârlık ve
gevşeklik gösterirler. Bu durum bizi, dinimizi, ona ehil olmayan kimselerden
alır hale getirmiştir.
Bedevi, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e
geliyor ve: “Ey Muhammed! Sana soracağım ve sorumun şiddetinden dolayı gönlüne
bir şey gelmesin” diyor. Bir diğeri: “Allah için söyle, bunu sana Allah mı
emretti?” diyor. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Allah için söyle, bunu
sana Allah mı emretti?” diyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: “Evet”
diyordu.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ensar’dan,
Kureyş ile beraber savaşa çıkıp, kâfir ordusu içinde kendilerine gelen
bedevilere, hurmadan bir şeyler vermelerini talep edince, Ensardan birisi:
“Ey Allah’ın rasulü! Bu kendi görüşün mü, yoksa
Allah katından mı?” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bu ancak benim tarafımdan, size şefkat etmemden
dolayı” buyurmuştur. Dediler ki:
“Hayır, vallahi bizler kâfirler iken tek bir
hurma dahi vermezdik. Allah bize İslam’ı lütfettikten sonra olmaz.”
Yine onlar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
“Ey Allah’ın rasulü! Muhakkak ki Allah haktan hayâ etmez. Kadın ihtilam olduğu
zaman gusletmeli midir?” diyorlardı.
Tabiun da aynı şekilde sahabeye soruyorlardı.
Şayet durum, kavmimizin istediği gibi olsaydı bu hayra asla ulaşamazdık. Buhari,
Muslim, Ahmed’in Müsned’i bize ulaşmazdı. Şayet: “Dört rekât namaz kıl, şöyle
ve şöyle yap” diyorlarsa sermayeden harcıyorlar.
Kişiye delil ile fetva verildiğinde bu tatmin
eder ve Allah onu ilmiyle mübarek kılar.
Bir kimsenin sözünü: “Suretler haramdır” diye
ezberlediğinde, onun haram olduğunun delili nedir? Rasûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem: “Muhakkak ki melekler içinde köpek veya suret bulunan bir eve
girmezler” buyurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Allah suret
yapanlara lanet etsin” buyurdu şeklinde hadisleri ezberlesen fayda ile
dönersin. Ama sana: “Suret haramdır” dese, sonra bir diğerine gidersin, o da sana:
“Bu hatalı görüştür, o cahildir, haram
olan suretler taştan yontulmuş putlardır, bu resimlere ise suret denilmez” der!
Yine ibadet konusunda sana: “Şöyle ve şöyle yap”
derim.
Siz sünnet ehlisiniz! Size fetva sorduğunuz
kimseden delili istemekte hırslı olmanızı ve: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu” diye bir delil olmadan kimseye fetva
vermemenizi nasihat ediyorum.”
Kaynak: Kurratu’l-Ayn Fi Ecvibeti Kaidi’l-Alâbî
ve Sahibi’l-Adîn (s.13 vd.)
Tercüme: Ebu Muaz
[1] Şeyh
Mukbil b. Hadi rahimehullah, Televizyonun haram olduğu görüşünde olduğu için
böyle söylemektedir. Lakin doğrusu, televizyon cihazının kendisinin haramlığına
dair açık bir nas yoktur. Ancak suret, müzik, erkeklerle kadınların
birbirlerini seyretmeleri, yayınların içeriğindeki ifsad edici unsurlar gibi
illetler sebebiyle televizyon cihazı dolaylı yollardan haram görülmektedir.
[2] Hiçbir
sebep olmadan namazları cem etme hakkında ruhsat sabit olmuştur. Şeyh Mukbil’in
burada bu karşı çıkmasında iki ihtimal söz konusudur:,
1- Ya bunun sürekli hale getirilerek ruhsatın bir asıl
haline getirilmesi endişesi. Zira asıl olan, her namazın kendi vaktinde
kılınmasıdır ve en faziletli olan budur. Nitekim bütün namazları cem ederek
kılan bazı gevşek kimseler “Çay deminden, selefî ceminden belli olur”
şeklindeki deyimi kullanarak, sanki namazların cem edilmesi ruhsat değil de,
daha faziletli imiş gibi bir intibaya sebebiyet vermektedirler. Bu, namazın
kendi vaktinde kılınmasındaki fazileti bildiren nasları hafife almaya götürdüğü
için tehlikeli bir düşüncedir.
2- Yahut bu konuda delili bilmeden sırf sünnet
ehlinden hüsnü zan beslediği kimseleri taklidle bu amele devam edilmesi. Zira
delili bilmeden taklid haramdır.
Şeyhin her iki ihtimali de kastetmiş olması münkündür.
Allah en iyi bilendir.