İsrailoğullarından cahillik edenler bir ağacı kutsayarak Zatu Envat dedikleri ve yanında ibadet ettikleri bir ağaca silahlarını asıyorlardı. Kıssa malum ve meşhurdur. İşte âlimlere aşırı tazim edip onları taklid eden ve onların görüşlerini din edinenleri de bu zâtu envat edinenlere benzetirim. Zira taklid kelimesinin kökeni de boynuna asma anlamındadır.
(BOZUK) AKİDE VE
(SAPIK) MENHEC YAYINLARI, İbn Mende rahimehullah’ın Cehmiyye’ye Reddiye
kitabına yapmış olduğum tercüme ve tahkike birçok müdahaleler yapmışlardı.
Kendi teslim ettiğim çalışma ile onların yayınladıkları kitap arasında detaylı
karşılaştırma yapma fırsatım olmadı. Ancak bugün İbn Mende’nin kitabında yer
alan problemli bir rivayet hakkında düştüğüm not aklıma geldi, ellerinden ve
dillerinden emin olamadığım bu yayınevine dair içime şüphe düştü, bir bakayım
dedim ve taklitçi tahrifçi taasubun süzgeçinden geçmeyen dipnotum değiştirilmiş,
onun yerine bambaşka darazlanmalar eklenmiş!
“Allah, tek olarak
anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalplerini sıkıntı basar. Ama Allah'ın
dışındakiler anıldığı zaman hamen yüzleri güler” (Zumer 45)
Çünkü bu tahrifçi
taklitçi zındık zihniyet, yalnızca kitap ve sahih sünnetten ibaret vahyin
delili ile asla yetinemez! Bilakis hevâdan uydurulmuş akidelerini pazarlayabilmek
için zayıf ve uydurma rivayetlere dayanırlar, bu zayıf ve uydurma rivayeteri de
uçurdukça uçurmaya çalıştıkları âlimleri kutsayarak,
“İmam Ebu Osman ed-Darimî
akide kitabında zikretmiş! İmam İbn Mende akideye dair kitabında zikretmiş! Bu
imamların akideye dair kitaplarda zayıf rivayet zikretmesi olacak şey mi? Onlar
böyle şey yapmaktan münezzehtir, onlar kitaplarında zikrettiyse bu rivayetlerde
geçenlere itikad etmek gerekir” diye süslemişlerdir. Bu tavır aynı cahil taklitçi
sufilerin de tavrıdır. Necip Fazil ve Hüseyin Hilmi Işık hocanın da şeyhi olan
Seyyid Abdulhakim el-Arvasi de, “Allah dostlarının kitaplarında uydurma hadis
olmaz, onların zikrettikleri bütün hadisler sahihtir” şeklinde toptan kutsamacı
bâtıl sözler ediyordu. Allah dostu olduğu iddia edilen çoğu sufi şeyhlerinin
aslında şeytan dostu olduğu gerçeği bir yana, gerçekten Allah’ın dostu olduğuna
hüsnü zan ettiğimiz Abdulkadir el-Geylani, Ahmed b. Hanbel, İmam Şafii gibi birçok
şeyh ve muhaddislerin kitaplarında elbette zayıf ve uydurma rivayetler
bulunmaktadır.
“Onlara: “Allah’ın
indirdiğine uyun!” denildiği zaman: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz
şeye uyarız!” derler. Ya ataları bir şey akıl etmeyen ve doğru yolda olmayanlar
idiyseler?” (Bakara 170)
“Onlara
“Allah'ın indirdiğine uyun” dendiğinde: “Hayır, biz babalarımızı üzerinde
bulduğumuz yola uyarız” derler. Ya şeytan; onları alevli ateşin azabına
çağırıyor idiyse!” (Lokman 21)
“Onlara:
“Allah’ın indirdiğine ve Rasûl’üne gelin!” denildiği zaman: “Atalarımızı üzerinde
bulduğumuz şey bize yeter!?” dediler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru
yolda olmayan kimseler idiyse?” (Maide 104)
Rivayetlerin sıhhatini
tespit işi, duygusal kutsamalarla değil ancak ve ancak Allah Azze ve Celle’nin
bu ümmete lütufta bulunarak ilmi koruduğu hadis usulü, rivayet ilmi, cerh ve ta’dil
ilimleri kriterleriyle olur.
Selefe uymak da,
ataları körü körüne taklid ile aynı şey değildir! Önceki imamlarımızın
sözlerini ancak Allah’ın kitabın ve rasulünün sahih sünnetinden delili varsa
kabul ederiz. Buna ittiba denir. Ama sahih ve sabit delili olmadan bir âlimi kutsayarak
onun bütün sözlerini alıp kabul etmek, işte bu ayetlerle kınanan ataları
taklittir! İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın dediği gibi; Nebî sallallahu aleyhi
ve sellem dışında her insanın sözünde alınıp kabul edilecek olanı ve kabul
edilmeyecek olanı vardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ise bütün sözleri
alınmak zorundadır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem dışındaki herhangi bir
beşerin de delilli veya delilsiz her sözünü kabul etmek, o şahsı Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’e şirk koşmak demektir ve buna “ittiba
tevhidinde şirk koşmak” denir!
Şimdi gelelim (BOZUK)
AKİDE VE (SAPIK) MENHEC YAYINLARInın zikretmiş olduğum taklitçi tahriflerinden
birine; bu yayınevi sahipleri anladığım kadarıyla hurafe rivayetlere ve bazı
imamların zuhul eseri sözlerine dayanarak Allah Azze ve Celle’ye oturma fiili
nispet eden, isim ve sıfatlar konusunda Kerramiler gibi davranan kimselerdir.
Allah Azze ve Celle’ye oturma fiili nispet edebilmek için sahih ve sarih naslar
gerekir, fakat bu bid’at ehli bu konuda hiçbir sahih ve sarih delil
bulunmamasına rağmen, geçmişteki bazı âlimlerin müteşabih sözleri üzerinden
zorlama yorum yaparak bu sıfatı Allah’a nispet etme cüretinde bulunuyorlar ve
bu nispeti kabul etmeyenleri de Cehmilikle suçlama salaklığını ve andavallığını
gösteriyorlar! Hatta bu gibi sebeplerle bütün Eşarileri silme tekfir ediyorlar!
Bu yayınevinin tahrifçi
ve taklitçi olduğunu gördüğümden tercüme etmiş olduğum İbn Mende’nin Cehmiyyeye
Reddiye kitabında Allah’a oturma fiili nispet edilen çürük bir rivayete
düştüğüm dipnota tahammül edememiş olabilecekleri hakkında içime şüphe düştü ve
ilgili rivayete baktım, tahmin ettiğim gibi müdahaleler buldum.
Rivayetin metni ve
yaptığım tercüme şu şekilde:
أَخْبَرَنَا عَبْدُ الْعَزِيزِ بْنُ سَهْلٍ الدَّبَّاسُ
بِمَكَّةَ ثنا مُحَمَّدُ بْنُ الْحَسَنِ الْخِرَقِيُّ الْبَغْدَادِيُّ ثنا
مَحْفُوظٌ عَنْ أَبِي تَوْبَةَ عَنْ عَبْدِ الرَّزَّاقِ عَنْ مَعْمَرٍ عَنْ
الزُّهْرِيِّ عَنِ ابْنِ الْمُسَيِّبِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنِ النَّبِيِّ
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ إِنَّ اللَّهَ جَلَّ وَعَزَّ يَنْزِلُ إلَى
سَمَاءِ الدُّنْيَا وَلَهُ فِي كُلِّ سَمَاءٍ كُرْسِيٌّ فَإِذَا نَزَلَ إلَى
سَمَاءِ الدُّنْيَا جَلَسَ عَلَى كُرْسِيِّهِ ثُمَّ مَدَّ سَاعِدَيْهِ فَيَقُولُ مَنْ
ذَا الَّذِي يُقْرِضُ غَيْرَ عَادِمٍ وَلَا ظَلُومٍ مَنْ ذَا الَّذِي يَسْتَغْفِرُنِي
فَأَغْفِرَ لَهُ مَنْ ذَا الَّذِي يَتُوبُ فَأتُوبَ عَلَيْهِ فَإِذَا كَانَ عِنْدَ
الصُّبُحِ ارْتَفَعَ فَجَلَسَ عَلَى كُرْسِيِّهِ
56- Ebu Hureyre
radıyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Muhakkak ki
Allah Azze ve Celle dünya semaına iner. O’nun her semada bir kürsisi vardır.
Dünya semaına indiği zaman kürsisine oturur, sonra iki bileğini uzatır ve der
ki:
“Kaybolmayan ve haksızlık etmeyene borç verecek kimdir? Benden bağışlanma dileyen kimdir, onu bağışlayayım. Tevbe eden kimdir onun tevbesini kabul edeyim.” Sabah olduğu zaman kalkar ve kürsisine oturur.”
İbn Mende rahimehullah
bu rivayeti, Allah Azze ve Celle’nin elinin manası hakkında geçenlere delil
olan diğer bir haber başlığı altında zikretmiş ve rivayetin ardından şöyle
demiştir: “El-Hiraki, Mahfuz’dan, o Ebu Tevbe’den, o Abdurrazzak’tan bu
şekilde rivayet etti. Said b. El-Museyyeb’den mürsel olarak bir aslı vardır.”
Görüldüğü gibi İbn Mende, hadisin çürük bir rivayet
olduğunun farkındadır, Allah Azze ve Celle’nin el sıfatını ispat eden
delillerden sonra, isti’nas kabilinden bu rivayeti zikretmiş, ardından da
rivayet zayıf olduğu için, neden zikrettiğinin mazeretini gösterir gibi bir
açıklama yapmıştır.
Bu rivayet şu şekilde dipnot düşmüştüm: “Çok zayıf. Mahfuz b. Ebi Tevbe çok zayıftır.
Bkz.: Mizanu’l-İtidal (7093) Mahfuz’dan önceki raviler de meçhuldür. Ayrıca
rivayetin metni de münkerdir. Bkz.: el-Elbani ed-Daife (6334)
Ancak Bozuk ve Sapık Yayınevi bu kısacık dipnota bile tahammül
edememiş, dipnotumu şu şekle çevirmiş: “Mahfuz b. Ebi Tevbe çok zayıftır.
Bkz.: Mizanu’l-İ’tidal (7093) Mahfuz’dan önceki raviler de meçhuldür”
Görüldüğü gibi hadisin sıhhati hakkında “Çok zayıf”
şeklindeki hükmümü budadıkları gibi “Ayrıca rivayetin metni de münkerdir. Bkz.:
el-Elbani ed-Daife (6334)” şeklinde yaptığım önemli uyarıyı da yok etmişlerdir!
Asrın müceddidlerinden el-Elbani’nin de isminden tiksinirler! Çünkü
dayandıkları zatu envatların çürük ağaçlar olduğunu bir bir delilleriyle ortaya
koyan bir muhaddistir, onu da Cehmilikle itham etme haysiyetsizliğini
göstererek, iftira ederek delillerin zulmeti kahredici ışığından
korunabileceklerini zannediyorlar!
Gerçeklerin üzerini örtmeye dair bu kırpma ile
yetinmemişler, sonra “Yayınevi” diyerek uzun bir açıklama eklemişler. Bu uzun
açıklama arasında şu ifadelere yer vermişler: “Deriz ki: Allah’ın dünya
semasına her gece inmesi sonucunda bazı kimseler yedinci kat semadaki Arşın boş
kalıp her katta Allah’ın oturacağı bir kürsisi vardır demişlerdir. Bu görüşü
savunanlardan birisi de Ebu Abdullah İbn Mende’dir. Lakin kendisine itibar
edilen imamlarımız konu hakkında sadra şifa izahlar yaparak konuyu bizler için
beyan niteliğinde açıklamışlardır…”
Hani nerede kaldı selefîlik? Bu açıklama düpedüz ataları
sapıkça taklit içermektedir! İbn Mende “Allah’ın her sema katında oturacağı bir
kürsisi vardır” sözünü nerede söylemiş?! Şayet böyle bir şey söylemişse ya bu sözün
kitap ve sahih sünnetten bir delilini getirmesi istenmeli, bunu yapamazsa İbn
Mende veya bu sözü her kim söylemişse tevbeye çağırılması gerekirdi! Ancak
Bozuk (Akide) Ve Sapık (Menhec) Yayınları, selefin menhecine uymak yerine menhecden
sapmış sözleri kutsama yolunu tutmaktadır!
Son olarak yukarıda geçen rivayetin isnad olarak çok çürük, metin
olarak da son derece münker oluşuna dair daha ayrıntılı bilgi isteyen el-Elbani’nin
ed-Daife kitabındaki açıklamalara bakmalıdır. Kısaca şöyle diyeyim: Allah Azze
ve Celle’nin her gece dünya sema’ına inmesine dair rivayetler mütevatirdir,
sahih yollarla sabit olmuştur. Ancak bu rivayetlerin hiçbirinde Allah’ın her semada
kürsisi olduğu ve bunlara oturduğu diye bir lafız geçmez. Bu münker lafız sadece
İmam Ahmedin de çok zayıf bir ravi olduğunu belirttiği Mahfuz b. Fadl Ebi Tevbe
yoluyla gelmiştir. Üstelik Mahfuz’dan bunu rivayet eden ravilerin de kim
oldkları belli değildir. Böylesi çürük hatta uydurma bir rivayetle Allah Azze
ve Celle’ye oturma fiili nispet edilebilir mi? Fesubhanallah!
Gerçek şu ki İmam İbn Mende bu rivayete dayanarak Allah’a oturma fiili nispet etmiş değildir. Bilakis o, rivayetin zayıflığına işaret etmiş, lakin el sıfatının detayları zikredildiği için isti’nas olarak bu çürük rivayeti zikretmiştir. Lakin ilim ve usul bilmeyen cahil ayak takımı, aslında İbn Mende gibi alimlere de böylece iftira ediyorlar! Allah’a iftira etmekten çekinmeyenlerin imamlara iftira etmesi çok mu?