Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

23 Temmuz 2023 Pazar

Mudahânenin Kişiye ve Ümmete Zararları

 

İnatla ve kibirle hak ile bâtılı karıştıranlar alçak nefislerini savunmak için isyankârlara hecir/tavır uygulanmasının caiz olmadığını, kendilerine hecir uygulayan ilim talebelerinin ve başkalarının isabetli olmadıklarını iddia ediyorlar.

Bu karıştırmacılara şöyle denilir: Üç günden fazla küs kalmaktan yasaklayan hadisler dünyevî konulardaki küslük hakkındadır. Nitekim sünnette isyan ehline karşı onlar tevbe edinceye kadar hecir uygulanması (küs kalınması) gelmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Ka’b b. Malik radıyallahu anh’e ve iki arkadaşına elli gün boyunca küs kalmış, Allah onların tevbelerini bildirene kadar onlarla konuşmamıştır.

Zeyneb bt. Cahş radıyallahu anha, Safiyye radıyallahu anha hakkında “Şu yahudi kadın…” deyince Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Zeyneb radıyallahu anha ile iki aya yakın süre hecir uygulamıştır.[1]

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ihtiyaç dışında bina yapan kimseye, o kişi binasını yıkıp yerle bir edinceye kadar hecir uygulamıştır.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın zaferan ile boyandığını görünce adam onu yıkayıp izlerini yok edene kadar hecir uygulamıştır.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın üzerinde ipekten bir cübbe görünce adam onu çıkarıp atıncaya kadar hecir uygulamıştır.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın elinde altından bir yüzük görünce adam onu atıncaya kadar hecir uygulamıştır.

Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Hâkim’in rivayetlerinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın üzerinde iki kırmızı elbise görünce ona hecir uygulamıştır.

Sahabe ve onlara güzellikle tabi olanlar da bu menhec üzere hareket etmişler, isyanı açıktan işleyenlere karşı onlar tevbe edip tevbelerini ortaya koymalarına kadar hecir uygulamışlardır.

İsyankârlara hecir uygulamanın sünnet oluşu hususunda bir ihtilaf zikredilmemiştir. İhtilaf ancak bu hecrin mutlak olarak vacip olup olmadığı hususundadır. [2]

Ebû Dâvûd, Sünen’inde Kitabu’l-Edeb bölümünde: “Müslüman kardeşine hecir uygulayan kimse babı” diye başlık açmış ve burada üç günden fazla küs kalmaktan yasaklayan hadisleri zikretmiş, sonra da bölümün sonunda şöyle demiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarından bazısına kırk gün hecir uygulamıştır. İbn Ömer radıyallahu anhuma oğluna ölünceye kadar hecir uygulamıştır. Ömer b. Abdilaziz rahimehullah bir adamdan yüzünü çevirmeye devam etmiştir.”[3]

‌‌Bundan sonra Ebû Dâvûd, üç günden fazla küs kalma yasağı ile bunun arasındaki farkı açıklayarak şöyle demiştir: “Eğer dargınlık Allah içinse bu yasağın bununla alakası yoktur.”

Yani eğer Allah için dargınlık (hecir) uygulanıyorsa bu durum üç günden fazla küs kalma yasağı kapsamına girmez. Bu yüzden daha önce geçen örnekler varid olmuştur.

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Allah için olan hecir (dargınlık) ile kişinin nefsi için dargınlığının arasının ayrılması gerekir. Birincisi emrolunan şeydir, ikincisi ise yasaklanan şeydir.”[4]

Dinî bir cezalandırma olarak hecir (dargınlık) uygulamak, Allah yolunda cihad türlerindendir. Bunun Allah’ın kelimesinin yüce olması ve dinin tamamen Allah’a ait olması için yapılması gerekir.

Suyuti rahimehullah dedi ki: Ebu’l-Kasım b. Bişr Emali’sinde Ebu Hureyre radıyallahu anh’den şöyle rivayet etti:

“Bir mecusî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına sakalını kazımış ve bıyığını uzatmış bir halde girdi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Sana yazıklar olsun! Sana bunu kim emretti?” Adam: “Bana bunu Kisra emretti” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Lakin benim rabbim Azze ve Celle sakalı serbest bırakmamı, bıyıklarımı ise kısaltmamı emretti.”[5]

Şeyh Hamud b. Abdillah et-Tuveyciri rahimehullah sakalını traş edene selam verilmeyeceği hakkında şöyle demiştir:

“Kim sakalını traş ederse o muhanneslerdendir (kadınlaşanlardandır). Çünkü erkeklere benzemeyi terk edip yanakları pürüzsüz ve yüzünde kıl olmayan kadınlara benzemeyi seçmiştir. Bunu yapan kimseye, isyanı açıktan işlediği için selam vermek gerekmez.”

Nitekim İbn Abdilber et-Temhid’de şöyle demiştir: “Sakalı traş etmek haramdır. Bunu ancak erkeklerin muhannesleri (kadınlaşanları) yapar.”

Ebu Nuaym sahih isnad ile Ziyad b. Hudeyr rahimehullah’ın şöyle dediğini rivayet etti: “Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh’ın yanına girdim. Üzerimde taylasan vardı. Buyığım da uzundu. Ona selam verdim. Başını kaldırıp bana baktı, selamımı almadı. Bunun üzerine oradan ayrılıp onun oğlu Asım’ın yanına gittim. Ona dedim ki:

“Mü’minlerin emirinden tepki gördüm.” O da dedi ki:

“Ben senin için aracı olurum.” Sonra babasının yanına gidip dedi ki:

“Ey Mü’minlerin emiri! Kardeşin Ziyad b. Hudeyr sana selam vermiş, selamını almamışsın.” Ömer radıyallahu anh dedi ki:

“Onun üzerinde taylasan ve bıyığını da uzatmış şekilde gördüm.” Bunun üzerine bana döndü ve durumu haber verdi. Ben de gidip bıyığımı kestim, yanımda bulunan bürdeyi keserek izar ve rida haline getirdim. Sonra Ömer radıyallahu anh’ın yanına gittim ve selam verdim. Dedi ki:

“ve aleyke’s-selam. İşte bu öncekinden daha güzel ey Ziyad!”[6]

Ömer radıyallahu anh bıyığını uzattığı için Ziyad b. Hudeyr rahimehullah’a hecir uygulamıştır. Aynı şekilde sakalını kesene de bu şekilde hecir uygulanır. Çünkü ikisi de açık bir isyandır. Bıyığı uzatmak da, sakalı kesmek de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine muhalefettir ve mecusilere benzemektir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in:

Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır[7] buyurduğu sabit olmuştur.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınlaşan erkeklere lanet etmiştir.[8] Sakalı traş etmek kadınlara benzemektir.

Ömer radıyallahu anh’ın Ziyad b. Hudeyr rahimehullah’a giyim ve kılığıyla ilgili olarak uyguladığı bu tavır, zamanımızda kendisini dine nispet edenler tarafından “Nefret ettirici, uzaklaştırıcı” görülmektedir! Böyle kimselerin yolu şöyle demektir: “Ey mü’minlerin emiri! Onun selamını alsaydın da sonra ona nasihat etseydin, nasihatini kabul ederdi!...” Bunlar ancak dinde gevşeme yolunu tutan, muhalif davranışlarda bulunanlara katılıp da onlara karşı çıktıklarında kabul görmeyen kimselerdir. Onların katında münkere karşı çıkmak münker görülür hale gelmiştir. Zamanımızdaki nice münkerler hevâya tabi olunarak maruf görülür hale gelmiştir!

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının açıktan isyan işleyenlere karşı uyguladıkları hecri onlardan sonra âlimler de bu güne kadar devam ettiregelmişler, karşı çıkılmayı ve buğzu hak edene hecir uygulamışlardır.

Zamanımızdaki garipliğin şiddetinden ve muhalefetlerin insanlara süslenmesinden dolayı işler tersine dönmüş, mudahaneci (yağcılık yapan kişi) karşı çıkılması gereken bir kişi iken, sünnetle amel ederek isyankârlara hecir uygulayan kimselere karşı çıkılır olmuştur!

İşte bu şeytanın tuzağıdır. Maruf münker görülür, münker de maruf görülür hale gelmiştir. Zamanımızdaki çoğunluğun terazileri/ölçüleri ters dönmüştür!

Ebû Dâvûd rahimehullah dedi ki: “Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel rahimehullah’a dedim ki: “Sünnet ehlinden bir adamı bid’at ehlinden biriyle beraber görürsem onunla konuşmayı terk edeyim mi?” Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki:

“Hayır, yanında gördüğün o adamın bid’at sahibi olduğunu ona bildir, eğer o bid’at sahibiyle konuşmayı terk ederse onunla konuşmaya devam et. Aksi halde o da ona katılır.”[9]

İmam Ahmed rahimehullah’ın: “Aksi halde o da ona katılır” sözünü iyi düşün! Yani o kimse o bid’at sahibiyle konuşmayı terk etmezse o da bir bid’atçi sayılır!

Mudahane/Yağcılık

Mudahane yapan kimse bu muhalefetiyle hem kendisine zarar verir, hem de kendisine yağcılık yaptığı isyan işleyen kimseye, onun aldanmasına sebep olmasıyla zarar verir. Bundan dolayı: “Mudahin (günahkâra yumuşak davranarak yağcılık yapan) kişi isyankârdan daha şerlidir” demişlerdir.

Sufyan es-Sevrî rahimehullah şöyle demiştir: “Bir kimseye komşularının hepsi övgüde bulunuyorlarsa o kötü bir adam demektir.” Dediler ki: “Bu nasıl olur?” Sufyan rahimehullah dedi ki:

“Bu adam onları günah işlerken gördüğü halde onlara karşı çıkmamış ve güler yüzle onları karşılamaya devam etmiştir.”[10]

Bu kıssadan şunlar ders çıkarılmalıdır:

Günahkârlar güler yüzle karşılanmamalıdır.

Burada istikametten ayrılmamaya dair ibret vardır.

Komşusu veya başkaları olsun fark etmez, maksat insanların övgüsünü elde etmek veya onların kötülemelerinden kaçınmak olmamalıdır!

Övgülerle aldanan ve kötülenmekten kaçınan niceleri vardır ki dinin terazisinde kayıptadır. Diğeri cahiliyye terazisidir!

Bunlardan sonra isyankârlara hecir uygulamaya karşı çıkan kimseye ne denir?

Zamanımızın halkından şaşırtıcı şeyler işitilir, hatta onların çoğu isyankârlara hecir uygulanmasını “kötü ahlâk” diye niteler! Hecir uygulayanları sert davranmakla, dar görüşlülükle suçlar! Bu kimseler iki konuda insanları aldatıyorlar:

Birincisi: Allah’ın haramlarına karşı cüretkârlık ve Allah’tan korkmamak

İkincisi: Dindar kimselerin isyankârlara mudahene yapması (yumuşak davranmaları), dilsiz şeytan olarak nitelenmelerini gerektirir. Bundan dolayı isyankârların fücurları artar ve aldanırlar.

Zamanımızda Allah’ın dilediği dışında dinî ayrım ortadan kalkmış, hak din tam bir garipliğe dönmüştür.

İbn Kayyım rahimehullah cihad, iyiliği emir ve kötülükten yasaklama, Allah için nasihat, rasulü için nasihat ve kullar için nasihat, Allah’a, rasulüne, dinine ve kitabına destek olmak konularını zikrettikten sonra mühahane (isyankârlara yumuşak davranış) hakkında şöyle demiştir:

“İşte bunlar vacipdirler. Bunları yapmaları şöyle dursun, bunları yapmayı isteme hatırlarından bile geçmez. Allah katında insanların din bakımından en zayıfı en buğuzlusu -her ne kadar dünyayı terk edip kendisini ibadete verse bile- bu vacipleri terk edenlerdir. Âlimler içerisinde Allah'ın yasakları çiğnendiğinde Allah için yüzleri kızarıp ta gazaba gelenler, Allah'ın dinine yardım etme yolunda mallarını harcayanlar, pek azdır.”

Şumayt b. Aclan rahimehullah şöyle demiştir: “Fıska (günaha) razı olan onun ehlindendir.”[11]

El-Evzaî rahimehullah şöyle demiştir: “Bir âlimin arkadaşlarının çok olduğunu görürsen bil ki o karıştırmacıdır! Çünkü şayet hakkı söyleseydi mutlaka ona buğzederlerdi.”[12]

Bu mudahanecinin özelliğidir. Sufyan es-Sevri rahimehullah’ın şu sözü de bunu açıklar:

“Kardeşlerin çokluğu din konusundaki ahmaklıktandır.”[13] Yine şöyle demiştir:

“Dostların çokluğu dindarlıkta zayıflıktandır.”[14]

Şüphe yok ki günahkârlara ve isyankârlara mudahane etmenin kötü etkileri vardır. Sünnet ehlinin kitapları bunun açıklaması ve sakındırmalarıyla doludur.

Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Salih arkadaş ile kötü arkadaşın misali misk taşıyıcısı ile körük üfleyicisinin misali gibidir. Misk taşıyıcı ya sana koku sürer veya ondan misk satın alırsın.  Ya da ondan güzel koku duyarsın. Körük üfleyici ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü koku duyarsın.”[15]

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Ancak mü’min ile arkadaşlık et, yemeğini de ancak takva sahibi yesin.”[16]

İlim ehli Abdurrazzak b. Hemmam rahimehullah’ın Ca’fer b. Suleyman’ı dinleyip arkadaşlık etmesinden sonra şiiliğe girdiğini zikretmişlerdir.[17]

İbn Ebi’z-Zi’b rahimehullah Kaderîlerle latifeleşip onların meclisine girdiği zaman Kaderîlikle itham edilmiştir. Zehebi dedi ki: “Onun yapması gereken onlara asık surat göstermesiydi. Belki de insanlara hüsnü zan eden biriydi.”[18]

İmran b. Hittan sünnet ehlinden idi. Haricî bir kadınla evlendikten sonra Haricilerin imamlarından biri oldu. İbn Asakir dedi ki:

“İmran b. Hittan, Sedus oğullarından bir adamdı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir topluluğa da yetişmişti. Onun son durumu Haricîlerin görüşlerine girmesi oldu. Bunun sebebi bize ulaştığına göre şudur: Onun amcasının kızı Haricilerin görüşündeydi. İmran ona reddiye vermek için onunla evlendi. Sonra kadın onu kendi mezhebine çevirdi.”[19]

İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir: “İnsanları sırdaş dostlarıyla değerlendirin. Zira kişi ancak beğendiği kişiyi sırdaş dost edinir.”[20]

Amr b. Kays rahimehullah şöyle derdi: “Kayma sahibiyle oturma senin de kalbini kaydırır.”[21]

Yahya b. Said el-Kattan rahimehullah şöyle demiştir: “Sufyan es-Sevrî rahimehullah Basra’ya geldiği zaman er-Rebi b. Subayh’ın durumunu araştırmaya başladı. İnsanlar katında değeri büyüktü. “Onun mezhebi nedir?” diye sorunca:

“Onun sünnetten başka mezhebi yoktur” dediler. Dedi ki:

“Peki sırdaşları kimlerdir?” Dediler ki: “Kaderiyye mensuplarıdır.” Sufyan rahimehullah dedi ki:

“O halde o da bir kaderîdir.”[22]

İbn Batta rahimehullah Sufyan es-Sevrî rahimehullah’ın bu sözüne not olarak şöyle demiştir: “Hikmetle konuşmuş ve doğru söylemiştir. Kitap ve sünnete uygun ilimle bunu demiştir. Hikmetin gereği de budur. Gözlerin idrak ettiği ve basiret ehlinin bildikleri şeydir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin ki, sizi ifsat etmekten geri durmazlar ve sizin sıkıntıda olmanızı arzu ederler.” (Al-i İmran 118)

El-Evzaî rahimehullah’a: “Bir adam: “Ben sünnet ehliyle de, bid’at ehliyle de otururum” diyor” denilince şöyle demiştir: “Bu adam hak ile bâtılı eşitlemek isteyen biridir!”[23]

Sufyan es-Sevrî rahimehullah dedi ki: “Kişiyi bozma veya düzeltme konusunda arkadaştan daha etkili bir şey yoktur.”[24]

El-Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir: “Mü’minin dilediği kimseyle oturup konuşma serbestliği yoktur. Çünkü Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

Ayetlerimiz hakkında konuşmaya dalanları gördüğün zaman onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir.” (En’âm 68)”[25]

İmam İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: “Şeytanın kula kurduğu tuzaklardan birisi de onu türlü günahlara karşı güzel ahlâkla davranıp, güler yüz göstermeye davet etmesidir. Hâlbuki onun (günahların) şerrinden ancak surat asması ve ondan yüz çevirmesi ile kurtulabilir. Düşmanı olan şeytan ona günahkârlara karşı güleryüz ve tatlı dil ile davranmayı süsler. Bu kul da buna bağlanır ve kurtulamaz. Düşmanı olan şeytan onunla ihtiyacını giderene kadar çabalamaya devam eder. Böylece kula tuzağını güzel ahlâk ve güler yüz maskesi altında sokar. Bundan dolayı kalplerin tabipleri bid’at ehlinden yüz çevirmeyi, onlara selam vermemeyi ve onlara güler yüz göstermemeyi, onları ancak asık suratla karşılamayı ve yüz çevirmeyi tavsiye etmişlerdir." (İgasetu'l-Lehfan 1/140)

[1] Ebû Dâvûd (4602) Ahmed (25046) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (2609)

[2] Bkz.: Tuveyciri Tuhvetu’l-İhvan Bima Cae’l-Muvalat ve’l-Muadat ve’l-Hub ve’l-Buğz ve’l-Hicran (s.38-40)

[3] Sunenu Ebi Davud (4/279)

[4] Mecmuu’l-Fetava (28/203-210)

[5] Suyuti Esbabu Vurudi’l-Hadis (178)

Hadisi İbn Sa’d Tabakat (1/449) ve İbn Abdilberr et-Temhid (20/55) Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe’den mürsel olarak rivayet ettiler. Haris b. Ebi Usame Musned’inde (583) Yahya b. Ebi Kesir’den mürsel olarak rivayet etti.

[6] Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (4/197-198)

[7] Ebû Dâvûd (4031) Ahmed (5115) İbn Ebî Şeybe (33016) bkz.: İbn Hacer Fethu’l-Bari (10/271)

[8] Buhârî (5547) Ebû Dâvûd (4930) Ahmed (1982)

[9] Ebu Ya’la Tabakat (1/61)

[10] Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (7/30) Zehebi Siyeru A’lam (7/278)

[11] İmam Ahmed Zühd (s.229) İbnu’l-Cevzi Sıfatu’s-Safve (3/341)

[12] Munavi Feydu’l-Kadir (4/274)

[13] İbn Ebi'd-Dunyâ et-Tevazu ve’l-Hamul (42) Ahmed el-Vera (s.193) İbn Ebî Hâtim el-Cerh ve’t-Ta’dikl (1/94)

[14] Şa’ranî Tabakat (1/46)

[15] Buhârî (5214) Muslim 2628)

[16] Ebû Dâvûd (4832) Tirmizî (2395) Ahmed (11355) Hâkim (7169)

[17] Bkz.: Zehebi Tezkiratu’l-Huffaz (1/241) Siyetu A’lam (9/570) İbn Adiy el-Kamil (5/315)

[18] Siyeru A’lami’n-Nubela (7/141)

[19] İbn Asakir Tarihu Dimeşk (43/490) Mizzi Tehzibu’l-Kemal (22/323)

[20] İbn Batta el-İbane (381) İbn Ebi'd-Dunyâ el-İhvan (38)

[21] El-İbane (371)

[22] El-İbane (426)

[23] El-İbane (434)

[24] El-İbane (504)

[25] El-İbane (514)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)