Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

6 Ağustos 2020 Perşembe

Kafir Ülkelerinde Evlilik Hükümleri

Dünyadaki bütün ülkeler, Corona yalanından dolayı İblis'in dinine tabi olarak Daru'l-Harbe dönmüşlerdir.

Zahiren ve batınen İslama uyan, sarık saran, sakalına dokunmayan, müslüman şekline bürünen, maske takmayan, namazın saflarına mesafe koyan kâfirlere uymayan tevhid ve ittiba ehli erkekler ile siyah ve bol örtüyle bütün bedenini örten tevhid ve ittiba ehli kadınlar - bu vasıfta olanların dışındakileri müslüman olarak göremiyoruz, kalplerinde iman varsa ona Allah hükmeder, biz insanları ancak bize gösterdikleri zahirlerinden bilebiliriz, kalpleri yarmakla emrolunmadık - mevcut şartlarda her biri Ebu Basir radıyallahu anhın konumundadırlar. Kafir devletlerin vatandaşlıklarını, kanunlarını, mahkemelerini, polislerini meşru görmemek, Daru'l-harbde nasıl hareket etmeleri gerektiğini öğrenmek durumundadırlar. Etraflarındaki kâfirlerle de nasıl bir ilişki içinde olacaklarını Kur'ân ve sünnetin belirlediği ölçülerde tayin etmelidirler.

İnsanların topluca dinden çıkmaları, maske takarak İblisin dinine tabi olduklarını izhar etmeleri, buna rağmen bazılarının hala kendilerinin müslüman olduklarını iddia etmeleri sıradışı bir durumdur. Hatta Ebu Hanzala, Murat Gezenler gibi küfür itikadında oldukları, dünyanın küre ve dönüyor olduğuna, sigaranın haram olduğuna, videoların caiz olduğuna, bigbang teorisine inandıkları ve iblisin yeni vahyi olan korona tedbirlerine de derhal teslim oldukları halde müslümanları tekfir edenler, Ebu Said Yarbuzi, Huseyn Cinisli ve diğer dernekçi sapıklar gibi Devletin İblis dinine tabi olmasını sonuna kadar destekleyenler de müslüman olduklarını iddia ediyorlar!

Bu şartlarda iddialara değil, zahiren kimin hangi safta durduğuna bakmak zorundayız. Kim Allah'ın ve rasulünün safında duruyor, müslümanların şekline bürünüyor, tevhid ehlini destekliyorsa onu müslüman biliriz. Kim de İblisin ve taraftarlarının safında duruyor, maske takıyor, uyduruk tedbirlerle , İstanbul sözleşmesine vb. şeytana ibadet etmeye davet ediyorsa onu karşımızda, dinimizin düşmanı olarak görürüz.

Dünya daru'l-harptir artık. Müslümanların ülkesi kalmamıştır. Bu durum, daru'l-harpte evlenmek ve içtimai hayatla ilgili meseleleri de bilmeyi gerektirmektedir. Fikir vermesi açısından  Serahsî'nin, Şerhu Siyeru'l-Kebir kitabından bir pasaj tercüme ediyorum:

Daru’l-Harb’de Esir ve Eman Altındaki Kişilerin Evlenmesi

3677- Müslümanın Ehli Kitaba ait olan Daru’l-Harb’de onlardan bir hür kadınla veya cariye ile evlenmesi mekruh görülür. Ali radiyallahu anh’den de bu görüş nakledilmiştir. Çünkü bazen onun daru’l-harbde nesli kalır, kadın hamile olduğu hlade esir edildiği takdirde karnındaki çocuk köle edinilmeye maruz bırakmış olur. Veya çocukları kâfirlerin ahlâkıyla ahlaklanabilir. Ancak bu mekruhluk, nikâhın yeri ve şartlarıyla alakalı değildir. Bu yüzden İmam Muhammed rahimehullah’ın kavline göre müslüman şahitlerin huzurunda kıyıldıktan sonra nikahın sıhhatine bir engel yoktur. Ebu Hanifenin görüşüne göre ise şahitlerin müslümanlardan olması ile tanınan kâfirlerden olması fark etmez. Eğer kişi nefsi hakkında zora düşmekten korkarsa (Daru’l-Harb’de Ehl-i Kitap olan bir kadınla) evlenmesinde sakınca yoktur. Çünkü zinadan korunmak farzdır. Bunu da ancak nikah ile sağlayabilir. Bu durum, bir müslümana ait olan cariyeyle veya Daru’l-İslam’daki bir zımmî ile evlenmenin benzeridir. Kişinin kendi nefsi hakkında zora düşmesinden korkması haricinde bunda bir mekruhluk vardır. Bu da böyledir.

3678- Şayet (Daru’l-Harp halkı) müslüman bir hür kadını veya zımmî kadını esir etmiş olsalar bu müslümanın, nefsi hakkında zora düşme endişe olmasa dahi, onunla evlenmesinde sakınca yoktur. Çünkü o kadın bizim ülkemizin hür kadınlarındandır. Onu cariye edinerek mülkiyetlerine almış değillerdir. Müslümanın, kendi ülkemizde onunla evlenmesi caiz olduğu gibi, onların ülkelerinde de kadının rızasıyla evlenmesi caizdir.

3679-  Eğer kadın cariye ise, kişinin nefsi hakkında günaha düşme endişesi olmadığı takdirde bu ona mekruh olur. Çünkü onu memleketlerine götürüp mülkiyetlerine almışlardır. Sahipleri sonradan müslüman olsalar bile bu onların cariyesidir. Ondan olan çocuk onlara köle olur. Bu evlilik ile aralarında şahitsiz evlenmek arasında fark vardır. Zinaya düşmekten korksa bile böyle şahitsiz evlilik caiz değildir. Aynı şekilde İmam Muhammed’in kavline göre, müslüman şahitler bulamadığında da böyledir. Çünkü cevaz şartı yerine gelmemiştir. Bu şart da şahitlerdir. Bu durum nikahın kendisi veya yeri ile ilgili bir manidir. Mesela kişi mecusi veya putperest kadınlardan başkasını bulamasa bu durumda zinaya düşme korkusu olsa bile bir mecusi veya putperest kadınla evlenemez. Halbuki buradaki engel, çocuğunu köleliğe arz etme riskidir ve bu nikahın şartı veya mahalliyle alakalı değildir. Eğer öncelikle itibar edilmesi gereken bir şey ortaya çıkarsa (kişinin nefsi hakkında zinadan korkması gibi) o zaman kerahetsiz olarak bu nikahın (Daru’l-Harp’te kitap ehli kadınla evlenmenin) caiz olduğunu söyleriz.

3680- Eğer onlar mükatebe, mudebbere veya ummu veled bir cariyeyi esir ederlerse, bu müslümanın o cariye ile evlenmesi caiz olmaz. Çünkü onlar (Daru’l-Harp ehli) onu koruma altına almakla ona malik olmamışlardır. Velisiz nikah olmaz. Mukatebe cariyenin velisi ise efendileridir.

3681-  Eğer cariyenin efendisi Daru’l-İslam’dan yazışma yoluyla evlenmesine izin verirse o zaman onunla evlenmesinde sakınca olmaz. Çünkü onun mülkiyeti devam etmektedir ve uzaktakinin mektubu, yakındakinin sözlü hitabı gibidir.

3682- Eğer efendisi Daru’l-Harbe eman ile girerse, yalnız kaldıklarında kendi mudebbere veya ummu veled cariyesiyle ilişkiye girmelerinde sakında yoktur. Harbî ise onunla ilişkiye girme hakkı yoktur, çünkü o cariye efendisinin mülkünde kalmaya devam etmektedir.

3683- Harbî onunla ilişkiye girmişse,  cariyenin efendisi artık onunla yatamaz. Çünkü bu durumda bir temizlik döneminde iki erkek bir kadınla yatmış olacaktır. Ancak harbî onunla ilişkiye girmeden bırakmış ve ondan hamile kalmadığı anlaşılmışsa o zaman cariyenin efendisi onunla ilişkiye girebilir. Ama efendisi mukatebe olan cariye ile ilişkiye giremez. Nitekim cariyesi esir edilmeden önce de onunla ilişkiye giremezdi. Çünkü kitabet anlaşması ile onun mülkiyetinden çıkmıştır. 

Yine harbî olan kişi de o kadını o müslümanla evlendirmeye kallkarsa  yne müslümanın onunla yatması caiz olmaz. Çünkü cariye efendisinin hakiki mülkiyetinde kalmaya devam etmektedir.

3684-  Mudebbere ve Ummu Veled cariyeler böyle değildir. Harbi kişi onu bu müslümanla evlendirirse ilişkiye girmesi caiz olur. Çünkü onunla ilişkiye girmesi mülk edinmeyledir, nikâh ile değildir. Görmez misin, evlenmeden önce de onunla ilişkiye girmesi ona helal idi.

3685- Eğer hür veya cariye olan hanımını esir etseler, sonra onların ülkesine eman ile girse, aralarındaki nikah devam ettiği için onunla ilişkiye girmesinde sakınca yoktur. Eğer şöyle denilirse: “Bu hür kadın hakkında doğrudur, ama cariye hakkında doğru değildir, çünkü o artık onların mülkü olmuştur. Hatta onlar müslüman olurlarsa onlara ait olur, mülk altındaki köle kadın efendilerine tabidir. Bu yol ile cariye daru’l-harp ehlinden olmuştur. İki dârın farklılığı hakikat ve hüküm olarak ayrılığı gerektirir." Deriz ki:

Durum öyle değildir. Müslüman veya zımmi olmasından dolayı o, yurdumuzun vatandaşı idi ve onu kendi ülkelerine götürmüş olmaları, hatta onu mülkiyetlerine almış olmaları veya satın almış olmaları veya darul harbe götürmüş olmaları, nikahın devam etmesine engel değildir. Ancak harp ehlinden olan efendisi o kadınla yatmışsa bir hayız dönemi geçerek ondan hamile kalıp kalmadığı kesinleşmedikçe kendisiyle yatması caiz değildir.

3686- Kadın hür ise ve harp ehlinden olan kişi kendisiyle yatmışsa, üç hayız süresi geçmedikçe kocası onunla yatamaz. çünkü harp ehlinden olanın kendisiyle yatmasından ortaya çıkan şüphe bunu gerektirir. Onlardan batıl olan tevil, hüküm konusunda sahih tevil gibi muteberdir.

3687- Buna göre harp ehlinden biri o kadınla yatıp sonra kadın bir çocuk doğuracak olsa, eğer harp ehlinden olan kişi, kendisiyle yattıktan itibaren iki yıldan az bir müddet içinde doğum yapmışsa nesep yönüyle çocuk, yattığı adama aittir. iki yıldan sonra doğum yapmışsa nesep yönüyle çocuk o adama ait değildir. Çünkü harp ehlinden olan kişinin onunla yatmasıyla kadın, kocasına bain bir talakla boşanmış gibi haram olur.

3688- Esir alınan kadın bir müslümanın cariyesi ise ve efendisi eman alarak onların ülkesine girecek olursa o cariyesiyle yatması caiz değildir. Çünkü cariye ülkerine götürüldüğü için onların mülkü olmuştur ve onunla yattığı takdirde başkasının mülkiyetinde bulunan biriyle yatmış olur ki buna asla izin yoktur.

3689- Ummu’l-Veled ve Mudebbere olan cariyeler ise böyle değildir. Harbî olan kişi bu durumdaki kadını müslümanla evlendirecek olursa nikahı kerahetle birlikte caizdir..."

Neticeler:

* Daru'l-Harpte dahi kafire kadınlarla nikahsız ilişki caiz görülmemektedir.

* Daru'l-Harpte kitap ehli kadınlarla evlenmekte mekruhluk söz konusudur. Kerahetin illeti, doğacak çocuk üzerinde müslümanın velayetinin gerçekleşmemesidir.

* Günümüzde İslam dışı sistemlerle yönetilen ülkelerde de çocuklar üzerinde velayetin Allah'ın dinine göre gerçekleşmemesi riski bulunduğu için, müslümanın başka dinden kitap ehli bir kadınla evlenmesinde kerahet vardır. Her ne kadar nikah sahih olsa da! Mesela kadın çocuğu küfür rejiminin okullarına göndermek istese, yahut çocuğu kendi bozuk inancı üzere yetiştirmek istese, erkek buna mani olmaya imkan bulamayacaktır. Bunun gibi daha birçok ciddi problemler söz konusudur.

* Kitapsız kafirlerden olan, namaz kılmayan, ahirete iman etmeyen, Fetöcü, Atatürkçü veya Tayyipçi olan, M. İslamoğlu, A. Bayındır gibi zındıkların dininde (Cehmî) olan, Cübbeli Ahmed, Ebu Hanzalacılar, Murat Gezenler, Alparslan Kuytul veya Diyanete tabi olanlar gibi Allah'ın kaderini inkar ettikleri için maske takan, tesettüre girmeyen, İstanbul sözleşmesini savunan, yahut herhangi bir şekilde mürtetleşen kadınlarla evlilik durumunda ise nikahın kendisi sahih değildir! Çünkü din, kafir kadınlardan sadece iffeti koruyan kitap ehli kadınlarla nikaha ruhsat vermiştir. Bunun dışında müslüman olmayan kadınlarla, iffeti korumayan kadınlarla ve mürtet kadınlarla nikah sahih değildir.

* Kitap ehlinden dahi olsa iffeti korumayan, açılıp saçılan kadınlarla nikah sahih olmaz. 

* Kapalı olduğunu zanneden fakat hakikatte dindeki hükmü "teberrüc yapan münafık kadınlar" olan, cilbab giymeyen, yüzünü örtmeyen kadınlarla evliliğe gelince, onlarla nikahta yukarıda zikredilen kerahet illeti söz konusudur. Ancak nefsi hakkında zinadan korkan kimse böyle bir kadınla evlenirse nikahı sahihtir, lakin ondan çocuk olursa, ahlak ve eğitimi konusunda riskler söz konusu olacaktır. 

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)