Müslümanın Sevinci
Bizi İslam’a hidayet eden, oruç ve kıyam ayına ulaştırıp lütfuyla tamamlamaya muvaffak kılan Allah’a hamd olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur, O birdir, ortağı yoktur, mülk O’nundur. Yine şehadet ederim ki helal ve haramı açıklayan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem O’nun kulu ve rasulüdür.
Allahu
ekber, Allahu ekber, lâ ilahe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahi’l-hamd.
Emmâ ba’d:
Mü’minin imanı, islamı
ve rabbine taâtinden dolayı sevinmesine denk bir şey yoktur. Bu büyük bir
nimettir ve Allah’ın bizi kendisine hidayet ettiği yüce bir lütuftur. Kıyamet
gününde kendisini kurtaracak olan İmandan ve salih amelden dolayı mü’min kul
nasıl sevinmesin! Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“O gün bazı yüzler
ağarır ve bazı yüzler kararır.” (Al-i İmran 106)
“Muhakkak kıyamet günü ecirleriniz tamamen
ödenecektir. Her kim o ateşten uzaklaştırılır ve Cennete konulursa muhakkak
kurtulmuştur! Elbette ki dünya hayatı aldatıcı bir metâdan başka bir şey
değildir.” (Al-i İmran
185)
İbn Kayyım rahimehullah
şöyle demiştir: “Allah ile, rasulüyle, iman ile, sünnet ile, ilimle ve Kur’ân
ile sevinmek ariflerin en yüce makamlarındandır.”
Allah Teâlâ,
kendisinin rızası ve kalıcı olan ahiret yurdu ile alakalı yüce işlerden dolayı
sevinmeyi mü’minlere emretmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“De ki: “Allah’ın
lütfu ve rahmetiyle ve yalnız bunlar ile sevinsinler. Bu, onların toplayıp
yığmakta olduklarından hayırlıdır.” (Yunus 58)
Akıl sahibi
olan kimse kalıcı olanla sevinir ve sevinci Allah Teâlâ’nın rızasına tâbîdir.
Allah Teâlâ,
dünya hayatının süsleri ve geçici metâı ile sevinmeyi yasaklayarak şöyle
buyurmuştur:
“Allah dilediğine
rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa
ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.” (Ra’d 26)
Yani onlar
dünya hayatı ile sevindiler ve ahiretten gafil kalıp dünya ile tatmin buldular.
Bu onların akıllarının eksikliğindendir. Allah Subhanehu, haktan başkasıyla
sevinmekten sakındırarak şöyle buyurmuştur:
“Bu, sizin yeryüzünde haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı derecede sevinip
böbürlenmenizden ötürüdür. İçinde ebedî kalmak üzere cehennemin kapılarından
girin! Kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer ne çirkindir!” (Mu’min 75-76)
Onlar
yeryüzünde şirk ve isyan ile sevinç duyuyor, şımararak böbürleniyorlardı. Merah
(yani böbürlenmek), sevinmenin şiddetli halidir.
Allahu ekber, Allahu
ekber, lâ ilahe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber, ve lillahi’l-hamd.
Ey Allah’ın kulları!
Muhakkak ki insanların
birçoğu Allah tarafından çeşitli nimetlerle nimetlendiriliyorlar, lâkin sevinç
halinde sekineti muhafaza etmiyor, bilakis bu konuda Allah Teâlâ’nın sevmediği
şekilde sınırları aşıyorlar. Nitekim Karun’un kavmi ona şöyle demişlerdi:
“Şımarma! Zira
Allah şımaranları sevmez.” (Kasas 76)
Allah Teâlâ, fısk,
fücur, bozgunculuk ve azgınlığa dönüşen bir sevinmeyi sevmez! Talep edilen
sevinme ise ancak dinin ve aklın sınırlarında duran dengeli bir sevinmedir.
İnsan, sevincinin Allah’ın buğzettiği bir hale dönüşmemesi için bu sevinç
halinde sükûnete muhtaçtır.
Cabir radiyallahu anh’ın
rivayet ettiği hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
“İki ahmak ve fâcir
sesten yasaklandım: Musibet anında yüzleri tırmalamak ve yakaları yırtmak ve bir de nimet anında eğlence ve şeytanın çalgıları.” Tirmizî, Hâkim, İbn Ebî Şeybe
ve Bezzar rivayet ettiler, el-Elbani hasen demiştir. Enes radiyallahu anh’den
de şahidi vardır.
Kerim önderimiz Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in sevinç hali, hanif dinin sınırları ile kayıtlı
idi. O nefsinde aşırı gidip kahkaha atmazdı, hüzün ve kedere de gömülmezdi.
Üzüntüsünde, sevincinde ve her halinde orta halli idi.
Bundan dolayı övülen
sevincin, Allah Teâlâ’nın nimeti ve taate başarılı kılması sebebiyle veya
bâtıla karşı hakka destek olmayı nasip etmesiyle sevinmek olduğunu bilmemiz
gerekir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“ O gün müminler de Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine
yardım eder, O el-Aziz’dir, er-Rahim’dir.” (Rum 4-5)
Bu yüzden oruç tutan
erkekler ve oruç tutan kadınlar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu
hadisinde yönlendirdiği gibi, iftarlarıyla sevinç duyarlar:
“Oruçluyu sevindiren iki sevinç vardır: İftar ettiği zaman sevinmesi ve rabbine orucuyla kavuşmasından dolayı sevinmesi.” Buhârî rivayet etmiştir.
İlk sevinç,
dünyadaki peşin sevinçtir. Çünkü Allah’a itaat olarak terk etmiş olduğu yeme,
içme ve cimayı Allah iftar vaktinde ona mubah kılmıştır. Yine oruç ayı olan
Ramazan’ı tamamladıkları için sevinirler. Asıl büyük sevinç ise Rabbi Tebarek
ve Teâlâ ile karşılaştığı zaman olacaktır. Allah Teâlâ’dan lütfunu, rahmetini,
kerem ve ihsanını dileriz.
Allahu ekber, Allahu
ekber, la ilahe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber ve lillahi’l-hamd.
Mü’min yine halis bir
nimete ulaştığı zaman, Allah Teâlâ’ya taat için yardıma kavuşmasından dolayı, Allah
Teâlâ’nın kendisine sıhhat ve afiyet vermiş olmasından dolayı, çocuk nimetinden
dolayı veya beklemediği bir yerden gelen helal bir rızka kavuşmasından dolayı
da sevinir. Lakin Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği bu nimetinden dolayı olan
sevincini Allah’ı zikretmekle mamur eder.
Övülen sevincin şekillerinden birisi de mü’minin,
rabbinin dini, emri ve yasağından dolayı sevinmesi, Allah Teâlâ’nın ve rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem’in önüne geçmemesidir. İşte buna daha çok sevinir. Allah Teâlâ
şöyle buyurmuştur:
“Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler, sana indirilene sevinirler.” (Ra’d 36)
Allahu ekber, Allahu ekber, la ilahe illallahu vallahu ekber, Allahu ekber
ve lillahi’l-hamd.
Muhakkak ki müslümanı
en çok sevindiren şeylerden birisi, bir kulun müslüman olduğu veya isyankârın
tevbe ettiği zaman sevinmesidir. Nitekim Sahabe radiyallahu anhum, Ömer
el-Faruk radiyallahu anh’ın ve diğer bir sahabenin müslüman olmasına çok
sevinmişlerdir. Ebu Hureyre radiyallahu anh, annesinin müslüman olmasına çok
sevinmiştir.
Kınanmış olan sevinme
ise şımarıp böbürlenmektir. Nitekim bazı
kimseler mübarek ramazan bayramında bu çirkinlikleri yapmaktadırlar! Böyle bir
sevinç, Allah Teâlâ’nın razı olmadığı, kınanmış bir sevinmedir. Çünkü bu
sevinmelerinde taşkınlık ediyor, sahipleri için dünyada ve ahirette vebale
sebep olacak olan haram ve münker işler işliyorlar. İsraf ve aşırılık ile
sevinç göstermek müslümanın işlerinden değildir.
Allah Teâlâ şöyle
buyurmuştur: “Yaptıklarıyla
sevinen, yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananları bir şey sanma! Onların azaptan
kurtulacaklarını zannetme! Onlar için çok acıklı bir azap vardır.” (Al-i İmran 188)
Bunların en çirkini,
kişinin salih ameliyle şımararak bunu insanlara duyurması ve gösteriş
yapmasıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Kim duyurmaya
çalışırsa Allah onu duyurur, kim gösteriş yaparsa Allah onu gösterir.” Muslim
rivayet etmiştir. Yani o amelinin karşılığını dünyada insanlardan beklediği
iltifatlarla alır, ahirette ise vebal yüklenmiş olur.
Bunun tehlikeli bir
örneği de insanın Allah’a taatteki eksikliği veya istikametten geri kalması ile
sevinmesidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın rasulüne muhalefet için geri kalanlar oturmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad etmekten hoşlanmadılar ve:
“Bu sıcakta savaşa çıkmayın” dediler. De ki:
“Cehennem ateşinin sıcaklığı daha şiddetlidir.” Keşke
kavrayıp anlayabilselerdi. Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler
çok ağlasınlar.” (Tevbe
81-82)
Allahu ekber kebîrâ,
velhamdulillahi kesîrâ, ve subhânellahi bukraten ve asîlâ.