Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

18 Mayıs 2012 Cuma

Ferec Hüdür'ün Saptırmaları Hakkında


İslam Düşmanı Ferec Hüdür’ün Sünnet İnkarına Reddiye

Bismillah.

Bundan birkaç sene önce Ferec Hüdür  tarafından Kütüb-ü Sitte’nin Eleştirisi ve Kur’ân’a Arzı ismiyle bir kitap yayınlanmıştı. Kitaba göz attığımda yazarın iddialarının üzerinde durmaya değmeyecek kadar basit ve pervasızca olduğunu gördüm ve bu kitaba reddiye yapmayı erteledim. Bugün çalışmalarım arasında dinlenmek için ara verdiğimde kitap tekrar gözüme ilişti ve yazarın mukaddimesinde ortaya attığı şüphelere kısaca değinerek, hadis kültüründen uzak birçok kimsenin kolayca düşebilecekleri tuzaklarına cevap vereyim diye düşündüm. İnşaallah faydalı olur.
Ferec Hüdür, Kütübü Sitte’nin Eleştirisi ve Kur’an’â Arzı kitabında (s.2) şöyle diyor: “Ne sahabeler ne de Tabiin tarafından ortaya atılmış bir hareket olmadığı gibi, Araplar arasında o döneme kadar hadis öğretisi söz konusu değildi. İslam derken sadece Kur’ân öğretisi anlaşılıyordu. Zira hadis rivayeti konusunda yasaklar da mevcuttu. Ondandır ki, bu hareket Mekke ve Medine’nin çok uzağında, hicri 3. Asırda geliştirildi. Hadis diye peygamber adına uydurdukları iftiralara delil olarak yine kendilerince uydurulmuş ravi senetlerini gösterdiler. Kur’an’ı ölçü olarak kabul etmediler. Bunlara sormak gerekir: Hadis metnini uyduran insanların senedi de uydurmamaya verilmiş sözleri mi var? …
Cevap: 
Bu sözleriyle yazar, kendi kendine çelişkiye düşmektedir:
1- Ne sahabeler ne de tabiin döneminde hadis öğretisi olmayıp İslam adına sadece Kur’ân öğretisi bulunduğunu, hadis rivayetinin yasaklandığını yazar nereden bilmektedir? Şayet Ehl-i Sünnet tarafından rivayet edilen bilgileri delil gösterecek olursa yazarın kendisi, bu rivayetlerin peygamber adına hadis uyduran ve bunlara bir de isnad ekleyen (!) dolayısıyla güvenilemeyecek kimseler tarafından yapılmış uydurmalar olduğunu iddia ederek iftirada bulunuyordu. Böylece kustuğunu yalayan köpek misali kesmekte olduğu dalın üzerine binmiştir. 
2-  Hadis hakkında yapılan tasniflerin hicri 3. Asırda ve Mekke ile Medine’nin uzağında başladığını söyleyerek karanlığa taş atmıştır. İlk olarak oryantalist İslam düşmanlarının attıkları bu iftira, bizzat sahabeler ve onlardan hadis yazan tabiinden ravilerin hadis cüzlerinin el yazma nüshalarının bulunup ispat edilmesiyle çoktan çürütülmüş bulunmaktadır. Hemmam b. Munebbih’in sahifesi ile Mustafa el-A’zami’nin Dirasat Fi Hadisi’n-Nebevî (İlk Devir Hadis Edebiyatı, İz yayıncılık) kitabının sonunda neşredilen sahabe ve tabiine ait birçok el yazma eser bunların örnekleridir. Bu çalışmalar Türkçe’ye tercüme edilmiş bulunmaktadır.
3- Yazar Kur’an’ın ölçü edinilmesini önerirken, hadislerin ve isnadlarının uydurma olduğunu iddia etmektedir. Burada biz de şunu sorarız: Neden Kur’ân’ı ölçü edinmeliyiz? Çünkü Kur’ân Allah tarafından korunmuştur diyecektir. Peki hangi vesile ile korundu? Onu ezberleyen kullar vesilesiyle. Ya hadisler korunmadı mı? Allah’ın, Nebi’sinin sünnetini korumaya sözü yok mu? 
Elbette yazar Allah’ın böyle bir koruması olmadığını iddia ediyor. Biz de diyoruz ki, Allah’ın Kur’ân’ı korumasına hadislerin de korunması dâhildir, hatta korunması vaad edilen şey, öncelikle sünnettir. Şöyle ki:
Allah Teâlâ “Sana da, insanlara, kendilerine indirileni açıklayasın diye zikr’i indirdik” (Nahl 44) buyurmuştur. Burada insanlara indirilen; Kur’ân’dır. İndirilen Kur’ân’ı açıklaması için peygambere indirilen zikr ise sünnettir. Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:
Zikr’i biz, evet biz indirdik; onu muhafaza edecek olan da elbette biziz” (Hicr 9) Burada korunması vaad edilen zikr; Nahl 44. Ayette zikr olarak nitelenen sünnettir. Kur’ân’ın korunması ancak sünnetin muhafazasıyla olur. Zira Nahl 44. Ayetinde insanların Kur’an’ı doğru anlayabilmeleri peygamberin sünneti tarafından açıklanmasına bağlanmıştır. Peygamberin Kur’an hakkında açıklaması olmaksızın Kur’an doğru anlaşılamıyorsa, sünnet (yani zikr) korunmaksızın Kur’ân’ın korunması anlam ifade etmeyecektir. Nasıl ki Kur’an lafızları, hafızlar tarafından ezberlenip naklediliyorsa, Kur’ân’ın beyanı olan sünnet de hadis hafızları tarafından ezberlenilip nakledilmiştir. 
Şimdi geriye yazarın iftirası kaldı; hangi ravi, hangi hadisi uydurup ona bir de isnad eklemiştir? 
O ravinin bunu uydurduğunu ne şekilde ispat edecektir? 
Kur’ân’a arz edip tespit ederim iddiasıyla yazdığı kitaptaki zihin kuruntusu hurafe ve saçmalıklarla mı? 
Hadisten anladığı şeyi Kur’an’dan anladığı manaya arz ederek tespitte bulunmak en sapıkça ve Kur’an’ın kendisine bizzat aykırı bir metottur. Zira Rabbimiz Azze ve Celle, kulların Kur’ân’ı, peygamberin beyanı olmadan doğru bir şekilde anlayamayacağını zaten bildirmektedir. 
Dinde şahitlerin şahitliğine itibar esası yazarı ilgilendirmiyor mu? Bu şahitlerden hangisinin kusuru olmuşsa ancak bunu ispat ederek belirlemede bulunmalı, aksi halde kendilerine iftirada bulunduğu binlerce ve hatta milyonlarca Müslümanın ve kuşkularıyla saptırdığı uydularının ikişer elinin ahirette kendisinin iki yakasında olacağını unutmamalıdır.

Yazarın Ebu Hureyre Radıyallahu anh Hakkında Saptırmaları:


Yazar (s.2-3) şöyle diyor: “Bu senet uydurmalarını da ağırlıklı olarak 5374 hadis ile hayalî bir şahıs olan Ebu Hureyre’ye isnad ettiler. Ebu Hureyre’nin kelime manası kedinin babası demektir ve güya bu bir şahsın takma adı imiş. Böyle bir şahıs bilinmediği gibi ne kendi adı ne de babasının adı bilinmemektedir. Adı hakkında 30 değişik rivayet olup adının ne olduğu tespit edilememiştir. Babasının adıyla ilgili de çeşitli rivayetler yapılmaktadır. El-Kutb el-Halebi bunları kırk dört değişik rivayete çıkarmaktadır. Ve bu iddiaların hepsi bir yakıştırmadan öteye gidemez. Zira böyle bir şahıs kanaatimce hiçbir zaman yaşamamıştır.”
Cevap:
Yazarın “Ebu Hureyre diye birinin hiç yaşamadığı” kanaati gibi kanaatlerin değeri olsaydı, ben de yazarın kendi babası olarak bildiği şahsın aslında hiç yaşamadığı, aslında babasının, Allah’tan başka kimse tarafından bilinmeyen başka birisi olabileceği şeklindeki kanaatimi dile getirebilirdim. İnsanların şahitliklerine itibar etmeyi yazar kabul etmediği için delil getirmekten de aciz kalırdı.
Yazarın Ebu Hureyre ve babasının ismi hakkında nakledilenleri gündeme getirerek garip iddialarda bulunmasına gelince, Hafız İbn Hacer rahimehullah, el-İsabe kitabında bu rivayetlerden birçoğunu naklederek değerlendirmelerde bulunmuş, sonuç olarak şöyle demiştir: “Rivayetlerin naklindeki sıhhat bakımından bu sayı şu üç isme indirgenir: Umeyr, Abdullah ve Abdurrahman. İlk iki isim hem cahiliye’de hem de İslam’da kullanılan isimlerdir. Abdurrahman ismi ise sadece İslam’a has bir isimdir.”
Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayetlerine gelince, Ebu Hureyre radıyallahu anh en çok hadis rivayet eden sahabelerden olmakla beraber, O’nun tek başına rivayet ettiği, yani tek kaldığı hadislerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Buhari Hadisleri Hakkında Yazarın Tüccar Hesabı


Yazar, İmam Buhari’nin “herhangi bir hadisi Sahih’ine almadan önce gusledip iki rekat namaz kılarak istiharede bulunması” hakkında söylenenleri, çarpıtma amaçlı kullanarak matematik hesabına girişiyor ve şöyle diyor:
“…Ayrıca sahihini 16 yılda altı yüz bin hadisten seçerek tekrarlarıyla birlikte 9082 hadis yazmıştır, iddiası da vardır. Şöyle bir hesap yaparsak bu sözlerin herhangi bir gerçeği ifade etmediği ortaya çıkar. Altı yüz bin hadis için altı yüz bin defa yıkandığını ve her bir hadis için de iki rekat namaz kıldığını  söylemekle, böylece (600.000:16):365=103 kere hergün yıkanmıştı. Ayrıca (600:000x2) : (16x365)=205 rekat namaz kılmıştır. Her rekati üç dakikada kılsa 3x205=605 dakika, bu da yaklaşık on saat demektir. Günde 103 kere yıkanıp on saat namaz kıldığını ve bunu 16 sene devam ettirdiğini iddia etmek, ciddiyetten uzak bir iddiadır…”
Cevap:
Tüccara sormuşlar; “iki kere iki kaç eder?” diye, o da: “Alırken mi, satarken mi?” demiş. 
Öncelikle yazar, 600.000 rakamını kullanarak saptırma yapmıştır. Zira söz konusu ettiği rivayetlerde Buhari’nin 600.000 hadis için ayrı ayrı istihare yaptığı geçmemektedir. Bilakis altı yüz bin hadis arasından seçtiği hadisleri Sahih’ine dâhil etmeden önce istihare yapmasından bahsedilmiştir. Diğer bir çarpıtmayı da tekrarlarla birlikte tutan yekûn üzerinden hesap yaparak sergilemiştir. Zira hadisin aslı için bir istihare yapılması yeterlidir. Tekrarları için buna lüzum yoktur. Şu halde kaba hesapla Buhari’nin Sahih’inde tekrarlar hariç 1750 hadis vardır. Şimdi hesabı tekrar yapalım:
(1750:16) : 365= 0,299 eder. Yani Buhari’nin 16 sene boyunca her gün gusletmiş olması da gerekmez. Hatta mükerrer rivayetler için ayrı ayrı guslettiğini düşünerek 9082 rakamını dikkate alsaydık sonuç: 1.5 çıkardı.
(1750x2) : (16x365)= 0,599 rekât namaz eder. Şayet 9082 rakamı dikkate alınarak hesaplanırsa bu dafa 3,11 rakamı çıkardı.
İşte yazarın ne kadar maksatlı girişimler içinde olduğu ortadadır. Kütüb-ü Sitte’nin Eleştirisi ve Kur’an’a Arzı kitabının içeriği ise şimdiye kadar yazdıklarımdan anlayacağınız gibi daha alçakça saptırmalar ve şeytanî hilelerle doludur. Şayet gerekir de, Allah ömür ve imkân da verirse her iddiasına tek tek cevap yazarım. 
Ferec Hüdür adlı şahsı inspeak adlı programdan hatırlıyorum. Sünnet inkârcılarının odasına girmişti ve “Sünnet olmak (hitan) fıtratı değiştirmektir” diyordu. Onun bu sözünü diğer sünnet inkârcıları da hazmedememiş ve karşı çıkmışlardı. Hâlbuki onların savundukları kaideye göre Ferec Hüdür’ü haklı bulmaları gerekiyordu. Tabîi olarak öne sürdükleri kaide, sünnet olmanın Kur’ân’da değil, sünnette gelmiş olması sebebiyle, sünnet olmanın reddedilmesini gerektiriyordu. Sünnet inkârcıları ortaya attıkları kaideye muhalefet ediyorlardı. Çünkü şayet kabul edecek olsaydılar, zaten yeterince içinde boğuldukları çıkmazlarına yenileri eklenecek, bundan sonra “fıtratı değiştirmek olur” düşüncesiyle tırnaklarını, saçlarını, koltuk altı kıllarını, hatta onlar için en zor olanı “sakallarını” kesemeyeceklerdi !!! 
Sünnete uyarak, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in hidayetine tabi olanlar için ise yollar açıktır: Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine uyarak sakallarını serbest bırakırlar, tırnaklarını keserler, koltuk altı kıllarını izale ederler ve çocuklarını da sünnet ettirirler. Selam hidayete tabi olanların üzerine…

 Ebû Muâz el-Çubukâbâdî

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)