“Bid’atçiye hecir
uygulamak, yani onunla ilişkileri kesmek, o bid’atçiye fayda verecekse
uygulanır, fayda vermeyecekse, bu hecir o kimseye daha çok zarar verecekse
uygulanmaz” şeklinde bir şüphe zikredilmektedir. Bu vacip, böyle bir şarta
bağlı değildir. Şayet hecr uygulamak fayda verir de o bid’atçi bidatinden
dönerse ne alâ, fakat dönmezse, bid’atinden tevbe etmediği sürece terk edilir.
Nitekim Katade b. Diame rahimehullah bunu açıkça ifade etmiş, Kitap, sünnet ve salih selefin menhecinden gelen deliller bu şekilde gelmiş,
zikredilen şart ancak sonrakilerden bazıları tarafından ve bid’atçi hakkında
değil de, günahkâr kimseye uygulanacak hecr hususunda iddia edilmiştir.
Tuhaftır, riyakâr bir bid’at
davetçisinin; “Bana hecr uygulanması bana fayda vermez, sünnet ehli bana neden
hecr uyguluyor” diye ahmakça bir gerekçe öne sürdüğünü dahi işitmişizdir.
Zehebi rahimehullah,
Siyeru A’lam’da (11/327) İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah’ın hal tercemesinde
şöyle zikreder:
“es-Sulemî dedi ki: “Ebu’l-Kasın en-Nasrabazi’nin şöyle
dediğini işittim: “el-Haris el-Muhasibî’nin kelamdan bir şeyler konuştuğu bana
ulaştı. Ahmed b. Hanbel, Haris evinde gizlenmiş bir halde ölünceye ona hecr
uyguladı. (Onunla ilişkileri kesti ve ondan sakındırdı) Öldüğünde Haris’in
cenazesini sadece dört kişi kıldı.” Bunu Hatib el-Bağdadi, Tarihu Bağdad’da
(8/215- 216) rivayet etmiştir.
Görüldüğü gibi, Haris’e
hecr uygulanması ona fayda etmemesine rağmen, o ölünceye kadar bu tavır devam
ettirilmiştir.