Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

13 Aralık 2020 Pazar

Hicret ve Bedevilik Hakkında Fetvalar

 Şeyh Abdurrahman b. Hasen et-Temimî Rahimehullah’ın Kitabu’l-İman ve’r-Reddu Ala Ehli’l-Bidâ Kitabından (s.132 vd.) tercüme eden: Ebu Muaz el-Çubukâbâdî

Malını ıslah için geçici olarak kırsala çıkan kimse

Soru: Kırsalda olan malının bakımı için çıkan ve niyeti beldesine geri dönmek olan kimse âsî (günahkar) olur mu?

Cevap: Başarı Allah’tandır. Bu meseleler ve gerek dinin usulünden, gerek füruundan olan konularda itikadımız ve Allah’ın bize din kıldığı şey, salih selefimizin ve muhakkik alimlerimizin üzerinde bulundukları sahih itikaddan ayrılmamaktır. Çünkü onlar yüce bir esas, dosdoğru bir yol, apaçık bir selamet üzerindedirler. Bizlere onların menhecinde yürümek ve onlardan gelenlerle yetinmek düşer. Koruma ve başarı Allah’tandır.

Hicret ettiği yurda yerleştikten sonra, malını ıslah etmek için çıkan ve niyeti beldesine geri dönmek olan kimse günahkar olur mu meselesine gelince; bu şekilde çıkan kimsenin Allah’a âsî olduğu söylenmez ve bu kimse hicretten sonra bedevileşen hakkındaki tehditin kapsamına girmez. Bilakis onunla sevgi ve dostluk devam eder. Çünkü bu çıkışı masiyet değildir. O kimseye beldesinden çıkmayan kimse gibi muamele edilir. Çünkü o da muhacirlerdendir. Niyeti ancak vatanına ve hicret ettiği kardeşlerine geri dönmektir. Onun mürted olduğuna veya günah işlediğine hükmedilmez.

Evini satan ve badiyeye çıkan, geri dönme niyeti de olmayan kimse

İkinci Soru: Evini satan, badiyeye (hicret ettiği yurdun dışına) çıkan ve orada yerleşip geri dönme niyeti olmayan, İslam üzere kalan, dinin kurallarına bağlı kalmaya ve müslümanlara sevgi beslemeye devam eden, lakin badiyede yerleşmeyi de seven kimsenin hükmü nedir?   

Cevap: Şüphesiz bu kimse büyük günah işlemiş olur ve hicretinden sonra bedevileşmiştir. Bu kimse İbn Ebî Hâtim’in Ali radiyallahu anh’den rivayet ettiği, hicretten sonra bedevileşmenin ve müslümanların cemaatinden ayrılmanın, imama biat ettikten sonra bu biatı bozmanın büyük günahlardan sayıldığı hadisin tehdidinin kapsamındadır. Lakin onun bu çıkışı ve bedevileşmesi bir küfür veya dinden çıkış değildir. Bilakis o günahkar bir müslümandır. Onda bulunan imandan dolayı sevgi beslenir, lakin masiyetinden dolayı ona buğzedilir. O hicretinden sonra bedevileşmekle mürtetlerden olmadığı için ona sert davranılmaz, ona mürtet muamelesi yapılmaz.

Evini satıp badiyeye çıkan ve dine hakaret eden kimse

Üçüncü soru: Yerleştikten sonra evini satan, sonra badiyeye (hicret ettiği beldenin dışına) çıkan, bununla beraber dine ve din ehline hakaret eden, sonra buna kefaret olacak ameller işleyen ve kendisine hüccet ikame edilen kimsenin hükmü nedir?

Cevap: Durumu bu şekilde olan kimse İslam dininden çıkmış bir mürteddir. Önceden işlediklerinin ona bir faydası olmaz. Çünkü kardeşlerinin yanında kalırken nasihatleri, öğütleri ve Kur’ân’ı dinlemiş olması ona en büyük hüccet ikamesidir. O öğrendikten sonra inkar etmiştir. Önceden müslümanlardan olmuş iken orada müslümanlarla kalmaktan yüz çevirmiş, kalbindeki bozukluk sebebiyle dine hakaret içeren işler yapmıştır. Böylesine düşmanlık edilir, dostluk edilmez. Ona buğzedilir, sevgi beslenmez. Ona hecir uygulamak dinin vaciplerindendir. Ancak samimi bir tevbe ederse, tevbe kendisinden öncekileri yıkar. Onunla tevbe arasına girilmez. Tevbe kapısı Allah’ın başarılı kılıp hidayet ettiği kimselere açıktır.

Hicret ve çeşitleri

Dördüncü soru: Müşriklerin arasında kırsalda (badiyede) veya şehirde yaşayan kimsenin hicretinin fazileti nedir? Bu konuda farz olanı ve müstehap olanı nedir? Necid badiyesi ve Aneze, Zafir gibi diğer yerler ile kuzey ve güneyin badiyeleri arasında fark var mıdır?

Cevap: Hicret dinin farzlarındandır ve salih amellerin en üstünlerindendir. Bu, kulun dininin selameti ve imanının korunmasının sebebidir. Hicretin kısımları vardır: Allah’ın kitabında haram kıldığı ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün mükelleflere haram kıldığı haramlardan, terk edenin Allah’ın haram kıldığı şeyleri terk etmiş olacağını haber verdiği şeylerden hicret edip uzaklaşmak. Nitekim sahih hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhacir; Allah’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.” (Buhârî (iman 10) Nesâî (4996) Ebû Dâvûd (2481) Ahmed (2/2, 192, 209) Bu emir, kavlî ve fillî olan bütün haramları kapsamaktadır.

Hicretin ikinci kısmı; içinde şirk şiarlarının, küfür alametlerinin zahir olduğu ve haramların açıkça işlendiği, orada kalanların dinini izhar edemediği, müşriklerden uzaklaşmasını ve onlara düşmanlığını açıkça ortaya koyamadığı her beldeden hicret etmektir. Bu kimse onların küfürlerine ve üzerinde oldukları şeylerin bâtıl olduğuna inanmakta, lakin mala ve vatana tamahkarlıktan dolayı onların arasında yaşamaya devam etmektedir. Bu kimse günahkardır ve haram işlemektedir. Allah Teâlâ’nın şu tehdidinin kapsamındadır: “Melekler onları nefislerine zulmeder oldukları halde alırken: “Ne yapıyordunuz?” derler. “Biz yeryüzünde mustazaf olanlardık” derler. Derler ki: “Allah’ın arzı geniş değil miydi? Orada hicret etseydiniz ya!” İşte onlar var ya; onların barınağı Cehennemdir, doğrusu ne kötü dönüş yeridir. Ancak erkekler, kadınlar ve çocuklardan bir çare bulamayan ve bir yol bulamayan mustazaflar müstesnadır. İşte onlar ki Allah’ın onlardan affetmesi umulur. Şüphesiz Allah Afuv ve Ğafur olandır.” (Nisa 97-99)

Allah, müşriklerin ellerinden kurtulmaya gücü yetmeyen mustazaflardan başkasını mazur görmemiştir. Şayet bu mazeretlerden kurtulma yoluna güç yetirdiği halde bunu yapmazsa, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim müşrikle bir araya gelir veya onunla beraber yerleşirse o da onun gibidir.” (Ebû Dâvûd (2787)

Bunun yalnızca bir araya gelme veya beraber yerleşmekle kafir olacağı söylenmez. Bilakis kastedilen şudur: müşriklerin arasından çıkmaktan aciz kalan ve istemeyerek onlarla beraber savaşa çıkmak zorunda kalan kimse, savaşta onların hükmünde olur. Malına el konulur, bu küfür sebebiyle değildir. Ama müslümanlara karşı savaşa onlarla beraber kendi isteği ve tercihi ile çıkan, onlara bedeniyle ve malıyla yardım eden kimsenin hükmü, onların hükmü gibi kafir olmasıdır.

Yine farz olan hicret türlerinden biri de küfrü ve şirki izhar eden, bazı haramları işleyen bedevilerin arasından hicret etmektir. Bu kimse onların arasında dinini izhar etmekten aciz kalmıştır ve onlara karşı çıkmaya gücü yetmemektedir. Böyle bir kimse hicrete güç yetirebiliyorsa hicret etmesi farzdır. Hicrete gücü yetmesine rağmen bunu yapmazsa daha önce açıklaması geçen; müşriklerin beldelerinde yaşayan kimsenin hükmü gibidir. Böyle kimselere düşmanlık edilir ve üzerinde bulundukları günahtan dolayı onlara buğzedilir. Kendilerinde bulunan islam’ın aslı sebebiyle de onlara dostluk ve sevgi gösterilir. Eğer ağır basan bir maslahat varsa bu kimselere hecir uygulanır ve azarlanırlar. Şayet daha büyük kötülüğe sebep olmayacaksa bu şekilde davranmak caizdir. Onları ziyarete giden kimse de aynı şekilde haram işlemektedir. Ona da günahından dolayı hecir uygulanır.  

Alimlerimiz dediler ki: Müşriklerin arasında ikamet eden ve ticaret amacıyla onlara misafirliğe giden kimse haram işleme bakımından ortaktırlar. Ceza bakımından ise farklıdırlar. Müşriklerin arasında ikamet edenin uğrayacağı ceza, onları ziyarete gidenin uğrayacağı cezadan daha büyüktür. Müşriklerin arasında ikamet edene uygulanacak olan hecir, onları ziyarete gidene uygulanacak hecirden daha serttir. Uygulanacak olan hecir, düşmanlık ve dostluk, dinin maslahatlarının gereğine göre belirlenir.

Müstehap olan hicrete gelince; bu, içerisinde dinini izhar edebildiği küfür diyarından İslam diyarına hicret etmektir. Nefsi ve dini hakkında güvende olmak için yapacağı bu hicret müstehaptır. Aynı şekilde İslam dininin kurallarına bağlı kalan ve Allah’ın haram kıldığı kan dökme, mal yağmalama vb. günahlardan ve günahları açıktan işlemekten uzak duran bedevilerin arasından hicret etmek de müstehaptır. Bunda büyük bir fazilet ve bol sevap vardır. çünkü hayrı öğrenmek, Allah’ın kalbine verdiği nur ve basiret sayesinde bildiği Cuma ve başka maslahatları ikame etmek için hicret etmektedir.”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)