Soru: “Sufiler, İmam Ahmed’in tevessül ve
istigaseye inandığını iddia ediyorlar. Beyhaki Şuabu’l-İman’da (6/128, no:7697)
Ebu Abdillah el-Hafız – Ahmed b. Selman el-Fakih – Abdullah b. Ahmed b. Hanbel
isnadıyla rivayet ediyor:
“Babamın şöyle dediğini işittim: “İkisi binekli, üçü yaya
olmak üzere veya üçü binekli, ikisi yaya olmak üzere beş defa hac yaptım. Hac
yolunda yolu kaybettim. Yaya idim. Bunun üzerine:
“Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin” demeye
başladım. Çok geçmeden yolu buldum.” Veya babam buna benzer bir şey söyledi.”
İmam Ahmed’in Şuabu’l-İman’da geçen bu rivayetine ve İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan
gelen şu hadise dayanıyorlar: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu
ki:
“Muhakkak Allah Azze ve Celle’nin hafaza melekleri
dışında bazı melekleri vardır. Ağaçtan düşen yaprakları dahi yazarlar. Biriniz
ıssız bir arazide kaybolursa: “Ey Allah’ın kulları bana yardım edin, Allah size
merhamet etsin” diye seslensin.” Bunu Bezzar; Hatim b. İsmail – Usame b.
Zeyd – Eban b. Salih – Mucahid – İbn Abbas radiyallahu anhuma isnadıyla rivayet
etmiştir. Bundan dolayı İmam Ahmed’in kavline göre duada Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem ile tevessül etmek mustehaptır diyorlar. En yakın zamanda cevabınızı
bekliyorum.”
Cevap: Hamd Allah’adır.
Birincisi: Bezzar (4922); Usame b. Zeyd el-Leysî –
Eban b. Salih – Mucahid – İbn Abbas radiyallahu anhuma isnadıyla merfu olarak
rivayet ediyor (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki):
إِنَّ لِلَّهِ
مَلائِكَةً فِي الأَرْضِ سِوَى الْحَفَظَةِ ، يَكْتُبُونَ مَا سَقَطَ مِنْ وَرَقِ
الشَّجَرِ ، فَإِذَا أَصَابَ أَحَدَكُمْ عَرْجَةٌ بِأَرْضٍ فَلاةٍ فَلْيُنَادِ :
أَعِينُوا عِبَادَ اللَّهِ
“Muhakkak ki Allah yeryüzünde hafaza dışında melekleri
vardır, ağaçtan düşen her yaprağı yazarlar. Biriniz ıssız bir arazide kaybolursa
“Bana yardım edin Allah’ın kulları!” desin.”
Bezzar dedi ki: “Bu sözü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den
bu lafızla ancak bu yoldan ve bu isnad ile biliyoruz.” Musnedu’l-Bezzar
(11/181)
Bu hadis iki illet ile illetlendirilmiştir:
Birincisi: İsnadı Usame b. Zeyd el-Leysî etrafında
dönmektedir. O, cerh ve ta’dil âlimlerinin kendisi hakkında ihtilaf ettikleri
bir ravidir. Kimisi sika derken kimisi zayıf der. Her halukarda hıfzı
eleştirilmiştir. İmam Ahmed dedi ki: “Onun
rivayetlerini düşünürsen kendisindeki münkerliği anlarsın.” (İbn Adiy, el-Kamil
Fi’d-Duafa 2/76) Hafız Zehebî Usame b. Zeyd el-Leysi hakkında şöyle demiştir: “Saduktur,
bazen yanılır. Yahya el-Kattan’ın onun hakkındaki sözleri ihtilaflıdır. Ahmed: “Bir
şey değildir” dedi. Nesai: “Kuvvetli değil” dedi. İbn Adiy: “Onda bir sakınca
yoktur” dedi.” (el-Mugni Fi’d-Duafa 1/66) Hafız İbn Hacer de et-Takrib’de
(s.98): “Saduktur, yanılır” dedi.
İkincisi: Usame b. Zeyd’den rivayet edenler de bu hadiste
ihtilaf etmişlerdir. Kimisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü
olarak merfuan, kimisi de İbn Abbas radiyallahu anhuma’nın sözü olarak mevkufen
rivayet etmiştir. Nitekim merfuan rivayetinde Hatim b. İsmail tek kalmıştır.
Bunu Bezzar, Musned’inde (4922) rivayet etmiştir. Şu dört ravi ise ona
muhalefet ederek mevkuf rivayet etmişlerdir:
1- Abdullah b. Ferruh. Beyhakî Şuabu’l-İman (1/325)
2- Ravh b. Ubade. Beyhakî Şuabu’l-İman (10/140)
3- Cafer b. Avn. Beyhakî Şuabu’l-İman (10/140)
4- Ebu Halid el-Ahmer. İbn Ebî Şeybe Musannef (6/91)
Bunların hepsi de Usame b. Zeyd el-Leysî tarikiyle İbn Abbas
radiyallahu anhuma’nın kendi sözü olarak rivayet etmişlerdir. Şüphe yok ki
mevkuf olarak rivayeti tercihe şayandır. Çünkü ravileri sayı bakımından daha çok
ve ezberleri daha kuvvetli, hata ve yanılmadan daha uzaktırlar. İmam Şafii
şöyle demiştir: “Çok sayıdaki kimsenin rivayeti, ezber bakımından tek kişinin
rivayetinden önceliklidir.” (İhtilafu’l-Hadis s.177)
Hafız Şemsuddin ez-Zehebî şöyle demiştir: “Hadisi sağlam bir
ravi bir isnadla rivayet eder, veya mevkuf olarak ya da mürsel olarak rivayet
eder de, onunla beraber aynı hadisi rivayet eden diğer sağlam raviler ona
muhalefet ederlerse, sikaların sözbirliği ettiği rivayete itibar edilir. Zira tek
kişi yanılabilir. Burada illetlendirme söz konusu olmaksızın onun hatası ortaya
çıkar. Cemaatin rivayetine itibar edilir.” (el-Mukiza s.52)
Bu hadisin kabulüne hülmedersek tercih edileni, İbn Abbas radiyallahu
anhuma’nın kavli olmasıdır. Bu hadis, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözü
değildir.
Beyhakî dedi ki: “Bu, İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan
mevkuftur. Bunun doğruluğu tecrübe edildiğinden İlim ehlinden olan salihler
katında bu hadisle amel edilmektedir.” Beyhakî, el-Adab (s.269)
Bu hadisle amel edenlerden birisi de İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah’tır.
Abdullah b. İmam Ahmed dedi ki: “Babamın şöyle dediğini işittim:
حججْت خمس حجج ،
منها ثنتين راكبًا ، وثلاثة ماشياً أو ثِنْتَيْنِ ماشياً وثلاثة راكبًا ، فضللت
الطَّرِيق في حجَّة ، وكنت مَاشِيا ، فجعلت أقول : يا عباد الله دلوني على
الطَّرِيق ، فلم أزل أقول ذلك حتى وقفتُ على الطريق
“Beş defa hac yaptım. Bunlardan ikisini binekli, üçünü
yürüyerek veya ikisini yürüyerek, üçünü binekli olarak yaptım. Yürüyerek hac
yaptığımda yolu kaybettim ve: “Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin” demeye
başladım. Çok geçmeden yolu buldum.” Abdullah b. Ahmed, Mesailu’l-İmam Ahmed’de
(s.245) rivayet etmiştir. Bkz.: İbn Asakir Tarihu Dimeşk (5/298)
İkincisi: Uyarıda bulunulması gereken önemli
hususlardan birisi, istigasenin şirk olmasında şu kayıt vardır: Allah’tan
başkasından sadece Allah’ın gücü yeten bir şeyi istemek şirktir.
Ama mahlûkun güçlerinin yettiği konuda istigase
yapmak/yardım istemek hiçbir şekilde şirk değildir. Yukarıda zikredilen
rivayette meleklerden bir sınıfın bulunduğu bildirilmiştir. Onlar diridirler.
Tabiî hayatları kendilerine göredir. Allah onları arazilerde kaybolanlara
yardım etmeleri ve onlara yolu göstermeleri için görevlendirmiştir. Kim
onlardan yardım talep ederse, mahlûktan onların güçlerinin yettiği bir şeyi
talep etmiş olur. Allah onları bu iş için görevlendirmiştir.
Bu, ölü olan veya gaip olan mahlûktan hastaya şifa talep
etmekten, çocukla rızıklandırılmayı istemekten, eşinin doğumunun
kolaylaştırılmasını istemekten, merhamet veya afiyet vermesini istemekten veya
sadece Allah’ın gücünün yettiği benzer şeyleri talep etmekten tamamen
farklıdır.
Şeyhulislam İbn Teymiyye şöyle demiştir: “İstigase; gavs
talep etmektir. Bu da zorluğun giderilmesi demektir. İstinsar; destek talep
etmek, istiâne; yardım istemek demektir. Mahlûktan, onların güçlerinin yettiği
konularda bunlar talep edilebilir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Eğer
dinde sizden destek isterlerse size düşen onlara destek olmaktır.” (Enfal
72) Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Birbirinize iyilik ve takva hususunda yardım edin.”
(Maide 2) Ama yalnızca Allah’ın gücü yeten konularda bu, sadece Allah’tan talep
edilebilir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/103)
Yine İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Sadece Allah Teâlâ’nın
gücü yeten konulara gelince, bunun Allah Subhanehu’dan başkasından talep
edilmesi caiz değildir. Bu, ne meleklerden, ne nebilerden, ne de başkalarından
istenebilir. Allah’tan başkasına: “Beni bağışla”, “Bize yağmur yağdır”, “Kâfir
topluluklara karşı bize destek ol” veya “Kalplerimizi hidayet et” demek caiz
değildir. Ama beşerin gücü yeten konuda yardım istemek bu babdan değildir.”
(Mecmuu’l-Fetava 1/329)
Yine şöyle demiştir: “Sünnet şöyle devam edegelmiştir:
Hayatta olan kimseden, onun gücünün yettiği başka şeyler talep edilebildiği gibi,
dua etmesi de talep edilebilir. Ama gaip olan ve ölü olan mahlûka gelince,
ondan bir şey istenmez.” (Mecmuu’l-Fetava 1/344)
Yine şöyle demiştir: “Allah’tan başkasının gücünün yetmediği
ve başkasından istenemeyecek şeylere örnek. Yağmuru indirmek, bitki bitirmek,
sıkıntıları gidermek, sapıklıktan hidayet etmek, günahların bağışlanması gibi
hususlardır. Şüphesiz bütün mahlûkattan hiçbiri bunlara güç yetiremez. Bunlara
ancak Allah güç yetirir.” (Mecmuu’l-Fetava 1/370)
Şeyhulislam’dan bu konuda birçok nakiller yaptık. Çünkü heva
ve bid’at ehlinin bu konularda karıştırmaları çoktur.
Şeyh Salih Âlu’ş-Şeyh şöyle demiştir: “Hadis, batıl ehlinin
iddia ettikleri gibi ölülerden ve benzerlerinden yardım istemeye delalet
etmemektedir. Bilakis açık bir şekilde yolu kaybeden kimselerin sesleneceği
muhatapların melekler olduğu belirtilmektedir. Onlar kendilerine sesleneni
işitirler ve rablerinin izniyle onlara cevap vermeye güç yetirirler. Çünkü
onlar onlar yolu kaybetmiş kimselere yol göstermeye imkânları olan dirilerdir.
Onlar Allah’ın kullarıdır. Hayattadırlar ve işitirler. Rablerinin kendilerine
verdiği imkân ile cevap vermeye güç yetirirler. Bu da ıssız arazide yolu
göstermedir. Bu rivayetlerden belli bir şahsa ismiyle seslenmeye delil getiren
kimse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemiş olur. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü iyi düşünüp anlamamıştır. Bu tavır ise
hevâ ehlinin özelliğidir. Bu durum anlaşıldıysa;
Bu rivayet, zayıflığına rağmen kendisiyle amel edilmesi
konusunda gevşeklik gösterilen zikirlerdendir. Çünkü dini esaslara uygundur,
Kur’an naslarına ve nebevî hadislere aykırı değildir. Sonra, bu konu hakkında
delil gelen konuya özeldir. Çünkü bu kıyasın caiz olmadığı bir konudur. Zira
akideler ancak tevkif üzeredir. (Sadece vahyin naslarıyla belirlenir.)” (Hazihi
Mefahimuna s.56)
Özetle: Yalnızca Allah’ın gücü yeten konular; ölüleri
diriltmek, rızık vermek gibi Allah’ın rububiyetine dair özelliklerdir. Bütün
bunlar Allah Subhanehu’dan başkasından istenemez. Kim bunlardan bir şeyi Allah’tan
başkasından istigase yaparak isterse şirk koşmuş olur.
Mahlûkatın güçlerinin yettiği şeylere gelince, bunları, gücü
yeten kimseden istemekte bir sakınca yoktur. Mahlûktan istigasede iki şart
vardır: kendisinden istigase yapılan/yardım istenen kimsenin hayatta olması,
hazır (orada) olması ve bunu yapmaya kâdir (gücü/imkânı) bulunmasıdır.
Allah en iyi bilendir.
Tercüme: Ebu Muaz
Ebu Muaz’ın notu: Usame b. Zeyd el-Leysî Muslim’in
ricalindendir. Buhârî ta’likan ondan rivayette bulunmuştur. Hadisi hasen
derecesinden aşağı kalmaz. Bu yüzden el-Elbanî rahimehullah, ed-Daife’de (2/111)
yukarıda zikredilen İbn Abbas radiyallahu anhuma rivayeti hakkında; mevkuf
olarak isnadı hasendir demiştir. Hafız İbn Hacer Netaicu’l-Efkâr’da merfu
rivayeti hakkında hasen demiştir. (Futuhatu’r-Rabbaniye 5/151) es-Sehavî,
el-İbtihac’da merfu rivayete hasen demiştir. Heysemi de Mecmau’z-Zevaid’de (no:
17104) “Ricali sikadır” demiştir. Doğrusu, fetvada da zikredildiği gibi mevkuf
olarak hasen olmasıdır. Lakin hükmen merfudur. El-Elbani rahimehullah, İbn
Abbas radiyallahu anhuma’nın bunu ehli kitaptan almış olabileceği gibi mücerret
bir ihtimal ortaya atarak hükmen merfu sayılmayacağını söylese de, bu iddianın
muteber olamayacağı ortadadır. Nitekim bu konuda sahih delil de sabit olmuştur.
Bu önemli delil, yukarıda tercüme ettiğim fetvada zikredilmemiştir. Buhârî’nin
uzunca rivayet ettiği İbrahim aleyhi's-selâm kıssasında Hacer aleyha's-selâm
bir ses işitince:
أَغِثْ إِنْ كَانَ عِنْدَكَ
خَيْرٌ
“Ey sesin sahibi! Yardım edebilecek güçteysen bana yardım et”
diye seslenerek Cibril aleyhi's-selâm’dan yardım istemiştir. (Buhârî 3365)
Fetvada zikredilen rivayet ve benzerleri hakkında el-Elbani rahimehullah
şu açıklamayı yapmıştır:
1- İbn Mes’ud
radıyallahu anh’den rivayet edilir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Sizden biriniz
boş bir arazideyken hayvanı kaçacak olursa: “Ey Allah’ın kulları! Benim için
onu tutun, Ey Allah’ın kulları! Benim için onu tutun” diye seslensin. Zira
Allah’ın yeryüzünde onu sizin için yakalamaya hazır kulları vardır”
Zayıftır. Bkz.: Ed-Daife (655)
Açıklama:
Hafız Sehavi,
el-İbtihac Biezkari’l-Musafiri ve’l-Hac” adlı kitabında (s.39) şöyle demiştir:
“İsnadı zayıftır. Lakin Nevevi şöyle dedi: “Büyük şeyhlerimizden biri bunu
tecrübe etmiştir.”
Derim ki: ibadetler
tecrübelerden alınamaz. Özellikle de bu hadiste olduğu gibi gaybî olan
konularda!.. Bu hadisin sahih olduğunu tespit için tecrübeye meyletmek caiz
değildir! Bu nasıl olsun ki, nitekim bazıları sıkıntılı anlarda ölülerden
istigase (yardım isteme) yapmanın caiz olduğu konusunda bu hadise
dayanmaktadırlar. Hâlbuki bu katışıksız bir şirktir! Allah yardımcımız olsun.
El-Herevî’nin
Zemmu’l-Kelam’da (4/68/1) şu rivayeti en güzel rivayetlerdendir:
“Abdullah b. Mubarek
yolculuklarından birinde yolda kayboldu. Ona “zorda kalanın yahut yolunu
kaybedenin korktuğu zaman: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin” diye
seslenirse yardım görür” haberi ulaşmıştı. Bunun üzerine bu rivayetin isnadına
bakmak için bu rivayetin yazılı olduğu cüzü aramaya başladı.” El-Herevî dedi
ki: “İsnadını görmeden böyle bir dua yapmayı caiz görmemişti”
Derim ki: İttiba’nın
işte böyle olması gerekir.
Güzellikte bunun bir
benzeri, Allame Şevkanî’nin Tuhfetu’z-Zakirin’de (s.140) bu konuyla ilgili
söylediği şu sözlerdir:
“Diyorum ki: Sünnet
sırf tecrübe ile sabit olmaz. Bir kimsenin bir şeyi sünnet olduğuna inanarak
işlemesi, o kimseyi bidatçilikten çıkarmaz. Duanın kabul edilmiş olması, kabul
sebebinin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den sabit olduğunu göstermez.
Nitekim Allah sünnete tevessül etmeden dua edenin duasına da icabet etmektedir.
O merhametlilerin en merhametlisidir. Bir istidrac olarak (yani kulun derece
derece sapması için) duasına icabet etmiş olabilir.”
2- Utbe b. Gazvan
radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz
bir şey kaybeder de, kimsenin olmadığı bir yerde yardıma ihtiyacı olursa şöyle
desin: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin, ey Allah’ın kulları bana yardım
edin” Zira Allah’ın göremediğimiz bazı kulları vardır.” Zayıftır. Bkz.:
ed-Daife (656)
Açıklama:
Bu hadis, önceki
gibi zayıf olmakla beraber, ölmüş olan Salihlerden ve velilerden yardım
istemenin caiz olduğuna dair bir delil bu hadislerde mevcut değildir. Zira her
ikisinde de “Allah’ın kulları” ile kastedilenler insan dışındaki varlıklardır.
Bunun delili, ilk hadiste geçen: “Zira Allah’ın sizin için onları yakalamaya
hazır kulları vardır” sözüdür. Bu hadiste de onlar: “Zira Allah’ın
göremediğimiz kulları vardır” sözüyle anlatılmıştır.
Bu nitelik ancak
cinlere veya meleklere uyar. Çünkü adeten onları görmeyiz. Nitekim diğer bir
hadiste onların meleklerden bir grup oldukları açıklanmıştır. Bezzar, İbn Abbas
radıyallahu anhuma’dan şu lafızla rivayet ediyor:
“Muhakkak ki
Allah Teâla’nın yeryüzünde hafaza melekleri dışında, yere düşen her bir ağaç
yaprağını dahi yazan melekleri vardır. Issız bir arazide biriniz bir sıkıntıya
düşerse: “Ey Allah’ın kulları! Bana yardım edin” diye seslensin.”
…Eğer sahihse – bu
hadis, ilk hadiste “Allah’ın kulları” sözüyle kastedilenin melekler olduğunu
tayin etmektedir. Buna ister diri, ister ölü olsunlar, “Gayb erenleri” denilen
veliler, Salihler gibi insanlardan veya cinlerden olan Müslümanları katmak caiz
değildir. Zira onlarla istigâse (onlardan manevi yardım istemek) ve onlardan
yardım talep etmek açık bir şirktir. Çünkü onlar duayı işitmezler, işitseler de
buna cevap vermeye ve istekleri yerine getirmeye güç yetiremezler. Bu husus birçok
ayetlerde açıkça belirtilmiştir. Bu ayetlerden birisi de Allah Azze ve
Celle’nin şu buyruğudur:
“O'ndan başka
yalvardıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahip değildirler. Eğer onlara
duâ ederseniz, duanızı işitmezler; işitseler bile, size cevap veremezler.
Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkâr ederler. Her şeyden haberdâr olan
Allah gibi hiç kimse sana haber veremez.” (Fâtır 13-14)
Hafız İbn Hacer’in
hasen dediği İbn Abbas radıyallahu anhuma hadisini İmam Ahmed kuvvetli görmüş,
bununla amel etmiştir. İmam Ahmed’in oğlu Abdullah, el-Mesail’de (217) şöyle
demiştir:
“Babamın şöyle
dediğini işittim: “İki defa binekli, üç defa da yaya olmak üzere veya iki defa
yaya, üç defa binekli olarak beş defa hac yaptım. Yaya olarak yaptığım
haclardan birinde yolu kaybettim. “Ey Allah’ın kulları! Bana yolu gösterin!”
demeye başladım. Ben böyle demeye devam ederken yolu buluverdim.” Veya babam
buna yakın bir şey söyledi.” Bunu Beyhaki eş-Şuab’da (2/455/2), İbn Asakir
(3/72/1) Abdullah b. Ahmed yoluyla, sahih bir isnad ile rivayet etmişlerdir…”