Herhangi bir mezhebe taassup eden kimselerden bazıları bu taassup işini ayet ve hadisleri takip ettikleri mezhebe uydurmak için Allah Teâlâ’nın ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in kastettikleri anlamların dışına çıkaracak şekilde tahrif etmeye kadar götürmüşlerdir. Bu, taklitçilerin kitap ve sünnete karşı işledikleri suçlardan biridir. Çünkü onlar önce bir görüş veya hükmü benimserler, sonra buna delil ararlar. Hâlbuki doğru olanı, delili önceleyip bu delilin gereğine göre hükmetmektir.
Hadislerin tahrifi iki
şekilde olmaktadır: Mânâların tahrifi ve lafızların tahrifi.
Mânâların Tahrifine Örnek:
Bazıları şek gününde (yani
Ramazan ayının girip girmediği konusunda tereddüt olan günde) oruç tutmanın
müstehap olduğuna inanırlar. Çünkü bu mezhep imamının görüşüdür!
Ammar b. Yasir radıyallahu
anhuma şöyle demiştir:
مَنْ صَامَ
الْيَوْمَ الَّذِى يَشُكُّ فِيهِ النَّاسُ؛ فَقَدْ عَصَى أَبَا الْقَاسِمِ صلى
الله عليه وسلم
“Kim insanların şekke
düştüğü günde oruç tutarsa Ebu’l-Kasım sallallahu aleyhi ve sellem’e isyan
etmiş olur.”[1]
İmam Tirmizî rahimehullah
bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Ammar radıyallahu anh hadisi hasen sahihtir.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından ve onlardan sonra tabiinden ilim
ehlinden çoğunluğu katında uygulama buna göredir… Onlar kişinin şekke düşülen
günde oruç tutmasını çirkin görmüşlerdir. Onlardan çoğunluğunun görüşü
şöyledir: Kişi şek günü oruç tutar sonradan o günün Ramazan’dan olduğu
ortaya çıkarsa, o gün yerine bir gün oruç tutması gerekir.”[2]
Bu hadisin anlamı şu
şekilde tahrif edilmiştir: “Burada Ebu’l-Kasım ile kastedilen Ammar radıyallahu
anh’ın kendisidir” demişler ve böylece hadisin manasını değiştirmişlerdir.
Halbuki ilim ehli, Ammar radıyallahu anh’ın künyesinin Ebu’l-Yakzan olduğunda
ittifak etmişlerdir.[3]
Aslında şer’î nasları
tahrif etmek Bâtinî fırkaların âdetidir. Mutaassıplar da bu tahrifleriyle
Bâtinîlere benzemektedirler. Dinin naslarını kendi itikadı veya mezhebine göre tahrif
eden kimselerin Allah tarafından kalplerinin ters döndürülmesinden korkulur.
Bundan sonra da böyle bir kimse hakka isabet edememekle cezalandırılır. Nitekim
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُوا بِهِ أَوَّلَ
مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
“Biz onların
kalplerini ve gözlerini ilkinde iman etmedikleri gibi tersine çeviririz de
onları azgınlıkları içinde kör ve şaşkın bırakırız.” (En’âm 110)
Şayet taklitçilerin yaptıkları tahrifleri derleyecek olsak hacimli bir
cilt meydana gelirdi. Nitekim Mezhep Mutaassıplarının Hadis Metinlerini Tahrif
Etmeleri adlı risalemde birçok örnekler zikretmiştim. (Bu risale Multeka’l-Bahrayn
adlı çalışmamın 5. Cildinin son bölümünde ek olarak yayınlanmıştır.) Bu yazıyı
da sadece tahrif örneklerine işaret etme amacıyla yazdığım için kısa tutuyorum.
Lafızların Tahrifine Örnek:
1- El-Hasen rahimehullah şöyle demiştir:
أَنَّ عُمَرَ
بْنَ الْخَطَّابِ رضي الله عنه جَمَعَ النَّاسَ عَلَى أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ فَكَانَ
يُصَلِّي لَهُمْ عِشْرِينَ لَيْلَةً وَلاَ يَقْنُتُ بِهِمْ إِلاَّ فِي النِّصْفِ
الْبَاقِي فَإِذَا كَانَتِ الْعَشْرُ الأَوَاخِرُ تَخَلَّفَ فَصَلَّى فِى بَيْتِهِ
فَكَانُوا يَقُولُونَ أَبَقَ أُبَيٌّ
“Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh insanları Ubey b. Ka’b radıyallahu
anh’ın arkasında topladı, o da onlara yirmi gece namaz kıldırdı. Onlara sadece
son yarısında kunut yaptı. Son on gece olunca Ubey radıyallahu anh namazı
evinde kıldı. İnsanlar: “Ubey kaçtı” diyorlardı.”[4]
Alimler bu rivayetin isnadının zayıf olduğunu belirtmelerine
rağmen, bu rivayet de tahriften kurtulamamıştır! Rivayette geçen “Leyle/gece”
lafzı, Ebû Dâvûd’un Sünen’inin Hindistan baskılarından bazısında “rekat”
şeklinde tahrif edilmiştir! Bu tahrif edilmiş lafzı bazı Hanefî mezhebi
mutaassıpları yayarak hadis ehlini, - iddialarına göre - bu rivayette tasrih
edilen “20 rekat teravihten” gaflet etmekle itham etmişlerdir!
Tarih boyunca alimler Sünenu Ebi Davud’da bu
hadisi “Yirmi gece” lafzıyla nakletmişler, ne rivayetlerde ne de nüshalarda
ihtilaf etmemişlerdir. “Yirmi gece” yerine “Yirmi rekat” lafzı ise Sunenu Ebi
Davud’un sadece Hindistan baskılarından birinde bulunmaktadır! Belli ki bu
baskıya taassubun gölgesi düşmüştür![5]
2- İbn Ebî Şeybe rahimehullah şöyle demiştir: Bize Veki
tahdis etti, o Musa b. Umeyr’den, o Alkame b. Vail b. Hucr’den, o babasından
şöyle dediğini rivayet etti:
رَأَيْتُ
النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم وَضَعَ يَمِينَهُ عَلَى شِمَالِهِ فِي الصَّلاَةِ
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in namazda sağ elini, sol
eli üzerine koyduğunu gördüm.”[6]
İbn Ebî Şeybe bu rivayetin ardından şöyle dedi: Bize Veki
tahdis etti, o Rebi’den, o Ebu Ma’şer’den, o İbrahim (en-Nehai)’den şöyle
dediğini rivayet etti:
يَضَعُ
يَمِينَهُ عَلَى شِمَالِهِ فِي الصَّلاَةِ تَحْتَ السُّرَّةِ
“Namazda sağ elini sol eli üzerine, göbeğin altında koydu.”[7]
Bu rivayetteki: “Göbeğin altında” ziyadesi İbrahim en-Nehai’den
rivayettir, Vail b. Hucr radıyallahu anh hadisinde bu ziyade geçmemektedir.
Nitekim İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’inin Haydarabad’da 1386 hicri/1966 miladi
tarihli ilk baskında ve Bombay’da 1389 hicri/1979 miladi tarihli ikinci
baskısında böyledir.
Pakistan’ın Karaçi şehrindeki İdaretu’l-Kur’ân ve’l-Ulumu’l-İslamiyye
Kurumu, İbn Ebî Şeybe’nin Musannef’ini basarken kasıtlı olarak “göbek altından”
lafzını Vail b. Hücr radıyallahu anh’ın rivayetinin metnine katmışlardır![8]
Bahsi geçen Pakistan baskısı olan Musannef’te rivayet şu
şekilde geçmektedir:
“Bize Veki tahdis
etti, o Musa b. Umeyr’den, o Alkame b. Vail b. Hucr’den, o babasından şöyle
dediğini rivayet etti:
:رَأَيْتُ النَّبِيَّ صلى الله عليه وسلم وَضَعَ
يَمِينَهُ عَلَى شِمَالِهِ فِي الصَّلاَةِ تَحْتَ السُّرَّةِ
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in namazda sağ elini, sol
eli üzerine, göbeğinin altında koyduğunu gördüm.”
Bunu yayınlayanlar “Göbeğinin altında” şeklindeki ziyadenin
hangi nüshada bulunduğunu belirtmemişlerdir! Çünkü hiçbir orijinal nüshada bu
ziyade yoktur! Vail b. Hücr radıyallahu anh’ın bu rivayetinin diğer hadis
kitaplarındaki rivayetlerinin hiçbirinde de böyle bir ziyade bulunmamaktadır!
İdaretu’l-Kur’an ve’l-Ulumu’l-İslamiyye kurumu, Hanefî mezhebini
destekleme taassupları sebebiyle, “Sünnete hizmet” adı altında, hadis metnine
bu tahrifi yapmışlardır![9]
[1]
Tirmizî (686) el-Elbani sahih demiştir.
[2]
Sunenu’t-Tirmizî (1/193)
[3]
Bkz.: İrşadu’n-Nukkad İla Teysiri’l-İctihad (s.163) Zevabi Fi Vechi’s-Sunne
(s.320)
[4]
Ebû Dâvûd (1431) Beyhakî (2/498) Elbani Hasen el-Basri ile Ömer radıyallahu anh
arasında inkıta olması sebebiyle zayıf dedi. Nevevi ve Zeylai de zayıf
demişlerdir.
[5]
Bkz.: Zevabi Fi Vechi’s-Sunne (s.328)
[6]
İbn Ebî Şeybe (1/390 no:3959)
[7]
İbn Ebî Şeybe (1/390 no:3960)
[8]
Bk. İbn Ebî Şeybe Musannef, ilk üç baskı: (1/390)
[9]
Bkz.: Zevabi Fi Vechi’s-Sunne (s.332-333) İrşadulhak el-Eseri, Ceridetu’l-İ’tisam,
20/6/1407 tarihli “Tahrifu’l-Hadis Tahte Sitari Hidmeti’l-Hadis başlıklı
makalesi (s.9-14)