Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

3 Mart 2021 Çarşamba

Maskeli ve Mesafeli Namaz Emredenleri Neden “Şeytanın Kulları” Diyor ve Muayyen Olarak Tekfir Ediyoruz?

 Eş-Şankiti rahimehullah Advau’l-Beyan’da (7/162) şöyle demiştir:

“Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Rabbine yemin olsun aralarında geçen şeylerde seni hakem kılmadıkça, sonra verdiğin hükümden dolayı nefsilerinde sıkıntı hissetmeden tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65)

Allah Azze ve Celle dinine muhakeme olmaya itiraz edenlerden imanı nefyetmekte ve konuda kendisi adına yemin etmektedir ki hiç kimse Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile gelenlerle hükmetmedikçe ve bu konuda gönlünde sıkıntı, darlık hissetmez olmadıkça iman etmiş olmaz.

Bu türün örnekleri şöyledir:

1- İslam şeriati yerine beşeri kanunlarla hükmedilmesine itaat etmek

2- İslam dininin haram kıldığını bilmesi zorunlu olan; faiz, zina, teberrüc, açılıp saçılma, kumar ve benzeri haramlığı nasla belirtilmiş olan ve içtihada yer olmayan muameleleri helal sayma konusunda itaat etmek

3- Allah’ın mubah kıldığı; etleri yemek, birden fazla kadınla evlilik, ferdî mülkiyet gibi şeyleri haram kılma konusunda itaat.”

Şankiti rahimehullah bu örnekler hakkında şöyle demiştir: Helal Allah’ın helal kıldığıdır, haram Allah’ın haram kıldığıdır. Din, Allah’ın kanun kıldığıdır. Onun dışında konulan her teşrî (kanun) batıldır. Allah’ın dini yerine konulan kanunların Allah’ın kanunu ile aynı (misil) olduğuna veya ondan daha hayırlı olduğuna inanmak bevah (apaçık) küfürdür, bunda hiçbir tartışma yoktur.”

Zamanımızdaki hükümetler Allah’ın ve rasulünün emrettiği cemaatle, safları sıklaştırarak kılınması gereken namazları yasaklamışlar, bunun yerine maskeli ve mesafeli namaz uydurarak bunun Allah’ın ve rasulünün emrettiği namazdan daha hayırlı olduğunu, hastalıklardan daha koruyucu olduğuna iman etmişler, bu küfür itikadlarını da dilleriyle açıkça ifade etmektedirler. Bu itikad sarih bir küfürdür, bu itikad sahiplerini tekfir etmeyen de kafirdir. Onlar Allah’ın kaderine de iman etmeyen kimselerdir. Şüphesiz hastalıkları yaratan, cemaatle namazda safları sıkılaştırmayı emreden Allah’ın kendisidir. Şayet hastalık bulaşması diye bir şey olsaydı, Allah, hastalık zamanlarında saflar arasına mesafe koymayı meşru kılardı. Nitekim cahiliyye halkının bulaşıcı olduğunu iddia ettikleri hastalıklar Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında da vardı ve asla cemaatle namazlar konusunda bu hurafe inançtan dolayı sözde tedbir gibi şeyler meşru kılınmadı! Bilakis mütevatir hadiste "Bulaşıcı hastalık yoktur" buyrulmuştur!

Şeyh Suleyman b. Sehman el-Has’amî en-Necdî (v.1349 hicri) el-Huccetu ve’d-Delil ve İzahu’l-Mahacceti ve’s-Sebil kitabında (s.43) şöyle demiştir:

“Dinde Allah’ın izin vermediği şeyi insanlara meşru kılmaya kalkmak bevah (apaçık) küfürdür. Akıl ve dinden en ufak bir nasibi olan bir kimse dahi bunda şüphe etmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine bir şeriat kıldılar? Eğer ayırdedici söz olmasaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten zalimler için can yakıcı bir azap vardır.” (Şura 21) Allah’ın şeriatinden olmadığı ve Allah’ın izin vermediği bilinen şeyler o zındık tagutların şeriatindendir. Onlar Kitap ve sünnet naslarının zahirlerinin zannî olduğunu iddia edenlerdir! Akılları ve bâtıl kıyaslarıyla uygun gördüklerini aklî kesinlik olarak görürler. Onlar, Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte gafiller onlardır!”

Muhammed b. Salih el-Useymin, Ta’likun Muhtasar Ala Kitabi Luma’ti’l-İtikad adlı eserinde (s.158) şöyle demiştir: 

“Namazı terk etmek bevah (apaçık) bir küfürdür. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem yöneticilere karşı ayaklanmayı bevah küfür söz konusu olmadıkça caiz kılmamıştır. Namaz fiilini onlarla savaşılmasına mani kılmıştır. Bu da gösteriyor ki namazı terk etmek onlarla savaşılmasını mubah kılar. Onlarla savaşmak ancak bevah küfür söz konusu olduğu zaman mubah olur. Ubade radiyallahu anh hadisinde geçtiği gibi.”

Abdulaziz er-Racihî, er-Reddu Ale’z-Zenadika kitabında (s.25) şöyle demiştir:

“Yöneticilere karşı ayaklanmak ne zaman caiz olur? Diğer hadiste geçtiği gibi, bevah (apaçık) küfür meydana geldiği zaman caiz olur. Bu hadiste “Ancak katınızda Allah’tan burhan bulunan bevah küfür görmeniz müstesna” buyrulmuştur. Burada küfrün “bevah” diye nitelenmesi, apaçık ortada, zahir, kapalılığı olmayan demektir. Küfür mevcut olursa ve ayaklanmaya güç bulunursa iki şartla caiz olur:

1- Buna güç yetirebilmek

2- Bu kâfir şahıs veya kâfir hükümetin yerine müslüman hükümet getirmek. Bunlar zorunludur.

Ama kâfiri azledip yerine başka bir kâfir gelecekse maksat hasıl olmaz. Bu kâfirin yerine müslümanın getirilebileceğine dair galip zan bulunmalıdır.  Ama buna kudret yoksa ve yerine getirebilecek, Allah’ın arzında Allah’ın hükmünü uygulayacak müslüman yönetici yoksa bununla mükellef olunmaz.  Bu imkanlar varsa ayaklanmakta sakınca yoktur.

“Katınızda Allah’tan bir burhan bulunan apaçık küfür görmeniz müstesna” hadisi, “Aranızda namazı ikame ettikleri sürece hayır” hadisinde açıklanmıştır. Onlar aranızda namazı ikame etmezlerse kâfirlerdir! Onlara karşı ayaklanmak caiz olur. Bu iki hadis gösteriyor ki namazın terk bevah (apaçık) küfürdür!

Bu, namazın terkinin apaçık küfür olduğunun en kuvvetli delillerindendir. İki hadis bir araya geldiği zaman, Avf b. Malik radiyallahu anh’den gelen birinci hadiste: “Aranızda namazı ikame ettikleri sürece hayır” yani namazı aranızda ikame ettikleri sürece onlara karşı ayaklanmak caiz değildir buyrulmuştur. Bunun mefhumu; onlar aranızda namazı ikame etmediklerinde kafirlerdir ve onlara karşı ayaklanmak caizdir. İkinci hadiste: “Katınızda Allah’tan bir burhan olan bevah (apaçık) küfür görmeniz müstesna” buyruluyor. Yöneticiler namazı ikame etmedikleri zaman Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onlara karşı ayaklanmayı caiz kılmış, ikinci hadiste ise bevah küfür bulunması şartıyla buna cevaz vermiştir. Bu da gösteriyor ki namazın terki apaçık küfürdür. Bu, namazın terkinin açık küfür olduğuna en kuvvetli delillerdendir.”

Eş-Şankiti rahimehullah, Advau’l-Beyan (1/364) şöyle demiştir:

“Şeytan’ın Kanunlarını Rasullerin Getirdiklerine Tercih Ederek Tabi Olan Kimse:

Allah Teâlâ

وَإِن يَدْعُونَ إِلاَّ شَيْطَاناً مَّرِيداً

Halbuki ancak inatçı şeytana dua ederler” (Nisa 117) buyurmuştur. Bu ayette inatçı şeytana dua etmeleri ile kastedilen ona ibadet etmeleridir. Bunun benzeri şu ayettir:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لاَّ تَعْبُدُواْ الشَّيطَانَ

Ey Ademoğulları! Sizden şeytana ibadet/kulluk etmeyin diye ahid almadım mı?” Yine Halili İbrahim aleyhi's-selâm’ın şu sözünü ikrar etmiştir:

يَا أَبَتِ لاَ تَعْبُدِ الشَّيْطَانَ

Ey babacığım! Şeytana ibadet etme” Yine meleklerin şöyle dediklerini haber vermiştir:

بَلْ كَانُواْ يَعْبُدُونَ الْجِنَّ

Bilakis onlar cinlere ibadet ediyorlardı.” Yine şöyle buyurmuştur:

وَكَذلك زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلَادِهِمْ شُرَكَاؤُهُمْ

Müşriklerden bir çoğuna ortak koştukları için evlatlarını öldürmeleri böylece süslendi.”

Bu ayetlerde şeytana ibadet şekilleri açıklanmamıştır. Lakin diğer ayetlerde onların şeytana ibadetleri, ona itaat etmeleri ve rasullerin Allah Teâlâ katından getirdiklerinin yerine şeytanın teşri kıldıklarına tabi olmaları şeklinde açıklanmıştır. Mesela Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَى أَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ

Muhakkak ki şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için dostlarına telkinde bulunurlar. Onlara itaat ederseniz, muhakkak siz de müşriklerden olursunuz!” (En’am 121)

اتَّخَذُواْ أَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ أَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللَّهِ

Âlimlerini ve rahiplerini Allah’ın dışında rabler edindiler.” (Tevbe 31)

Adiy b. Hâtim radiyallahu anh Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Onları nasıl rab edindiler?” diye sorunca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّهُمْ أَحَلُّوا لَهُمْ مَا حَرَّمَ اللَّه، وَحَرَّمُوا عَلَيْهِمْ مَا أَحَلَّ اللَّه فَاتَّبَعُوهُمْ

Muhakkak ki onlar,  Allah’ın haram kıldığı şeyleri helal, Allah’ın helal kıldığı şeyleri de haram kılınca onlara tabi oldular.” (Tirmizî 3095)

İşte bu, onları rabler edinmenin manasıdır. Bu ayetlerden hiçbir kapalılık olmadan açıkça anlaşılıyor ki, rasullerin getirdiklerine karşı şeytanın teşri’ine tabi olan Allah’a kâfir olmuş, şeytana kul olmuş, Şeytanı rab edinmiştir. Şeytana bu uymasını istediği gibi başka şeylerle isimlendirse de bilindiği gibi, hakikatler, ona itlak edilen lafızlarla değişmezler.”

Yine eş-Şankitî rahimehullah şöyle demiştir:

“Âdemoğullarının efendisi Muhammed b. Abdillah sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdiğinden başka, ona muhalif olan bir teşrîye uyan herkesin bevah (apaçık) bir küfür işlediğini ve İslam dininden çıktığını en doğru beyanda bulunan Kur’an ifade etmektedir. Kâfirler, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e: 

“Ölmüş olan koyunu öldüren kimdir?” dediler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onlara: 

Onu öldüren Allah’tır” buyurdu. Dediler ki: 

“Kendi ellerinizle öldürdüüğünüze helal diyorsunuz, Allah’ın kerim eliyle öldürdüğüne haram diyorsunuz. Siz Allah’tan daha iyi mi yapıyorsunuz?” Bunun üzerine Allah Teâlâ şu ayeti indirdi:

وَلاَ تَأْكُلُواْ مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللَّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَى أَوْلِيَآئِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ

Üzerine Allah’ın adı anılmayanları yemeyin, çünkü bu elbette fısktır! Muhakkak ki şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için dostlarına telkinde bulunurlar. Onlara itaat ederseniz, muhakkak siz de müşriklerden olursunuz!” (En’am 121)

(Bunun benzerini Ebû Dâvûd (2819) İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir. el-Elbani sahih demiştir. İkrime ve Said b. Cubeyr rahimehumallah’tan mürsel yollarla da rivayet edilmiştir.)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)