Fıkıh Usulündeki Zaruretler ve Hacetler Konusunda Muasırların Sapmaları
Ebu Muâz Seyfullah el-Çubukâbâdî
Bismillah.
Muhtelif konularda “zaruret” ve “hacet” kelimeleri le karşılaşılmakta,
usul bilmeyen davetçiler (!) tarafından bu kelimelerin hoyratça kullanıldığına
şahit olmaktayız. Mesela, kimlik ve pasaport gibi konularda fotoğraf
kullanmanın zaruret olduğu hükmünü gören bazı cahil davetçilerin “İslam’a davet
için fotoğraf ve video kayıtlarını kullanmak da zarurettir” gibi abuk subuk
laflar ettiklerini, ilim ehlinin zaruret hakkında söyledikleri hükmü, Allah’tan
korkmadan savsakladıklarını, bir de utanmadan kendilerine “selefi” dediklerini
gördük. Nitekim diyanet işleri başkanlığının yüksek tuğyan kurulu da geçtiğimiz
yıllarda ev edinmenin zaruret olduğu, dolayısıyla bu konuda faizli kredi
çekilebileceği hükmünü ilan etmiş, tagutun ilahiyatçılardan ve avamdan oluşan kulları
da bir kez daha Allah ve rasulüne isyan bayraklarını kaldırmışlardı.
Zaruret ve hacet terimlerinin savsaklandığı diğer bir konu da, kadının
zaruret haricinde evinden çıkamayacağı konusudur. Bu konuda da hevalarına
uyanlar kafalarına göre zaruret ve hacet tayinine gitmişler, kadınlar
istedikleri gibi – hem de mahremsiz olarak şehir dışına çıkma yasağını delmek
suretiyle - evlerinden çıkar olmuş, sokaklar göz zinası yapmak isteyenler için
açık sinema; irfan yuvası olması gereken okullar flört medresesi haline gelmiş,
dini davetin yapıldığı meclislerde dahi kadınlarla erkeklerin birbirlerini
görmelerini engelleyen hicab duvarları ve perdeler aradan kalkmıştır.
Bu konularda Allah’ın kitabından ve rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetinden delillerle uyarılar yaptığımızda hemen taklit ettikleri
hocalarının, naslar karşısında hiçbir değeri olmayan sözleriyle mukabele
etmektedirler! Bunlar bidat ehli fırkalar olarak bildiğimiz, önderlerini açıkça
rab edinen kimseler değil, kendilerine “selefi” diyen, tevhid ehli geçinen
arkadaşlar maalesef! Taklit kendilerini kör etmiş de haberleri yok! Başkalarının
gözüne dürtmeye çalıştıkları nasları kendileri görmez olmuşlar! Ve la havle ve
la kuvvete illa billah!
Rağbet yayınları arasında Şuayb el-Arnaut ile röportajların
yayınlandığı bir kitap çıktı. Orada Şuayb’a Türkiye’deki üniversitelerde
başörtüsü yasağı karşısında kadınların ne yapacakları da sorulmuş, cevap ise
hadisle meşgul olan birine hiç mi hiç yakışmayan, Türkiye’deki ilahiyatçı asalakların
combala koştuğu bir sapıklıkta: “Başörtüsü nedeniyle hocalar okullarını terk
etmemeli. Başları dışında vücutlarının her yerini örtsünler. Üniversitede hoca
olarak kalabiliyorlarsa Allah onlara kolaylık ihsan edene dek içeri girerken
başlarını açsınlar, ama dışarı çıkarken örtsünler. Bu zarurettir ve zaruretler miktarınca
takdir edilir…” (Hadisler ve Zihinlerdeki Sorular s.468)
Yani demek istiyor ki, “Dışarıda rabbin olan Allah’a itaat et,
içeride rabbin olan taguta itaat et” Fesubhanallah. Demek ki Fethullah Gülen’ler
sadece Türklerden çıkmıyor!
İşte bu da zaruret kavramının başka bir tahrifidir. “Allah’ım,
aramızdaki beyinsizler yüzünden bizi helak etme!”
Başka bir konu, genel seçimlerde oy kullanmanın zaruret olduğu
söylenerek “oy kullanmak vacip” diyenlere, buna karşılık aşırılık yapan diğer
bir kesimin “oy kullanmak küfürdür” demelerine şahit olmamızdır. Halbuki oy
kullanmak hakkında olsa olsa hacet olduğu söylenebilir ki, bu da tartışma
götüren bir meseledir.
Diğer bir mesele, çocukların devletin sapık unsurlarla dolu
okullarına gönderilmesinin zaruret veya hacet nispetinde görülmesidir. Halbuki çocukların
sokağa salınması bile, - maalesef - adı geçen okullara gönderilmesinden daha
ehven hale gelmiştir!
Velhasıl, vurdumduymazlık almış başını gidiyor. Şikayetimiz bunların,
dini kılıflara sokularak yapılması yüzündendir! Şimdi gelelim fıkıh usulünün kaidelerine göre
zaruret nedir, hacet nedir meselesine:
Zaruriyyat ve Hâciyyat
Usulcülere göre zaruret: Din ve dünya maslahatlarının yerine
gelmesi için zorunlu olan işlerdir. Din ve dünya maslahatları: dinin, aklın,
canın, neslin ve malın korunmasıdır. Bunlar kaybedildiğinde dünya maslahatları
düzgün yürümez. Hatta işler bozulur ve hayat kaybedilir. Ahirette de kurtuluş
ve nimetler kaybedilir, apaçık bir ziyana dönülür.
Hacet: Meşakkate, sıkıntıya ve maslahatın elden kaçmasına sebep
olan darlığın kalkmasına duyulan ihtiyaçtır.
Zaruret ve hacet arasındaki fark: Hacet, zorunlu kalınmayan
meşakkat ve zorluk halidir. Bu elden kaçırıldığı zaman helak olunmaz. Zaruret
ise insanın yasak olan şeyi kullanmadığı takdirde helak olacağı veya helake
yaklaşacağı bir sınıra gelmesidir. Yani insan, hacet olan bir şeye sıkıntı ve
zorluğu kaldırmak için ihtiyaç duyar. Bu gerçekleşmediği zaman büyük bir fesat
olur. Mesela yemek yemediği zaman helak olmayacak durumdaki aç kimse böyledir.
Hacet ile Zaruret Arasındaki Farklar
1- Hacetteki meşakkat, zaruret halindeki meşakkatten daha azdır. Hacet
durumunda ihtiyaç duyulan şeyin yerine gelmemesi helak edici değildir. Mesela
su kuyularındaki yosun ve yaprakların suyu bozması durumunda hacet halinde meşakkati
kaldırmak, sıkıntıyı kaldırmak babındandır. Zarurette ise sıkıntıyı kaldırmak,
zararı kaldırmak babındandır. Şayet bu terk edilirse; helak olmak, organlardan
birinin veya malın kaybı gibi dinin altı maksadından birinin yok olması söz
konusu olur.
2- Zaruret bizzat haram olan bir şeyden faydalanmakla alakalıdır,
hacet ise dolaylı olarak haram olan şeyden faydalanmak hakkındadır.
3- Zarurete iten sebep mecburiyettir, hacete iten sebep ise
kolaylaştırmadır. Bunun anlamı şudur: Hacet halinde kişi sıkıntıyı gidermekle
gidermemek arasında muhayyerdir. Zaruret halinde ise tercih hakkı yoktur.
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah haramları mubah kılan
zaruretlerin oluşması meselesinden bahsettikten sonra şöyle der: “Kadınların
altın ve ipekle süslenmesi, altın ve ipekle tedavi gibi, ihtiyaç için caiz
kılınanlar zaruret için caiz kılınmış değildir. Bunlar ölü etinin mubah olması
örneğinde olduğu gibi zaruretten dolayı değil, ancak faydanın kemali için mubah
kılınmıştır. Hacet bu faydanın kemali içindir. Zira eksik faydalanma
beraberinde kemaline ihtiyaç da meydana getirir. İşte hacet bu gibi
konulardadır. Zaruret ise, yokluğu halinde ölüm, hastalık, farzları yerine
getirmekten aciz kalma gibi durumların meydana gelmesi hakkındadır. Mesela böyle
bir zaruret halinde ölü eti yemeye mecbur kalmak, muteber zarurettir. “[1]
Nitekim dolaylı olarak haram olan bir şey kaçınılmaz olabilir. Böyle
bir durumda önceki kaide kaybolur ve bunun hükmü, hacetin hükmünü değil, zaruretin
hükmünü alır. Mesela tabibin kadın hastaya bakması hacettir. Kadın tabibenin ona
bakabileceği zamanda erkek tabip kadına bakamaz. Gece doğum gibi durumlarda
kadın tabibe yoksa, erkek tabibin bakması hacetten daha çok zarurete yakındır.
4- Zaruret, şiddet, sıkıntı ve meşakkat bakımından, ölü eti, kan ve
domuz eti gibi haramları mubah kılar. Hacet ise ihtiyaçtır ve eksikliktir.
Hacet, zaruretten daha kapsamlıdır.
5- Zaruretin delilleri açıktır. Hacete gelince genellikle galip zanna
ve umumi delillere müracaat edilir.
6- Zaruret şahsîdir. Mecbur kalandan başkası ondan faydalanamaz. Hacete
gelince burada fertlerden biri hakkında ihtiyacın gerçekleşmiş olması şart
koşulmaz. Galip zanna göre ihtiyaç varsa yeterlidir.
7- Zaruret haramlığı kaldırır, hacet ise harama götüren vesileler
hakkındaki engeli kaldırır. Bu, ikinci maddede zikredilenin bir cüzüdür.
8- Zaruret azı da, çoğu da mubah kılar. Hacet ise yalnızca azı
mubah kılar.
9- Zarureti, mecbur kalan kimse takdir eder. Haceti ise müçtehit
takdir eder.
10- Zaruretin, hakkında kuruntu yapılan şey hakkında değil, meydana
gelmesi kesin olan bir şey hakkında olması zorunludur. Lakin bu durumun belirli
bir şahıs hakkında özel olması böyle değildir. Hacetin takdirinde orta halli,
sıradan bir şahsın konumu dikkate alınır, özel şartlara bağlanmaz. Zira teşri,
umum sıfattadır.
11- Zaruretin hükmü söz konusu zaruretin vaktiyle sınırlıdır. Hacetin
hükmü ise devamlıdır. Bununla beraber bazen zaruret kelimesi kullanılarak hacet
kastedilmiştir. Bu kaideye dair hüküm mutlak değildir. Nitekim alimler
sakıncalıyı mubah kılan hacet hakkında en önemlileri şu şekilde olan şartlar
koşmuşlardır:
Sakıncalıyı Mubah Kılan Hacetin Şartları
a- Dinin aslî hükmüne muhalefet edilebilmesi için alışılmışın
üzerinde sıkıntı derecesine ulaşmış bir şiddetin meydana gelmiş olması.
b- Bu hacetin takdirinde insanlardan vasat olan birisi ve
çoğunluğun ihtiyacı dikkate alınmalıdır. Hacet şayet özelse, bununla ilgili
olan belli grubun orta hallisine bakılır.
c- Hacetin belirlenmesinde, umumi hükme muhalefet dışında maksada
ulaşmaya başka bir yol bulunmamalıdır.
d- Söz konusu olan hacet, tıpkı zarurette olduğu gibi, ihtiyaç
miktarı kadar takdir edilir.
e- Hacet üzerine kurulu hüküm, Allah’ın kitabından veya Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden, bunun hususi hükmünü ifade eden bir
nassa muhalif olmamalı, şeriatın maksatlarına çelişmemeli ve daha büyük
maslahatın kaybına sebep olmamalıdır.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.:
Şeyh Abdullah b. Beyye, el-Farku Beyne’z-Zarura ve’l-Hace Tatbikan
Ala Ba’di Ahvali’l-Ekalliyati’l-Muslime
Şeyh Abdurrahman b. Salih Abdullatif, el-Kavaid ve’z-Zavabiti’l-Fıkhiyyeti’l-Mutazamminati
Li’t-Teysir
Dr. Abdullah el-Fakih’in işrafıyla; Fetava Mevkii’ş-Şebeketi’l-İslamiyye,
fetva no: 127340