Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

15 Ekim 2020 Perşembe

Cum'a Hutbesi: Saflar Hakkında Satılmış Bel’am Hocalara ve Halka Hüccet İkamesi

 Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ وَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنْتُمْ مُسْلِمُونَ

Ey iman edenler! Allah'tan nasıl sakınmak gerekirse öyle sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 102)

يَاأَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَثِيرًا وَنِسَاءً وَاتَّقُوا اللَّهَ الَّذِي تَسَاءَلُونَ بِهِ وَالْأَرْحَامَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَقِيبًا

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا * يُصْلِحْ لَكُمْ أَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزًا عَظِيمًا

“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)

Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

 Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿وَأَنَّ هذا صِراطي مُستَقيمًا فَاتَّبِعوهُ وَلا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُم عَن سَبيلِهِ ذلِكُم وَصّاكُم بِهِ لَعَلَّكُم تَتَّقونَ﴾

Muhakkak ki benim dosdoğru yolum budur; o halde ona uyun; sizi O’nun yolundan ayıracak yollara uymayın. İşte bu size kendisiyle tavsiyede bulunulan şeydir. Umulur ki sakınırsınız.” (En’am 153)

﴿قُل هذِهِ سَبيلي أَدعو إِلَى اللَّهِ عَلى بَصيرَةٍ أَنا وَمَنِ اتَّبَعَني وَسُبحانَ اللَّهِ وَما أَنا مِنَ المُشرِكينَ﴾

De ki: “İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah’a bir basiret üzere davet ediyorum; ben de bana uyanlar da. Allah’ı tenzih ederim, ben müşriklerden değilim.” (Yusuf 108)

Fatiha suresinin tamamı bu doğru yola hidayet edilme duasıdır:

﴿اهدِنَا الصِّراطَ المُستَقيمَ . صِراطَ الَّذينَ أَنعَمتَ عَلَيهِم غَيرِ المَغضوبِ عَلَيهِم وَلَا الضّالّينَ﴾

Bizi dosdoğru yola ilet! Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğrayanların ve sapanlarınkine değil…(Âmîn)” (Fatiha 6-7) Bu yoldan çıkan da sapıtanlardan ve gazaba uğrayanlardan olur!

 

Allah, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ve ashabının üzerinde bulundukları yolu terk etmekten sakındırmış ve şöyle buyurmuştur:

﴿وَمَن يُشاقِقِ الرَّسولَ مِن بَعدِ ما تَبَيَّنَ لَهُ الهُدى وَيَتَّبِع غَيرَ سَبيلِ المُؤمِنينَ نُوَلِّهِ ما تَوَلّى وَنُصلِهِ جَهَنَّمَ وَساءَت مَصيرًا﴾

Her kim kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra Rasul’e aykırı davranır ve mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa onu döndüğü halde bırakırız ve kendisini Cehenneme atarız; o ne kötü dönüş yeridir.” (Nisa 115)

.  Kurtuluş ve hidayet onlara tabi olmakla sınırlandırılmış ve onlar hakkında şöyle buyurulmuştur:

﴿وَالسّابِقونَ الأَوَّلونَ مِنَ المُهاجِرينَ وَالأَنصارِ وَالَّذينَ اتَّبَعوهُم بِإِحسانٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنهُم وَرَضوا عَنهُ وَأَعَدَّ لَهُم جَنّاتٍ تَجري تَحتَهَا الأَنهارُ خالِدينَ فيها أَبَدًا ذلِكَ الفَوزُ العَظيمُ﴾

Öne geçen Muhacir ve Ensâr ile onlara güzellikle uyanlardan Allah razı olmuştur. Onlar da O’ndan hoşnut olmuşlardır. Bunlar için orada ebediyyen kalmak üzere, altından nehirler akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük başarı budur.” (Tevbe 100)

Allah Subhanehu ve Teâlâ, kitap ehline (Yahudilere ve Hristiyanlara) itaat etmekten sakındırmış ve şöyle buyurmuştur:

﴿يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنوا إِن تُطيعوا فَريقًا مِنَ الَّذينَ أوتُوا الكِتابَ يَرُدّوكُم بَعدَ إيمانِكُم كافِرينَ﴾

Ey iman edenler! Kitap verilenlerden herhangi bir gruba itaat ederseniz imanınızdan sonra sizi kâfirler olarak döndürürler.” (Al-i İmran 100)

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem saptırıcı önderlerden sakındırmış ve şöyle buyurmuştur:

أَنَّ أَخْوَفَ مَا أَخَافُ عَلَيْكُمُ الْأَئِمَّةُ الْمُضِلُّونَ

Sizin hakkınızda en çok saptırıcı önderlerden korkarım.” Sahih. Ahmed (6/441) Tayalisi (1068) el-Elbani es-Sahiha (111)

Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْزِعُ الْعِلْمَ بَعْدَ أَنْ أَعْطَاهُمُوهُ انْتِزَاعًا وَلَكِنْ يَنْتَزِعُهُ مِنْهُمْ مَعَ قَبْضِ الْعُلَمَاءِ بِعِلْمِهِمْ فَيَبْقَى نَاسٌ جُهَّالٌ يُسْتَفْتَوْنَ فَيُفْتُونَ بِرَأْيِهِمْ فَيُضِلُّونَ وَيَضِلُّونَ

Muhakkak ki Allah ilmi, insanlara verdikten sonra çekip almak suretiyle kaldırmaz. Lakin aralarından âlimlerin canlarını ilimleriyle beraber almak suretiyle kaldırır. Geriye cahil insanlar kalır ve fetva sorarlar. Onlar da kendi görüşleriyle fetva verirler. Böylece hem kendileri sapar, hem de insanları saptırırlar.” Sahih. Buhârî (100) Muslim (2673)

Nitekim sapık ve saptırıcı önderler ile fitneye düşmüş müftüler, “Korona Fitnesinde” İslam’ın kesin hükümlerini tahrif etmişlerdir. Böylesi bir fitne yüz sene önce haçlı seferleriyle İslam hilafetinin düşürülmesinden ve İslam dininin hükümlerinin iptal edilmesinden beri meydana gelmemişti!

Dünya Sağlık Örgütü bugün Müslümanlara mescidlerini kapatma ve namaz kılma şeklinde hastalık bulaşmasını önlemek için safların aralarını açma konusunda yetkili merci haline gelmiştir! Hâlbuki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem mutevatir hadiste şöyle buyurmuştur

لَا عَدْوَى وَلَا طِيَرَةَ

Hastalık bulaşması ve tıyera (kötümserlik, uğursuzluk) yoktur.Sahih. Buhârî (2858, 5093, 5094, 5753, 5772) Muslim (2225)

Yine şöyle buyurmuştur:

لَا يُعْدِي سَقِيمٌ صَحِيحًا

Hasta olan sağlıklı olana hastalık bulaştırmaz.” Hasen. Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr (4/307)

Yine diğer hadiste şu lafızla gelmiştir:

لَا يُعْدِي شَيْءٌ شَيْئًا

Hiçbir şey bir şeye hastalık bulaştırmaz.” Sahih. Tirmizî (2143) Ahmed (1/440) İbn Ebî Şeybe Musned (339) Ebû Ya'lâ (9/112) el-Elbani es-Sahiha (1152)

Bugün Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyelerine göre mescidlerde namazlarda safları birleştirmemenin caiz oluşuna fetva verme mücadelesi vardır! Bu en azından dinde bid’at çıkarmak, dini değiştirmektir!

Fakihler arasında safları birleştirmenin ve düzeltmenin farz mı yoksa mustehap mı olduğu konusundaki ihtilaf, Müslümanlara mescidlerinde bugün şart koşulan bu şeytanî uygulamaya dayanak olamaz! Aksi halde dinde çıkarılan her bidatte olduğu gibi yarın bu da bir asıl ve din edinilir!

Safların sıklaştırılması yalnızca mustehap bir emir değil, bilakis dinin farz bir emridir! Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

سَوُّوا صُفُوفَكُمْ فَإِنَّ تَسْوِيَةَ الصُّفُوفِ مِنْ إِقَامَةِ الصَّلاَةِ

Safları düzeltin. Zira safları düzeltmek namazı ikame etmeye dâhildir.” Sahih. Buhârî (723) Muslim (433)

Namazlarda safları sıkılaştırmak meleklerin rableri katındaki saf şeklidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

أَلَا تَصُفُّونَ كَمَا تَصُفُّ الْمَلَائِكَةُ عِنْدَ رَبِّهَا؟ فَقُلْنَا يَا رَسُولَ اللهِ وَكَيْفَ تَصُفُّ الْمَلَائِكَةُ عِنْدَ رَبِّهَا؟ قَالَ يُتِمُّونَ الصُّفُوفَ الْأُوَلَ وَيَتَرَاصُّونَ فِي الصَّفِّ

Meleklerin rableri katındaki safları gibi saf tutmaz mısınız?” Dedik ki: “Ey Allah’ın rasulü! Melekler rableri katında nasıl saf tutuyorlar?” Buyurdu ki:İ

İlk safları tamamlar ve saffı sıkılaştırırlar.” Sahih. Muslim (430)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem safların sıkılaştırılmasını, saftaki açıklığın kapatılmasını ve safların bitiştirilmesini emretmiş, saffı kesmeyi, açıklık bırakmayı yasaklamış ve açık bırakılan safa şeytanın gireceğini bildirmiştir. Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَقِيمُوا الصُّفُوفَ وَحَاذُوا بَيْنَ الْمَنَاكِبِ وَسُدُّوا الْخَلَلَ وَلِينُوا بِأَيْدِي إِخْوَانِكُمْ وَلَا تَذَرُوا فُرُجَاتٍ لِلشَّيْطَانِ وَمَنْ وَصَلَ صَفًّا وَصَلَهُ اللَّهُ وَمَنْ قَطَعَ صَفًّا قَطَعَهُ اللَّهُ

Saflarınızı ikame edin. Omuzlarınızı hizalayın. Aralıkları kapatın. Safa girmek isteyen kardeşlerinize yumuşak olun. Şeytanın girmesi için aralıklar bırakmayın. Ve kim safları bitiştirirse Allah ona rahmet etsin. Ve kim de bitiştirmez ise Allah da ondan rahmetini kessin!” Sahih. Ebû Dâvud (666) Nesâî (819) Ahmed (2/97) İbn Huzeyme, (1549) Hâkim (1/333) Taberânî (13/319) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (1958) Ebu Tahir el-Muhallis el-Muhallisiyyat (2630) Beyhakî (3/101) el-Elbani es-Sahiha (6/76)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem safları sıkılaştırıp yakın durmayı, namaz kılanların aynı hizada durmalarını emretmiştir:

رُصُّوا صُفُوفَكُمْ وَقَارِبُوا بَيْنَهَا وَحَاذُوا بِالْأَعْنَاقِ فَوَالَّذِي نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنِّي لَأَرَى الشَّيْطَانَ يَدْخُلُ مِنْ خِلَلِ الصَّفِّ كَأَنَّهَا الْحَذَفُ

Saflarınızı sıkı tutun, aralarını yaklaştırın, boyunları hizalayın. Muhammed’in nefsi elinde olana yemin ederim ki muhakkak şeytanın saftaki açıklığa koyun yavrusu gibi girdiğini görüyorum.” Sahih. İbn Huzeyme (1545) İbn Hibbân (5/540) Ziyâu'l-Makdisî el-Muhtâre (7/41) Ahmed (3/260) Ebû Dâvûd (667) Nesâî (815) Beyhakî (3/100)

Safları düzlemenin ve sıkı tutmanın terk edilmesi halinde kalplerin ve yüzlerin ihtilaf edeceği tehdidi gelmiştir. Bu ise birleşme ve ayrılmama emrine aykırı bir durumdur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَتُسَوُّنَّ صُفُوفَكُمْ أَوْ لَيُخَالِفَنَّ اللَّهُ بَيْنَ وُجُوهِكُمْ

Ya saflarınızı düzeltirsiniz yahut Allah yüzleriniz arasına ihtilaf atar.” Sahih. Buhârî (717) Muslim (436)

Bütün bu emirler farzlık ifade etmektedir, bu emri müstehaplığa çevirecek bir delil yoktur! Bu, Allah’ın emrettiği şekilde namazı ikame etmenin bir gereğidir. Safların şekli hakkında emir, yasak ve tehdit içeren bu nasları müstehaplığa yorumlamak mümkün değildir!

 İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava’da (23/394) şöyle demiştir: “Saflarda ayrı ve düzensiz duruyorlarsa mesela, şu şunun arkasında, şu şunun arkasında safa durmuşsa bu en büyük münkerlerdendir. Bilakis safları düzenli tutmakla emrolunmuşlardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem safları düzeltmeyi, bitiştirmeyi, ilk saftan itibaren saflardaki açıklıkları kapatmayı emretmiştir. Bütün bu mubalağa, en güzel şekilde ve imkan nispetinde birliğin sağlanması içindir. Şayet safları düzgün tutmak farz olmasaydı, bir kimsenin diğer bir kimsenin arkasında durması caiz olurdu. Halbuki herkes bilir ki bu müslümanların namazı değildir! Şayet böyle bir şey caiz olsaydı bir kere dahi olsa müslümanlar bunu mutlaka yapardı.”

Yine İbn Teymiyye Fetava’sında (22/546) şöyle demiştir: “Saffı düzeltmek namazın tamamından ve ikame edilmesinden olduğuna göre, saf düzeninden tamamen çıkanlar ve hatta bir baş kadar veya yarım topuk saftan çıkanlar saf tutmuş olmazlar ve namazı iade etmeleri emredilir.”

Namaz kılanlardan bazılarının saffın düzgünlüğünü terk etmeleri veya safta açıklık bırakmaları yasaklanmıştır. Mazeretsiz olarak bunu yapan kimsenin günaha da gireceğini Buhârî ve İbn Teymiyye belirtmişlerdir. Mazeret sebebiyle bunu yapana ise sakınca yoktur. İbn Teymiyye namazda saf düzenini terk etmenin en büyük münkerlerden olduğunu ve bunu yapanın namazı iade etmesi gerektiğini söylemiştir. Her mezhepten bütün fakihler de bu konuda ona muvafıktır. İhtilaf edilen mesele ise saf düzenini koruyan kimselerin safta açıklık bırakmamasının farz mı yoksa mustehap mı olduğu konusundadır. İbn Teymiyye bu konuda bunun farz olduğu görüşünü tercih etmiştir. Bu iki meselenin arasını ayırt edemeyen kimse zaten fetvaya ehil değildir!

Namazın meşru saf düzenini ve safları bitiştirmeyi terk etmek, kâfir Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyeleri sebebiyle namaz kılanların arasını uzaklaştırmaya gelince, bunun fıkıhla alakası yoktur! Bilakis bu dinin esası, tevhid, Allah’ın hâkimiyetini kabullenme, rasule ittiba ve itaat meselesidir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiklerinden bir şeyi hevaya uyarak ve müşriklere itaat ederek terk etmek bir küfürdür! Bu kâfirlere benzemenin en tehlikeli şeklidir, şeytanın yoluna uymaktır, sapıtanların ve gazaba uğrayanların yolunu takip etmektir!

Zaruret veya ihtiyaç bahanesiyle mescidlerde safları bitiştirme şeklinin değiştirilmesi, Dünya Sağlık Örgütünün tavsiye ettiği gibi;
 namaz kılanların arasına şeytan için birer metre mesafe konması şeklindeki uygulamaları gerçekler yalanlamaktadır! Filistin’de, Pakistan’da ve başka devletlerde müslümanlar bayram namazını sıklaştırılmış saflar halinde kıldılar ve bir zaruret veya ihtiyaç hissetmediler! Kendisi için hastalıktan korkan cahil ve sapık kimse varsın safı birleştirmesin! Ama bu şeytanî uygulamayı bütün müslümanlara mescidlerinde şart koşmak, din koyucunun reddettiği cahiliyye inancı sebebiyledir! Bu da hastalığın bulaştığı inancıdır. Şüphesiz bu şeytanın adımlarını izlemektir!

İlim ehline, mescid imamlarına ve hatiplere farz olan şey; dinde yapılan bu değiştirmeye, namazdaki safların iptal edilmesine karşı koymalarıdır. Ta ki bu şeytanî bid’at yerleşmesin!

Devletlerin koştuğu bu şartların kaynağının İslam ile, Kur’ân ile, sünnet ile hatta fıkhî mezhepler ile alakası olmadığını herkesin bilmesi gerekir.

Allah Teâlâ kitap ehli hakkında şöyle hatırlatma yapmıştır:

﴿وَاحذَرهُمْ أَن يَفْتِنُوكَ عَن بَعضِ مَا أَنزَلَ الله إِلَيْكَ﴾

Ayrıca Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın.” (Maide 49)

Bu ayetteki “bir kısmından” kelimesi hakkında iyi düşünün. Yine Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

﴿إِن تُطِيعُواْ الَّذِينَ كَفَرُواْ يَرُدُّوكُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ﴾

Kâfirlere itaat ederseniz sizi ökçeleriniz üzerinde çevirirler!” (Âl-i İmran 149)

﴿وَلَن تَرضَى عَنكَ الْيَهُودُ وَلاَ النَّصَارَى حَتَّى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ﴾

Yahudiler ve Hristiyanlar, sen onların milletine uyuncaya kadar senden asla razı olmazlar.” (Bakara 120)

Evet, bunları anladıysanız, devletlerin Dünya Sağlık Örgütünün bu tavsiyelerini gözetmesinin, müslümanların ibadet şiarlarına karşı açılmış bir savaş olduğunu, bulaşıcı hastalıklara karşı tedbir iddiasının dinin kendisini değiştirmeye yönelik olduğunu görmüş olmanız gerekir!

Müslümanların mescidlerde uyguladıkları şey, devletlerin müslümanların mescidlerindeki saflarının şekli hakkında şart koştukları bir programa tabidir. Onlar için bu yeni şekil din kılınmakta ve kanun kuvvetiyle şart koşulmaktadır! Ta ki nefislerine şeytanın bu emirleri yer etsin ve alışkanlık haline getirsinler! Dini ve din hükümlerini değiştirmek ve bu şeytanî bid’at, Dünya Sağlık Örgütünün tavsiyeleri doğrultusunda müslümanlara devlet kanunları ile zorunlu kılınmaktadır. Bu şüphesiz dinlerinin şiarlarını müslümanlara kendi elleriyle yok ettirme girişimidir!

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)