قَالَ الطبراني
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ عَمْرِو بْنِ خَالِدٍ الْحَرَّانِيُّ
ثنا أَبِي ثنا عُبَيْدُ اللهِ بْنُ عَمْرٍو عَنْ زَيْدِ بْنِ أَبِي أُنَيْسَةَ عَنِ
الْقَاسِمِ بْنِ عَوْفٍ عَنْ عَلِيِّ بْنِ حُسَيْنٍ قَالَ حَدَّثَتْنَا أُمُّ سَلَمَةَ
أَنَّ نَبِيَّ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بَيْنَا هُوَ يَوْمًا قَائِلٌ
فِي بَيْتِهَا وَعِنْدَهُ رَجُلٌ مِنْ أَصْحَابِهِ يَتَحَدَّثُونَ إِذْ جَاءَ رَجُلٌ
فَقَالَ يَا رَسُولَ اللهِ كَمْ صَدَقَةُ كَذَا وَكَذَا مِنَ التَّمْرِ؟ قَالَ
رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَذَا وَكَذَا قَالَ الرَّجُلُ فَإِنَّ
فُلَانًا تَعَدَّى عَلَيَّ فَأَخَذَ مِنِّي كَذَا وَكَذَا مِنَ التَّمْرِ فَازْدَادَ
صَاعًا فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَكَيْفَ إِذَا
سَعَى عَلَيْكُمْ مَنْ يَتَعَدَّى عَلَيْكُمْ أَشَدَّ مِنْ هَذَا التَّعَدِّي؟ فَخَاضَ
الْقَوْمُ وَبَهَرَهُمُ الْحَدِيثُ حَتَّى قَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ كَيْفَ يَا رَسُولَ
اللهِ إِذَا كَانَ رَجُلٌ غَائِبٌ عَنْكَ فِي إِبِلِهِ وَمَاشِيَتِهِ وَزَرْعِهِ فَأَدَّى
زَكَاةَ مَالِهِ فَتَعَدَّى عَلَيْهِ الْحَقُّ فَكَيْفَ يَصْنَعُ وَهُوَ غَائِبٌ عَنْكَ؟
فَقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ أَدَّى زَكَاةَ مَالِهِ
طَيِّبَ النَّفْسِ بِهَا يُرِيدُ بِهَا وَجْهَ اللهِ وَالدَّارَ الْآخِرَةِ فَلَمْ
يُغِيبْ شَيْئًا مِنْ مَالِهِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ ثُمَّ أَدَّى الزَّكَاةَ فَتَعَدَّى
عَلَيْهِ فِي الْحَقِّ فَأَخَذَ سِلَاحًا فَقَاتَلَ فَقُتِلَ فَهُوَ شَهِيدٌ
Umm Seleme radiyallahu anha’dan: “Bir gün Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem benim evimdeyken yanında ashabından biriyle konuşuyordu. Birisi
geldi ve:
“Ey Allah’ın rasulü! Şu kadar hurmanın zekâtı ne kadar?”
diye sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Şöyle ve şöyledir” dedi. Adam dedi ki:
“Fulan kimse bana haksızlık yaptı. Şu kadar hurmadan şöyle
ve şöyle aldı ve bir ölçek fazla aldı.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
ona buyurdu ki:
“Peki ya size karşı bundan daha şiddetli haksızlık yapanlar
olduğunda nasıl davranırsınız?” İnsanlar hararetli bir konuşmaya girince
içlerinden biri dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Peki ya senden uzakta, senin olmadığın
bir ortamda olup, develeri, sürüleri, ekinleri olup da zekâtını veren, ancak bu
konuda haksızlığa uğrayan kimse ne yapacak?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
“Malının zekâtını gönül hoşluğuyla edâ eden, bununla
Allah’ın vechini ve ahiret yurdunu dileyen, malından bir şey gizlemeyen,
namazını kılan, sonra zekâtını veren kimse, kendisine haksızlık yapıldığı için
silahını alsa ve savaşıp öldürülürse o şehiddir.”[1]
[1]
Sahih. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr
(23/287) İbn Huzeyme (2336) İbn Hibbân (7/465) Hâkim (1/562) Ahmed (6/301) Beyhakî
(4/137) el-Elbani es-Sahiha (2655)