Hicri 280 yılında vefat eden, İmam Ahmed’in
öğrencilerinden Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah es-Sunne’de (no: 87-88)
şöyle demiştir:
“Din ancak; Allah Azze ve Celle’nin kitabı,
eserler, sünnetler ve sika kimselerden gelen sahih, kuvvetli ve meşhur haberler
ve sahih rivayetlerdir. Sika ve meşhur kimse, sika ve meşhur kimseden rivayet
ederek, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e veya ashaba yahut tabiine veya etba’ut-tabiîne
yahut sonraki meşhur, kendilerine uyulan, sünnete tutunan, rivayetleri akleden,
bid’at ile bilinmeyen, yalanla eleştirilmeyen ve muhalefetle suçlanmayan
imamlara ulaşana kadar birbirini tasdik ederek gelmiştir. Onlar kıyas ve re’y ashabı
değillerdir. Çünkü dinde kıyas batıldır. Re’y de öyledir, ondan daha batıldır. Dinde
re’y ve kıyas ashabı bid’atçi, sapık cahillerdir. Ancak bu konuda güvenilir
imamlardan olan seleften rivayet varsa, o rivayeti almak evlâdır.”
Hicri 241 yılında vefat etmiş olan Muhammed b.
Abdilaziz rahimehullah şöyle demiştir: “Dinde
re’y ve kıyas ashabı sapık bid’atçilerdir. Ümmetin dininden çıkmışlardır. Çünkü
dinde re’y ve kıyas ashabı bununla kitabı ve sünneti batıl saymak, ilmi ve
rivayeti iptal etmek, kendi görüş ve kıyaslarında teferrüt etmek isterler.” (er-Risaletu'l-Vadıha (2/269)
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle
demiştir: “Re’y (dinde şahsi görüşlere) bakıp da kalbinde fesat oluşmayan
neredeyse hiç kimse yoktur.”
Yine şöyle demiştir: “İnsanlara düşen ancak Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere tabi olmak, sahihini
sakiminden ayırmak, bundan sonra aralarından ihtilaf yoksa Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının sözlerine bakmak, eğer ashab ihtilaf
etmişlerse kitaba bakıp hangisinin sözü kitaba veya Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in sözüne uygunsa onu almak, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den veya
ashabından gelen bir şey yoksa tabiinin sözlerine bakmak, hangisinin sözü kitap
ve sünnete uygunsa onu almak, onlardan sonra gelen insanların çıkardıkları
şeyleri terk etmektir.” (Bedaiu’l-Fevaid (5/1428)
Yine Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah,
es-Sunne (no:109) şöyle demiştir: “Re’y ashabı bidatçi ve sapıklardır. Sünnetin
ve eserin (seleften gelenlerin) düşmanıdırlar. Onlar dinde re’y, kıyas ve
istihsan yapılmasını caiz görürler. Onlar seleften gelen rivayetlere
muhaliftirler. Hadisi iptal ederler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
hadisini reddederler ve Ebu Hanife ve onun görüşünde olanları imam edinirler,
onların dinini din edinir ve onların görüşüne uyarlar. Hangi sapıklık bundan
daha açıktır veya bunun gibidir? Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve
ashabının sözlerini terk edip Ebu Hanife ve ashabının re’ylerine tabi
oluyorlar! Sapıklık ve tuğyan olarak bu yeter!”
Taklid ve İttiba Terimleri Hakkında Uyarı: Önceki muhaddisler ve sünnet imamları
taklid ile Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından ve onlara uyan
selef âlimlerinden gelen eserlere tabi olmayı kastediyorlardı. Şüphesiz bu
övülen bir durumdur. Sonrakiler ise taklid kelimesiyle, delilini bilmeden ve seleften
rivayet söz konusu olmadan, sözü hüccet olmayan kimsenin sözünü almak manasında
kullanmışlardır. Bu ittifakla kınanmıştır. Nitekim İbn Abdilberr rahimehullah gibi
bazı âlimler, öncekilerle sonrakilerin taklid kelimesini farklı manada kullanmalarından
dolayı karışıklığı kaldırmak için, öncekilerin taklid dedikleri şeye “ittiba”
demişler, sonrakilerin taklid tanımını da kınanmış taklid olarak
nitelemişlerdir.
Harb b. İsmail el-Kirmani rahimehullah es-Sunne’de
(no:89) şöyle demiştir: “Taklidi uygun görmediğini ve dininde kimseyi taklid
etmediğini iddia etmek fasık bid’atçinin sözüdür. Allah’ın, rasulünün, dininin,
kitabının ve nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin düşmanıdır. Bu sözüyle
ancak rivayetleri batıl saymak, ilmi iptal etmek, sünneti söndürmek, re’y,
kelam, bid’at ve muhalefet ile tek kalmak ister. Bu görüşte olana Allah,
melekler ve bütün insanlar lanet etsin. Bu, bid’atçilerin en pis sözüdür.
Çirkinlik ve sapıklığa en yakın olanıdır, hatta sapıklığın kendisidir. Taklidi
uygun görmediğini iddia eder, fakat dininde Ebu Hanife, Bişr el-Merisi ve
ashabını taklid eder! Allah’ın dininin düşmanlarından hangisi sünnetleri
söndürmek, rivayetleri iptal etmek isteyerek taklidi uygun görmediğini iddia
eden, fakat dininde ismini verdiğim sapıklık imamları, bid’atlerin öncüleri ve
muhaliflerin önderleri olan kimseleri taklid eden kimseden daha çok düşmandır?
Bu görüşe Allah gazap eder.”
İmam İshak b. Rahuye rahimehullah şöyle
demiştir: “Biz ittiba ashabıyız. Önceki imamlarımızı taklid ederiz. Allah
onlara rahmet etsin. Allah’ın kitabında ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetinde bulunmayan, hiçbir imamın söylemediği bir sözü
nakletmeyiz.” Hallal, es-Sunne’de (9712) rivayet etmiştir.
İmam el-Berbehari rahimehullah, Şerhu’s-Sunne’de
(no:93) şöyle demiştir: “Şunu iyi bil ki din ancak takliddir. Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’in ashabını taklid etmektir.”
Yine Şerhu’s-Sunne (no:144)’te şöyle demiştir: “Nefsin
hakkında Allah’tan sakın! Sana gereken şey seleften gelen rivayetler, eser ashabı
ve takliddir. Zira din ancak takliddir. Yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i,
ashabı radiyallahu anhum’u ve bizden öncekileri taklid etmektir. Onlar bir
karışıklık bırakmamışlardır. Onları taklid et ve rahata kavuş. Eseri ve eser
ehlini (seleften gelen rivayetleri) aşma!”
Ed-Darimi rahimehullah, en-Nakz’da (s.298)
şöyle demiştir: “Şureyh ve İbn Sirin şöyle demişlerdir: “Esere (seleften gelen
rivayetlere) tutunduğumuz sürece sapmayız.” İbrahim (en-Nehai) dedi ki: “İş
tamamen önceki duruma uymaktır. Şayet bize onlardan sadece tırnağı yıkadıkları
ulaşsaydı onları aşmazdık. Bir kavmi hakir görmek olarak, onların amellerine
muhalefet yeterlidir.” Rivayetlere uymak takliddir. Şayet Bişr el-Merisi’nin
iddia ettiği gibi kişinin kendisinden önceki fakihlere uyması caiz olmasa,
Allah Teâlâ’nın şu ayette zikrettiği ittibanın yeri nedir?: “Onlara güzellikle
ittiba edenler” (Tevbe 100) Sahabe, tabiin ve onlardan sonrakilerden gelen
rivayetleri ne yapardı? Kişi bunlarla amel etmezse bu rivayetlerin hilafına
olarak aklıyla istinbat etmeye kalkmaz mı? O zaman da rivayetler boşa çıkar,
haberler gider ve ilim ehlinden ilim talebinden mahrum kalınır, insanlar
el-Merisi ve ashabının küfür olan aklî ürünlerine ve imkânsız tefsirlerine
sarılırdı…”
İşte
önceki ehl-i sünnet muhaddislerin taklid kelimesiyle kastettikleri ancak sözü
hüccet olanın sözüne ittibadır. Bu, ehl-i sünnet ile bid’at ehli arasındaki
ayrımdır.
Sünnet ehli, seleften rivayet edilen istinbatlara, hangi delilden istinbat edildiğini bilerek uyar, ittiba eder.
Bid’at ehli ise; “Onlar rical ise biz de ricaliz” der ve kendi görüşleriyle istinbat ederek selefe muhalefet ederler yahut re'y ehli olan Ebu Hanife gibi Selef'e muhalefet etmiş sapıkları imam edinerek, delillere aykırı istinbatları taklit ederler.
Ehl-i Sünnetin İmamı Ahmed b. Hanbel rahimehullah kitap ve sünnetten istinbat edilen hükümler hakkında: “Seni senden önce bir imamın bulunmayan meselede konuşmaktan sakındırırım”
demiştir. Asrımızdaki bozuk menhec sahipleri İmam Ahmed'in bu sözünü, kendisine hadis ile hüccet getirildiğinde hevâlarına alet ederek kullanmakta ve hadise karşı: "Bu hadisle hangi alim amel etmiş, imamın var mı?" şekllinde sözler söyleyerek sapık bid'atçi Re'y ashabının yolunu tutmaktadırlar!