Şeyhulislam İbn Teymiyye bu köklü menhece muhalefet edenleri şiddetle tenkid ederek diyor ki: “Abdullah b. Halife’nin Ömer radıyallahu anh’den, onun da Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayetiyle meşhur olan hadis de böyledir. Nitekim bunu Ebu Abdillah Muhammed b. Abdivahid el-Makdisi Muhtar’ında rivayet etmiştir. Hadis ehlinden bir taife ızdırabından dolayı bu hadisi reddetmişlerdir. Ebu Bekr el-İsmailî, İbnu’l-Cevzî ve başkalarının yaptıkları gibi. Lakin Ehl-i Sünnetin çoğu bunu kabul etmişlerdir.”
Bu söz akışı, Abdullah b. Halife hadisini de
öncekilere katmaktadır.
Bu garib hadisin isnadında birçok illetler vardır.
Birincisi Ebu İshak Amr b. Abdillah es-Sebi’î etrafında dönmesidir. O
müdellistir. Abdullah b. Ahmed, Kitabu’l-İlel’de dedi ki: “Bana babam tahdis
etti, dedi ki: bize Ebu Usame tahdis etti, o Mufaddal b. Muhelhel’den, o
Mugire’den şöyle dediğini rivayet etti: “Kufe’nin hadisini Ebu İshak es-Sebi’i
ve Suleyman el-A’meş’ten başka kimse bozmamıştır.” (el-Cami Fi’l-İlel ve
Marifetu’r-Rical 1/104-105)
El-Merruzi dedi ki: “İmam Ahmed dedi ki: “Tedlis
şaibedendir.”
Ebu İshak el-Cuzecani Ahvalu’r-Rical kitabında
(s.79-81) dedi ki: “Kufe ehlinden bir topluluğun mezhebini insanlar
övmemişlerdir. Onlar Kufe muhaddislerinin önderleridir. Şunlar gibi: Ebu İshak
Amr b. Abdillah, Mansur, el-A’meş, Zubeyd b. el-Haris el-Yâmî ve başka
akranları. İnsanlar bunlara hadiste doğru sözlü olmalarıyla beraber mürsel
rivayetleri mevkuf yapmaları sebebiyle yüklenmişlerdir. Çünkü sahih olmayan
kaynakları gizli kalmıştır. Ebu İshak’a gelince, tanınmayan kimselerden
rivayette bulunmuştur.[1]
İlim ehli katında bunların yayılması ancak Ebu İshak’ın onlardan rivayette
bulunması sebebiyle olmuştur. Bu rivayet ettiği şeyleri ümmet, müslümanların
selefi ve batılda ittifak etmeyen imamları tarafından işletilen adalet
terazisine arz ettiği zaman isabetli olan ortaya çıkmıştır.[2]
Çünkü selef, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü ve onların
indinde aslı bulunun hadisinin yorumunu daha iyi bilirler.
Vehb b. Zem’a şöyle demiştir: “Abdullah’ın şöyle
dediğini işittim: “Kufe halkının hadisini el-A’meş ve Ebu İshak bozmuştur.”
İbrahim dedi ki: “Bana İshak b. İbrahim tahdis
etti, dedi ki: bize Cerir tahdis etti, dedi ki: Mugire’nin birçok defa şöyle
dediğini işittim: “Kufe halkını Ebu İshak ve şu A’meşciğiniz helak etti.”
İbrahim dedi ki. “Onlardan sonra bana göre de durum
böyledir. Çünkü onlar mertebelerine göre doğru sözlü olup konanmış bir mezhebe
(metoda) sahiptiler.” (Tehzibu’t-Tehzib 8/66-67)
Hafız İbn Hacer, Tarifu Ehli’t-Takdis’te (s.101 no:91)
tedlisin üçüncü mertebesinde şöyle demiştir:
“Amr b. Abdillah es-Sebi’î el-Kufî: tedlis ile
meşhurdur. Kendisi sika bir tabiî’dir. Nesâî ve başkaları onu tedlis ile
nitelemişlerdir.”
Hafız İbn Hacer tedlisin mertebelerinden üçüncü
mertebe hakkında (s.23) şöyle demiştir:
“Üçüncü mertebe: Çok tedlis yaptıkları için imamların
hadisini ancak işittiklerini açıkça belirtmeleri halinde hüccet kabul ettikleri
kimselerdir. Onların hadisini mutlak olarak reddeden ve mutlak olarak kabul
eden de vardır. Ebu’z-Zubeyr gibi. “
İşte Ebu İshak’ın durumu da böyledir. İlim ehlinin
onun hakkında görüşü bu şekildedir. Özellikle tedlisin üçüncü tabakasında
bulunan müdellis bir ravi an’ane ile rivayet ettiği zaman rivayeti kabul
edilmez. Ebu İshak, neredeyse hiç tanınmayan biri olan, belki de insanların en
cahillerinden biri olan Abdullah b. Halife’den an’ane ile rivayet etmiştir!
Adil Hamdan ed-Deşti’nin kitabına haşiyesinde
(s.156) diyor ki:
“Zehebi el-Arş’ta
(2/119) dedi ki: “Bu hadis vaktinde Kufe’lilerin imamı olan ve birçok sahabeden
işitmiş olan, hadisleri Sahihayn’da tahric edilmiş olan Ebu İshak es-Sebi’î’nin
rivayeti olarak mahfuzdur. O 127 yılında vefat etmiştir. Bu hadiste tabiinin
eskilerinden olan Abdullah b. Halife tek kalmıştır. Onun durumu hakkında cerh
ve ta’dil bilmiyoruz.[3] Lakin bu hadisi Ebu
İshak es-Sebiî, diğer sıfat hadislerinde olduğu gibi onaylarak rivayet
etmiştir.[4] Aynı şekilde Sufyan
es-Sevrî, Ebu Ahmed ez-Zubeyrî, Yahya b. Ebi Bukeyr ve Vekî de İsrail’den
rivayet etmişlerdir. Ebu Abdirrahman Abdullah b. Ahmed b. Hanbel de
Kitabu’s-Sunne ve’r-Reddu Ale’l-Cehmiyye’de babasından, Abdurrahman b
Mehdi’den, Sufyan’dan rivayet etmiş, sonra babasından, Veki yoluyla İsrail’in
hadisini rivayet etmiştir.”
Ebu Abdirrahman Abdullah b. Ahmed b.
Hanbel de Kitabu’s-Sunne ve’r-Reddu Ale’l-Cehmiyye’de babasından, Abdurrahman b
Mehdi’den, Sufyan’dan rivayet etmiş, sonra babasından, Veki yoluyla İsrail’in
hadisini rivayet etmiştir”
Derim ki: bu sözler şu açılardan çürük sözlerdir:
1- Selefin ve hadis imamlarının hadisleri ve
isnadlarını kabul ve red açısından tenkid usulü, bu hadisin hem isnad hem de
metin olarak reddedilmesini gerektirir.
Bu hadisi kabul edenler ve buna iman edenler,
zikrettiğim bu usulü kabul eden kimselerdir. Lakin uygulamada gevşeklik
göstermişlerdir. Zehebi’nin kendisi İbn İshak’ın Cubeyr b. Muhammed b. Cubeyr’den
yaptığı rivayeti açıkça tenkid etmiş, bu gibi rivayetlerin reddinin gerektiğini
belirtmiştir. Halbuki Cubeyr b. Muhammed’in hadisindeki zayıflık ve nekaret,
Ebu İshak’ın Abdullah b. Halife’den yaptığı rivayettekinden çok daha azdır.
2- Ebu İshak dürüst ve sika olmakla birlikte çokça
tedlis yapanlardandır. Hafız İbn Hacer onu müdellislerin üçüncü mertebesinde
zikretmiştir. Bu mertebedekilerin hadisi
işitme lafzını açıkça belirtmedikleri sürece kabul edilmez. Ebu İshak, çok tedlis
yapanlardandır ve işitme lafzını tasrih etmemiştir. Bu hadisi zayıftır. Hatta
münkerdir, kabul edilemez.
3- Hafız Zehebi, Ebu İshak’ın, Abdullah b. Halife’den
bu hadisi rivayette tek kaldığını kendisi açıkça belirtmiştir. Bu da birkaç
açıdan hadisin zayıf olduğunu pekiştirir:
a- Ebu İshak’ın tedlisi.
b- Abdullah b. Halife’nin halinin bilinmiyor
olması. Nitekim Zehebinin kendisi de bunu açıkça belirtmiştir.
c- Rivayetlerindeki ızdırap (çelişkiler) de meçhul
olan bu ravinin şiddetli zayıf olduğunu göstermektedir. Çünkü sadece bu hadisle
bilinmektedir ve bunu rivayette de birçok çelişkilere düşmüştür.
d- Bilinmesi gerekir ki Zehebi, el-Uluv kitabını ilimde
kökleşmesi ve selefin menhecini tam olarak öğrenmesinden sonra yazmıştır. Ama
el-Arş kitabını 25 yaşlarındayken, ilmde kökleşmeden ve selefin menhecini tam
olarak idrak etmeden önce yazmıştır.
Bu sözlerimi el-Uluv kitabının mukaddimesinde
Zehebi’nin şu sözleri doğrular: “Emma ba’d: Ben 698 yılında Uluv meselesi
hakkındaki hadisleri ve eserleri derledim. Bazı sözleri dikkatten kaçırdım ve
bu konuda gelenleri tam toplayamamıştım… Şimdi ise derlemeyi tertip ettim ve
burada açıklığa kavuşturdum.” (el-Uluv 1/245)
Zehebî 673 yılında doğmuş, 748 yılında vefat
etmiştir. Yani el-Arş kitabını te’lif ettikten sonra elli yıl yaşamıştır. Allah
ona el-Arş kitabını telif etmesinden sonra uzun yıllar yaşamayı nasip etmiş, bu
sayede el-Uluv kitabında düzeltmeler yapmıştır. Nitekim bu kitabında
(1/404-413): “Cubeyr b. Mut’im hadisini zikretmiştir. Bu rivayet siyer ve
megazi sahibi Muhammed b. İshak etrafında dönmektedir. O Ya’kub b. Utbe’den, o
Cubeyr b. Muhammed b. Cubeyr’den, o babasından, o da dedesinden rivayet
etmiştir. Rivayeti zikrettikten sonra Zehebi dedi ki:
“Bu hadis cidden garib ve ferddir. İbn İshak
megazide isnad verdiği zaman hüccettir. Onun münker ve acaib rivayetleri
vardır. Allah en iyi bilendir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunu söylemiş
midir, söylememiş midir? Allah’ın misli gibi bir şey yoktur. Arşta meydana gelen
gıcırdama, semerde meydana gelen gıcırdama cinsindendir. Bunu Allah Azze ve
Celle için sıfat olarak saymaktan Allah’a sığınırız. Sonra, gıcırdama lafzı
sabit bir nas ile gelmemiştir.” (el-Uluv 1/413-416)
Zehebi’nin: “Bu hadis cidden garibdir” sözüne
dikkat et! Yani bu hadis münkerdir.
Yine İbn İshak hakkındaki sözüne de dikkat et: “Megazide
isnadı verirse hüccettir”. Yani işitmeyi tasrih ederse. Ama megazi dışında
hüccet değildir. Özellikle de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisi
konusunda! Nitekim Zehebi: “Onun münker ve acaib rivayetleri vardır” demiştir.
Derim ki: Zehebi’nin burada zikrettiği hadis,
Abdullah b. Halife hadisi gibi, “Etît/gıcırdama” lafzını içermektedir ve Zehebi
önceden yazmış olduğu el-Arş kitabında Adil Hamdan’ın naklettiği sözleri
söylemişken, ilimde olgunlaştıktan sonra yazdığı el-Uluv kitabında: “Arşta
meydana gelen gıcırdama, semerde meydana gelen gıcırdama cinsindendir. Bunu
Allah Azze ve Celle için sıfat olarak saymaktan Allah’a sığınırız. Sonra, gıcırdama
lafzı sabit bir nas ile gelmemiştir” demektedir!
Bu da Kitabu’l-Arş’ta söylemiş olduğu sözleri
iptal etmektedir! Adil Hamdan ise Zehebi’nin bizzat kendisinin iptal ettiği
sözü delil getiriyor!
Zehebi’nin “Gıcırdama lafzı hakkında bir nas sabit
olmamıştır” sözü, kendisinin sıfat hadisleri hakkındaki doğru menhece dönerek Ebu
İshak’ın Abdullah b. Halife’den yaptığı rivayetin sahih olmadığına karar
verdiğini göstermektedir.
Hatta el-Uluv’da (1/416) der ki: “Bu hadisler
hakkında görüşümüz şudur: Bunlardan selefin ikrar etmekte ittifak etmiş
oldukları, sahih olanlarına iman ederiz. İsnadı hakkında eleştiri olanlara veya
âlimlerin kabulünde yahut yorumunda ihtilaf ettiklerine gelince, takrir ederek
muarız olmayız, bilakis durumunu beyan ederek rivayet ederiz. Naklettiğimiz bu
hadiste de Allah’ın arşı üzerinde uluvvu hakkındaki mütevatir rivayetlere ve
kitabın ayetlerine uygunluk vardır.”
Böylece bu babda yalnızca Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den adil ve zabit ravilerin birbirlerinden işiterek rivayetleriyle
sabit olan sahih hadislerini kabul ve iman edilmesi gerektiğini, garip, zayıf
ve şaz rivayetlerin, işitmeyi tasrih etmeyen müdellislerin rivayetlerinin kabul
edilmeyeceğini belirtmiştir. Nitekim Abdullah b. Halife’nin rivayeti ile Cubeyr
b. Muhammed’in rivayetleri bu tür kabul edilmeyecek rivayetlerdendir. Dolayısıyla
selefin ikrar etmede ittifak etmedikleri rivayete de iman edilmez.
Allah Azze ve Celle’nin sabit olan yüce sıfatlarına
da layık olduğu vechiyle, keyfiyet belirlemeden, mahlûka benzetmeden, lafzını
yahut manası bozmadan ve iptal etmeden iman etmek gerekir. Salih seleften sabit
olan budur. Nitekim sünnet kitaplarında bunlar kayıtlıdır.
Zehebi’nin: “İsnadı hakkında eleştiri olanlara veya
âlimlerin kabulünde yahut yorumunda ihtilaf ettiklerine gelince, takrir ederek
muarız olmayız” sözünde kastettiği şey – Allahu a’lem – âlimlerin sahih ya
da zayıf oluşu konusunda ihtilaf ettikleri ve sıhhati ya da zaafı hakkında tercih
yapılamayan hadislerdir.
Zehebi’nin: “Naklettiğimiz bu hadiste de Allah’ın
arşı üzerinde uluvvu hakkındaki mütevatir rivayetlere ve kitabın ayetlerine
uygunluk vardır” sözüne gelince, zayıf gördüğü ve “Cidden garib ve ferddir”
dediği Cubeyr b. Mut’im hadisini kastediyor. Bununla beraber hadisin bir kısmı
Allah’ın uluvvunu ispat ediyor, bu da mütevatir rivayetlere uygun kısmıdır. Bundan
dolayı nakletmiştir. İkinci kısmı ise zayıf olup onun şiddetli garabetini beyan
etmiştir.
Münasebeti sebebiyle burada İmam Buhârî’nin Halku
Ef’ali’l-İbad kitabında (s.133-134) Cubeyr b. Muhammed’in babası ve dedesi
yoluyla yaptığı rivayetteki tasarrufunu da zikredelim:
وقال جبير بن مطعم عن
النبي ﷺ إن الله على عرشه وعرشه
فوق سماواته وسماواته فوق أراضيه
“Cubeyr b. Mut’im rahimehullah, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi: “Muhakkak ki Allah arşı
üzerindedir. Arşı da semalarının üzerindedir. Semaları ise yerlerinin
üzerindedir.”
İmam Buhârî aslı olmayan ve hiçbir şekilde sabit
olmayan “etît/gıcırdama” kısmını zikretmemiş, sadece sahih naslara ve Kur’ân’a uygun
olan kısmıyla zikretmiştir.
İmam el-Lâlekâi de Şerhu Usuli İtikadi Ehli’s-Sunne
kitabında (656) bu hadisi “Etît/gıcırdama” lafzını çıkarak zikretmiştir.
Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye de Cubeyr radıyallahu
anh’ın rivayetin Şerhu Hadisi’n-Nuzul’de (s.461-462) “Etit/gıcırdama” lafzını
hazfederek zikretmiştir.
Bu imamların bunu yapmalarının sebebi, bu kısmın
aslı olmadığını, sahih sünnette buna şahit bulunmadığını görmüş olmalarıdır.
Bu hadisteki etît/arşın gıcırdaması lafzı da İbn İshak
yoluyla gelmiştir. Muhammed b. İshak’ın lehinde ve aleyhinde çok şey söylenmiştir.
Lakin lehinde söylenenler hüsnü zanna dayalıdır. Aleyhinde konuşanlar ise
illetlere vakıf olmuşlardır. Mesela Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle
demiştir: “İbn İshak Bağdad’a geldi. Kimsen rivayet ettiğine aldırmıyordu, el-Kelbî
ve başkalarından da rivayet ediyordu. O hüccet değildir.” (Siyeru A’lam (7/46)
Eyyub b. İshak b. Safirî dedi ki: “Ahmed b. Hanbel’e
dedim ki: “İbn İshak bir hadisi rivayette tek kalırsa kabul eder misin?” Dedi
ki: “Hayır vallahi!’ Ben onun tek bir hadisi bir cemaatten rivayet ettiği halde
şunun lafzıyla diğerinin lafzını ayırmadan rivayet ederken gördüm.” Ali b.
el-Medini ise İbn İshak’ı över ve öne geçirirdi.” (Siyeru A’lam 7/46, 47)
Burada İmam Ahmed isabetlidir. Çünkü İbn İshak
kendisi sika olsa da, zayıf ve meçhul ravilerden tedlis yaparak rivayet ederdi.
Rivayetlerinde tedlisi kabul edilmeyen saduk ve
sika raviler, güvenilir ravilerden işittiklerini tasrih ederlerse rivayeti
kabul edilir. İbn İshak da bu tür ravilerdendir. İbn Hacer onu müdellislerin
dördüncü mertebesinden saymıştır ki, bu tabakadaki raviler ancak işitmeyi
tasrih ederse rivayeti kabul edilir. Bu tabakadaki bazıları işitmeyi tasrih etse
dahi rivayeti kabul edilmez. Bkz.: İbn Hacer Tarifu Ehli’t-Takdis (s.132)
Burada İbn Hacer şöyle der:
“Muhamed b. İshak b. Yesar el-Muttalibî el-Medenî,
sahibu’l-Megazi: saduktur. Zayıf ravilerden ve meçhul kimselerden ve daha
şerlilerden tedlis yapmakla meşhurdur. Ahmed, Darekutni ve başkaları onu
bununla nitelemişlerdir.”
Ya’kun b. Sufyan el-Fesevi’nin şeyi ve sika bir
ravi olan Ahmed b. el-Halil dedi ki: “Mekki b. İbrahim’i şöyle derken işittim: “Muhammed
b. İshak’ın meclisine oturdum. O siyah boyayla boyanırdı. Sıfat hadisleri
zikretti. Bu yüzden ondan soğudum ve bir daha meclisine gitmedim.” (Fesevi,
Marife 1/137)
Hafız Zehebi bu kıssayı el-Mizan’da (3/474) İbn
İshak’ın hal tercemesinde şöyle zikreder: “Abdussamed b. el-Fadl el-Mekkî dedi
ki: “O (İbn İshak) Allah’ın sıfatı hakkında hadisler riayet ettiği zaman kalbim
tahammül edemedi.”
Derim ki: Belki de Mekki’nin İbn İshak’tan
dinlediği bu hadisler, meçhul kimselerin veya israiliyyat kaynaklı
rivayetlerdi. Belki de Cubeyr b. Mut’im radıyallahu anh’den rivayet ettiği
hadis de bunlardandır. Çünkü bu hadisi onun torunu Cubeyr b. Muhammed’den rivayet
etmiştir. Cubeyr b. Muhammed meçhulu’l-hâldir. Ondan sadece iki kişi rivayette
bulunmuştur ve sadece bu etît/gıcırdama hadisini rivayet etmiştir.
[1] Bunlardan birisi de bu münker hadisin ravisi olan
Abdullah b. Halife’den rivayetidir.
[2] Keşke Adil Hamdan ve benzerleri de selefin ve
imamların işlettikleri bu teraziyi bilselerdi de üzerine dayanılması caiz olmayan
zayıf ve münker hadislerle kendilerini de, müslümanları da saptırmasalardı!
Bunlar sebebiyle nica fitneler ve kinleşmeler meydana gelmiştir!
[3] Mudellis bir kimse hali bilinmeyen bir şahıstan an’ane
ile rivayet ettiğinde önceki ve sonraki hadis imamlarına göre böyle bir hadisin
hükmü nedir?
[4] Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ancak hak olan bir şeyi ikrar eder ve onun onayladığı dindendir. Çünkü o
bâtıl bir şeyi onaylamayacak olan Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Ama Ebu
İshak ve benzerleri gibi masum olmayanların onaylamaları dini bir hüccet
olamaz!