Münkere karşı çıkmayı, Allah için buğzu ve bundan dolayı hecir uygulamayı terk eden çoğu kimse bu yaptıklarını “herkesin görüş ve ifade özgürlüğü vardır” diyerek savunuyor ki bu çok tuhaftır! Öyle ya, durumu böyle gördüklerine göre onlar için düşünce ve ifade hürriyeti olan muhaliflere hecir uygulamanın ne faydası var?!
Muhakkak ki bu bizim asrımızda daha öncesinde benzeri
görülmemiş şekilde ortaya çıkmış büyük bir meseledir! Bazı iftiracıların tekrar
edip durdukları “ifade özgürlüğü” ve “düşünce hürriyeti”ne itikad eden kimse
kâfir olur. Çünkü bunun manası herkesin dilediği şeye inanabileceği, dinin
kurallarına kayıtlı kalmadan dilediğini söyleyebileceği demektir. Allah
Subhanehu şöyle buyurmuştur:
“Küfür sözünü söylediler.” (Tevbe 74) Yine şöyle
buyurmuştur:
“O bir söz söylemeye dursun, mutlaka onun yanında görüp gözetlemeye hazır
biri vardır.” (Kaf 18)
Müslüman söylediği bir söz sebebiyle kâfir olabilir. Nitekim
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sahih hadiste şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak ki kul nereye varacağına aldırmadan Allah’ı
razı eden bir söz söyler de Allah onun sebebiyle dereceleri yükseltir. Yine
muhakkak ki kul nereye varacağına aldırmadan Allah’ı öfkelendiren bir söz
söyler de onun sebebiyle cehenneme yuvarlanır.”[1]
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Muhakkak ki kul ne içerdiğini tam anlayamadan bir söz
söyler de onun sebebiyle cehennemde doğu ile batı arasından daha uzak bir yere
yuvarlanır.”[2]
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Şu
söze gelince: “Herkes dinini arzuladığı şekilde yaşar” sözü, tevbe ettirilmesi
gereken, tevbe edilmediği takdirde cezalandırılmayı gerektiren büyük bir
sözdür. Hatta bu sözde ısrar etmek öldürülmeyi gerektirir. Hiç kimsenin dinde
Allah’ın ve rasulünün meşru kıldığından başkasıyla, hevasına göre amel etmesi
söz konusu olamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah’tan bir hidayet olmaksızın hevâsına tabi olan
kimseden daha sapık kim vardır?” (Kasas 50)
“Buna rağmen pek çoğu arzularına uyarak bilgisizce saptırıyorlar.” (En’am 119)
“Hevâya tabi olma! Aksi halde seni Allah’ın yolundan saptırır.”
(Sâd 26)
“Daha önce kesin olarak sapan ve pek çoğunu saptıran ayrıca yolun
doğrusundan sapan bir toplumun arzularına uymayın!” (Maide 77)
İbn Teymiyye rahimehullah bu konuda daha birçok ayetler zikrettikten
sonra şöyle demiştir:
“Böylece ortaya çıkmaktadır ki kula düşen Allah’ın rasulüyle göndermiş
olduğu hakka tabi olması ve dinini hevâsına tabi kılmamasıdır. Allah en iyi
bilendir.”[3]
Bunu iyi düşün ve “düşünce ve ifade hürriyeti” diyen topluluğun dinden
kaçıp hevâya tabi olduklarını iyi anla! Hakikatte bu küfre davet etmek
demektir. Çünkü küfür sözü söylemek isteyene de bu hak tanınır. Bu ise İblisin
dini olan düşünce ve ifade hürriyetidir! Hatta bir kimse: “Allah ve şeytan tek
bir şeyin iki ayrı yönüdür” dese – Allah bunu diyenin dilini koparsın – ona da
ifade özgürlüğü tanınır!
Bu kimseler “Düşünce ve ifade hürriyeti” diye adlandırdıkları bu çağrıyı
Kur’ân’ı arkalarına atıp batılı kafirlerin fitnelerine düşmelerinden sonra
yapmışlardır. Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
“Kendisini İslam’a nispet edenlerden birçok kimse Kur’ân’ı arkalarına
atıp şeytanların söylediklerine tabi olmuşlar, Kur’an’ın emrini ve yasağını
önemsemez olmuşlardır. Kur’ân’ın dost edinilmesini emrettiği kimseleri dost
edinmiyorlar ve Kur’ân’ın düşman edinilmesini emrettiği kimseleri düşman
edinmiyorlar! Bilakis kim olağanüstü bir şey getirirse ona tazim ediyorlar!
Hatta onlardan bazısı bunların şeytanlardan geldiğini bilir lakin hevâsından
dolayı ona tazim eder ve onu Kur’ân’ın yolundan üstün görür! İşte bunlar
kâfirlerdir! Allah Teâlâ onlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kitaptan bir nasip verilenleri görmedin mi? Cibte ve tağuta inanıyorlar
da kâfirler için: “Bunlar iman edenlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar.” (Nisa 51)”[4]
“İfade özgürlüğü” diye uydurdukları şeyin maksadı böylece
ortaya çıkmaktadır. Bu söz, ancak dinin kurallarına bağlı kalmanın zıddı olarak
ortaya atılmıştır. Onlar sözlerinin ve fiillerinin dinin ölçüleriyle
değerlendirilmesinden kurtulmayı kastetmektedirler. Şunu iyi düşün: Muaz radıyallahu
anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem dilini tutarak buyurdu ki:
“Şuna sahip ol!” Ben dedim ki: “Ey Allah’ın nebisi! Söylediklerimizden
de sorumlu olacak mıyız?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Annen seni düşüreydi ey Muaz! İnsanları yüzleri üzere
veya burunları üzere cehenneme yuvarlayan şey ancak dillerinin ürünleri değil
midir?”[5]
İfade özgürlüğü iddiası, Darwin’in Evrim Teorisi gibi küfrî
teorilerin de rahatça sunulmasını beraberinde getirmiştir!
Bazı sapıklar ve nifak ehli “hikâye” adı altında Allah
Subhanehu’ya hakaret içerse bile hayali şahıslar üzerinde küfür sözü söylenmesini
de bu sözde ifade hürriyetine dâhil ediyorlar! Bu kimse tekfir edilemezmiş,
çünkü o ancak hikâyedeki hayali şahsa bunu söyletmiş! Konuştuğunda yalan
söylemesi münafığın alametidir! O, yalanıyla beraber Allah’a sövmektedir! “Allah
onların söylediklerinden münezzeh, büyük ve yücedir!” (İsra 43)
Buna rağmen bazı münafıklar bunda sakınca olmadığını iddia
ediyorlar! Çünkü yazar bunu kendisine nispet etmemiş, hikâyenin kahramanına
nispet etmiş! Zamanımız ne kadar da tuhaf oldu! Bu yazar bu küfür sözü gerçek
bir şahıstan nakletse ve onun sözüne karşı çıksa, bunu inkâr yoluyla nakletse
bu doğru ve isabetli olurdu. Ama bu sözü hiç karşı çıkmadan aktardığında o bir
kâfirdir!
Hikâyede iki kişinin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem
hakkında tartıştığını, bunlardan birinin: “O Allah’ın rasulüdür, insanların
akıl bakımından en kâmili ve yol bakımından en doğru yolda olanıdır” dediğini,
diğerinin de: “Bilakis o mecnundur, diğer deliler ile onun arasında bir fark
yoktur” dediğini aktararak kıssayı tamamlarsa veya bunun devamında ikinci
şahsın söylediklerini reddeden bir şey yazmadan devam etse buradaki küfür
açıktır. Bu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i delilikle nitelemenin ta
kendisidir. Çünkü anlattığı hikayeyle bu sözü revaca getirmiştir. Ama şayet
kıssadaki şahıs, Ebu Cehil ve benzerleri gibi küfrü bilinen bir kafir olarak
anlatılıp da onun küfür sözü aktarılmış olsaydı bu başka bir şey, diğeri başka
bir şeydir!
Diğer bir örnek: Şayet hikâyede iki kişiden biri: “Allah
diri ve mevcuttur” dese, diğeri de “Allah yoktur” dese, kişi bu kıssayı ikinci
şahsın sözüne karşı çıkmaksızın aktarsa, ya bu küfrü onaylamıştır yahut da bu
küfür konusunda tereddüt içindedir! Böyle bir tereddüt ise küfürdür. Hikaye
yazarının böyle bir hayalî kıssa yazmasındaki mazeret nedir? Hayalî şahsa küfür
sözünü, o söze hiç karşı çıkmadan ve bunun küfür olduğunu beyan etmeden
söylettiriyor ve bunu yayıyor! Şüphesiz ki bu habis bir hiledir!
Bu gibi hikâye yazarlarını savunanlar, kendi şahısları aleyhinde
yazarın hayalî şahıslara böyle çirkin sözler söyletmesine razı olurlar mı?
Eğer: “Razı olmam, bu suçtur. Çünkü ismimi zikrediyor” derse
o zaman ona denilir ki: “Sen ve hatta bütün insanlar Allah ve rasulünden daha
mı azizsiniz? Allah ile ve diniyle alay eden bu hikaye yazarlarının yalanlarını
nasıl savunabiliyorsunuz o halde? Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“İşte siz öyle kimselersiniz ki dünya hayatında onlardan yana mücadele
ettiniz; ya kıyamet günü kim onlardan yana Allah ile mücadele edecek yahut kim
onlar için vekil olacak?” (Nisa 109)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in huzunda ashabından bir cemaatin ve
başkalarının bulunduğunu düşün! Orada bulunanlardan biri:
“Lat ve uzzaya tapmakta sakınca yoktur” dese, diğeri de:
“Yahudilerin dini haktır, Hristiyanların dini haktır” dese, üçüncü bir
kişi de:
“Hırsızın elini kesmek vahşîliktir, hapsedilmesi veya mâli ceza
verilmesi yeterlidir” dese veya buna benzer semavî Muhammedî dine aykırı şeyler
konuşsa Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bu kimselere karşı (ifade ve düşünce
özgürlüğünden dolayı(!) sükut mu ederdi yoksa onlara öfkelenip karşı çıkar ve
cezalandırır mıydı?
Cevap: Hiçbir müslüman Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bu sözlere
öfkelenmeyeceğini ve karşı çıkmayacağını söyleyemez. Bilakis onlara hak
ettikleriyle muamele ederdi. Bu açıktır. Lakin onlar: “Bizim fikir ve ifade
hürriyetimiz var” diyeceklerdir! Tertemiz dinde Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem onlardan İbrahimî ve Muhammedî dini yıkan böyle bir şeytanî gerekçeyi kabul
eder mi?!
Şu halde “fikir ve ifade hürriyeti” sözünden neyi kastettiklerini
kıyasla! “Haksızlık edenler, hangi dönüşe
döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara 227)
Onlardan biri kendisine sövülüp hakaret
edilmesine razı olur mu? Ona öfkelenip karşı çıktığında o da: “Bu fikir ve
ifade hürriyetidir” dese ondan bunu kabul eder mi? İşte buradan anla ki,
onların gayeleri dinin hükümlerini ortadan kaldırmaktır! Bu “ifade hürriyeti”
sözünü dine muhalefet için kalkan edinmektedirler!
İnternet ortamında yaşadığım bir hadise geldi
hatırıma. Bir zamanlar Türkiye’de Kur'ânî Mucahede adıyla çıkan bir dergiyle yayın yapan Tekfirci ve sünnet inkârcısı bir akım vardı. Liderleri Ramazan Yılmaz’ın
sohbet ettiği bir internet odasına girmiş bulundum. İsra ve Mirac hadislerini
inkâr ediyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i hiçbir saygı ifadesi
kullanmadan “Muhammed” diye zikrediyordu. Ona reddiye vermek için
“Söyle bakalım Ramazan!...” dedim, derhal
mikrofona sarılarak: “Sen bana nasıl böyle hitap edersin? Ben senin askerlik
arkadaşın mıyım?” dedi. Ben de dedim ki:
“Vallahi nikinde Ramazan Yılmaz yazıyor yoksa
sana çok daha başka hitap ederdim. Peki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
senin askerlik arkadaşın mı da “Muhammed” deyip duruyorsun?”
Onlar “fikir ve ifade özgürlüğü” gibi sözlerle cahillere
dinin hürriyete ket vuran, ağızları gemleyen ve aklı hapseden bir unsur olduğu
intibaını vermek istemektedirler! Bütün bunlar iblis tarafından onlara
söylettirilmekte, kötü amelleri kendilerine süslenmektedir. Böylece insanları
yaratıcıları Azze ve Celle’nin dininden uzaklaştırmak, dinin hükümlerinden
nefret ettirmek isterler. Sanki dinde insan kendisini, hakka hidayet için ifade
edemezmiş gibi, sözünün hiç dinlenmeden ve durumu hiç düşünülmeden derhal
cezalandırılacakmış gibi göstermek istiyorlar. Allah yardımcımız olsun.
Dinin hükümlerine ve islam kadılarının
yargılarına dair ufak bir araştırma yapan herkes bu saptırıcıların tuzaklarını
görür ve anlarlar.