Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

Daru's-Sunne Neşidler

2 Aralık 2023 Cumartesi

Giyim Gibi Kâfirlerin Dininden Olmayan Konularda Benzeme Hakkında Şüphe ve Cevabı

 Muhammed Reşid Rıza, giyimde benzeme konusunda çeşitli gerekçelerle gevşeklik gösterme yoluna gitmiştir. Onun burada reddiye sunacağım görüşleri, onun gibi pekçok Mu’tezile zihniyetli kimselerin de dayandıkları şüpheleri içermektedir.

Reşid Rıza bir soruya cevaben şöyle diyor: “Diyorsunuz ki İslam’ın ilk yıllarında müslüman olanlara görünüşlerini değiştirmeleri şart koşulmadı. Biz de buna şunu ekleriz: Sahabe müşriklerden, Mecusilerden ve Kitap Ehlinden ganimet olarak aldıkları elbiseleri giyerlerdi. Hatta daha önce zikrettiğimiz gibi Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onların elbiselerinden giymiştir. Şayet belirli bir görünüm şekliyle kulluk etmemiz kastedilseydi bu tercih edilir ve bize bağlayıcı kılınırdı. İslamî görünüm şârî tarafından ortaya konmuş değilse Kitap ehlinin görünüşüne uyum göstermek, Müşriklerin görünüşüne benzemekten daha öncelikli olur. Çünkü İslam, Rumlar, Ruslar gibi iki kitap ehlini, Kureyş’li Haşimî müşriklerinden üstün tutmaktadır. Herhangi bir asırda müslümanlar tek bir görünüm şekli gözetmiyorlarsa, dînî görünüm şekli hangisidir ve hangisi kâfirlerin ve mürtetlerin görünüm şeklidir?..” Salahuddin el-Muneccid ve Yusuf el-Hûrî’nin derledikleri: Fetava’l-İmam Muhammed Reşid Rıza (1/80-81)

Cevap:

Reşid Rıza, yeni müslüman olanlara görünümlerini değiştirmelerinin şart koşulmadığını zikrediyor.  Bunun cevabı şudur:

İslam’ın ilk yıllarında Arapların görünüm şekli zaten Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in asrında İslam’ın başlangıcında bu dini yayan ümmetin görünüm şekli idi. İlk halife döneminde de giyimde bir farklılıkları yoktu. Şirk ehline özel bir kıyafet yoktu. Bilakis Arapların hepsi birbirine yakın kıyafetler giyerlerdi. Benzeşme konusunda gelen naslar, ancak kâfirlere has olan kıyafetler hakkında gelmiştir.

Müslümanlar ile başkaları arasında müşterek olan kıyafetlerde aslen bir teşebbüh söz konusu olmaz. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem sahabeden bazısına kâfirlerin elbisesi olması sebebiyle bazı elbiseleri terk etmesini emretmiştir. Nitekim bu hadis Sahih’te Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bu elbiseden yasaklamasının zahiri, Arap olmayan kafirlerin elbisesi olmasından dolayıdır. Bu muasfara yani kırmızı bir elbise idi.

Bundan sonrasında ise müslümanlar, kendileriyle başkaları – özellikle Arap olmayanlar - arasında ayırıcı alamet olan şeyler konusunda, hiçbir açıdan kâfirlere benzeşmemek için hırs göstermeye başladılar.  Bu konuyu ikinci halife Ömer radıyallahu anh’ın Zimmîlere koştuğu şartlar açıklığa kavuşturmaktadır. Onun zamanında fetihler genişlemiş ve birçok halklar Allah’ın dinine girmişlerdir. Şurutu Ömeriyye denilen bu şartlar, Zimmet ehline, durumlarının müslümanlarla karıştırılmaması için giyimde ve başka konularda, onlara has olan görünüm ve tarzlarla ayrışmalarına dair emirler içeriyordu. Bu konuda İbn Kayyım el-Cevziyye rahimehullah’ın Ahkamu Ehli’z-Zimme kitabına (2/735 vd.) bakılabilir. Nitekim Ömer b. Abdilaziz rahimehullah’ın da Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’ın zimmet ehli hakkındaki bu şartlarını emredip gözettiği sahih olarak gelmiştir.

Bu durum, Müslüman toplumda o zamandan beri Müslümanlarla Kâfirlerin şekil olarak ayrışmalarının gözetilir hale geldiğinin istikrar bulduğunu göstermektedir.  

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in onların elbisesini giymesine gelince, eğer burada kastedilen onlardan hediye olarak gelen elbiseleri veya ganimet olarak alınan elbiseleri giymesi ise, bunlar kâfirlerin başkalarından ayrıcalıklı olduğu, onlara has olan elbiseler değildir. Burada bir sorun yoktur. Daha önce açıklandığı gibi kâfirlere has olmayan elbiselerde yasak olan benzeşme söz konusu olmaz.

Ama eğer Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in kâfirlere has olan, onların ayrıcalıklı oldukları elbiseleri giymesi ise, bu bâtıldır.

Nitekim Muhammed Reşid Rıza başka bir yerde (Fetava 3/866) bunu kastettiğini ortaya koymuş, şöyle demiştir: “Bilinmektedir ki, İslam, mensuplarına belli bir görünüşü haram kılmaz, başka bir görünüşü farz kılmaz. Bilakis görünüm şeklini kendi tercihlerine bırakır. Sünneti seniyyede buna delalet eden şeyler vardır. Nitekim Sahihayn’da sabit olduğu üzere Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Rum’ların görünüm şeklinden olan Rum cübbesi, Mecusilerin görünüm şeklinden olan Kisravî taylasan giymiştir. Bunda o kavmi taklid etmeyi kastetmemiştir. Ancak bunlar kendisine gelince, giymiştir. ”

Bu sözlerin bâtıl oluşu şu açıdandır: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Rumlara, Farslara giyim, görünüm gibi birçok konuda muhalefet etmeyi emrediyordu. Mesela Hristiyanlar ve Yahudiler ayakkabılarla namaz kılmazlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara muhalefet için ayakkabılarla da namaz kılmayı emretmiştir. Sakalı traşlamak da onların ve Mecusilerin fiilindendi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara muhalefet için sakalı serbest bırakmayı emretmiştir. Hatta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’yı giymiş olduğu iki elbiseyi, kâfirlerin elbisesi olması sebebiyle yasaklamıştır.

Belki de bu şüphe, bu elbiselerin imal edenlerin isimleriyle meşhur olmasından dolayı yahut öncelikle onlar arasında çokça kullanılmasından dolayı Reşid Rıza’ya arız olmuştur. Bir elbiseyi kâfirlerin imal etmiş olmasında ve ilk olarak onlar tarafından kullanılmış olmasında bir sorun yoktur. Bir elbise hem kâfirler arasında, hem de başkaları arasında yaygınlaşmış olup, kâfirlere has bir özellik taşımadığı ve onların alameti olmadığı sürece kâfirlere benzeşme söz konusu değildir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in giymiş olduğu Rum işi cübbe de şüphesiz, kâfirlere has olmayan bir giyim şeklidir. Kâfirlere benzeşmekten yasaklayan hadislere ters düşmemek için hadis ancak bu şekilde anlaşılır. Lakin ihtimal taşıyan manalara yorumlayarak sarih ve sahih naslara ters düşmek kabul edilemez.

Reşid Rıza’nın: “Şayet Allah belli bir görünüm şekliyle kulluk etmemizi dileseydi elbette bir şekil seçer ve bize bunu bağlayıcı kılardı…” sözlerine gelince, bunun cevabı şudur:

Bu, meseleyi saptırmaktır. Mesele belli bir şeklin bağlayıcı kılınması değildir. Mesele ancak görünüşlerinde kâfirlere benzeşmenin yasaklanması meselesidir. Kâfirlerin görünüşüne muhalif olan her mubah şekil tercih edilebilir. Dinin sınırladığı – erkeklerin ipek giymekten yasaklanması gibi - illetlerin bulunmadığı çeşitli elbiseleri tercih etmekte bir mani yoktur. Belli bir elbisenin yasaklanması, dinen veya aklen belli bir şekli bağlayıcı kılmayı gerektirmez.

Ama dinin belli bir elbiseyi giymeyi sınırlamamış olmasından, şirk ehli dışında kitap ehline giyimlerinde uyum göstermeyi çıkarmak, kabul edilemez bir çıkarımdır. Hatta iki sebepten dolayı bu çıkarım tuhaftır:

Birincisi: Şer’î naslar kitap ehline benzeşmekten yasaklamıştır. Reşid Rıza ise görünümde kitap ehline benzemeyi tercih sonucuna varıyor ve bunun (kitapsız) müşriklere benzemekten daha öncelikli olduğunu iddia ediyor! Aklıyla buna hükmediyor ve bunu benimsiyor!

İkincisi: Sanki müslümanın bağımsız şahsiyeti yokmuş gibi ya kitap ehline uyum göstermesi yahut kitapsız müşriklere uyum göstermesini zorunlu görüyor! Yani ya şunları, ya da diğerlerini taklid etmek zorundaymış gibi!

Şüphe yok ki İslam geldiğinde bu iki taife (yani kitap ehli kâfirler ve kitapsız müşrikler) mevcut idiler. Bu iki taifeye has olan elbiseler giymek zorunda kalmadılar. Bilakis bu iki taifeden birinin diğerlerinden ayrıldığı kendilerine has elbiseleri yoktu. Müslüman, bu iki taifeye benzeşme söz konusu olmadan kendisine caiz olan elbiseyi giyiyordu.

Reşid Rıza’nın: “Asırlardan herhangi birinde müslümanlara tek bir görünüm şekli bağlayıcı kılınmadığına göre, hangi görünüm şekli dinî görünüm şeklidir, hangisi kâfirlerin ve mürtetlerin görünüm şeklidir?” sözlerine gelince, cevabı şudur:

 Müslümanlara birçok asırlarda kâfirlerin elbiseleri olması sebebiyle kâfirlerin giyimiyle giyinmekten uzak durmak bağlayıcı kılınmıştır. Burada müslümanlara belli bir giyim şeklinin zorunlu kılınmamış olması öne sürülemez! Bilakis onlar, kâfirlerin (onlara has) elbiselerinden alıkonulmuşlardır.

Mesela Zehebî Teşbihu’l-Hamis’te (s.191), kendi asrı hakkında şöyle diyor: “Mavi ve sarı sarıkları görmez misin, bunları giymek daha önce bize serbest idi. Yedi yüz yılında Sultan Melik en-Nasır bu renkteki sarıkları onlara (zimmet ehline) şart koşup bize yasakladı.”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)