Vahiyden Yüz Çevirmenin
Tehlikesi
Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî
Şüphesiz hamd yalnız
Allah'adır. O'na hamd eder, O'ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin
şerlerinden, amellerimizin kötülüklerinden Allah'a sığınırız. Allah'ın hidayet
verdiğini kimse saptıramaz. O'nun saptırdığını da kimse doğru yola iletemez.
Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, bir ve
tektir, O'nun ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah'ın kulu ve
Rasûlüdür.
“Ey iman edenler!
Allah'tan nasıl korkmak gerekirse öyle korkun ve siz ancak Müslümanlar olarak
ölünüz.” (Al-i İmran; 102)
“Ey insanlar! Sizi
tek bir candan yaratan ve ondan da eşini var eden, her ikisinden birçok erkek
ve kadın türeten Rabbinizden korkun. Kendisi adına birbirinizden dileklerde
bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarını kesmekten de sakının. Şüphesiz
Allah üzerinizde tam bir gözetleyicidir.” (en-Nisâ; 1),
“Ey iman edenler!
Allah'tan korkun ve dosdoğru söz söyleyin. O da amellerinizi lehinize olmak
üzere düzeltsin, günahlarınızı da mağfiret etsin. Kim Allah'a ve Rasûlüne itaat
ederse büyük bir kurtuluşla kurtulmuş olur.” (el-Ahzâb; 70-71)
Bundan sonra, Şüphesiz
sözlerin en güzeli Allah’ın Kelam’ı, yolların en hayırlısı Muhammed Sallallahu
aleyhi ve sellem’in yoludur. İşlerin en kötüsü sonradan çıkarılanlarıdır. Her
sonradan çıkarılan şey bid’attir ve her bid’at sapıklıktır. Her sapıklık da
ateştedir.
Kullarını sıratu’l-mustakim’e
hidayet etmesi, tabi olmaları için hakkı beyan etmesi ve kaçınmaları için
bâtılı açıklaması Allah’ın kullarına rahmetindendir. Nitekim Allah Azze ve
Celle hidayetine tabi olanların sapmamalarına ve cehennemlik olmamalarına kefil
olmuş, şöyle buyurmuştur:
“Kim benim
hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de zikrimden yüz çevirirse
şüphesiz ona sıkıntılı bir yaşam vardır ve biz onu, kıyamet günü kör olarak
haşredeceğiz.” (Taha 123-124)
Yani kim hidayete uyar
ve hak üzerinde istikamet üzere olursa o kimse dünyada sapmaz ahirette de
bedbaht olmaz. Dünyada hidayet üzere olur, ahirette ise cennetlik olur. Kim
Allah’ın kitabından ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinden yüz
çevirirse, hidayete tabi olmazsa ona dar bir geçim vardır. Kalbine endişe ve
sıkıntı düşer. Bu peşin olan cezadır. Kıyamet gününde de ona cehennemde can
yakıcı bir azap vardır.
Kişi ya Allah’ın indirdiği
hakka ve hidayete uyar ya da sapıtır ve hüsrana uğrar. “Hakkın dışında
sapıklıktan başka ne var ki?” (Yunus 32)
İbn Kayyım rahimehullah
şöyle demiştir: “Haktan yüz çeviren ve inkâr eden herkes mutlaka yüz çevirdiği
şeyin karşılığı olan bir batıla düşer. Hatta amellerde de böyledir. Sadece
Allah için yapılacak amelden yüz çeviren kimseyi Allah, mahlûk için yapılacak
amele müptela kılar. Kendisine fayda ve zarar verecek olan, ölümünü, hayatını,
saadetini elinde bulunduran Allah için amelden yüz çevirir ve bunların
hiçbirine sahip olmayan bir mahlûk için amel etmeye müptela olur. Yine Allah’a
itaat yolunda malını infak etmekten yüz çeviren kimse, onu Allah’tan başkası
için harcamakla müptela olur. Allah için yorulmaktan yüz çeviren kimse, mutlaka
mahlûk için yorulmakla müptela olur.”
Müslümanların bugünkü
durumlarına bakan kimse üzüleceği şeyler görür. Çünkü onların çoğu Allah’ın
kitabına ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine muhalif birçok
şeylere düşmüşlerdir. Emirleri yerine getirmiyor ve yasaklarından
sakınmıyorlar! Sünnet terk edilmiştir, şer’î naslara karşı aklî yorumlarla,
zevklerle, kıyaslarla ve âdetlerle itiraz edilmektedir.
Şüphesiz ki Allah
Teâlâ’nın vahyinden yüz çevirme manzarası bugün ümmetin birçok durumunda
karşımıza çıkmaktadır. Örnek olarak:
Din, ehli olmayan
kimselerden öğrenilmekte, ilmi olmayan kimselere gidilmektedir. Bunlar aynı
zamanda Allah’ın dinini uygulamaktan en uzak olan kimselerdir. Onlar için
davetçiler tayin edilmekte, onlara bazı lakaplar verilerek fetvalarına teşvik
edilmektedir. Hâlbuki onlar fetva ve içtihada ehil değillerdir. Bununla beraber
insanlar onlardan fetva almakta, onlarla aldanmakta ve onlara güvenmektedirler.
Doğru yolu gösterip nasihat edenler ile saptıran ve karıştıranları ayırt
etmemektedirler!
Nitekim Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ümmetim hakkında ancak
saptırıcı önderlerden korkmaktayım.” Bunu Ahmed ve Darimî Sevban radiyallahu
anh’den rivayet etmişlerdir.
Ehli olmayan
kimselerden ilim almaktan sakınmak gerekir. Bu yüzden İbn Sirin rahimehullah
şöyle demiştir: “Şüphesiz bu ilim dindir. Dininizi kimden aldığınıza dikkat
edin!”
Vahiyden yüz
çevirmenin diğer bir örneği; nasların hakikate muhalif şekilde te'vil
edilmesi/yorumlanmasıdır. Onları Allah’ın kastetmediği şekilde tefsir ederler.
Heva ehlinin çoğunun yolu budur. Onlar ayetin veya hadisin metnini değiştirip
bozmazlar. Lakin ayet veya hadisin manalarını tahrif ederler. Lafızlar olduğu
gibi kalır, ancak manaları değiştirilmiştir.
Vahiyden yüz
çevirmenin diğer bir örneği, nasları beşerî mantıklara arz edip, kısıtlı insan
aklına muhakeme ettirmektir. En büyük fesatlardan birisi kişinin şahsi görüşünü
ve hevâsını vahyin ve naklin önüne geçirmesidir.
Vahiyden yüz
çevirmenin diğer bir örneği; dinin bu asrın insanlarının ihtiyaçlarını
karşılamaya yetmediğine, dinin hükümlerinin donuk olduğuna, bu asırda
uygulanamayacağına inanmaktır. Bu kimseler dinin hükmünü hayatlarından
uzaklaştırıp, batı metodlarına ve beşerî kanunlara uydurmak istemektedirler.
Onlara yazıklar olsun! Nasıl da döndürülüyorlar!
Allah’ın dinini
hayatın hükmünden uzaklaştırmalarının ve onu cahiliyye diniyle
değiştirmelerinin gerekçesi nedir? Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Cahiliyye
hükmünü mü arıyorlar? Kesin olarak iman eden bir topluluk için Allah’tan daha
güzel hüküm veren kim olabilir?” (Maide 50)
Vahiyden yüz
çevirmenin diğer bir örneği, kitap ve sünnetin emirleri kişisel maslahatlarla
çatıştığı zaman veya kişiye özel bir menfaatini kaybettirdiği zaman kitap ve
sünnetin hükmünü terk etmektir. Allah Teâlâ, böyle yapanlara karşı çıkarak
şöyle buyurmaktadır: “Kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr mı
ediyorsunuz?” (Bakara 85)
Vahiyden yüz
çevirmenin diğer bir örneği; ya ifrat ve aşırılık ile ya da tefrit ve zayi etmek
ile dosdoğru dinin menhecinden ve sıratu’l-mustakimden uzaklaşmaktır. Halbuki
İslam her meselede itidali ve orta yolu emrederek gelmiştir. Hatta bu husus, bu
ümmetin ayrıcalıklı bir özelliğidir. Bu yüzden Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Böylece
sizi vasat bir ümmet kıldık.” (Bakara 143)
Kurtubi rahimehullah
şöyle demiştir: “Vasatlık; aşırılıktan ve eksik kalmaktan uzak olduğu için
övülmüştür. Yani bu ümmet Hristiyanların nebileri hakkındaki aşırılığını
göstermez. Yahudilerin nebilerine davranışlarında olduğu gibi eksik de
davranmaz.”
Bu ümmetin vasatlığı
menhec ve nizam olarak vasatlığı gerektirir. Menheci itidal ve denge üzerine
kuruludur. İfrat ve tefrite yer yoktur. Aşırılığa da, geri kalmaya da yer
yoktur. Şiddetli, kaba değildir ve yapmacık, gevşek de değildir.
Vahiyden yüz
çevirmenin diğer bir örneği; kitap ve sünnette varid olan ibadetlerle sınırlı
kalmayıp, hakkında delil gelmemiş olan, dinde uydurulmuş ibadetlerle bu sınırı
aşmaktır. Bazı münasebetlerle bazı dönemleri, günleri kutlamak, geceleri
kıyamla, gündüzleri oruçla ve sadakayla geçirmek için tahsis etmek, çokça zikir
ile Allah’a yakınlaşmaya çalışmak böyledir.
Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Her kim emrimiz olmayan bir şey
çıkarırsa reddolunur.” Bunu Buhârî ve Muslim, Aişe radiyallahu anha’dan rivayet
etmişlerdir. Muslim’in rivayetinde: “Kim emrimiz olmayan bir amelde
bulunursa reddolunur” şeklindedir.
Vahye sarılmak,
şiddetli hücumlara uğramakta, Müslümanların çoğu dinden sıyrılmak için fikir savaşlarıyla
yapılan davetlere yönelmektedir. Bunun sebebi cehalet, şehvetlere batmak ve
hevâya uymaktır. Düşmanların revaca getirdikleri zehirli yazılardan ve
görüntülerden etkilenmekte, vahye aykırı olan iddialara yönelmektedirler.
İnsanlara hak ile batıl karıştırılmakta ve bunun dinden olduğu iddia
edilmektedir.
Kalplerimize şu hususu
iyice yerleştirmeliyiz ki, Müslüman ümmetin bu zillet ve geri kalmışlığının sebebi; kitap
ve sünnetten ibaret olan iki vahye muhalefet etmektir: “Size isabet
eden her musibet, ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. Çoğunu da affeder.”
(Şura 30)
Ümmete isabet eden her
hezimet ve musibette çıkarılacak ibretler vardır. Umulur ki kullar doğru yola ve
terk etmiş oldukları hakka dönüş yaparlar. Allah Teâlâ’nın buyurduğu gibi:
“Yaptıklarının bir
kısmını tatmaları için, insanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve
denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki dönerler.” (Rum 41)
Kullar ne zaman döner,
kendilerindeki batıl akideleri ve yanlış anlayışları, Allah’ın kitabında ve Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde gelenlerle değiştirirlerse, Allah da
onların hallerini düzeltir ve sonlarını güzel kılar: “Muhakkak ki Allah,
kendilerinde olanı değiştirmedikçe bir kavmin durumunu değiştirmez.” (Ra’d
11)
Ama taşkınlıklarında
devam ederlerse Aziz ve Muktedir olan Allah onları yakalar. Allah’ın geçen
sünneti, kendisinin emrine isyan eden ve dinine muhalefet edenleri azabıyla
yakalamasıdır.
Bizlere düşen,
rabbimizin dinine sarılmamız, hayatımızda kitap ve sünnet ile amel etmemiz,
parmak ucu kadar ondan sapmamamızdır.
Allah Subhanehu’dan
bizlere rüşdümüzü ilham etmesini, bizi nefislerimizin şerrinden korumasını,
bize hakkı hak olarak gösterip ona uymakla rızıklandırmasını ve batılı batıl
olarak gösterip ondan uzaklaşmakla rızıklandırmasını dileriz. Bizleri kitabına
ve nebisinin sünnetine sarılanlardan kılsın, insanların ihtilaf ettikleri
hususlarda izniyle bizleri hakka ulaştırsın. Şüphesiz O dilediğini dosdoğru
yola hidayet edendir.