Dün verdiğim bir cevapla ilgili olarak ahmak Harici’lerden biri şöyle yazmış: “Şirk toplumunu tekfir edemeyen kalkıp içtihadla tekfir ediyor. subhanellah. soruyu soran kişiye doyurucu cevap veremediniz.”
Öncelikle ben
sitedeki yazıları sığır numarası yapanlar için değil, tevhid ve sünnet ehli,
akıl ve vicdan sahibi müslümanlar için yazıyorum. “Yok ben sığır numarası falan
yapmıyorum, meseleyi gerçekten anlayamıyorum” diyosan, Dr. Hakim el-Mutayrî’nin
“el-İslam ve Nakzu’l-Cahiliyyeti’l-Garbiyye” adlı, korona plandemisi
bahanesiyle dine saldırının arka planını deşifre ettiği kitabından meseleyle
ilgili bir başlığı tercüme edip aşağıda nakledeceğim. Çünkü hakkı sırf ben
söylüyorum diye kibirlenip kabullenmeyen birçok zorba var!
Diyorlar ki,
Mescidlerin Kapanması, Cuma ve Cemaatlerin yasaklanmasının küfür oluşunun
delili nedir?
Meselenin
aslını ve herhangi bir hükümde aslı konuştuğumuz zaman fâile veya şartlara
bakılmaz. Yalnızca meselenin aslına bakılır. “İslam’da sarhoş edici içkilerin
hükmü nedir?” denildiği zaman buna verilecek cevap asla: “İçki bazen mubah
olur, bazen haram olur” şeklinde olamaz! Böyle bir soruya karşı insanın zaruret
halinde içki içmeye mecbur kalarak içmesinin mubah olduğu söz konusu edilmez.
Cevap ancak: kesin olarak onun haram olduğunun ifade edilmesi olmalıdır. Kasten
sarhoş edici içki içen fasıktır ve ona had cezası uygulanması gerekir. Ama o te’vil
mi ediyor, cahil mi, had cezası uygulamanın şartları yerine gelmiş midir,
gelmemiş midir, bu başka bir konudur. Biz meselenin aslından bahsediyoruz.
Aynı şekilde
mescidlerin kapanması meselesinde de şayet: “Eğer Devlet mescidleri kapatır ve
insanları namazlardan engeller, “kim namaz kılmak istiyorsa evinde kılsın”
diyorsa hüküm nedir?” diye sorulursa hüküm; bu fiilin dinden irtidat ve küfür
olduğu hususunda icma vardır. Fakihler, bir belde halkı Cuma ve cemaatleri terk
etmek üzere anlaşırsa, tekrar Cuma ve cemaatleri ikame etmelerine kadar onlarla
savaşılması gerektiği hususunda icma etmişlerdir ve bu konuda bir ihtilaf
yoktur.
Eğer devlet
şöyle derse: “Umumi maslahat için mescidleri kapattık ve Cuma ile cemaatleri
yasakladık. Mescidler için ayrılan bütçe, üniversiteler ve hastanelerin binası
için harcanacak, İslam’ın da istediği budur, İslamın maksadı, insanın
maslahatıdır, Yeryüzünün tamamı bize mescid ve temiz kılınmıştır, İslam ibadeti
yalnızca mescide sınırlamamıştır” Bu sözlerin hükmü nedir?
Allah Teâlâ
şöyle buyuruyor: “Allah’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasını
engelleyenden daha zalim kimdir? (Bakara 114) Allah’ın mescidlerinde O’nun
isminin anılmasını yasaklayan ve oraların harabına çalışandan daha kâfiri
kimdir? Bunda daha azgın tagut var mıdır?
Allah’ın evleri
olan mescidleri kapatmak hakkında kesin hüküm budur: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Birtakım evlerdedir ki, Allah yücelmesine ve içlerinde
isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu tesbih ederler. Onlar,
ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve
zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak
bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur 36-37)
Mescidlerde Allah’In zikrini yerine getirmeyi
yasaklayanın hükmü, küfürdür:
“Allah’ın mescitlerini, içlerinde O'nun adının
anılmasından alıkoyan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim
olabilir? İşte onlar var ya, onlara oralara korka korka girmekten başka bir şey
yoktur. Onlar için dünyada rezillik vardır. Onlar için ahirette de çok büyük
bir azap vardır.” (Bakara 114) Bunu yapandan daha kâfir, daha
azgın bir tagut var mıdır?
Yine
insanları hac yapmaktan alıkoymak ve engellemek de böyledir:
“İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve yerli ya da yolcu
bütün insanlara eşit kıldığımız Mescid-i Harâm'dan alıkoymaya kalkanlar! Kim
orada zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.” (Hac 25)
Bunun
hükmü küfür ve riddet (dinden çıkmak)tır. Ama fâilin hükmüne gelince, eğer bunu
yapan bir müslüman ise mazereti nedir, cahil midir, te’vil mi ediyor, bu başka
bir konudur.
Bu açık
hüküm, fetva vermeye kalkışanlara bile gizli kalmışsa durum Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in sahih hadiste haber verdiği gibidir: “Muhakkak ki Allah
ilmi insanların göğüslerinden çekip almak suretiyle kaldırmaz, lakin âlimlerin
canlarını alır, geriye bir alim kalmaz, insanlar cahilleri önder edinirler,
onlar da ilimsiz olarak görüşleriyle fetva verirler, hem kendileri sapar, hem
de insanları saptırırlar.”
Müslümanların durumunun bu hale geleceğini, mescidleri
kapamanın ve namazları yasaklamanın hükmünde asıl olanın ne olduğu konusunda
dahi ihtilaf edeceklerini kim düşünebilirdi?!!
Bu durum, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih
hadiste haber verdiği şu hale düşüldüğünü gösteriyor: “Muhakkak ki İslam
garip olarak başladı, tekrar başladığı gibi garip haline dönecektir. Gariplere
müjdeler olsun!”
Ali Abdurrazzak, İslam adına hilafetin tarihi bir
merhale olup sona erdiğini, dinî hükümlerde önemli olanın maksatları olduğunu
söyleyinceye kadar arkadaşlarımızla bugün Allah’ın indirdikleriyle hükmetmek ve
hilafet hakkında konuşmadık! Hatta bugün mescidler, ibadetler ve dinin
rükünleri meselesine ulaştık. Devlet: “Umumun maslahatı bunu gerektirdiği için Mescidleri
kapattık, Cuma ve cemaatleri engelledik” dediği zaman hüküm nedir? Bunun
yalnızca büyük bir günah olduğu söylenebilir mi? Kim böyle diyorsa meselenin
hükmündeki aslı ve bunun dinin esaslarıyla bağlantısını düşünmüyor!
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bizimle
onlar arasındaki ahit namazdır. Kim namazı terk ederse kâfir olur.”
Diğer hadiste şöyle buyurmuştur: “Kişi ile şirk ve
küfür arasında namazın terki vardır.” Diğer bir hadiste zalim yöneticilerle
vuruşmak hakkında sorulduğu zaman Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Namazı ikame ettikleri sürece hayır!”,
Kadı Iyad rahimehullah namaza davet etmek namazı ikame
etmektir, namaza çağrıyı terk etmek ise namazı terk etmek demektir, diye bunda
icma olduğunu nakletmiştir. Bu bedihî (apaçık) bir esastır ve İslam’da
otoritenin gözetmesi gereken en önemli şey dinin ve şiarlarının korunmasıdır:
“Onlar ki, eğer kendilerine yeryüzünde imkân
verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten
nehyederler.” (Hac 41)