Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Kıble Ehliyle Kastedilen Nedir?


Hanefi Muhaddis Muhammed Enver Şah el-Keşmirî’nin İkfaru’l-Mulhidîn Kitabından Alıntılar


Taftazanî, Makasidu’t-Talibin Fi Usuli’d-Din kitabında şöyle der: “Kâfir eğer iman iddia ederse ona münafık denilir. İslam’dan sonra kâfir olursa mürteddir. Eğer birden fazla ilah olduğunu söylerse müşriktir. Eğer bazı dinleri din edinirse ona Kitabî denir. Eğer olayları zamana dayandırırsa ve zamanın kıdemine itikad ederse dehrîdir. Eğer yaratıcının varlığını inkar ederse Muattıl’dır. Eğer içinde ittifakla küfür olan inançları gizlerse zındıktır.”


Şerhinde şöyle demiştir: “İmanı olmayan kafir iman etmiş gibi görünürse münafık ismiyle anılır. Eğer müslüman olduktan sonra kafir olmuşsa İslam’dan döndüğü için o mürted ismiyle anılır. Eğer iki veya daha fazla ilah olduğunu söylerse uluhiyette ortak kabul ettiği için müşrik ismiyle anılır.  Eğer bazı dinleri ve nesh olunmuş kitapları din edinirse Yahudi veya hristiyan gibi kitap ehli kafir olarak anılır. Eğer zamanın kadim olduğunu söyler ve hadiseleri zamana bağlarsa dehrî (materyalist) diye anılır. Eğer yaratıcının varlığını kabul etmiyorsa ona muattıl (ateist) denilir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in nebî olduğunu itiraf eder ve islam alametlerini izhar eder de küfür oluşunda ittifak edilen bir küfrü gizlerse o zındıktır. Zındık kelimesi kıptilerin zamanındaki Mezdek’in ortaya koyduğu ve Zerdüşt’ün getiriğ mecusilerin kitabının tevili olduğunu iddia ettiği Zend adlı kitaba nispet edilir. Onlar Zerdüşt’ün nebileri olduğunu iddia ederler. Zındık küfrünü gizler ve bozuk akidesini doğru bir akideymiş gibi çıkararak yayar. Küfrü içinde gizlemesi ile kastedilen budur…


Denildi ki: Gizli bir küfürle irtidat etmişse onun müslümanlığı kabul edilmez. Zındıklar ve Batiniler böyledir. İçinde küfür olan inançları gizlemesi ile kastedilen, insanlardan gizlemesi değildir. Bilakis kastedilen; islama aykırı olan ve küfür oluşunda icma olan bir şeye itikad eder ve bunun İslam’dan olduğunu iddia eder. Bu konuda dayanak, İbn Ömer radiyallahu anh’den gelen şu rivayettir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:


Bu ümmette suretlerin değişmesi olacaktır. Dikkat edin! Bu kaderi yalanlayanlarda ve zındıklarda olacaktır.” El-Hasais kitabında isnadının sahih olduğu belirtilmiştir…”


Kıble Ehlinin Tekfir Edilmemesi İle Kastedilen Nedir?


Taftazani, el-Makasid’de şöyle dedi: “Yedinci Konu: Kıble Ehlinden Hakka Muhalif Olanın Hükmü: Bu kimse, kainatın sonradan var edilmiş olduğu, bedenlerin haşredilmesi ve benzerleri gibi dinden zorunlu olarak bilinen bir şeye aykırı düşmedikçe kâfir sayılmaz…” Daha sonra el-Keşmirî, Kıble ehliyle kastedilenin, dinde bilinmesi zaruri olan meseleleri kabul edenler demek olduğuna dair nakiller yapar.


Dinin Zarurî Meselelerinde Te’vil Kabul Edilmez, Bu Konuda Te’vil Yapan Tekfir Edilir


Kıble ehlini tekfir etmemek, el-Eşarî ve fakihlerin sözlerine uygundur. Lakin İslamî fırkaların akidelerini araştırdığımızda kesin olak küfür gerektiren şeyler buluruz. Kıble ehlini küfrü gerektirmeyen şeyler getirmedikleri sürece tekfir etmeyiz. Bu Allah Teâlâ’nın: “Muhakkak ki Allah bütün günahları bağışlar” ayetinde geçtiği gibidir. Bununla beraber küfür bağışlanmaz. Ehl-i Sünnetin cumhuru olan fakihler ve kelamcılar, kıble ehlinden olan bidatçileri, dinde bilinmesi zaruri olmayan meselelerdeki te’villerinden dolayı tekfir etmezler. Çünkü Ebu’l-Beka külliyatında geçen ibarelerin çoğunda geldiği gibi, te’vilde şüphe vardır. Dinde bilinmesi zorunlu olan kesin icmaya aykırı düşmek ise küfürdür. Dinde bilinmesi zorunlu olan bir şeyi inkar edenin kafir olduğu hususunda bir ihtilaf yoktur. Tartışma yalnızca te’vil ile kesinleşen meseleleri inkar edenin tekfiri konusundadır. Nitekim Ehl-i sünnetten olan fakihlerden ve kelamcılardan bir çok kimse onların da tekfir edileceği görüşündedir. Ehli Sünnetin cumhuru ise dinde bilinmesi zaruri olmayan meselelerde tevilde bulunan kıble ehli bidatçilerin tekfir edilmeyeceği görüşündedir. Hizanetu’l-Curcani, el-Muhitu’l-Burhani, Ahkamu’r-Razi ve Usulu’l-Pezdevi kitaplarında geçtiği gibi te’vilde şüphe vardır. “


El-Keşmiri bu bölümü şu sözleriyle tamamlamıştır:


Üzerinde icma edilmiş ve dinde zaruri olarak bilinen bir şeyi inkar eden kimse: Bunlar havasın (alimlerin) ve avamın (alim olmayanların) şüphe söz konusu olmaksızın bildikleri konulardır. Namazın, orucun farz oluşu, zinanın ve sarhoş edici içkilerin haram oluşu gibi. Bunları inkar eden kesin olarak kafir olur. Çünkü bunları inkar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i yalanlamak demektir…”


Hülasa: Bu nakillerden gaye, kendilerini Hanefî mezhebine nispet eden sapık halka karşı yine Hanefî bir Muhaddis alim olan Enver Şah Keşmiri’nin eserinden nakillerle, kendi mezheplerine göre de küfürde mazeretlerinin bulunmadağını beyan etmektir.


Günümüzde cemaatle namazları yasaklayan bütün idareciler, onları bu konuda onaylayan ve destekleyen herkes, camilerde ezan okuyup cemaatle namaz kılınmasını yasaklayan bütün imamlar, müslümanları evden çıkmaktan ve cemaatten yasaklayan, maske takmak zorunda bırakan bütün emniyet mensupları, jandarmalar, askerler muayyen olarak mürtet kafirler olmuşlardır.  


Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den mütevatir olarak sabit olan hadislerde: “Bize karşı silah taşıyan bizden değildir” buyrulmuştur. Bu küfürden tevbe etmek isteyen ve tekrar İslam’a girmek isteyenler mevcut görevlerinden derhal istifa etmeli, gusledip tevbe ederek yeniden İslam’a girmeleri gerekir. Aksi halde kanlarının, mallarının haramlığı söz konusu değildir! Küfre girmiş diyanet imamlarının arkasında kılınan namazlar sahih değildir!


Bu şahısların tekfirinde hüccet ikamesi şartı aranmaz. Bu kimseler safında mücadele ettikleri liderlerinin hükmüne tabidirler. Liderleri ise mürtettir.


Dinde, kendisi hakkında soruşturma yapılmasına güç yetmeyen kimselere mümtenîu’l-hücce denilir. Müslümanların otoritesinden darulharbe kaçanlar, bir grup veya gücün himayesine sığınanlar, silah ve yandaşlar ile korunanlar bu şekilde mümtenî hükmünde kimselerdir.


Museyleme ve Tuleyha gibi sahte peygamberlerin safına geçen kimseler, şehadet kelimelerini söylemelerine, namaz kılmalarına rağmen mürtet muamelesi görmüşler, mümteniu’l-hucce oldukları için onlara tek tek hüccet ikamesi gibi bir şart aranmamıştır. Yine Haricî fırkalar da mumteniu’l-hucce oldukları için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara hüccet ikamesi şart koşmaksızın bulundukları yerde öldürülmesini emretmiştir.


Uyduruk korona bahanesiyle kafirlerin yaptırımlarını müslümanların aleyhine olarak uygulayan devletler meşruluğunu yitirmiştir. Müslümanlar üzerinde hiçbir hakları yoktur. Zira müslümanların hükümetlere meşru konularda itaatleri, hükümetlerin dini güvenceye alma vazifesine bağlıdır. Günümüzdeki hükümetler ise din düşmanlarının yerel taşeronluğunu yapmaktadırlar.  


 


Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)