Sonuç
Abdurrahman b. Avf ve İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan
nakillerde diğer sahabeden buna karşı çıkan yoktur. Hatta İbn Teymiyye diğer
sahabelerin de hristiyanlara ve kâfirlere ücretle mushaf yazdırdıklarını
düşündürecek şekilde ifade etmiş, “Çünkü sahabe Hire halkına mushafları yazdırırlardı”
demiştir. Sahabe ve tabiinden nakledinlerde bahsedilen şartlar
zikredilmemektedir.[1]
İmam Ahmed ve diğer fakihlerin mushafa dokunmamayı ve
taşımamayı şart koşmalarına gelince, bu da şu beş sebepten ötürü kabul
edilemez:
1- Hanbeliler kâfire ücretle mushaf yazdırmak konusunda
sahabenin fiiline dayanmışlardır. Ama sahabe ve tabiin bunu şart
koşmamışlardır! Sahabenin fiilini geldiği gibi, şart koşmadan ve tahsis etmeden
almaları gerekir!
2- İmam Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam, Alkame rahimehullah’ın
mushaf edinmek istediği zaman onu bir hristiyana verip yazdırdığını delil
getirmiştir.[2]
Alkame rahimehullah ise müşriğin ve temiz olmayan müslümanın
mushafa dokunmasını caiz görmekteydi. Çünkü “Mushafa müşriğin ve tahir olmayan
müslümanın dokunması babı” başlığı altında, yasaklayanların delillerini
zikrettikten sonra Alkame rahimehullah’ın bu rivayetini zikretmiş ve “Âlimlerden
bazı insanlar buna ruhsat vermiştir” başlığı koymuş, sonra Alkame
rahimehullah’ın “Onu bir hristiyana verirdi” sözünü açıklayarak: “Yazdırma
dokunmayı ve taşımayı gerektirir” demiştir.
3- Hanbelilerin mushafa dokunmak için tahareti şart
koşmaları tamamen onların fıkhi görüşlerine dayalı bir durumdur. Bu görüş ise
bu yazımızdan anlaşıldığı üzere zayıf bir görüştür.
4- Kâfirlerden mushaf yazmasını talep edip de ona
dokunmamalarını, sayfalarını elleriyle çevirmemelerini, taşımamalarını istemek
zorlama ve meşakkatlendirme demektir. Hatta imkânsızı istemektir. Anlaşılacağı
üzere bu düşünülemeyecek bir durumdur.
5- Cumhurun görüşü ki İmam Ahmed’den de rivayet edilen
görüştür, kâfirlerin mushaf yazdırmak üzere ücretle tutulmalarını men etmektir.
Bu konuda üç illet öne sürülmüştür:
“Birincisi: Bunda müşrikten yardım istemek söz konusudur
ki bu caiz değildir.
İkincisi: Mushaf yazmak Allah’a bir yakınlık sebebidir. Kâfirde
bu durum gerçekleşmez.
Üçüncüsü: Yazmak, yazılan şeye dokunmak demektir. Bu da
taharet üzere olmayı gerektirir.
Eğer bir kimse; “İmam Ahmed “Mushaf yazan az olduğu için
Hire hristiyanları mushaf yazıyorlardı” demiştir” derse, bu konuda ihtiyaç ve
maslahat bulunması haliyle illetlendirilir. Sahabenin muhdis kimsenin mushafa
dokunmasını caiz gördüklerine delil getirilmez.”
Buna iki açıdan cevap verilir:
1- Sahabenin bunu ihtiyaç ve maslahattan dolayı yaptıklarını
ispat etmeleri istenir.
2- İhtiyaç ve maslahat bulunduğu kabul edilecek olursa, bu
durumda bize delil olur. Çünkü ihtiyaç ve maslahat halince kâfirlerin mushafa
dokunmaları caiz oluyorsa, abdesti olmayan veya cünüp müslümanın mushafa
dokunması da ihtiyaç ve maslahat sebebiyle mubah olur.
Yine İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen rivayette cima
edilen yatağa mushaf koymayı caiz görmüştür. Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam
rahimehullah bunu müşrik ve tahir olmayan müslümanın mushafa dokunmasının
cevazına delil getirmiştir.
Yine Aişe radıyallahu anha’nın çarşaf üzerine mushaf koymayı
caiz görmesi de böyledir. Hafız el-Mustagfiri rahimehullah muhdis kimsenin Kur’ân’a
dokunmasında ruhsat görüşünü İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya nispet etmiş ve bu
konudaki rivayeti delil getirmiştir.[3]
Sahabeden ve tabiin âlimlerinden; Said b. Cubeyr, eş-Şa’bi,
Alkame, İbn Ebi Leyla, el-Hasen el-Basri, Muhammed b. Sirin, İbrahim en-Nehai,
Ebu Rezin, el-Hakem, Hammad, ed-Dahhak, Davud, Ebu Sevr rahimehumullah’tan, bir
de sapıkların imamı Ebu Hanife’den nakledilen bütün bu sözlere rağmen nasıl
olur da mushafa abdestsiz dokunmanın caiz olmadığında icma olduğunu iddia
edebiliyorlar?
Bu durum bütün mezhep taklitçiliklerinin birbirinden
kokuşmuş cahiliye olduğunu göstermiyor mu?
Helal ve haram koyma yetkisi sadece Allah’a ve bunu beyan
yetkisi sadece Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ait olduğu halde, sırf
“dört mezhep ittifak etmiştir”
iddialarıyla nice haram helal kılınıp, nice helal haram kılınmıyor mu?
Allah İmam Ahmed’e rahmet etsin şöyle demişti: “Hakkında
icma iddia edilen şey bir yalandır. İcma iddia edenler yalancıdır. Belki
insanlar ihtilaf etmişlerdir de ona ulaşmamıştır, o da: “İnsanların ihtilaf
ettiklerini bilmiyoruz” der.”[4]
Taklitçi olmayan muhakkik imam İbn Teymiyye rahimehullah ise
şöyle der: “Bir kimsenin ihtilaflı meselelerde bir kimsenin görüşünü delil
getirme hakkı yoktur. Hüccet ancak nas, icma ve şer’î delillerle sunularak
istinbat edilmiş delildir. Bazı âlimlerin sözleri delil değildir! Zira âlimlerin
görüşleri de şer’î delillere muhtaçtır. Şer’i deliller ise âlimlerin
görüşlerine muhtaç değildir. Belli bir mezhep üzere yetişen ona alışır ve o
mezhepte bulunanlara itikad eder. Bu kimse şer’i delilleri güzel beceremez,
rasul sallallahu aleyhi ve sellem’den gelip ümmetin kabul ile karşıladığı, iman
edilmesi gereken şeyler ile âlimlerden bazısının görüşleri arasında farkı
göremez. Bu kimseye hüccet de ikame edilemez. Bu ayrımı yapamayan kimseler, âlimlerin
sözleri hakkında da ilimle konuşamaz. O sadece başkalarının sözlerini
nakledenlerin taklitçisinden ibarettir!”[5]
[1]
Bkz.: İbn Ebi Davud el-Mesahif (s.300)
[2]
Ebu Ubeyd Fadailu’l-Kur’ân (s.401) İbn Hazm el-Muhalla (1/99)
[3]
Mustagfiri Fadailu’l-Kur’an (1/217)
[4]
Abdullah b. Ahmed Mesail (1578) bk.: İbn Kayyım İ’lamu’l-Muvakkiin (2/54)
[5]
Mecmuu’l-Fetava (26/202)