Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

6 Ağustos 2020 Perşembe

Câhiliyye Devri

 Şah Veliyyullah Dehlevî İslâm'ın doğuşundan önceki câhiliyye devrini Hüccetullahi'l-Bâligasına çok canlı bir şe­kilde tasvir etmiştir: 

"Bir kaç yüzyıldır Bi­zanslılar ve Sasaniler dünyayı hâkimiyetleri altında tuttuklarından kolay kazanılmış lüks ve rahatlığın zevkini sürmekteydiler. Şeytanî haksızlıklara batmış ve âhirete aldırış etme­yen bir halde idiler. Örf-âdet ve alışkanlıkla­rına aşırı düşkünlük ve titizlik göstermekte anlamsız bir incelik ve hassasiyet şuuru ka­zanmış idiler. Bütün insanlar birbirlerine kar­şı gösteriş yarışındaydılar. Zevk, eğlence ve israf bakımından birbirlerine üstünlük kur­makla gurur duymaktaydılar. Bu imparator­lukların büyük şehirlerine dünyanın her böl­gesinden maharetli zanaatkârlar ve becerikli ustalar gelip durmaktaydı.

Daima yeni kolaylıklar ve rahatlık sağlayıcı araçlar geliştirmekte ve yapmaktaydılar. Bunlar icat edilir edilmez revaç buluyordu. Yönetici sınıf için üretilen kadifeler ve ipek­ler de kişinin gururunu ve kibirini kabartmak için bir vasıta vazifesi görmekteydi. Hayat standartı öylesine yükseldi ki yüz bin dirhem'den daha az değere sahip bir yelek veya sarık asîl kimseler tarafından giyilmez oldu. Bir asilzade fıskiyesi, hamamı ve bahçesi ile birlikte tam bir mükemmel malikanede yaşa­madıkça, genç ve güzel kölelere, bakımlı vahşi hayvanlara sahip olmadıkça ve misafir­leri için leziz ve çok çeşitli ziyafetler vereme­dikçe arkadaş ve dostlarının takdirini kazana­maz duruma gelirdi. Burada pek çok ayrıntı daha anlatilabilirdi, ancak o vakit hakim bu­lunan şartları kendi ülkenizdeki kral ve asil­zadelerin yaşayış ve tavırlarını gözönünde bulundurarak pekâla tahayyül edebilirsiniz. (Şah Veliyyullah burada o günlerde Delhi'de hüküm sürmekte olan Moğollar'a atıfta bu­lunmaktadır). Bütün bu hal, tavır ve alışkan­lıklar âdeta onların ikinci bir şahsi tabiatları hâline geldi, öylesine ki isteseler bile onlar­dan kurtulamazlardı. Zamanla bütün bunlar tüm toplumun yerine getirmesi gerekli so­rumluluklar haline geldi. Zengin fakir ayrımı olmaksızın tüm insanlar bir yarış içine gir­mek zorunda kalmıştı.

Bütün toplumu saran toplumsal adetler -lüks, israfa teşvik edici ve pahalı yaşam tarzı- herkes için bir sıkıntı haline geldi ve bu dert herkesin başını ağrıtmaya başladı. Bu pahalı yaşam tarzını sürdürmek büyük miktarlarda para sarfetmeden mümkün olamıyordu ve para da fakir çiftçiler, esnaf ve zanaatkârlar üstüne ek ver­giler ve mâlî sorumluluklar yüklemeden elde edilemiyordu. Daima artan vergileri ödeme­diklerinde ise bu kimseler cezalandırılmak üzere seferler düzenleniyordu; sessizce bo­yun eğdiklerinde ise yük hayvanı muamelesi görüyor, efendilerinin topraklarını ekip-biçme ve sulamaya memur yarı köle hayatı ya­şayabiliyorlardı. Zor ve yorucu hayat yükleri böylece bütün milletin omuzlarına bindirildiğinden kimsenin âhireti ve nihaî sonlarını dü­şünmeye vakti kalmıyordu. Zaman zaman bütün bir coğrafyada dini dert edinen ve dine önem veren bir kimseyi bulmak mümkün ol­muyordu.” (“Hayat Tarzları ve Âdetlerde Ye­nilik," Hüccetullahi'l-Bâliga).

 

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)