Bid’at Ehli Hakkında Sükût
Eden Yalancı Vera Sahiplerine Nasihat
Soru: “Gençler arasında yalancı bir vera yaygınlaştı. Onlar, bid’at ehlinden ve onların menheclerinden sakındıran, onların gerçek yüzünü anlatan, onlara reddiye veren, ölmüş olsalar dahi, insanları fitneye düşürdükleri için onlardan bazılarının isimlerini de zikreden, samimi âlimleri veya ilim talebelerini işittikleri zaman bundan rahatsız oluyorlar. Hâlbuki bu, dinin savunulması için yapılmakta, ümmetin safları arasına girerek şüpheye düşüren, fırka ve ayrılık çıkaran kimselerin durumunu ortaya koymaktadır. Bu meselede sözünüz nedir?
Fevzan'ın Cevabı: Hata ve sapmaya
karşı uyarı yapılmasında kaide şudur: Durum, şahısların isimlerini açıkça zikretmeyi
gerektirdiği zaman, insanların onlarda aldanmamaları için şahıs olarak
açıklanır. Özellikle kendilerinde fikrî sapma ve gidişatında bozukluk olup
insanlar arasında meşhur olan ve kendisine güzel zan beslenilen kimseleri
isimleriyle zikretmekte ve onlardan sakındırmakta sakınca yoktur.
Âlimler Cerh ve Ta’dil ilmini
araştırırlar, ravileri ve onlar hakkında söylenen kusurları zikrederler. Bunu
şahıslarını karalamak için değil, ancak ümmete nasihat olması, dini onlar
sebebiyle meydana gelecek yanlışlardan veya Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem üzerine yalandan korumak için yaparlar.
Hataya uyarmada ilk
kural, hata sahibinin isminin zikredilmesi zarar verecekse veya bunda bir fayda
yoksa isminin zikredilmemesidir. Ama durum, insanların bu kimseden
sakındırılması için isminin açıklanmasını gerektiriyorsa bu, Allah için, rasulü
için, müslümanların imamları için ve geneli için bir nasihat olur. İnsanlara
durumu kapalı olan ve insanların revaç gösterdikleri kimselerin ismi
zikredilir. Özellikle bu kimsenin insanlar arasında bir etkisi varsa ve
kendisine güzel zan besleniliyorsa, onun ses kayıtları ve kitapları takip
ediliyorsa böyle bir kimsede şöyle ve şöyle hatalar vardır, ona güvenilmez diye
şahsen zikredilmesi gerekir. Çünkü bu kimse insanlara zarar vermektedir,
durumunun açıklanması zorunludur. Bu iş, şahısların eleştirilmesi amacıyla
değil, ancak Allah için, kitabı için, rasulü için, müslümanların imamları için
ve geneli için nasihat olmak üzere yapılır.”
Et-Tasfiye ve’t-Terbiye
sitesinden tercüme eden: Ebu Muaz
* Uyarı: Bu fetvadan, ilim ehli olmayan bazı kimseler, hevâlarına uyarak ilim sahiplerini eleştirme gibi bir cüretkarlığa kalkışmaya malzeme çıkarmak isterlerse bunun kastedilmediği gayet açıktır.
İlim ehlinin hatasını ancak başka bir ilim ehli, ilmin kuralları ve delilleri çerçevesinde tespit eder ve eleştirir. Cahil ve terbiyesiz, kibir sahibi, menheci bozuk kimselerin yahut şahıslara tarafgirlik taassubuyla hareket eden hevâ ehlinin, ilim ehline karşı dil uzatmaları, onları üslupsuzluk, taassup, hata, isabetsizlik, cahillik gibi suçlamalarda bulunmaları, onlara karşı taşkınlık ederek onlara işlerini öğretmeye kalkışmaları ne Kur'an'a, ne sünnete, ne selefin menhecine ne de insanlığa sığar.
Nitekim herhangi bir mesleğin ustası olan kimseye, o meslek konusunda işten anlamayan kimselerin veya çırak mertebesindekilerin iş öğretmeye kalkışmasını kimse kabullenmez.
Cerh ve ta'dil, hadis ilimleri veya tefsir, fıkıh, menhec, akide ve tevhid konularında alim olan kimseler elbette hatasız kimseler değildir. Lakin ilim ehlinin hatalarından bahsetmek, - tespitlerinde haklı olsalar bile - cahillerin ve ilim talebelerinin işi değildir. Zira onların neyin hata, neyin isabet olduğu konusunda bilgileri ve tecrübeleri kısıtlıdır. Bir alimin yanlışları, ilimde sebkati ve güvenilirliği olan başka bir alim veya alimler tarafından delillendirilmedikçe ilim talebesinin, hocasında gördüğü hatalara - açık nassa veya sabit icmaya muhalif bir durum olmadıkça - mesele gerçekten terk edilmeyi ve reddiye vermeyi gerektiren bir hata mı, yoksa talebenin kendisindeki bir eksik anlayıştan kaynaklanan bir durum mu diye netleşinceye veya ilmin ehli olan güvenilir kimseler tarafından o şahıs açık delillerle cerh edilip durumu ortaya konuncaya kadar sabretmelidir.
Her hata ve hatta düşülmüş olan her bid'at, sahibinin bidatçi olduğuna hükmetmeyi gerektirmez. Meselenin birçok ayrıntıları vardır ve muayyen şahısların bid'atçi olduğuna hükmetmek ilim ehlinin işidir. İlim ehli muayyen bir şahsın bid'atçi olduğuna hükmettiğinde isabet etse de, yanılsa da, bu konuda söz söyleme hakkı cahillere değil, ilim ehline aittir. İlim ehli olmayan kimselerin "Falan alim, filanı bidatçi saymada hata etti veya isabet etti" gibi konuları dillendirerek yorum yapmaları, kendilerini ilgilendirmeyen ve ehli olmadıkları konulara dalarak vebal yüklenmeleri demektir.
İlim ehli, ancak kendilerine zahir olan deliller muvacehesinde şahitlik ederler. İlim ehli olmayanların hadlerini bilmeleri, tarafgirlik taassubuyla asla bu konulara girerek ilim ehline dil uzatmamaları gerekir. Cerh edilen bir bid'at ehli varsa, ilim ehli olmayanlar, o kimseden sakınmalı, şayet şahitliğe ehil iseler bu cerhi ilim ehlinden naklederek başkalarını sakındırmalıdır. Zira ilim ehli olmayanların, ilim ehlini cerh etmeleri hiçbir şekilde makbul değildir.