Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

24 Mayıs 2020 Pazar

1 Şevval 1441 Ramazan Bayramı Hutbesi

1 Şevval 1441* Ramazan Bayramı Hutbesi
* 23 Mayıs 2020 akşamı Şevval hilali görülmüştür.
Bism’i-llahi’r-Rahmani’r-Rahîm. Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ
Ey iman edenler! Allah'tan nasıl sakınmak gerekirse öyle sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 102)
يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا
“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا * يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا
“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.
Sevban radıyallahu anh rivayet ediyor; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
يُوشِكُ أَنْ تَدَاعَى عَلَيْكُمُ الأُمَمُ مِنْ كُلِّ أُفُقٍ كَمَا تَدَاعَى الأَكَلَةُ عَلَى قَصْعَتِهَا قَالَ قُلْنَا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَمِنْ قِلَّةٍ بِنَا يَوْمَئِذٍ؟ قَالَ لاَ أَنْتُمْ يَوْمَئِذٍ كَثِيرٌ وَلَكِنْ تَكُونُونَ غُثَاءً كَغُثَاءِ السَّيْلِ يَنْتَزِعُ الْمَهَابَةَ مِنْ قُلُوبِ عَدُوِّكُمْ وَلَيَقْذِفَنَّ اللَّهُ  فِي قُلُوبِكُمْ الْوَهْنَ  قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا الْوَهْنُ  قَالَ حُبُّ الدُّنْيَا وَكَرَاهِيَةُ الْمَوْتِ
Yiyicilerin yemek kazanlarının üzerine üşüşmeleri gibi, diğer milletlerin her taraftan üzerinize üşüşmeleri yakındır.” Bunun üzerine biz; “Ey Allah’ın Rasulü! O gün bizim sayımız az mı olacak?” dedik. Buyurdu ki:
Hayır, bilakis o gün sizin sayınız çok olacak; lakin sizler selin sürüklediği çerçöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalplerinden size karşı hissettikleri korkuyu çıkartacak ve kalbinize vehen atacak “ dediler ki; “Ey Allah’ın Rasulü! Vehen nedir?” diye sorduk. Buyurdu ki;
Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmamaktır.”[1]
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, vehen’i dünya sevgisi olarak açıklamıştır; çünkü o, bütün hataların başıdır. Bu günahlara ve isyanlara sebep olur, bu da fertlere ve milletlere mutlaka zarar verir. Zararı zehirin zararı gibidir ve sonuçları tehlikelidir. Dünyada ve ahirette hiçbir kötü dert ve bela yoktur ki, sebebi günahlar ve isyanlar olmasın.
Allah’ın hüküm süren kanunu gerçekleşinceye kadar ümmetin binası yıkılmaya devam edecektir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: “Nuh'tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir.” (İsra 17)
Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!” (Hud 102)
Nuh aleyhisselam zamanından bu zamana kadar geçmiş ümmetler isyan ettiklerinde Allah’ın onlara tevbe etmeleri ve dönüş yapmaları için mühlet verdiğini görürsün. İsyanlarına rağmen Allah onların üzerine nimetlerini yağdırmıştır; lakin bu, bir istidractır (derece derece sapmaları, azaba yaklaşmaları için günah işleme fırsatı).
Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Biz onları, bilmedikleri bir yönden yavaş yavaş azaba yaklaştırıyoruz.” (Kalem 44)
 Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.” (En’am 44)
Eğer insanlar, kendilerine rasullerin emrettiği şeyleri terk ederlerse, onların emrettiklerini emretmez, onların yasakladıklarını yasaklamazlarsa; Allah Teâlâ onlara (bolluk kapıları) açar, hayırlar ve bereketler yağdırır, rızıklarını genişletir, bedenlerine sıhhat verir, mallarını vd. arttırır. Ta ki onlar bununla sevince kapılırlar, Aziz ve her şeye güç yetiren Allah’ın onları yakalayıvermesinden eminlik duygusuna kapılırlar. Onlar gaflettedirler. Bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler.
İbn Kesir rahimehullah tefsirinde özetle (2/132) diyor ki: “Onlara her şeyin kapılarını açtık” kavli şerifi, “Onlara istedikleri bütün rızıkların kapılarını açtık” demektir. Bu, onların azgınlıklarının artması için yapılan ihsan ve mühlet vermektir. Allah Teâlâ’nın hilesinden Allah’a sığınırız. Bunun için buyuruyor ki: “Kendilerine verilen şeyle sevinip şımardılar”. Yani: mallar, çocuklar ve rızıklar sebebiyle… Ummadıkları bir gaflet anında yakalandılar ve birden bire bütün hayırlar konusunda ümitsizliğe düştüler…”
İşte böylece, milletlerin helak oluşlarının sebebi ancak peygamberlerine, bundan sonra da Rablerinin dinine isyan etmeleridir. İsyanlarının sonucunda dünya onların önünde mal, evlat, kadın, hizmetçi vb. oluşan süsleri, zevkleri ve şehvetleriyle açılmıştır.
Bunun örnekleri çoktur, bazıları şunlardır:
Nuh Kavminin boğulması: Suların yüksek dağlara kadar yükselmesinin ve yeryüzünde gemide olanların dışında kimsenin kalmamasının, günahlardan ve şirkten başka sebebi nedir?
Allah Teâlâ, Nuh aleyhisselam’ın duasını haber veriyor : “Nuh: "Rabbim!” dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!" Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).”(Nuh 26-27)
Ad kavminin fırtına ile helak edilmesi: Onların üzerine bunun gönderilmesine, sonra da içi kof hurma kütükleri gibi olmalarına ve düşünenler için ibret olmalarına sebep nedir?
Allah Azze ve Celle buyuruyor ki: “Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler. Allah onu, ardı ardına yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.” (Hakka 6-7)
Semud kavminin çığlık ile helak edilmesi: Salih aleyhisselam’ın kavminin elim bir azap ile helak olmalarına, herkesin ölmesine sebep nedir?
Allah Teâlâ buyurur ki : “Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oluverdiler.”(Kamer 31)
Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı ve yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Sanki orada hiç oturmamışlardı. Biliniz ki, Semûd kavmi gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilesiniz ki, Semûd kavmi (Allah'ın rahmetinden) uzak kılındı.” (Hud 67-68)
Lut kavminin altı üstüne getirilerek helak edilmesi: Sedum şehrinin, halkının haykırışlarının göklerden duyulacak şekilde kaldırılıp, sonra altının üstüne getirilmesi ve üzerlerine sertleşmiş çamurdan taşların yağmasının sebebi nedir?
Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık. (O taşlar:) Rabbin katında işaretlenerek (yağdırılmıştır). Onlar zalimlerden uzak değildir.” (Hud 82-83)
Firavun ve kavminin boğuluşu: Denizin dibine batırılmalarının, bedenlerinin batmış, ruhlarının tutuşmuş olmasına, onlara sabah akşam ateş sunulmasına ve kıyamet gününde en şiddetli azaba girecek olmalarına sebep nedir?
Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bak işte, zalimlerin sonu nice oldu! Onları, (insanları) ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.” (Kasas 40-41)
Şuayb aleyhisselam’ın kavmi, Karun, Tubba kavmi, Yasin sahibinin kavmi ve başkaları gibi diğer geçmiş milletlerin de sonları bu şekilde olmuştur.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurur : “Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (Ankebut 40)”
Allame İbn Kayyım el-Cevziyye, günahların tehlikelerini, halklara ve milletlere etkilerini harika kitabı; “ed-Dau ve’d-Deva”’da açıklamıştır. Bunlardan zilletin, küçülmenin ve zayıflığın sebepleriyle bağlantılı olanları şu şekildedir:
İbn Kayyım rahimehullah diyor ki: “Günahların sonuçlarından biri: sahibini yükseklerde olmaya hazırken aşağılara düşürmesidir. Zira Allah mahlûkatı iki kısım olarak yaratmıştır: yüksek derecedekiler ve alçak derecedekiler. Yüksek derecedekileri yüksekte, Esfelu’s-Safilîn’i (aşağılıkların en aşağısını) ise alçakta kılmıştır. Taat ehlini dünyada ve ahirette yüksek derecelere, isyan ehlini ise dünyada ve ahirette alçak derecelere yerleştirir. Taat ehlinin O’nun katında değerli olması ve isyan ehlinin değersiz olması gibi; izzeti taat ehline, zilleti de isyan ehline vermiştir.
İmam Ahmed, Müsned’inde Abdullah b. Amr b. el-As radıyallahu anhuma’dan Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kıyamet gününün öncesinde yalnız Allah’a ibadet edilmesi için kılıçla gönderildim. Rızkım, mızrağımın gölgesinde kılındı. Zillet ve küçüklük, emrime muhalefet edenleredir.”[2]
Kul her isyan işlediğinde daha düşük seviyeye düşer, günaha devam ettikçe en aşağılıklardan olana kadar alçalmaya devam eder. Taat ile amel ettiğinde ise derecesi yükselir, itaate devam ettikçe en yüksek dereceden olana kadar yükselmeye devam eder.
Kulun bir yönden yükseleceği ve diğer yönden alçalacağı şeyler hayatında bir araya gelmiştir. Hangisi kendisinde daha fazlaysa o özelliğin ehlinden olur. Yüz derece yükselen ve bir derece alçalan, bir derece yükselip, yüz derece alçalan gibi değildir.
Ama işte tam burada nefisler için büyük yanlışlar ortaya çıkar: kul doğu ile batı arasından ve yer ile gök arasından daha uzak bir mesafe kadar alçalır. Bu bir iniş, bin yükseliş ile karşılanmaz. Sahih bir hadiste Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:
Kul nereye varacağını düşünmeden bir kelime söyler de, cehennemde doğu ile batı arası kadar mesafeden uzak bir yere düşer.”[3]
Hangi yükseliş bu düşüşe denk olur? Düşüş, insan için kesintisiz devam eder. Lakin insanlardan, düşüşü gaflete doğru olanlar vardır. Gafletinden uyandığında derecesine geri döner veya uyanıklığı ölçüsünde daha üst derecelere yükselir.
Günahların kötü sonuçlarından bir diğeri de: Kulun üzerine daha önce kendisine musallat olmayan çeşitli mahlûkatın musallat edilmesidir. Şeytan ona eziyet, yoldan çıkarma, vesvese, korkutma, üzüntü verme, yararına ve zararına olan şeyleri unutturarak musallat olur. Şeytanlar, Allah’a isyan ettirene kadar ona musallat olurlar.
İnsan sınıfından şeytanlar, ona güçleri yettiğince arkasından ve huzurunda eziyet vererek musallat olurlar. Ona ailesi, hizmetçisi, çocukları, komşuları hatta hayvanları bile musallat olur.
Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir: “Allah’a isyan ettiğimde bunu, hanımımın ve bineğimin huyunun değişmesinden anlarım.”
Günahların kötü akıbetlerinden biri de: Kuldan dostunu, kendisine faydalı olan kimseleri, kendisine en çok nasihat edenleri, yakınlığı ile mutlu olan kimseleri, kendisinden sorumlu meleği uzaklaştırması; düşmanını, onu en çok aldatanları, ona en zararlı olan kimseleri — ki o şeytandır — kendisine yaklaştırmasıdır. Muhakkak ki kul, Allah’a isyan edince, isyanın büyüklüğü oranında melek ondan uzaklaşır. Hatta bir yalan söylese bile melek ondan çok uzaklaşır.
Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’in huzurunda iki kişi tartıştı. Biri sessiz kalırken diğeri sövdü. Sonra sessiz kalan kendisine söylenen sözü diğerine iade etti. Bunun üzerine Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem kalktı. Adam dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Ona söylediği sözü iade ettiğim için mi kalkıp gidiyorsun?” Buyurdu ki:
Bir melek seni müdafaa ediyordu. Ta ki sen ona karşılık verdin ve şeytan geldi. Bense şeytanla beraber oturamam!”[4]
Müslüman kul, kardeşinin gıyabında dua edince melek onun duasına “âmin, aynısı sana da olsun” der.[5]
Fatiha’yı okuyup bitirince, melekler onun duasına âmin derler.[6]
Allah’ın yoluna ve Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetine uyan, Mümin ve Tevhid ehli kul, günah işlediğinde; Arş’ı taşıyan melekler ve etrafındakiler onun için bağışlanma dilerler.[7]
Müminin meleği kendisinden onu geri çevirir, harp eder, onu savunur, ona öğretir, sebat verir, cesaretlendirir; böylece etrafına kötülüğü, ona eziyet verecek şeyleri yaklaştırmaz ve onları kovup bu kişiden uzaklaştırır.
Günahların akıbetlerinden bir diğeri de: Kulun dünyada ve ahirette helakine sebep olacak maddeleri getirmesidir. Zira günahlar hastalıktır; ne zaman kökleşirlerse, ölüme sebep olmaları kaçınılmazdır. Nitekim vücudun sağlıklı olması için; bedenin kuvvetini muhafaza eden gıdalar alınması, vücutta çoğaldığında sağlığı bozacak olan bozuk maddelerin ve kötü karışımların istifra yoluyla vücuttan atılması, kendisine eziyet veren ve zararlı olmasından korkulan şeylerden sakınarak perhiz yapılması gerekmektedir.
Bunun gibi kalbin hayatını tamamlaması için de; iman ve kuvvetini koruyan gıdası olan salih ameller, zararlı, mahvedici karışım ve maddeleri boşaltması için nasuh tövbesi (kesin dönüş), sıhhati muhafaza etmesi ve zararlı şeyleri uzaklaştırması için de perhiz gereklidir. Perhiz, sıhhate zarar veren şeylerin kullanımının terk edilmesidir. Kısaca; sirkenin balı, riyanın ameli bozması gibi dünya sevgisi de dini bozar.


[1] Sahih. Ahmed (5/278) Ebû Dâvûd (4297) İbn Ebid-Dünya el-Ukubat (21-22) Taberani (2/102-103) Ebu Nuaym Hilyetul-Evliya (1/182) el-Elbani es-Sahiha (2/647-648)
[2] Sahih liğayrih. Ahmed (5114, 5115, 5667) Hatib el-Bağdadi el-Fakih vel-Mutefekkih (2/73) İbn Asakir (19/96/1) İbn’ul-Arabi “el-Mu’cem (1137) Tahavi Müşkil’ul-Asar (231) İbn Ebi Şeybe (5/313) Abd b. Humeyd (846)
[3] Buhari (6112) Müslim (2988)
[4] Hasen. Ebu Davud (4/274-4897) Ahmed (2/436) Begavi Şerhu’s-Sunne (3586)
[5] Sahih. Muslim (2732) Ebud Derda radıyallahu anh’den rivayet etmiştir.
[6] Bkz.: Buhari (780) Muslim (410)
[7] Bkz.; Suyuti el-Habaik Fi Ahbar’il-Melaik (s.49, 154)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)