Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

31 Temmuz 2020 Cuma

10 Zulhicce 1441 Kurban Bayramı Hutbesi

Hicret



Bismillahirrahmanirrahim

Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kulu ve rasûlüdür.

Ey iman edenler! Allah'tan nasıl sakınmak gerekirse öyle sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” (Al-i İmran; 102)

“Ey insanlar! Sizi tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek ve kadın türeten rabbinizden sakının. Kendisi adına birbirinizden dileklerde bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),

“Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve rasûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)

Bundan sonra, Şüphesiz sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da ateştedir.

Muhakkak ki kulun Allah’ın şiarlarını eda edemediği mekândan hicret etmesi dinin farzlarından sayılmaktadır. Nitekim nebiler, risalet görevini eda hususunda kavimlelerinden belalara maruz kaldıklarında ve baskı gördüklerinde hicret etmişlerdir. İbrahim aleyhi's-selâm kavmini davet ettiğinde sadece hanımı Sare ve yeğeni Lut aleyhi's-selâm iman etmişti. Allah Subhanehu, İbrahim Halil aleyhi's-selâm hakkında şöyle buyurmuştur:

Bunun üzerine Lut ona iman etti, dedi ki: “Gerçekten ben Rabbime hicret edeceğim. Şüphe yok ki O, Azîz’dir, Hakîm’dir.” Biz ona İshak’ı ve Yakub’u bağışladık ve onun soyunda nebiliği ve kitabı kıldık. Ona mükâfatını dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette de elbette salihlerdendir.” (Ankebut 26-27)

Hicrette, dünya ve ahirette kurtuluş vardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de müşriklerden gördüğü baskı ve tehditler altında vatanı olan Mekketu’l-Mukerreme’den hicret etmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ve daveti aleyhinde hapis, sürgün, öldürme gibi türlü tuzaklar kurmuşlardır.

Hani bir zaman kâfirler seni hapsetmek, ya da öldürmek yahut seni sürgün etmek için tuzak kuruyorlardı. Onlar düzen kurarlardı ama Allah da düzen kuruyordu. Şüphesiz Allah düzen kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal 30)

Bunun üzerine vatanı olan Mekke’yi terk etmiş, seneler sonra yardım görmüş olarak orayı feth etmiştir. Mekke’ye girip Hacun mevkiine geldiğinde şöyle buyurmuştur: “Vallahi sen Allah’ın en hayırlı yerisin ve Allah’a en sevimli olan yersin. Şayet onlar beni zorla çıkarmış olmasalardı senden çıkmazdım.[1]

Burada hecr de söz konusudur. Yani davet ve davetçilere kötülük edenlerden alakayı kesmek, onların eziyetlerine sabretmek! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir şekilde ayrıl!” (Muzzemmil 10)

Bizlere de düşen, Allah’ın bizi yasakladıklarını terk etmektir. Kim Allah için bir şeyi terk ederse Allah ona er ya da geç, ondan daha hayırlı bir bedel verir. Lakin sizler acele ediyorsunuz!

Müslüman sürekli bir hicret halindedir. Şirki, küfrü, günahları, hataları terk eder. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Pislikten uzak dur.” (Muddessir 5)

Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslüman, diğer müslümanların kendisinin dilinden ve elinden selamette olduğu kimsedir. Muhacir; Allah’ın yasakladıklarını terk eden kimsedir.”[2]

Fadale b. Ubeyd radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem veda haccında şöyle buyurdu:

Dikkat edin! Size mü’mini haber vereyim mi? İnsanları malları ve canları konusunda güvende kılan kimsedir. Müslüman; insanların dilinden ve elinden selamette oldukları kimsedir. Mucahid Allah’a taat yolunda nefsiyle mücadele eden kimsedir. Muhacir; hataları ve günahları terk eden kimsedir.”[3]

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e “İslam nedir?” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Yemek yedirmek ve güzel konuşmaktır.” “İman nedir?” diye sorulunca: “Müsamahalı olmak ve sabırdır” buyurmuştur. “Müslümanların İslamca en üstünü kimdir?” diye sorulunca: “Müslümanları dilinden ve elinden selamette kılan” buyurmuştur. “Mü’minlerin imanca en üstünü kimdir?” diye sorulunca: “Ahlâkı en güzel olanıdır” buyurmuştur. “En üstün hicret nedir?” diye sorulunca: “Allah’ın haram kıldıklarını terk etmektir” buyurmuştur. “En üstün namaz hangisidir?” diye sorulunca: “Kunutu uzun olandır” buyurmuştur. “En üstün sadaka nedir?” diye sorulunca: “Mal azlığına rağmen verilendir” buyurmuştur. “Hangi cihad üstündür?” diye sorulunca: “Malınla ve canınla cihad etmen, atının terleyip senin kanının döküldüğü cihaddır” buyurmuştur. “Hangi zaman en üstündür?” diye sorulunca da: “Gecenin ortasıdır” buyurmuştur.[4]

Fitnelerin, şiddetli sıkıntıların zamanında Allah Teâlâ’ya halis kılınarak yapılan ibadet, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e hicret etmeye eşittir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Herc (adam öldürmelerin olduğu fitne) zamanında ibadet, bana hicret etmek gibidir.”[5] Diğer lafzı şu şekildedir: “Fitnede ibadet bana hicret gibidir.[6]

Bize gereken şey kötü özellikleri, rezil huyları terk etmektir. Abdullah b. Amr radiyallahu anhuma’dan: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizleri zulümden sakındırırım. Zira zulüm, kıyamet gününde karanlıklar olacaktır. Sizleri fuhştan (çirkin söz ve işlerden) sakındırırım. Zira Allah çirkin söz ve çirkin amelleri sevmez. Sizleri tamahkarlıktan (aç gözlülük ve bencillikten) sakındırırım. Zira tamahkarlık, sizden öncekileri helak etmiştir. onlara bağları koparmayı emretmiş, onlar da bağları koparmışlardır. Cimriliği emretmiş, onlar da cimrilik yapmışlardır. Onlara fücuru (günahları açıktan işlemeyi) emretmiş, onlar da facirlik yapmışlardır.” Bir adam kalkıp dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Hangi İslam üstündür?” Buyurdu ki:

Müslümanları dilinden ve elinden selamette kılmandır.” O adam veya bir başkası dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Hangi hicret üstündür?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah’ın çirkin gördüklerini terk etmendir. Hicret iki türlüdür: Şehirlinin hicreti ve bedevînin (köylünün) hicreti. Bedevinin hicreti; emrolunduğu zaman itaat etmesi, (cihada) çağrıldığı zaman icabet etmesidir. Şehirlinin hicreti ise en zor olanı ve ecri de en büyük olanıdır.“[7]

Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh’den: “Bir bedevî Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hicret hakkında sorunca şöyle buyurdu:

Vay sana! Muhakkak ki hicret zor bir iştir! Deven var mı?” Adam: “Evet” dedi.

Zekâtını veriyor musun?” diye sordu. Adam: “Evet” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Denizler ardından amel et. Muhakkak ki Allah senin amelinden hiçbir şeyi terk etmez.”[8]

Nevevi rahimehullah dedi ki: “Bu bedevinin hicret ile kastettiği şey Medine’de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bulunmak için ailesini ve vatanını terk etmek idi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onun buna güç yetiremeyeceğinden ve hakkını veremeyip geri döneceğinden korkuyordu. Bundan dolayı ona: “Senin kastettiğin hicret zorlu bir iştir. Lakin vatanında ve nerede olursan ol, hayır ameller işle, bu sana fayda verir, Allah onların ecrinden hiçbir şeyi eksik bırakmaz” buyurdu. Allah en iyi bilendir.”[9]

İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Fetihten sonra hicret yoktur, lakin cihad ve niyet vardır. Orduya çağrıldığınızda katılın.”[10]

Muaviye radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Tevbe kesintiye uğramadığı sürece hicret de kesintiye uğramaz. Tevbe de güneş battığı yerden doğuncaya kadar kesintiye uğramaz.”[11]

Benî Malik b. Hisl’den biri olan Abdullah b. es-Sa’dî radiyallahu anh, arkadaşlarıyla beraber Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler.  Ona: “Bineklerimizi bakar ol, sonra girersin” dediler. O kavmin en küçüğü idi. Onların ihtiyaçlarını gördü, sonra ona: “Gir” dediler, o da girdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona: “Senin ihtiyacın nedir?” diye sordu. O da dedi ki: “İhtiyacım bana hicret sona erecek mi, bunu söylemendir” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Senin ihtiyacın, onların ihtiyacından hayırlıymış. Hicret, düşmanla savaşıldığı sürece sona ermez[12]

Şu halde hicret iki özelliktedir: Üstün olan tam hicrete denk olan bir şey yoktur. bu, Mekke ve başka yerlerden Medine’ye hicret etmektir. Bu Mekke’nin fethiyle sona ermiştir.

Sürekli devam edecek olan hicret ise çirkinlikleri, günahları ve kötülükleri terk etmektir. Abdurrahman b. Avf, Muaviye b. Ebi Sufyan ve Abdullah b. Amr b. As radiyallahu anhum’den gelen rivayetlerde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Hicret iki çeşittir: Birincisi kötülükleri terk etmek, diğeri Allah’a ve rasulüne hicret etmektir. Tevbe kabul edildiği sürece hicret de sona ermez. Tevbe de güneş batıdan doğuncaya kadar kabul edilmeye devam eder. Bundan sonra her kalp, içinde bulunanlarla mühürlenir ve insanlardan amel yeterli görülür.”[13]



[1] Hasen. Tirmizî (3925) İbn Mâce (3108) Ahmed (18715) el-Elbani Sahihu’l-Cami (2418)

[2] Sahih. Buhârî (10)

[3] Sahih. Ahmed (23958) el-Elbani Tahkiku’l-İman Li-İbn Teymiyye (s.16)

[4] Sahih. el-Elbani Tahkiku’l-İman (s.7)

[5] Sahih. Muslim (2948)

[6] Taberânî (20/213)

[7] Muslim'in şartına göre sahih. Ahmed (6837) el-Elbani es-Sahiha (1462)

[8][8][8] Sahih. Muslim (1865)

[9] Nevevi Şerhu Sahihi Muslim (9/13)

[10] Sahih. Buhârî (2783) Muslim (1353)

[11] Sahih. Ebû Dâvûd (2479) el-Elbani Sahihu’l-Cami (2642)

[12] Sahih. Ahmed (22324) Nesâî (4172) el-Elbani es-Sahiha (1674)

[13] Hasen. Taberânî (19/381) el-Elbani İrva (5/33)


Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)