İnatla ve kibirle hak ile bâtılı karıştıranlar alçak
nefislerini savunmak için isyankârlara hecir/tavır uygulanmasının caiz olmadığını, kendilerine
hecir uygulayan ilim talebelerinin ve başkalarının isabetli olmadıklarını iddia
ediyorlar.
Bu karıştırmacılara şöyle denilir: Üç günden fazla küs
kalmaktan yasaklayan hadisler dünyevî konulardaki küslük hakkındadır. Nitekim
sünnette isyan ehline karşı onlar tevbe edinceye kadar hecir uygulanması (küs
kalınması) gelmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Ka’b b. Malik radıyallahu
anh’e ve iki arkadaşına elli gün boyunca küs kalmış, Allah onların tevbelerini
bildirene kadar onlarla konuşmamıştır.
Zeyneb bt. Cahş radıyallahu anha, Safiyye radıyallahu anha
hakkında “Şu yahudi kadın…” deyince Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Zeyneb radıyallahu
anha ile iki aya yakın süre hecir uygulamıştır.[1]
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ihtiyaç dışında bina yapan
kimseye, o kişi binasını yıkıp yerle bir edinceye kadar hecir uygulamıştır.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın zaferan ile
boyandığını görünce adam onu yıkayıp izlerini yok edene kadar hecir
uygulamıştır.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın üzerinde ipekten
bir cübbe görünce adam onu çıkarıp atıncaya kadar hecir uygulamıştır.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir adamın elinde altından
bir yüzük görünce adam onu atıncaya kadar hecir uygulamıştır.
Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Hâkim’in rivayetlerinde Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem bir adamın üzerinde iki kırmızı elbise görünce ona hecir
uygulamıştır.
Sahabe ve onlara güzellikle tabi olanlar da bu menhec üzere
hareket etmişler, isyanı açıktan işleyenlere karşı onlar tevbe edip tevbelerini
ortaya koymalarına kadar hecir uygulamışlardır.
İsyankârlara hecir uygulamanın sünnet oluşu hususunda bir
ihtilaf zikredilmemiştir. İhtilaf ancak bu hecrin mutlak olarak vacip olup
olmadığı hususundadır. [2]
Ebû Dâvûd, Sünen’inde Kitabu’l-Edeb bölümünde: “Müslüman
kardeşine hecir uygulayan kimse babı” diye başlık açmış ve burada üç günden
fazla küs kalmaktan yasaklayan hadisleri zikretmiş, sonra da bölümün sonunda şöyle
demiştir: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarından bazısına kırk gün
hecir uygulamıştır. İbn Ömer radıyallahu anhuma oğluna ölünceye kadar hecir
uygulamıştır. Ömer b. Abdilaziz rahimehullah bir adamdan yüzünü çevirmeye devam
etmiştir.”[3]
Bundan sonra Ebû Dâvûd, üç günden fazla küs kalma yasağı
ile bunun arasındaki farkı açıklayarak şöyle demiştir: “Eğer dargınlık Allah
içinse bu yasağın bununla alakası yoktur.”
Yani eğer Allah için dargınlık (hecir) uygulanıyorsa bu
durum üç günden fazla küs kalma yasağı kapsamına girmez. Bu yüzden daha önce
geçen örnekler varid olmuştur.
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Allah
için olan hecir (dargınlık) ile kişinin nefsi için dargınlığının arasının
ayrılması gerekir. Birincisi emrolunan şeydir, ikincisi ise yasaklanan şeydir.”[4]
Dinî bir cezalandırma olarak hecir (dargınlık) uygulamak, Allah
yolunda cihad türlerindendir. Bunun Allah’ın kelimesinin yüce olması ve dinin
tamamen Allah’a ait olması için yapılması gerekir.
Suyuti rahimehullah dedi ki: Ebu’l-Kasım b. Bişr Emali’sinde
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den şöyle rivayet etti:
“Bir mecusî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına
sakalını kazımış ve bıyığını uzatmış bir halde girdi. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Sana yazıklar olsun! Sana bunu kim emretti?” Adam: “Bana
bunu Kisra emretti” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Lakin benim rabbim Azze ve Celle sakalı serbest
bırakmamı, bıyıklarımı ise kısaltmamı emretti.”[5]
Şeyh Hamud b. Abdillah et-Tuveyciri rahimehullah sakalını
traş edene selam verilmeyeceği hakkında şöyle demiştir:
“Kim sakalını traş ederse o muhanneslerdendir
(kadınlaşanlardandır). Çünkü erkeklere benzemeyi terk edip yanakları pürüzsüz
ve yüzünde kıl olmayan kadınlara benzemeyi seçmiştir. Bunu yapan kimseye,
isyanı açıktan işlediği için selam vermek gerekmez.”
Nitekim İbn Abdilber et-Temhid’de şöyle demiştir: “Sakalı
traş etmek haramdır. Bunu ancak erkeklerin muhannesleri (kadınlaşanları) yapar.”
Ebu Nuaym sahih isnad ile Ziyad b. Hudeyr rahimehullah’ın
şöyle dediğini rivayet etti: “Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh’ın yanına
girdim. Üzerimde taylasan vardı. Buyığım da uzundu. Ona selam verdim. Başını
kaldırıp bana baktı, selamımı almadı. Bunun üzerine oradan ayrılıp onun oğlu
Asım’ın yanına gittim. Ona dedim ki:
“Mü’minlerin emirinden tepki gördüm.” O da dedi ki:
“Ben senin için aracı olurum.” Sonra babasının yanına gidip
dedi ki:
“Ey Mü’minlerin emiri! Kardeşin Ziyad b. Hudeyr sana selam
vermiş, selamını almamışsın.” Ömer radıyallahu anh dedi ki:
“Onun üzerinde taylasan ve bıyığını da uzatmış şekilde gördüm.”
Bunun üzerine bana döndü ve durumu haber verdi. Ben de gidip bıyığımı kestim,
yanımda bulunan bürdeyi keserek izar ve rida haline getirdim. Sonra Ömer radıyallahu
anh’ın yanına gittim ve selam verdim. Dedi ki:
“ve aleyke’s-selam. İşte bu öncekinden daha güzel ey Ziyad!”[6]
Ömer radıyallahu anh bıyığını uzattığı için Ziyad b. Hudeyr rahimehullah’a
hecir uygulamıştır. Aynı şekilde sakalını kesene de bu şekilde hecir uygulanır.
Çünkü ikisi de açık bir isyandır. Bıyığı uzatmak da, sakalı kesmek de Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine muhalefettir ve mecusilere benzemektir. Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in:
“Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır”[7]
buyurduğu sabit olmuştur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kadınlaşan erkeklere
lanet etmiştir.[8]
Sakalı traş etmek kadınlara benzemektir.
Ömer radıyallahu anh’ın Ziyad b. Hudeyr rahimehullah’a giyim
ve kılığıyla ilgili olarak uyguladığı bu tavır, zamanımızda kendisini dine
nispet edenler tarafından “Nefret ettirici, uzaklaştırıcı” görülmektedir! Böyle
kimselerin yolu şöyle demektir: “Ey mü’minlerin emiri! Onun selamını
alsaydın da sonra ona nasihat etseydin, nasihatini kabul ederdi!...” Bunlar
ancak dinde gevşeme yolunu tutan, muhalif davranışlarda bulunanlara katılıp da
onlara karşı çıktıklarında kabul görmeyen kimselerdir. Onların katında münkere
karşı çıkmak münker görülür hale gelmiştir. Zamanımızdaki nice münkerler hevâya
tabi olunarak maruf görülür hale gelmiştir!
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının açıktan
isyan işleyenlere karşı uyguladıkları hecri onlardan sonra âlimler de bu güne
kadar devam ettiregelmişler, karşı çıkılmayı ve buğzu hak edene hecir
uygulamışlardır.
Zamanımızdaki garipliğin şiddetinden ve muhalefetlerin
insanlara süslenmesinden dolayı işler tersine dönmüş, mudahaneci (yağcılık
yapan kişi) karşı çıkılması gereken bir kişi iken, sünnetle amel ederek isyankârlara
hecir uygulayan kimselere karşı çıkılır olmuştur!
İşte bu şeytanın tuzağıdır. Maruf münker görülür, münker de
maruf görülür hale gelmiştir. Zamanımızdaki çoğunluğun terazileri/ölçüleri ters
dönmüştür!
Ebû Dâvûd rahimehullah dedi ki: “Ebu Abdillah Ahmed b.
Hanbel rahimehullah’a dedim ki: “Sünnet ehlinden bir adamı bid’at ehlinden
biriyle beraber görürsem onunla konuşmayı terk edeyim mi?” Ahmed b. Hanbel rahimehullah
dedi ki:
“Hayır, yanında gördüğün o adamın bid’at sahibi olduğunu ona
bildir, eğer o bid’at sahibiyle konuşmayı terk ederse onunla konuşmaya devam
et. Aksi halde o da ona katılır.”[9]
İmam Ahmed rahimehullah’ın: “Aksi halde o da ona katılır”
sözünü iyi düşün! Yani o kimse o bid’at sahibiyle konuşmayı terk etmezse o da
bir bid’atçi sayılır!
Mudahane/Yağcılık
Mudahane yapan kimse bu muhalefetiyle hem kendisine zarar
verir, hem de kendisine yağcılık yaptığı isyan işleyen kimseye, onun
aldanmasına sebep olmasıyla zarar verir. Bundan dolayı: “Mudahin (günahkâra
yumuşak davranarak yağcılık yapan) kişi isyankârdan daha şerlidir” demişlerdir.
Sufyan es-Sevrî rahimehullah şöyle demiştir: “Bir kimseye
komşularının hepsi övgüde bulunuyorlarsa o kötü bir adam demektir.” Dediler ki:
“Bu nasıl olur?” Sufyan rahimehullah dedi ki:
“Bu adam onları günah işlerken gördüğü halde onlara karşı
çıkmamış ve güler yüzle onları karşılamaya devam etmiştir.”[10]
Bu kıssadan şunlar ders çıkarılmalıdır:
Günahkârlar güler yüzle karşılanmamalıdır.
Burada istikametten ayrılmamaya dair ibret vardır.
Komşusu veya başkaları olsun fark etmez, maksat insanların
övgüsünü elde etmek veya onların kötülemelerinden kaçınmak olmamalıdır!
Övgülerle aldanan ve kötülenmekten kaçınan niceleri vardır
ki dinin terazisinde kayıptadır. Diğeri cahiliyye terazisidir!
Bunlardan sonra isyankârlara hecir uygulamaya karşı çıkan
kimseye ne denir?
Zamanımızın halkından şaşırtıcı şeyler işitilir, hatta
onların çoğu isyankârlara hecir uygulanmasını “kötü ahlâk” diye niteler! Hecir
uygulayanları sert davranmakla, dar görüşlülükle suçlar! Bu kimseler iki konuda
insanları aldatıyorlar:
Birincisi: Allah’ın haramlarına karşı cüretkârlık ve Allah’tan
korkmamak
İkincisi: Dindar kimselerin isyankârlara mudahene yapması
(yumuşak davranmaları), dilsiz şeytan olarak nitelenmelerini gerektirir. Bundan
dolayı isyankârların fücurları artar ve aldanırlar.
Zamanımızda Allah’ın dilediği dışında dinî ayrım ortadan
kalkmış, hak din tam bir garipliğe dönmüştür.
İbn Kayyım rahimehullah cihad, iyiliği emir ve kötülükten
yasaklama, Allah için nasihat, rasulü için nasihat ve kullar için nasihat,
Allah’a, rasulüne, dinine ve kitabına destek olmak konularını zikrettikten
sonra mühahane (isyankârlara yumuşak davranış) hakkında şöyle demiştir:
“İşte bunlar
vacipdirler. Bunları yapmaları şöyle dursun, bunları yapmayı isteme
hatırlarından bile geçmez. Allah katında insanların din bakımından en zayıfı
en buğuzlusu -her ne kadar dünyayı terk edip kendisini ibadete verse bile- bu
vacipleri terk edenlerdir. Âlimler içerisinde Allah'ın yasakları çiğnendiğinde
Allah için yüzleri kızarıp ta gazaba gelenler, Allah'ın dinine yardım etme
yolunda mallarını harcayanlar, pek azdır.”
Şumayt b. Aclan rahimehullah
şöyle demiştir: “Fıska (günaha) razı olan onun ehlindendir.”[11]
El-Evzaî rahimehullah
şöyle demiştir: “Bir âlimin arkadaşlarının çok olduğunu görürsen bil ki o
karıştırmacıdır! Çünkü şayet hakkı söyleseydi mutlaka ona buğzederlerdi.”[12]
Bu mudahanecinin
özelliğidir. Sufyan es-Sevri rahimehullah’ın şu sözü de bunu açıklar:
“Kardeşlerin çokluğu
din konusundaki ahmaklıktandır.”[13]
Yine şöyle demiştir:
“Dostların çokluğu
dindarlıkta zayıflıktandır.”[14]
Şüphe yok ki günahkârlara ve isyankârlara mudahane etmenin
kötü etkileri vardır. Sünnet ehlinin kitapları bunun açıklaması ve
sakındırmalarıyla doludur.
Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Salih arkadaş ile kötü arkadaşın misali misk taşıyıcısı
ile körük üfleyicisinin misali gibidir. Misk taşıyıcı ya sana koku sürer veya
ondan misk satın alırsın. Ya da ondan
güzel koku duyarsın. Körük üfleyici ise ya elbiseni yakar ya da ondan kötü koku
duyarsın.”[15]
Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“Ancak mü’min ile arkadaşlık et, yemeğini de ancak takva
sahibi yesin.”[16]
İlim ehli Abdurrazzak b. Hemmam rahimehullah’ın Ca’fer b.
Suleyman’ı dinleyip arkadaşlık etmesinden sonra şiiliğe girdiğini
zikretmişlerdir.[17]
İbn Ebi’z-Zi’b rahimehullah Kaderîlerle latifeleşip onların
meclisine girdiği zaman Kaderîlikle itham edilmiştir. Zehebi dedi ki: “Onun
yapması gereken onlara asık surat göstermesiydi. Belki de insanlara hüsnü zan
eden biriydi.”[18]
İmran b. Hittan sünnet ehlinden idi. Haricî bir kadınla
evlendikten sonra Haricilerin imamlarından biri oldu. İbn Asakir dedi ki:
“İmran b. Hittan, Sedus oğullarından bir adamdı. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından bir topluluğa da yetişmişti. Onun son
durumu Haricîlerin görüşlerine girmesi oldu. Bunun sebebi bize ulaştığına göre
şudur: Onun amcasının kızı Haricilerin görüşündeydi. İmran ona reddiye vermek için
onunla evlendi. Sonra kadın onu kendi mezhebine çevirdi.”[19]
İbn Mes’ud radıyallahu anh şöyle demiştir: “İnsanları sırdaş
dostlarıyla değerlendirin. Zira kişi ancak beğendiği kişiyi sırdaş dost edinir.”[20]
Amr b. Kays rahimehullah şöyle derdi: “Kayma sahibiyle
oturma senin de kalbini kaydırır.”[21]
Yahya b. Said el-Kattan rahimehullah şöyle demiştir: “Sufyan
es-Sevrî rahimehullah Basra’ya geldiği zaman er-Rebi b. Subayh’ın durumunu
araştırmaya başladı. İnsanlar katında değeri büyüktü. “Onun mezhebi nedir?”
diye sorunca:
“Onun sünnetten başka mezhebi yoktur” dediler. Dedi ki:
“Peki sırdaşları kimlerdir?” Dediler ki: “Kaderiyye
mensuplarıdır.” Sufyan rahimehullah dedi ki:
“O halde o da bir kaderîdir.”[22]
İbn Batta rahimehullah Sufyan es-Sevrî rahimehullah’ın bu
sözüne not olarak şöyle demiştir: “Hikmetle konuşmuş ve doğru söylemiştir.
Kitap ve sünnete uygun ilimle bunu demiştir. Hikmetin gereği de budur. Gözlerin
idrak ettiği ve basiret ehlinin bildikleri şeydir. Allah Azze ve Celle şöyle
buyurmuştur: “Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin ki, sizi ifsat
etmekten geri durmazlar ve sizin sıkıntıda olmanızı arzu ederler.” (Al-i İmran
118)
El-Evzaî rahimehullah’a: “Bir adam: “Ben sünnet ehliyle de, bid’at
ehliyle de otururum” diyor” denilince şöyle demiştir: “Bu adam hak ile bâtılı
eşitlemek isteyen biridir!”[23]
Sufyan es-Sevrî rahimehullah dedi ki: “Kişiyi bozma veya düzeltme
konusunda arkadaştan daha etkili bir şey yoktur.”[24]
El-Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir: “Mü’minin
dilediği kimseyle oturup konuşma serbestliği yoktur. Çünkü Allah Azze ve Celle
şöyle buyurmuştur:
“Ayetlerimiz hakkında konuşmaya dalanları gördüğün zaman onlar başka bir
söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir.” (En’âm 68)”[25]
[1]
Ebû Dâvûd (4602) Ahmed (25046) Taberânî Mu'cemu'l-Evsat (2609)
[2]
Bkz.: Tuveyciri Tuhvetu’l-İhvan Bima Cae’l-Muvalat ve’l-Muadat ve’l-Hub ve’l-Buğz
ve’l-Hicran (s.38-40)
[3]
Sunenu Ebi Davud (4/279)
[4]
Mecmuu’l-Fetava (28/203-210)
[5]
Suyuti Esbabu Vurudi’l-Hadis (178)
Hadisi İbn Sa’d Tabakat (1/449) ve İbn Abdilberr et-Temhid
(20/55) Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe’den mürsel olarak rivayet ettiler. Haris
b. Ebi Usame Musned’inde (583) Yahya b. Ebi Kesir’den mürsel olarak rivayet
etti.
[6]
Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (4/197-198)
[7]
Ebû Dâvûd (4031) Ahmed (5115) İbn Ebî Şeybe (33016) bkz.: İbn Hacer Fethu’l-Bari
(10/271)
[8]
Buhârî (5547) Ebû Dâvûd (4930) Ahmed (1982)
[9]
Ebu Ya’la Tabakat (1/61)
[10]
Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (7/30) Zehebi Siyeru A’lam (7/278)
[11]
İmam Ahmed Zühd (s.229) İbnu’l-Cevzi Sıfatu’s-Safve (3/341)
[12]
Munavi Feydu’l-Kadir (4/274)
[13]
İbn Ebi'd-Dunyâ et-Tevazu ve’l-Hamul (42) Ahmed el-Vera (s.193) İbn Ebî Hâtim
el-Cerh ve’t-Ta’dikl (1/94)
[14]
Şa’ranî Tabakat (1/46)
[15]
Buhârî (5214) Muslim 2628)
[16]
Ebû Dâvûd (4832) Tirmizî (2395) Ahmed (11355) Hâkim (7169)
[17]
Bkz.: Zehebi Tezkiratu’l-Huffaz (1/241) Siyetu A’lam (9/570) İbn Adiy el-Kamil
(5/315)
[18]
Siyeru A’lami’n-Nubela (7/141)
[19]
İbn Asakir Tarihu Dimeşk (43/490) Mizzi Tehzibu’l-Kemal (22/323)
[20]
İbn Batta el-İbane (381) İbn Ebi'd-Dunyâ el-İhvan (38)
[21]
El-İbane (371)
[22]
El-İbane (426)
[23]
El-İbane (434)
[24]
El-İbane (504)
[25]
El-İbane (514)