Attığım bu başlıkla ilgili olarak sosyal medya üzerinden şöyle bir manidar yazı yayınlanmış:
Aşağıdaki afişte yazılanlar dikkatlice okunmalı, çok önemli
olduğunu düşünüyoruz.
Küreselci çete yeni sistemini "cinsiyetsizlik" üzerine
kuracağını en başından beri belli etti ve bu "transhümanizm" olarak
isimlendirildi. Daha bilindik haliyle eşcinselliğin LGBT üzerinden dayatılması,
"cinsiyetsiz toplum" kavramının üretilerek "İstanbul
Sözleşmesi" denilen Avrupa Birliği döneminin artığı bir ucube
sözleşmesiyle kadını erkekle çatıştırıp, bunun için sosyal dengeyi bozarak tüm
toplumu terörize edip ama sanki kadını koruyormuş, koruyacakmış bahanesiyle
çengel atmak.
Batı emperyalizminin sadece Türkiye'ye değil, hedef aldığı her
ülkeye uyguladığı bir yöntem. Önce çatıştırılacak tarafları seç, sonra
çatışmayı besle, daha sonra iki tarafı da kışkırtacak kuklaları konuştur ve
ardından sorunu çözecek merkez olarak kendi kurallarını dayat ama bu arada
çatıştırdığın iki kesim de yıpranıp asıl meydanı sana bıraksın. Bunu geçen
yıllarda etnik ve mezhep çatışması temelinde denedi ve sonuç alamadı Batı
dünyası. Şimdi sıra kadın erkek çatışmasını besleyip ama kadını tutuyormuş gibi
yapıp, erkeği suçlu göstermeye çalışı, bu arada hem kadını hem de erkeği
tüketecek bu gerilimli ortamdan LGBT'yi, galip çıkartacak, "cinsiyetsiz
toplum"u pazarlayacak iklimi oluştur. Niyetleri bu küreselcilerin
Korona demek aslında LGBT demek, korona demek aslında kadının
erkeğin ve dolayısı ile çocuklarının silinmesi, köleleşmesi demek. Korona demek
kadına, erkeğe, çocuğa şiddet uygulamak, demek.
Korona mizanseni başladığında şöyle haberler çıktı :
"Korona en çok erkekleri öldürüyor, kadınlar daha az ölüyor" Bu
haberin ardından "korona ile mücadelede östrojen hormonu hastalıktan
koruyor". Tabi, bu korona öyle bir ucube ki, politik söylemlerle birebir
uyumlu çalışıyor çünkü aynı anda kadın - erkek çatışması beslenip asıl şiddet
kaynağı küreselciler unutturularak yaşanan sorunları kadın ve erkek çatışması
üzerine kurmak planıyla aşağıdaki gibi açıklamalar da geldi. "Erkelerden
kurtulmak" gibi. Erkeği asıl suçlu gösteren ve sanki kadını düşünüyormuş
gibi yapanların asıl amacı, küreselci çeteye karşı omuz omuza direnen kadın ve
erkeği birbirine hasım edip karşılarındaki kadın - erkek cephesini ikiye bölüp
böylece hem kadını, hem de erkeği yalnızlaştırmak ve daha kolay lokma haline
getirip LGBT'yi dayatmaktı. Kadını ve erkeği kopardınız mı çocuk da
sahipsizleşeceği için meydan LGBT'ye, çocuk düşmanlarına kalacaktı. Bundan
sonra onlar için pedofilciliğin yolunu açmak, adeta legalleştirmek oldukça
kolay olacaktı çünkü aile kavramı silinecekti kadın erkek çatışması ile.
Kadın ve erkek dayanışmasından korktukları için kadını erkeği
birbirine kırdırmak ilk hamleleri olarak planlarının içinde yer aldı. Bu tuzağa
düşenler var ama düşmeyen daha kalabalık aklı başında kadın ve erkek de var.
Yıllarca bu toplumu ve başka toplumları şiddet sarmalına sürükleyen, ekonomik,
sosyal dengeyi bozup insan ruhunu hasta eden, şiddete yönlendiren dizi, film ve
bilgisayar oyunları ile şiddet tohumları ekenler kendi kusurlarını kadın- erkek
çatışması üzerine yıkıp yeni bir galibiyet almak istiyorlar. Hayır, onlar
kadını filan düşünmüyorlar, kadını erkeksiz bırakıp daha rahat köle yapacakları
GILEAD sistemine yol açmak istiyorlar. Tabiat kadın ve erkek üzerine kuruludur
ve biri olmadan diğer olmaz. Olur diyenler küreselcilerin öjenik ve sapık
sözcüleridir ancak. LGBT karşısında anasız babasız kalan çocukları kontrol
etmek onlar için bir sistem hedefidir ve bu da "LGBTİ ÇOCUKLAR"
söylemi ile görünmüştür. Çocukların geleceğini düşünen bir kadın ve erkek omuz
omuza birlikte küreselcilere karşı mücadele etmelidir ve küreselcilerin en çok
korktuğu birlikteliklerden biri de kadın erkek dayanışmasıdır. işte bu nedenle
ikide bir kadın ve erkek çatışmasını besleyip kendileri için karışacakları bir
çatlak ve çatışma ortamı istiyorlar.
İşbirlikçi, küreselci sevdalısı aptal erkek ve aptal kadınlar
ise küreselcilerin düğmelerine basmasıyla birbirine saldırıp sisteme hizmet
edeceklerdir. Akıllı ve yürekli bir kadın ile, akıllı ve yürekli bir erkek
birlikte, yan yana, omuz omuza dayanışma içinde küreselcilere karşı mücadele
edeceklerdir. Bugün asıl ayrım kadın erkek ayrımı değil, etnik ayrım değil,
mezhep ayrımı değil insanlık düşmanı, kadın erkek düşmanı, çocuk düşmanı
küreselcilere karşı mısın yoksa onlardan yana mısın ayrımıdır.... tek ayrım
budur, asıl kutuplaşma budur...
Erkeği hedef gösterip kadını yalnızlaştırıp kolay köle yapabilir
koşullar arıyorlar LGBT'ye yol açmak ve çocukları sahipsiz bırakmak için. Oysa
bu dünya kadın ve erkek birlikteliği ile vardır, kadın yoksa erkek olmaz, erkek
yoksa kadın olmaz. o yüzden bugün en büyük dayanışma kadın ve erkek arasından
hiç olmadığı kadar güçlü olmalıdır çocukları kimsesiz bırakmamak için... Kadın
ve Erkek birlikte omuz omuza küreselci çeteye karşı direnilecektir...
Planladıkları "ME
TOO" hareketi kadını da erkeği de köle yapmak içindir. Şiddet istiyorlar
politik hedeflerini dayatmak için. Şiddetin asıl kaynağı bugün tüm dünyayı
terörize eden küreselcilerdir ve bunlara karşı KADIN - ERKEK DAYANIŞMASI en çok
gerekli olan dayanışmalardan biridir. Akıllı ve yürekli erkek ve kadınlar bunu
fark etti zaten...
****
Küreselciler toplumları çatıştıracak tüm seçeneklerini tüketince ellerinde bir tek "pozitif" - "negatif" çatışmasını kurgulamak kaldı.
"maske taktın takmadın"
"LGBT'yi destekledin desteklemedin"
"Aşıyı savundun savunmadın"
"İstanbul sözleşmesinden yana mısın değil misin"
"Karantinaya uydun uymadın" gibi kutuplaşmaların hepsi, bilimsel olmayan korona PCR'sinin "pozitif-negatif" ana düzlem kutuplaştırmasının üzerine inşa edilen kutuplaştırmalar olarak plan dahilinde kullanılan yeni "Kopenhag Kriterleri"nin yerini şimdi yeni kriterler olarak aldı veya George Bush'un "Bizden misiniz, değil misiniz" yol ayrımında seçime zorlamak ve kabul etmeyenleri "terörist" ilan etmek gibi.
Tabii, sistem maskeyi, aşıyı, LGBT'yi, İstanbul Sözleşmesi'ni, karantinayı tutuyor ve savunmayanları illegal ilan etmeye, toplumdan dışlamaya hazırlanıyor.
Türk'ün Aşı ile imtihanı, diyelim ama bu sefer sadece Türkler değil, tüm dünya insanlığı küreselcilerin kriterleri üzerinden yeni sosyal ve bölünme kutuplaşmasına zorlanıyor. Bu sefer nihai hedef doğrudan insan DNA'sı. Dünya ölçeğinde tepki vermeyen başlayan insanlığa karşı büyük ihtimal yasaklar, internet kesintileri, elektrik kesintileri filan da gündemlerinde olmalı. Tabi, bu kesintilerin başka boyutları da var. Aşağı yukarı öjenik ve faşizan bir dünya düzeni istendiği netleşmeye başlıyor.
Bu arada aşıcılar yavaş yavaş kendi aralarında da kapışmaya başladı; "Yok Rusya'nın aşısı olmaz DSÖ'nün aşısı olur ancak" gibilerinden aşı düzlemi üzerinde aşıcıların kapışacağının da sinyali göründü. Bu güzel, yesinler birbirlerini ve bu çelişkilerinin olacağını tahmin ediyorduk ve daha da derinleşecektir Dijital Sistemi aşılar, yasaklar, bilim dışılıklar üzerine kurmalarının getireceği devasa açmazları yüzünden. Onların yalanları açığa çıktıkça belki daha saldırgan olacaklar ama bu arada halkların doğrulara sahip çıkması da her geçen gün dün insanlığının güç kazanmasına, haklı bir yükselişe geçmesine zemin oluşturacaktır. Sistem aslında, en son aşamada bu korona kurgusu ile kendi kendini enfekte ettiğini yaşayıp görecektir. Onlar antijen yolladıkça dünya insanlığı antikor üretmeye başlayacaktır ve başladı da.
***
"Virüs mutasyon geçiriyor" deniyor ama tanı kitleri hep aynı. Bir kapı kilidi düşünün; sürekli değişiyor ama elinizdeki anahtar her seferinde açıyor o kilidi. Bu "virüs" sisteme karşı çok anlayışlı, sadece dünya insanlığına yamuk yapmayı seviyor.
Hatta son özelliği de açıklandı; östrojen hormonu Korona'ya karşı koruyucu özellik sağlıyormuş. Erkeklere kadınlık hormonu reklamı yapan bir virüs gibi adeta. LGBT üyesi olabilir mi bu virüs ya da AB üyesi ve hatta NATO üyesi, belki de DSÖ genel sekreter yardımcılığı bile yapmıştır, belki de İngiliz Bilimler Akademisi üyesidir. Bu "virüs" o kadar ilginç ki, az gelişmiş ülkelerde sorun çıkarmıyor pek, en çok gelişmiş ülkelerde ve en çok tedbir alınan ülkelerde kuduruyor. "Salgın" dedin mi hep fakir, az gelişmiş üleklererden duyardık böyle haberleri, o da kısa sürer düşünülmezdi bile. Bu sefer tam tersi oluyor; en zengin, en teknolojik, en bilimsel ülkelerde kendisine karşı tedbir alındıkça azan bir "virüs". İsveç istisna gibi görünen gelişmiş ülkelerden ama pek tedbir almadıkları için onlara sorun çıkarmıyor. Belki İsveç'te insanlar zaten çiplenmeye başladıkları için orasıyla uğraşmayı zaman kaybı olarak düşünen bussinesman bir "virüs" olabilir.
Bu "virüs"ün A kan gurubunu daha çok öldürdüğü söylendi ama işin ilginç yanı aşı hazırlayanlar tüm kan guruplarına tek bir tip aşı hazırlıyorlar. Demek ki bu "virüs" maliyet hesabı yapacaklara yardımcı oluyor çeşit çeşit aşı üretilmesin kan guruplarına göre, diye. İktisat mezunu olabilir ama hangi ekolü temsil ediyor acaba; Adam Simit mi, Keynes mi, Karl Marx mı, Friedman mı yoksa Thomas Malthus mu ?
Belki de Malthus ekolüne yakındır bu virüs; bir prof da zaten Malthus isminden bahsetmişti korona muabbeti çıkınca.
"1766 – 1834 yılları arasında yaşamış İngiliz İktisatçı Robert Thomas Malthus’un teorisi en genel tanımıyla, nüfus artışı ile gıda üretiminin birbirini dengelemeyeceği. Teoriye göre insan nüfusu, var olan gıda kaynaklarına göre çok daha hızlı artıyor. Malthus’a göre gıda kaynakları aritmetik olarak artarken, nüfus ise geometrik olarak çoğalacak. Mevcut gıda kaynaklarının yetersizliği, onların ulaşılamaz olmasına neden olacak ve böylelikle dar gelirli kesim onlara erişemeyerek bir süre sonra hayata veda edecek. Bu durum ise güçlü olanın yaşaması, güçsüzün ise doğal seleksiyona uğraması anlamını taşıyor. Bu teori ise evrim teorisinin temellerini oluşturan düşüncelerden biri." şeklinde yorumlar vardır Malthus yaklaşımı için.
Bu "virüs" öylesine kapsamlı ki, "Dijital Eğitim"e, "Dijital Tıbba", "Yapay Zeka"ya, "mRNA aşıları"na, "Blockchain"e, "Big Data"ya, "LGBT"ye, "İstanbul Sözleşmesi"ne, "Küresel Isınma"ya, "Yapay Et Üretimi"ne, "5G"ye, "Bill Gates"e, "İnternete" güvenerek sahaya çıkmış gibi ve tüm küresel sermayenin desteği, medyası ve kurumlarının yardımıyla ve mucidi tarafından bile "virüslerde tanı kiti olarak kullanımının" reddedildiği PCR desteğiyle kendinden söz ettirecek kadar çaresiz, kimsesiz bir "virüs". Fakat önemli değil, namı yürüdü gitti, tüm dünyayı sardı. Her gün bir efsane gibi yenilmezliğini, acımazsızlığını, bilinmezliğini, gizli güçlerini dilden dile dolaştıran, kulaktan kulağa aktaran medyatik halk söylenceleri her evde, her sokakta, her köşe başında, her web sayfasında, her çalının dibinde, her afişte, her mail'de çığ gibi büyüyüp bir destana, salgın destanına dönüşüyor. Hatta öyle ki, Youtube'ye bakınca Ege yöresinden tut da, Azeri veya Arabesk tarzda söylenmiş korona şarkı ve türküleri, hemşirelerin seksi korona dansları, kolbastı korona oyunları, Çin usulü korona dansları, İran tarzı korona halk oyunları... evet, hepsi var. Halk bağrına bastı, şarkı besteledi, dans figürleri üretti, ressamlar resmini çizdi, akademisyenler antijen proteinlerinin müziğini internete yükledi, kasedi bile çıktı.
O artık her şeye dönüşen, her şeyi değiştiren, her şeyi silen, her şeyi unutturan hiçbir şeye dönüştü. Zaten, tüm gücünü hiçliğinden aldı, öyle olmasa o tahta Grip çoktan yerleşir ve her zaman iktidarını korurdu ama koronanın hiçliği Grip'te yoktu ve bu nedenle bir numara olması için en uygun aday medya açısından Korona idi.