Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

29 Aralık 2017 Cuma

Meleklerle İstigasenin Hükmü

Soru:Sufiler, İmam Ahmed’in tevessül ve istigaseye inandığını iddia ediyorlar. Beyhaki Şuabu’l-İman’da (6/128, no:7697) Ebu Abdillah el-Hafız – Ahmed b. Selman el-Fakih – Abdullah b. Ahmed b. Hanbel isnadıyla rivayet ediyor:
“Babamın şöyle dediğini işittim: “İkisi binekli, üçü yaya olmak üzere veya üçü binekli, ikisi yaya olmak üzere beş defa hac yaptım. Hac yolunda yolu kaybettim. Yaya idim. Bunun üzerine:
“Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin” demeye başladım. Çok geçmeden yolu buldum.” Veya babam buna benzer bir şey söyledi.” İmam Ahmed’in Şuabu’l-İman’da geçen bu rivayetine ve İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan gelen şu hadise dayanıyorlar: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
Muhakkak Allah Azze ve Celle’nin hafaza melekleri dışında bazı melekleri vardır. Ağaçtan düşen yaprakları dahi yazarlar. Biriniz ıssız bir arazide kaybolursa: “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin, Allah size merhamet etsin” diye seslensin.” Bunu Bezzar; Hatim b. İsmail – Usame b. Zeyd – Eban b. Salih – Mucahid – İbn Abbas radiyallahu anhuma isnadıyla rivayet etmiştir. Bundan dolayı İmam Ahmed’in kavline göre duada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile tevessül etmek mustehaptır diyorlar. En yakın zamanda cevabınızı bekliyorum.”
Cevap: Hamd Allah’adır.
Birincisi: Bezzar (4922); Usame b. Zeyd el-Leysî – Eban b. Salih – Mucahid – İbn Abbas radiyallahu anhuma isnadıyla merfu olarak rivayet ediyor (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki):
إِنَّ لِلَّهِ مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ ، يَكْتُبُونَ مَا سَقَطَ مِنْ وَرَقِ الشَّجَرِ ، فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضٍ فَلاةٍ فَلْيُنَادِ : أَعِينُوا عِبَادَ اللَّهِ
Muhakkak ki Allah yeryüzünde hafaza dışında melekleri vardır, ağaçtan düşen her yaprağı yazarlar. Biriniz ıssız bir arazide kaybolursa “Bana yardım edin Allah’ın kulları!” desin.”
Bezzar dedi ki: “Bu sözü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den bu lafızla ancak bu yoldan ve bu isnad ile biliyoruz.” Musnedu’l-Bezzar (11/181)
Bu hadis iki illet ile illetlendirilmiştir:
Birincisi: İsnadı Usame b. Zeyd el-Leysî etrafında dönmektedir. O, cerh ve ta’dil âlimlerinin kendisi hakkında ihtilaf ettikleri bir ravidir. Kimisi sika derken kimisi zayıf der. Her halukarda hıfzı eleştirilmiştir.  İmam Ahmed dedi ki: “Onun rivayetlerini düşünürsen kendisindeki münkerliği anlarsın.” (İbn Adiy, el-Kamil Fi’d-Duafa 2/76) Hafız Zehebî Usame b. Zeyd el-Leysi hakkında şöyle demiştir: “Saduktur, bazen yanılır. Yahya el-Kattan’ın onun hakkındaki sözleri ihtilaflıdır. Ahmed: “Bir şey değildir” dedi. Nesai: “Kuvvetli değil” dedi. İbn Adiy: “Onda bir sakınca yoktur” dedi.” (el-Mugni Fi’d-Duafa 1/66) Hafız İbn Hacer de et-Takrib’de (s.98): “Saduktur, yanılır” dedi.
İkincisi: Usame b. Zeyd’den rivayet edenler de bu hadiste ihtilaf etmişlerdir. Kimisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü olarak merfuan, kimisi de İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın sözü olarak mevkufen rivayet etmiştir. Nitekim merfuan rivayetinde Hatim b. İsmail tek kalmıştır. Bunu Bezzar, Musned’inde (4922) rivayet etmiştir. Şu dört ravi ise ona muhalefet ederek mevkuf rivayet etmişlerdir:
1- Abdullah b. Ferruh. Beyhakî Şuabu’l-İman (1/325)
2- Ravh b. Ubade. Beyhakî Şuabu’l-İman (10/140)
3- Cafer b. Avn. Beyhakî Şuabu’l-İman (10/140)
4- Ebu Halid el-Ahmer. İbn Ebî Şeybe Musannef (6/91)
Bunların hepsi de Usame b. Zeyd el-Leysî tarikiyle İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın kendi sözü olarak rivayet etmişlerdir. Şüphe yok ki mevkuf olarak rivayeti tercihe şayandır. Çünkü ravileri sayı bakımından daha çok ve ezberleri daha kuvvetli, hata ve yanılmadan daha uzaktırlar. İmam Şafii şöyle demiştir: “Çok sayıdaki kimsenin rivayeti, ezber bakımından tek kişinin rivayetinden önceliklidir.” (İhtilafu’l-Hadis s.177)
Hafız Şemsuddin ez-Zehebî şöyle demiştir: “Hadisi sağlam bir ravi bir isnadla rivayet eder, veya mevkuf olarak ya da mürsel olarak rivayet eder de, onunla beraber aynı hadisi rivayet eden diğer sağlam raviler ona muhalefet ederlerse, sikaların sözbirliği ettiği rivayete itibar edilir. Zira tek kişi yanılabilir. Burada illetlendirme söz konusu olmaksızın onun hatası ortaya çıkar. Cemaatin rivayetine itibar edilir.” (el-Mukiza s.52)
Bu hadisin kabulüne hülmedersek tercih edileni, İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın kavli olmasıdır. Bu hadis, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü değildir.
Beyhakî dedi ki: “Bu, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan mevkuftur. Bunun doğruluğu tecrübe edildiğinden İlim ehlinden olan salihler katında bu hadisle amel edilmektedir.” Beyhakî, el-Adab (s.269)
Bu hadisle amel edenlerden birisi de İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah’tır. Abdullah b. İmam Ahmed dedi ki: “Babamın şöyle dediğini işittim:
حججْت خمس حجج ، منها ثنتين راكبًا ، وثلاثة ماشياً أو ثِنْتَيْنِ ماشياً وثلاثة راكبًا ، فضللت الطَّرِيق في حجَّة ، وكنت مَاشِيا ، فجعلت أقول : يا عباد الله دلوني على الطَّرِيق ، فلم أزل أقول ذلك حتى وقفتُ على الطريق
“Beş defa hac yaptım. Bunlardan ikisini binekli, üçünü yürüyerek veya ikisini yürüyerek, üçünü binekli olarak yaptım. Yürüyerek hac yaptığımda yolu kaybettim ve: “Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin” demeye başladım. Çok geçmeden yolu buldum.” Abdullah b. Ahmed, Mesailu’l-İmam Ahmed’de (s.245) rivayet etmiştir. Bkz.: İbn Asakir Tarihu Dimeşk (5/298)
İkincisi: Uyarıda bulunulması gereken önemli hususlardan birisi, istigasenin şirk olmasında şu kayıt vardır: Allah’tan başkasından sadece Allah’ın gücü yeten bir şeyi istemek şirktir.
Ama mahlûkun güçlerinin yettiği konuda istigase yapmak/yardım istemek hiçbir şekilde şirk değildir. Yukarıda zikredilen rivayette meleklerden bir sınıfın bulunduğu bildirilmiştir. Onlar diridirler. Tabiî hayatları kendilerine göredir. Allah onları arazilerde kaybolanlara yardım etmeleri ve onlara yolu göstermeleri için görevlendirmiştir. Kim onlardan yardım talep ederse, mahlûktan onların güçlerinin yettiği bir şeyi talep etmiş olur. Allah onları bu iş için görevlendirmiştir.
Bu, ölü olan veya gaip olan mahlûktan hastaya şifa talep etmekten, çocukla rızıklandırılmayı istemekten, eşinin doğumunun kolaylaştırılmasını istemekten, merhamet veya afiyet vermesini istemekten veya sadece Allah’ın gücünün yettiği benzer şeyleri talep etmekten tamamen farklıdır.
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “İstigase; gavs talep etmektir. Bu da zorluğun giderilmesi demektir. İstinsar; destek talep etmek, istiâne; yardım istemek demektir. Mahlûktan, onların güçlerinin yettiği konularda bunlar talep edilebilir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer dinde sizden destek isterlerse size düşen onlara destek olmaktır.” (Enfal 72) Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Birbirinize iyilik ve takva hususunda yardım edin.” (Maide 2) Ama yalnızca Allah’ın gücü yeten konularda bu, sadece Allah’tan talep edilebilir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/103)
Yine İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Sadece Allah Teâlâ’nın gücü yeten konulara gelince, bunun Allah Subhanehu’dan başkasından talep edilmesi caiz değildir. Bu, ne meleklerden, ne nebilerden, ne de başkalarından istenebilir. Allah’tan başkasına: “Beni bağışla”, “Bize yağmur yağdır”, “Kâfir topluluklara karşı bize destek ol” veya “Kalplerimizi hidayet et” demek caiz değildir. Ama beşerin gücü yeten konuda yardım istemek bu babdan değildir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/329)
Yine şöyle demiştir: “Sünnet şöyle devam edegelmiştir: Hayatta olan kimseden, onun gücünün yettiği başka şeyler talep edilebildiği gibi, dua etmesi de talep edilebilir. Ama gaip olan ve ölü olan mahlûka gelince, ondan bir şey istenmez.” (Mecmuu’l-Fetava 1/344)
Yine şöyle demiştir: “Allah’tan başkasının gücünün yetmediği ve başkasından istenemeyecek şeylere örnek. Yağmuru indirmek, bitki bitirmek, sıkıntıları gidermek, sapıklıktan hidayet etmek, günahların bağışlanması gibi hususlardır. Şüphesiz bütün mahlûkattan hiçbiri bunlara güç yetiremez. Bunlara ancak Allah güç yetirir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/370)
Şeyhulislam’dan bu konuda birçok nakiller yaptık. Çünkü heva ve bid’at ehlinin bu konularda karıştırmaları çoktur.
Şeyh Salih Âlu’ş-Şeyh şöyle demiştir: “Hadis, batıl ehlinin iddia ettikleri gibi ölülerden ve benzerlerinden yardım istemeye delalet etmemektedir. Bilakis açık bir şekilde yolu kaybeden kimselerin sesleneceği muhatapların melekler olduğu belirtilmektedir. Onlar kendilerine sesleneni işitirler ve rablerinin izniyle onlara cevap vermeye güç yetirirler. Çünkü onlar onlar yolu kaybetmiş kimselere yol göstermeye imkânları olan dirilerdir. Onlar Allah’ın kullarıdır. Hayattadırlar ve işitirler. Rablerinin kendilerine verdiği imkân ile cevap vermeye güç yetirirler. Bu da ıssız arazide yolu göstermedir. Bu rivayetlerden belli bir şahsa ismiyle seslenmeye delil getiren kimse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemiş olur. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü iyi düşünüp anlamamıştır. Bu tavır ise hevâ ehlinin özelliğidir. Bu durum anlaşıldıysa;
Bu rivayet, zayıflığına rağmen kendisiyle amel edilmesi konusunda gevşeklik gösterilen zikirlerdendir. Çünkü dini esaslara uygundur, Kur’an naslarına ve nebevî hadislere aykırı değildir. Sonra, bu konu hakkında delil gelen konuya özeldir. Çünkü bu kıyasın caiz olmadığı bir konudur. Zira akideler ancak tevkif üzeredir. (Sadece vahyin naslarıyla belirlenir.)” (Hazihi Mefahimuna s.56)
Özetle: Yalnızca Allah’ın gücü yeten konular; ölüleri diriltmek, rızık vermek gibi Allah’ın rububiyetine dair özelliklerdir. Bütün bunlar Allah Subhanehu’dan başkasından istenemez. Kim bunlardan bir şeyi Allah’tan başkasından istigase yaparak isterse şirk koşmuş olur.
Mahlûkatın güçlerinin yettiği şeylere gelince, bunları, gücü yeten kimseden istemekte bir sakınca yoktur. Mahlûktan istigasede iki şart vardır: kendisinden istigase yapılan/yardım istenen kimsenin hayatta olması, hazır (orada) olması ve bunu yapmaya kâdir (gücü/imkânı) bulunmasıdır.
Allah en iyi bilendir.
Tercüme: Ebu Muaz
Ebu Muaz’ın notu: Usame b. Zeyd el-Leysî Muslim’in ricalindendir. Buhârî ta’likan ondan rivayette bulunmuştur. Hadisi hasen derecesinden aşağı kalmaz. Bu yüzden el-Elbanî rahimehullah, ed-Daife’de (2/111) yukarıda zikredilen İbn Abbas radiyallahu anhuma rivayeti hakkında; mevkuf olarak isnadı hasendir demiştir. Hafız İbn Hacer Netaicu’l-Efkâr’da merfu rivayeti hakkında hasen demiştir. (Futuhatu’r-Rabbaniye 5/151) es-Sehavî, el-İbtihac’da merfu rivayete hasen demiştir. Heysemi de Mecmau’z-Zevaid’de (no: 17104) “Ricali sikadır” demiştir. Doğrusu, fetvada da zikredildiği gibi mevkuf olarak hasen olmasıdır. Lakin hükmen merfudur. El-Elbani rahimehullah, İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın bunu ehli kitaptan almış olabileceği gibi mücerret bir ihtimal ortaya atarak hükmen merfu sayılmayacağını söylese de, bu iddianın muteber olamayacağı ortadadır. Nitekim bu konuda sahih delil de sabit olmuştur. Bu önemli delil, yukarıda tercüme ettiğim fetvada zikredilmemiştir. Buhârî’nin uzunca rivayet ettiği İbrahim aleyhi's-selâm kıssasında Hacer aleyha's-selâm bir ses işitince:
أَغِثْ إِنْ كَانَ عِنْدَكَ خَيْرٌ
Ey sesin sahibi! Yardım edebilecek güçteysen bana yardım et” diye seslenerek Cibril aleyhi's-selâm’dan yardım istemiştir. (Buhârî 3365)
Fetvada zikredilen rivayet ve benzerleri hakkında el-Elbani rahimehullah şu açıklamayı yapmıştır:
1- İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet edilir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Sizden biriniz boş bir arazideyken hayvanı kaçacak olursa: “Ey Allah’ın kulları! Benim için onu tutun, Ey Allah’ın kulları! Benim için onu tutun” diye seslensin. Zira Allah’ın yeryüzünde onu sizin için yakalamaya hazır kulları vardır” Zayıftır. Bkz.: Ed-Daife (655)
Açıklama:
Hafız Sehavi, el-İbtihac Biezkari’l-Musafiri ve’l-Hac” adlı kitabında (s.39) şöyle demiştir: “İsnadı zayıftır. Lakin Nevevi şöyle dedi: “Büyük şeyhlerimizden biri bunu tecrübe etmiştir.”
Derim ki: ibadetler tecrübelerden alınamaz. Özellikle de bu hadiste olduğu gibi gaybî olan konularda!.. Bu hadisin sahih olduğunu tespit için tecrübeye meyletmek caiz değildir! Bu nasıl olsun ki, nitekim bazıları sıkıntılı anlarda ölülerden istigase (yardım isteme) yapmanın caiz olduğu konusunda bu hadise dayanmaktadırlar. Hâlbuki bu katışıksız bir şirktir! Allah yardımcımız olsun.
El-Herevî’nin Zemmu’l-Kelam’da (4/68/1) şu rivayeti en güzel rivayetlerdendir:
“Abdullah b. Mubarek yolculuklarından birinde yolda kayboldu. Ona “zorda kalanın yahut yolunu kaybedenin korktuğu zaman: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin” diye seslenirse yardım görür” haberi ulaşmıştı. Bunun üzerine bu rivayetin isnadına bakmak için bu rivayetin yazılı olduğu cüzü aramaya başladı.” El-Herevî dedi ki: “İsnadını görmeden böyle bir dua yapmayı caiz görmemişti”
Derim ki: İttiba’nın işte böyle olması gerekir.
Güzellikte bunun bir benzeri, Allame Şevkanî’nin Tuhfetu’z-Zakirin’de (s.140) bu konuyla ilgili söylediği şu sözlerdir:
“Diyorum ki: Sünnet sırf tecrübe ile sabit olmaz. Bir kimsenin bir şeyi sünnet olduğuna inanarak işlemesi, o kimseyi bidatçilikten çıkarmaz. Duanın kabul edilmiş olması, kabul sebebinin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olduğunu göstermez. Nitekim Allah sünnete tevessül etmeden dua edenin duasına da icabet etmektedir. O merhametlilerin en merhametlisidir. Bir istidrac olarak (yani kulun derece derece sapması için) duasına icabet etmiş olabilir.”
2- Utbe b. Gazvan radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
Sizden biriniz bir şey kaybeder de, kimsenin olmadığı bir yerde yardıma ihtiyacı olursa şöyle desin: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin, ey Allah’ın kulları bana yardım edin” Zira Allah’ın göremediğimiz bazı kulları vardır.” Zayıftır. Bkz.: ed-Daife (656)
Açıklama:
Bu hadis, önceki gibi zayıf olmakla beraber, ölmüş olan Salihlerden ve velilerden yardım istemenin caiz olduğuna dair bir delil bu hadislerde mevcut değildir. Zira her ikisinde de “Allah’ın kulları” ile kastedilenler insan dışındaki varlıklardır. Bunun delili, ilk hadiste geçen: “Zira Allah’ın sizin için onları yakalamaya hazır kulları vardır” sözüdür. Bu hadiste de onlar: “Zira Allah’ın göremediğimiz kulları vardır” sözüyle anlatılmıştır.
Bu nitelik ancak cinlere veya meleklere uyar. Çünkü adeten onları görmeyiz. Nitekim diğer bir hadiste onların meleklerden bir grup oldukları açıklanmıştır. Bezzar, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan şu lafızla rivayet ediyor:
Muhakkak ki Allah Teâla’nın yeryüzünde hafaza melekleri dışında, yere düşen her bir ağaç yaprağını dahi yazan melekleri vardır. Issız bir arazide biriniz bir sıkıntıya düşerse: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin” diye seslensin.”
…Eğer sahihse – bu hadis, ilk hadiste “Allah’ın kulları” sözüyle kastedilenin melekler olduğunu tayin etmektedir. Buna ister diri, ister ölü olsunlar, “Gayb erenleri” denilen veliler, Salihler gibi insanlardan veya cinlerden olan Müslümanları katmak caiz değildir. Zira onlarla istigâse (onlardan manevi yardım istemek) ve onlardan yardım talep etmek açık bir şirktir. Çünkü onlar duayı işitmezler, işitseler de buna cevap vermeye ve istekleri yerine getirmeye güç yetiremezler. Bu husus birçok ayetlerde açıkça belirtilmiştir. Bu ayetlerden birisi de Allah Azze ve Celle’nin şu buyruğudur:
O'ndan başka yalvardıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahip değildirler. Eğer onlara duâ ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevap veremezler. Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdâr olan Allah gibi hiç kimse sana haber veremez.” (Fâtır 13-14)
Hafız İbn Hacer’in hasen dediği İbn Abbas radıyallahu anhuma hadisini İmam Ahmed kuvvetli görmüş, bununla amel etmiştir. İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, el-Mesail’de (217) şöyle demiştir:
“Babamın şöyle dediğini işittim: “İki defa binekli, üç defa da yaya olmak üzere veya iki defa yaya, üç defa binekli olarak beş defa hac yaptım. Yaya olarak yaptığım haclardan birinde yolu kaybettim. “Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin!” demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken yolu buluverdim.” Veya babam buna yakın bir şey söyledi.” Bunu Beyhaki eş-Şuab’da (2/455/2), İbn Asakir (3/72/1) Abdullah b. Ahmed yoluyla, sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir…”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)