Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

25 Aralık 2017 Pazartesi

Re’y ve Kıyas Ashabı Bid’at Ehlidir


Hicri 280 yılında vefat eden, İmam Ahmed’in öğrencilerinden Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah es-Sunne’de (no: 87-88) şöyle demiştir:
“Din ancak; Allah Azze ve Celle’nin kitabı, eserler, sünnetler ve sika kimselerden gelen sahih, kuvvetli ve meşhur haberler ve sahih rivayetlerdir. Sika ve meşhur kimse, sika ve meşhur kimseden rivayet ederek, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e veya ashaba yahut tabiine veya etba’ut-tabiîne yahut sonraki meşhur, kendilerine uyulan, sünnete tutunan, rivayetleri akleden, bid’at ile bilinmeyen, yalanla eleştirilmeyen ve muhalefetle suçlanmayan imamlara ulaşana kadar birbirini tasdik ederek gelmiştir. Onlar kıyas ve re’y ashabı değillerdir. Çünkü dinde kıyas batıldır. Re’y de öyledir, ondan daha batıldır. Dinde re’y ve kıyas ashabı bid’atçi, sapık cahillerdir. Ancak bu konuda güvenilir imamlardan olan seleften rivayet varsa, o rivayeti almak evlâdır.”
Hicri 241 yılında vefat etmiş olan Muhammed b. Abdilaziz rahimehullah şöyle demiştir: “Dinde re’y ve kıyas ashabı sapık bid’atçilerdir. Ümmetin dininden çıkmışlardır. Çünkü dinde re’y ve kıyas ashabı bununla kitabı ve sünneti batıl saymak, ilmi ve rivayeti iptal etmek, kendi görüş ve kıyaslarında teferrüt etmek isterler.” (er-Risaletu'l-Vadıha (2/269)
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle demiştir: “Re’y (dinde şahsi görüşlere) bakıp da kalbinde fesat oluşmayan neredeyse hiç kimse yoktur.”
Yine şöyle demiştir: “İnsanlara düşen ancak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere tabi olmak, sahihini sakiminden ayırmak, bundan sonra aralarından ihtilaf yoksa Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının sözlerine bakmak, eğer ashab ihtilaf etmişlerse kitaba bakıp hangisinin sözü kitaba veya Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sözüne uygunsa onu almak, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den veya ashabından gelen bir şey yoksa tabiinin sözlerine bakmak, hangisinin sözü kitap ve sünnete uygunsa onu almak, onlardan sonra gelen insanların çıkardıkları şeyleri terk etmektir.” (Bedaiu’l-Fevaid (5/1428)
Yine Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah, es-Sunne (no:109) şöyle demiştir: “Re’y ashabı bidatçi ve sapıklardır. Sünnetin ve eserin (seleften gelenlerin) düşmanıdırlar. Onlar dinde re’y, kıyas ve istihsan yapılmasını caiz görürler. Onlar seleften gelen rivayetlere muhaliftirler. Hadisi iptal ederler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisini reddederler ve Ebu Hanife ve onun görüşünde olanları imam edinirler, onların dinini din edinir ve onların görüşüne uyarlar. Hangi sapıklık bundan daha açıktır veya bunun gibidir? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının sözlerini terk edip Ebu Hanife ve ashabının re’ylerine tabi oluyorlar! Sapıklık ve tuğyan olarak bu yeter!”
Taklid ve İttiba Terimleri Hakkında Uyarı: Önceki muhaddisler ve sünnet imamları taklid ile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından ve onlara uyan selef âlimlerinden gelen eserlere tabi olmayı kastediyorlardı. Şüphesiz bu övülen bir durumdur. Sonrakiler ise taklid kelimesiyle, delilini bilmeden ve seleften rivayet söz konusu olmadan, sözü hüccet olmayan kimsenin sözünü almak manasında kullanmışlardır. Bu ittifakla kınanmıştır. Nitekim İbn Abdilberr rahimehullah gibi bazı âlimler, öncekilerle sonrakilerin taklid kelimesini farklı manada kullanmalarından dolayı karışıklığı kaldırmak için, öncekilerin taklid dedikleri şeye “ittiba” demişler, sonrakilerin taklid tanımını da kınanmış taklid olarak nitelemişlerdir.
Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah es-Sunne’de (no:89) şöyle demiştir: “Taklidi uygun görmediğini ve dininde kimseyi taklid etmediğini iddia etmek fasık bid’atçinin sözüdür. Allah’ın, rasulünün, dininin, kitabının ve nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin düşmanıdır. Bu sözüyle ancak rivayetleri batıl saymak, ilmi iptal etmek, sünneti söndürmek, re’y, kelam, bid’at ve muhalefet ile tek kalmak ister. Bu görüşte olana Allah, melekler ve bütün insanlar lanet etsin. Bu, bid’atçilerin en pis sözüdür. Çirkinlik ve sapıklığa en yakın olanıdır, hatta sapıklığın kendisidir. Taklidi uygun görmediğini iddia eder, fakat dininde Ebu Hanife, Bişr el-Merisi ve ashabını taklid eder! Allah’ın dininin düşmanlarından hangisi sünnetleri söndürmek, rivayetleri iptal etmek isteyerek taklidi uygun görmediğini iddia eden, fakat dininde ismini verdiğim sapıklık imamları, bid’atlerin öncüleri ve muhaliflerin önderleri olan kimseleri taklid eden kimseden daha çok düşmandır? Bu görüşe Allah gazap eder.”
İmam İshak b. Rahuye rahimehullah şöyle demiştir: “Biz ittiba ashabıyız. Önceki imamlarımızı taklid ederiz. Allah onlara rahmet etsin. Allah’ın kitabında ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde bulunmayan, hiçbir imamın söylemediği bir sözü nakletmeyiz.” Hallal, es-Sunne’de (9712) rivayet etmiştir.
İmam el-Berbehari rahimehullah, Şerhu’s-Sunne’de (no:93) şöyle demiştir: “Şunu iyi bil ki din ancak takliddir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını taklid etmektir.”
Yine Şerhu’s-Sunne (no:144)’te şöyle demiştir: “Nefsin hakkında Allah’tan sakın! Sana gereken şey seleften gelen rivayetler, eser ashabı ve takliddir. Zira din ancak takliddir. Yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i, ashabı radiyallahu anhum’u ve bizden öncekileri taklid etmektir. Onlar bir karışıklık bırakmamışlardır. Onları taklid et ve rahata kavuş. Eseri ve eser ehlini (seleften gelen rivayetleri) aşma!”
Ed-Darimi rahimehullah, en-Nakz’da (s.298) şöyle demiştir: “Şureyh ve İbn Sirin şöyle demişlerdir: “Esere (seleften gelen rivayetlere) tutunduğumuz sürece sapmayız.” İbrahim (en-Nehai) dedi ki: “İş tamamen önceki duruma uymaktır. Şayet bize onlardan sadece tırnağı yıkadıkları ulaşsaydı onları aşmazdık. Bir kavmi hakir görmek olarak, onların amellerine muhalefet yeterlidir.” Rivayetlere uymak takliddir. Şayet Bişr el-Merisi’nin iddia ettiği gibi kişinin kendisinden önceki fakihlere uyması caiz olmasa, Allah Teâlâ’nın şu ayette zikrettiği ittibanın yeri nedir?: “Onlara güzellikle ittiba edenler” (Tevbe 100) Sahabe, tabiin ve onlardan sonrakilerden gelen rivayetleri ne yapardı? Kişi bunlarla amel etmezse bu rivayetlerin hilafına olarak aklıyla istinbat etmeye kalkmaz mı? O zaman da rivayetler boşa çıkar, haberler gider ve ilim ehlinden ilim talebinden mahrum kalınır, insanlar el-Merisi ve ashabının küfür olan aklî ürünlerine ve imkânsız tefsirlerine sarılırdı…”
İşte önceki ehl-i sünnet muhaddislerin taklid kelimesiyle kastettikleri ancak sözü hüccet olanın sözüne ittibadır. Bu, ehl-i sünnet ile bid’at ehli arasındaki ayrımdır.
Sünnet ehli, seleften rivayet edilen istinbatlara, hangi delilden istinbat edildiğini bilerek uyar, ittiba eder.
Bid’at ehli ise; “Onlar rical ise biz de ricaliz” der ve kendi görüşleriyle istinbat ederek selefe muhalefet ederler yahut re'y ehli olan Ebu Hanife gibi Selef'e muhalefet etmiş sapıkları imam edinerek, delillere aykırı istinbatları taklit ederler.
Ehl-i Sünnetin İmamı Ahmed b. Hanbel rahimehullah kitap ve sünnetten istinbat edilen hükümler hakkında: “Seni senden önce bir imamın bulunmayan meselede konuşmaktan sakındırırım” demiştir. Asrımızdaki bozuk menhec sahipleri İmam Ahmed'in bu sözünü, kendisine hadis ile hüccet getirildiğinde hevâlarına alet ederek kullanmakta ve hadise karşı: "Bu hadisle hangi alim amel etmiş, imamın var mı?" şekllinde sözler söyleyerek sapık bid'atçi Re'y ashabının yolunu tutmaktadırlar!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)