İnsanlar kendi kendilerine tuhaf temizlik anlayışları geliştirmişler, meyveleri sebzeleri - görünen bir kir olmadığı halde güya mikroplardan arındırmak için - yıkamadan yememek, yemeği hazırlarken eldiven kullanmak gibi şeytanî aşırılıkları temizlik olarak görmekte, bunun adına da Yunanların temizlik tanrıçası Hijy’nin adına nispetle “Hijyen” demektedirler!
Su ve gıda sanitasyonu adı altında birçok zehirleri “temizlik”
adına kullanmakta, su şebekelerine klor gibi zararlı maddeler atmaktadırlar.
Bazı aşırılık ehli kimseler de yenilecek ve yenilmeyecek
şeylerin listesi gibi diyet listeleri uydurmakta, paketli gıdalar, glutenli,
gdo’lu ürünler gibi şeylerden kendi başlarına sakınma listeleri uyduruyorlar!
Allah’a ve ahiret gününe iman eden Müslüman’ın sadece bir tane
rol modeli vardır, o da Allah rasulü sallallahu aleyhi ve sellemdir. O’nun
meşru kıldıklarını yer içer, O’nun meşru ve sünnet kıldıklarını yapar, O’nun yasakladığından
sakınır. Müslüman bu konularda kendi başına fikir üreterek hareket etmez! Hele
hele kâfirlerin uydurdukları teorilere dayanarak asla!
Müslümanlar, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e iktidâ
ve ittibâ karakterinden uzaklaşıp, beyinsiz ve akılsız kâfirlerin kuyruklarına
tutundukları için şahsiyetlerini kaybetmişler, bilinçleri uyduruk doldurmalarla
yüklenmiş, hasta olmaya programlanmışlardır.
Bugün modern tıp ve alternatif tıp dedikleri çakma tıp
anlayışları da Allah – kader – kul ilişkisini tamamen ortadan kaldırmış,
insanların kalplerini tamamen maddi sebeplerin etkilerine bağlamıştır.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in nebevî tıbbı ise, helal olanlardan istifade etmek, haram kılınanlardan
sakınmak, gerçek manada fayda ve zararın yalnız Allah’tan olduğuna iman etmek,
Allah’ın kaderine teslim olmak, hastalığın ancak Allah’ın dilemesi ile meydana
geldiğine ve yine ancak Allah’ın dilemesi ile ortadan kalktığına, hiçbir
hastalığın bulaşıcı olmadığına iman etmek, hastalığı tabip de dahil, hiçbir
kula şikayet etmemek, bilakis Allah kendisine şifa verinceye kadar tevekkül
etmek ve sünnette sabit olan meşru tedavi vesilelerini kullanmak üzerine
kuruludur.
Şeytanî tıp ise insanları, varlıkların bizzat fayda ve zarar
verici olduğuna inanmaya, bazı şeyleri yeyip içmenin zarar verip, hastalandırdığına,
bazı şeyleri yeyip içmenin de fayda verdiğine inandırmakta, bazı etkilere maruz
kaldığı için kanser olduğuna, diyabet olduğuna, tansiyon hastası olduğuna, bazı
hastalıkların insandan insana veya hayvandan insana bulaşıcı olduğuna inanmaya
çağırmaktadır. Bilinçaltlarında maddelerin
fayda ve zarr verdiği inancı yer ettirilmiş insanların fizyolojisi de bu
inançlara göre hormonlar salgılamakta ve gerçekten fiziksel bazı zararlar ve
hastalıklar insanda zuhur etmektedir. Bu durum, Allah’ın böyle bâtıl bir inanca
gönlünü açan insanlara cezalandırmasıdır! Bu duruma İslam literatüründe “Tatayyur/uğursuz
sayma” denilir. Kullar, batıl bir şeylere inanırlar, Allah da insanları o bâtıl
inançlarını gerçekleştirmek suretiyle cezalandırır.
Tevhidin hakikatini bu asırda bilen neredeyse kalmadığı
için, kendilerinin tevhid ehli olduğunu iddia eden birçok kimse aslında zifiri
şirkin içindedirler. Tevhide taban tabana zıt olan bu tatayyur şirkinin
hakikatini bilmekten uzak oldukları için modern tıbbın ve alternatif tıbbın
doktorlarının kapılarında kuyruk olmakta ve pahalı ilaçlarının abonesi
olmaktadırlar!
Bu maddî ve manevî hastalıktan kurtulmanın yolu, yalnız
Allah’a tevekkül edip, sahih sünnette bildirililenler dışındaki tıbbî bilgilere
kulakları tıkamak, size hasta olduğunuzu söyleyenlere kulak asmamak, hastalığın
da, şifanın da yalnız Allah’tan olduğunu bilerek, şifayı da Allah’tan
beklemektir. Tıp konusunda asrımızda doğru yönlendirmeyi yapacak Allah’tan
başka bir tabip olmadığını akıldan çıkarmamak gerekir.
Bu meselede söz uzundur, burada sünnete aykırı olduğu halde,
sünnetmiş gibi lanse edilen bir bâtılı izah etmekle yetineceğim. Bu
açıklamaları İbn Akil’in Fusulu’l-Adab şerhinde yapmıştım, oradan nakledeceğim:
Ebu’l-Vefa İbn Akil, Fusulu’l-Adab’da şöyle demiştir:
وَكَرِهَ أَحْمَدُ رضي الله عنه غَسْلَ اليَدِ
لِلطَّعَامِ وَقَدْ وَرَدَ فِي الخَبَرِ غَسْلُ اليَدِ لَهُ وَلَعَلَّهُ مَا صَحَّ
عِنْدَ أَحْمَدَ رضي الله عنه
“Ahmed (b. Hanbel) rahimehullah yemek için elleri yıkamayı
çirkin görmüştür. Nitekim bu konuda elleri yemek için yıkamaya dair haber varid
olmuştur. Muhtemelen Ahmed rahimehullah’ın katında bu rivayet sahih değildir.”
Şerh
Yemekten önce elleri yıkamak sünnet değildir, bilakis bu,
sünnete aykırı, çirkin bir âdettir.
İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan:
إِنَّ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
قَضَى حَاجَتَهُ مِنَ الْخَلَاءِ فَقُرِّبَ إِلَيْهِ طَعَامٌ فَأَكَلَ وَلَمْ يَمَسَّ
مَاءً قَالَ وَزَادَنِي عَمْرُو بْنُ دِينَارٍ عَنْ سَعِيدِ بْنِ الْحُوَيْرِثِ أَنَّ
النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قِيلَ لَهُ إِنَّكَ لَمْ تَوَضَّأْ؟ قَالَ
مَا أَرَدْتُ صَلَاةً فَأَتَوَضَّأَ
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem helâ ihtiyacını giderdi,
kendisine bir yemek getirildi. Suya dokunmadan ondan yedi. Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’e: “Sen abdest almadın?” denilince buyurdu ki:
“Namaz kılmayı kastetmedim ki abdest alayım!”[1]
Diğer rivayette lafzı şöyledir:
خَرَجَ رَسُولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم
مِنْ الْخَلَاءِ فَقُرِّبَ إِلَيْهِ طَعَامٌ فَقَالُوا أَلَا نَأتِيكَ بِوَضُوءٍ؟ فَقَالَ أُرِيدُ أَنْ أُصَلِّيَ فَأَتَوَضَّأَ؟
إِنَّمَا أُمِرْتُ بِالْوُضُوءِ إِذَا قُمْتُ إِلَى الصَلَاةِ
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem heladan çıktı ve
kendisine bir yemek sunuldu. Dediler ki: “Sana abdest suyu getirelim mi?”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Namaz mı kılacağım ki abdest alayım? Ben ancak namaz
kılmak için abdestle emrolundum.”[2]
Urve b. ez-Zubeyr rahimehullah’tan:
خَرَجَ عُمَرُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ مِنَ
الْخَلَاءِ فَقُرِّبَ إِلَيْهِ طَعَامٌ فَقِيلَ أَلَا نَأْتِيكَ بِطَهُورٍ؟ فَقَالَ
أَخِّرْ عَنِّي طَهُورَكَ فَإِنَّمَا أَسْتَطِيبُ بِشِمَالِي وَآكُلُ بِيَمِينِي
“Ömer radiyallahu anh
heladan çıkınca kendisine bir yemek getirildi ve: “Sana su getirelim mi?”
denildi. O da dedi ki:
“Suyunu benden uzaklaştır. Ben ancak sol elimle istinca
eder, sağ elimle yerim.”[3]
Yemekten önce elleri yıkamak hakkında Selman radiyallahu
anh’den şöyle dediği rivayet edildi:
قَرَأْتُ فِي التَّوْرَاةِ أَنَّ بَرَكَةَ
الطَّعَامِ الْوُضُوءُ قَبْلَهُ فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَقَالَ بَرَكَةُ الطَّعَامِ الْوُضُوءُ قَبْلَهُ وَالْوُضُوءُ بَعْدَهُ
“Tevrat’ta yemekten önce vudû (elleri yıkamanın) bereket
olduğunu okudum. Bunu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e söylediğimde buyurdu
ki:
“Yemeğin öncesinde ve sonrasında vudû (elleri yıkamak)
yemeğin bereketidir.”[4]
Ebû Dâvûd bu rivayetin ardından zayıf olduğunu söylemiştir. Tirmizî de
rivayetin ardından Kays b. er-Rebi adlı ravi sebebiyle zayıf olduğunu
açıklamıştır.
Kays b. er-Rebî yaşlanınca hafızası bozulmuştu ve oğlu ona
ait olmayan rivayetleri onun rivayetleri arasına sokuşturuyordu.
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki: “Bu hadis
münkerdir. Kays’tan başkası bunu rivayet etmemiştir. Kays ise hadiste çok hata
yapan biridir.”[5]
Yemekten önce elleri yıkamanın müstehap olduğunu gösteren
hiçbir rivayet sabit olmamıştır. Bunu Beyhakî de Sunen’de belirtmiştir.[6]
Yahya b. Said rahimehullah dedi ki:
كَانَ سُفْيَانُ الثَّوْرِيُّ يَكْرَهُ غَسْلَ
اليَدِ قَبْلَ الطَّعَامِ وَكَانَ يَكْرَهُ أَنْ يُوضَعَ الرَّغِيفُ تَحْتَ القَصْعَةِ
“Sufyan es-Sevrî rahimehullah yemekten önce elleri yıkamayı
çirkin görürdü. Yine ekmeğin tencere altına konulmasını da çirkin görürdü.”[7]
İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki:
وكان الثوري يكره غسل اليد عند الطعام لأنه
من دأب الأعاجم
“es-Sevri rahimehullah yemekten önce elleri yıkamayı
acemlerin âdeti olmasından dolayı çirkin görüyordu.”[8]
Ebu Mus’ab rahimehullah’tan:
دَعَا أَمِيرٌ مِنَ الأُمَرَاءِ مَالِكًا
إِلَى غَدَائِهِ قَالَ فَلَمَّا قُرِّبَتِ الإِبْرِيقُ وَالطَّشْتُ قَالَ لاَ أَعُودُ
إِلَى غَدَائِكَ قَالَ لِمَ؟ قَالَ لأَنَّ غَسْلَ الْيَدَيْنِ بِدْعَةٌ عِنْدَ الطَّعَامِ
قَالَ أَحْمَدُ وَكَذَلِكَ صَاحِبُنَا الشَّافِعِيُّ اسْتَحَبَّ تَرْكَهُ
“Emirlerden biri Malik b. Enes rahimehullah’ı kahvaltıya
davet etti. Kendisine ibrik ve tas getirilince:
“Senin kahvaltına katılmayacağım” dedi. Emir: “Neden?”
deyince Malik rahimehullah dedi ki:
“Yemekten önce elleri yıkamak bir bid’attir.” Ahmed b.
Hanbel dedi ki: “Arkadaşımız eş-Şafii rahimehullah da yemekten önce elleri
yıkamayı terk etmeyi müstehap görürdü.”[9]
İmam Şafii rahimehullah şöyle demiştir:
وَأَوْلَى الْأَدَبِ أَنْ يُؤْخَذَ بِهِ مَا
فَعَلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَيَأْكُلُ الْمَرْءُ قَبْلَ
أَنْ يَغْسِلَ يَدَهُ أَحَبُّ إِلَيَّ مَا لَمْ يَكُنْ مَسَّ يَدُهُ قَذَرًا
“Edebe uygun olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
yaptığı gibi, yemeği elleri yıkamadan önce yemektir. Elinde kir yoksa bu
şekilde davranmak bana göre daha uygundur.”[10]
Kadı Ebu Bekr İbnu’l-A’rabî Siracu’l-Muridin kitabında dedi
ki:
روى إسماعيل بن أبي إدريس عن مالك رحمه الله
تعالى أنه دخل على عبد الملك بن صالح فجلس ساعة ثم دعا بالطعام ودعا بالوضوء لغسل يده
فقال عبد الملك ابدا بأبي عبد الله يغسل
فقال مالك إن أبا عبد الله لا يغسل يده فاغسل أنت
يدك فقال له عبد الملك
لم يا أبا عبد الله؟ قال
ليس هو من الأمر الأوّل الذي أدركت عليه أهل بلدنا وإنما هو من زي العجم وقد بلغني
أن عمر بن الخطاب رضي الله عنه قال إياكم وزي العجم وأمورها وكان
عمر رضي الله عنه إذا أكل مسح يده بظهر قدمه فقال له عبد الملك أَفترى لي تركه يا أبا
عبد الله؟ قال
إي والله فما عاد عبد الملك إلى ذلك
“İsmail b. Ebi İdris, Malik rahimehullah’tan rivayet ediyor:
O Abdulmelik b. Salih’in yanına girdi, bir müddet oturdu. Sonra Abdulmelik
yemek istedi ve elini yıkamak için su istedi. Abdulmelik, Malik rahimehullah’a:
“Önce sen elini yıka ey Ebu Abdillah!” dedi. Malik
rahimehullah:
“Ebu Abdillah elini yıkamaz, sen yıka” dedi. Abdulmelik ona:
“Neden ey Ebu Abdillah?” dedi. Malik rahimehullah dedi ki:
“Beldemiz halkından kendilerine yetiştiğim kimseler böyle
yapmazlardı. Bu ancak acemlerin âdetidir. Bana ulaştığına göre Ömer b.
el-Hattab radiyallahu anh şöyle demiştir: “Sizleri acemlerin adetlerinden ve
işlerinden sakındırırım.” Ömer radiyallahu anh yemek yediği zaman da elini
ayaklarının üzerine silerdi.” Abdulmelik ona dedi ki:
“Benim de bunu terk etmemi uygun görür müsün ey Ebu
Abdillah?” Malik rahimehullah dedi ki: “Eyvallah.” Abdulmelik bundan sonra bunu
yapmadı.”[11]
Leys b. Sa’d rahimehullah gibi seleften birçok imamlardan da
temiz olan elleri yemekten önce yıkamayı, kâfir acemlere benzemek olduğundan[12]
ve dinde sonradan ortaya çıkmış bir iş olduğundan dolayı çirkin gördükleri
nakledilmiştir. Yemekten önce elleri yıkamak Müslümanların âdetinden değildir.
Bu ancak Yahudilerin fiilindendir. Yemekten önce elleri yıkamak, kâfirlere
benzemek olduğundan çirkindir.
Yemekten Sonra Ağzı ve Elleri Yıkamak
Ebu’l-Vefa İbn Akil Fusulu’l-Adab’da şöyle demiştir:
ويُسْتَحَبُّ تَحْوِيْلُ غَسْلِ اليَدِ مِنَ
الزُّهَامِ وَعِنْدَ النَّوْمِ أَشَدُّ اِسْتِحْبَابًا فَقَدْ وَرَدَ التَّحْذِيْرُ
مِنْهُ مِنْ أَجْلِ الهَوَامِّ
“Kötü kokudan dolayı eli yıkamakta acele etmek müstehaptır.
Uyumadan önce elleri yıkamanın müstehaplığı daha şiddetlidir. Haşerelerden
dolayı bundan sakındırma varid olmuştur.”
Ebu Salih rahimehullah’tan:
“Ebu Hureyre radiyallahu anh dedi ki:
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَكَلَ كَتِفَ شَاةٍ فَمَضْمَضَ وَغَسَلَ يَدَيْهِ وَصَلَّى
“Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem koyun eti yedi, mazmaza yaptı (ağzını çalkaladı), ellerini
yıkadı ve namaz kıldı.”[13]
Ebû Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
مَنْ نَامَ وَفِي يَدِهِ غَمَرٌ لَمْ
يَغْسِلْهُ فَأَصَابَهُ شَيْءٌ فَلاَ يَلُومَنَّ إلاَّ نَفْسَهُ
“Elinde yemek artığı ve kokusu varken onu
yıkamadan uyuyup da kendisine zararlı bir şey dokunan kimse, kendisinden başka
kimseyi suçlamasın.”[14]
Ebu Hureyre radiyallahu anh
dedi ki:
دَعَا
رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ مِنْ أَهْلِ قُبَاءَ النَّبِيَّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ، فَانْطَلَقْنَا مَعَهُ فَلَمَّا طَعِمَ وَغَسَلَ يَدَيْهِ قَالَ
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي يُطْعِمُ وَلا يُطْعَمُ مَنَّ عَلَيْنَا فَهَدَانَا
وَأَطْعَمَنَا وَسَقَانَا وَكُلُّ بَلاءٍ حَسَنٍ أَبْلانَا الْحَمْدُ لِلَّهِ
غَيْرَ مُوَدِّعٍ رَبِّي وَلا مُكَافِئٍ وَلا مَكْفُورٍ وَلا مُسْتَغْنًى عَنْهُ
الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَطْعَمَ مِنَ الطَّعَامِ وَسَقَى مِنَ الشَّرَابِ
وَكَسَى مِنَ الْعُرْيِ وَهَدَى مِنَ الضَّلالِ وَبَصَّرَ مِنَ الْعَمَى وَفَضَّلَ
عَلَى كَثِيرٍ مِنْ خَلْقِهِ تَفْضِيلا الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Ensar’dan, Kuba halkından bir adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i
davet etti ve ben de O’nunla beraber gittim. Yemeği yediği zaman Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ellerini yıkadı ve şöyle dedi:
“Yediren, yedirilmeyen, bize lütufta bulunup hidayet eden, yediren,
içiren, bizi en güzel şeylerle sınayan Allah’a hamd olsun. Hiç bırakmamasıyla,
hiç yetinmeksizin, hiç nankörlüğe sapılmadan, kendisinden müstağni kalınmadan,
hamd Allah’a mahsustur. Yemekten yediren, içecekten içiren, çıplaklıktan
giyindiren, sapıklıktan hidayet eden, gözleri gördüren, mahlûkâtından
birçoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun. Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.”[15]
Yemekten Sonra Dişleri Temizlemek
Muhammed
(b. Sirin) rahimehullah’tan: “İbn Ömer radiyallahu anhuma dedi ki:
إِنَّ
أَفْضَلَ الطَّعَامِ الَّذِي يُنَقَّى مِنَ الْأَضْرَاسِ يُوهِنُ الْأَضْرَاسَ
“Dişler
arasında kalan yemek artıkları dişleri zayıflatır.”[16]
[1]
Sahih. Muslim (374)
[2]
Sahih. Muslim (374) Tirmizî (1847)
Nesâî (132) Ebû Dâvûd (3760) Ahmed (1/348)
* Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: İbn Mâce
(3261)
[3]
Munkatı. Ebu Nuaym Fadl b. Dukeyn es-Salat
(165) İbn Ebî Şeybe (5/134) Humeydi (479) Sadan Cüz (15) Beyhakî Şuab (5/69)
ravileri sikadır ancak Urve rahimehullah, Ömer radiyallahu anh’e yetişmemiştir.
[4]
Zayıf. Ebû Dâvûd (3761) Tirmizî
(1846)
[5]
İbnu’l-Cevzi İlelu’l-Mutenahiye (2/163) İbn Kudame el-Mugni (11/91)
[6]
Beyhakî (7/276)
[7]
Sahih maktu. Tirmizî (1847) Ebû Dâvûd
(3761)
[8]
İbnu’l-Cevzi İlelu’l-Mutenahiye (2/163)
[9]
Sahih maktu. Beyhakî Şuab (5/68)
Beyhakî Marife (10/271) Beyhakî el-Adab (392)
[10]
Beyhakî Marife (14488) Beyhakî el-Adab (394)
[11]
Necmuddin el-Gazzi Husnu’t-Tenebbuh (8/447) Kadı Iyad Tertibu’l-Medarik (1/113)
İbnu’l-Hac el-Medhal (1/218)
[12]
Bkz.: Kayravani el-Cami (s.222) Kadı Iyad İkmalu’l-Mulim (6/503)
[13]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
Ebu Bekr el-Esram, Sunen (158) Ahmed (2/389) İbn Mâce (493) Tayalisi (2411)
Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1255)
[14]
Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.
İbn Ebî Şeybe Kitabu’l-Edeb (17) Ahmed (2/263, 344, 537) Buhârî Edebu’l-Mufred
(1220) İbn Hibbân (12/330) Hâkim (4/132, 152) Ebû Dâvûd (3852) Tirmizî
(1859-60) İbn Mâce (3297) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (6906) Dârimî (2063) İbn Ebî
Şeybe Musannef (6/200) İbn Hazm el-Muhalla (7/435) İbnu’l-Ca’d Musned (2674,
2837) el-Muhrevaniyyat (88) Beyhaki (7/276) el-Elbani es-Sahiha (2956) Mukbil
b. Hadi Sahihu’l-Musned (1367)
[15]
Muslim'in şartına göre sahih.
El-A’lâi İsaretu’l-Fevaid (145) İbn Hibbân (12/23) Fesevi Meşyeha (42) Hâkim
(2/731) Nesâî Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle (301) Ebu Bekr eş-Şafii Gaylaniyyat (616,
1032) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (6/242) Ebu’ş-Şeyh Ahlaku’n-Nebi (687) Şeceri
Emali (1181) Taberânî ed-Dua (896) İbn
Ebi’d-Dunya eş-Şukr (15) İbnu’s-Sunni Amelu’l-Yevm ve’l-Leyle (485) Beyhakî
Daavat (457) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (395)
[16] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre
sahih. Taberânî
Mu'cemu'l-Kebîr (12/265) el-Elbani, el-İrva (1974)