Silsiletu’l-Hedyi ve’n-Nur Kaset no:820
Mecliste bulunanlardan biri Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmeden yöneticinin kâfir olacağına dair icma nakledince Şeyh el-Elbanî küfrün itikâdi küfür ve amelî küfür çeşitlerindeki ayrımdan bahsederek münakaşa etmiştir. Bu konuşma şu şekilde geçmiştir:
Soru sahibi dedi ki: “İbn Kesir’in el-Bidaye ve’n-Nihaye kitabında
Yasık ile hükmedenin kâfir olacağında müslümanların icma ettiklerini söylüyor. Şeyh
Muhammed b. Abdilvehhab tagutun manasının veya başlıcalarının beş olduğunu
söylemiş, onların ikincisi ve üçüncüsü olarak Allah’ın hükümlerini değiştiren
zalim yönetici olduğunu söylemiştir. Üçüncüsünü Allah’ın indirdiğinden
başkasıyla hükmeden yönetici olarak zikretmiştir. Nitekim biz biliyoruz ki
tagutu tekfir etmek tevhidin ikinci rüknüdür. Allah Azze ve Celle Bakara
suresinde: “Kim tagutu inkar eder ve Allah’a iman ederse sağlam kulpa
tutunmuş olur” buyurmuştur. Tagutu tekfir etmek imanın rükünlerinin
ikincisidir. Allah Azze ve Celle’nin şeriatını değiştirmeye kalkanın da küfründe
icma edildiğini söyledimizde bu akidenin gerçekleştirilmesi ve İslam devletinin
kurulması gerekir. Sizden işittiğimiz bunun kalbî olmasıdır. Ben bunun kalbî olduğuna
inanmayı gerekli görmüyorum. Özellikle müslümanların âlimlerinden birçok kimse
İstibdal yapan (Allah’ın hükmünü değiştirmeye çalışan) yöneticinin kâfir olacağında
icma nakletmişlerdir. Mahmud Şakir ve Dr. Ömer el-Aşkar bu âlimlerdendir. Altı
kadar âlim bu meselede icma nakletmişlerdir.
El-Elbani: Allah sana bereket versin, daha önce kalbî amelî
küfrün bedenî amel olmadığına dair meclise katıldın mı? Bu sohbette var mıydın
yok muydun?
Soru sahibi: Biz bunu onaylamıyoruz.
El-Elbani: Burada yerleşik bir problem var. O halde
lügavî ve şerî anlam olarak küfür nedir?
Soru sahibi: Lügatte küfrün inkar olduğu söylenir. Dindeki
anlamını ise alimler amelî küfür, itikadî küfür, büyük küfür ve küçük küfür
diye taksim etmişlerdir. Büyük küfür dinden çıkaran küfürdür. Küçük küfür ise…
El-Elbani: Allah sana bereket versin, şu an küfrün amelî
ve itikadî olduğunu sen de söyledin. Söylediğinle ne kastediyorsun? Amelî küfür
işleyen tekfir edilir mi?
Soru sahibi: Evet, eğer dinden çıkaran bir küfür işlemişse
El-Elbani: Amelî küfür işleyen tekfir edilir mi yani?
Soru sahibi: Evet, dinden çıkaran küfür ise, büyük küfür
ise tekfir edilir. Çünkü amelî küfür büyük küfür de olabilir, küçük küfür de
olabilir.
El-Elbani: Ey kardeşim! Allah sana bereket versin, ben
sana az önce bir şey söyledim. Biz sanki itikadi küfür ve amelî küfür diye bir
ayrımda ittifak ettik. Ben de sana amelî küfür sahibini dinden çıkarır mı? Dedim.
Sen ya evet de, ya da hayır de. Ayrıntıya gitmek gerekirse gidersin.
Soru sahibi: Burada ayrıntıya gitmek gerekiyor ama
El-Elbani: Gerekmiyor. Sen cevap ver ve amelî küfür
dinden çıkarır mı çıkarmaz mı onu söyle!
Soru sahibi: Ayrıntı olmadan cevap veremem.
El-Elbani: Subhanallah! İtikadî küfür dinden çıkarır mı?
Soru sahibi: Evet.
El-Elbani: Güzel. Peki, neden bunda ayrıntıya
gitmiyoruz?
Soru sahibi: Çünkü bu üzerinde ittifak edilmiş bir şeydir.
Lakin amelî küfür meselesi Ehl-i Sünnet ile Mürcie arasında ihtilaf konusudur.
El-Elbani: Güzel. Şu halde amelî küfrün dinden
çıkaranının senin de bahsettiğin itikadî küfürle bağlantısı var mıdır yok
mudur?
Soru sahibi: Bağlantısı vardır.
El-Elbani: O halde bu itikadî küfre dönüyor. Allah sana
bereket versin. İtikadi küfürle amelî küfrün farkını anlayamadan itiraz
ediyorsun. Amelî küfür; müslüman kimseden kâfirlerin amelinin sadır olmasıdır.
Lakin müslümandan sadır olan bu amel, bir yönden kâfirin ameline benzerken
diğer yönden farklılık göstermektedir. Kâfirin işlediği amel, hem amelî, hem
itikadîdir. Müslüman ise bunu sadece amelî olarak işlemektedir. Bu ikisinin
küfrü arasında fark vardır. Müslümanın yaptığı amelî küfürdür. Buna itikadî
küfrü de eklerse bunun dinden çıkaran küfür olduğu hususunda bir kapalılık
yoktur. Ama amelî olarak işlediği küfre itikadî küfrün de katıldığına delalet
eden bir durum yoksa o zaman bu itikadî küfür olmaz. Çünkü itikadî küfür, kalbî
bir küfür olmasıyla amelî küfürden farklıdır. Ama amelî küfür kalbî bir küfür
değildir. O yalnızca amelî küfürdür. Bu meselede mesela sıhhatinde ittifak edilen:
“Müslümana sövmek
fasıklık, onunla savaşmak küfürdür” hadisini düşün. Müslümanın müslüman kardeşiyle vuruşması bir
küfürdür. Şimdi sana soruyorum: Bir müslüman diğer müslümanla savaşırsa, bu
savaşma küfür değil midir?
Soru sahibi: Kâfir olmaz, çünkü bu küçük küfürdür.
El-Elbani: Ey kardeşim Allah sana bereket versin!
Soru sahibi: Hayır, kâfir olmaz.
El-Elbani: Sözün hayırlısı az ve öz olanıdır! Bu bir
küfür değil mi?
Soru sahibi: Evet bir küfürdür.
El-Elbani: Şimdi bunu küçük küfür diye
adlandırabilirsin, tamam. Ben de bunu amelî küfür diye adlandırdım. Benimle
senin arandaki fark nedir? Ben buna amelî küfür diyorum, sen de küçük küfür
diyorsun. Şimdi şöyle diyelim: Bu neden amelî bir küfürdür? Çünkü bu kâfirlerin
amelidir. Kâfirlerin tabiati, her zaman şahit olduğumuz gibi birbirleriyle
savaşmalarıdır. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikate işaret
etmiştir, bu durum senin bunu küçük küfür diye te’vil etmeni destekler. Yine
bizim amelî küfür olduğunu söylememizi de destekler. Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem veda haccında, Buhârî’nin Cerir b. Abdillah el-Becelî radıyallahu
anh’den rivayetine göre şöyle buyurmuştur:
“İnsanları benim
için sustur.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara hutbe vermiş ve
şöyle buyurmuştur:
“Benden sonra
birbirlerinin boyunlarını vuran kâfirlere dönüşmeyin.”
Hadisteki: “Birbirlerinin
boyunlarını vuran” ifadesinin amel olduğunda bir tereddüt yoktur. Bu, Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Benden sonra kâfirlere dönüşmeyin”
sözünün açıklamasıdır.
Nasıl kâfirlere
dönüşürler? “Birbirlerinin boyunlarını vurarak” O halde bu amelî küfürdür. “Müslümana
sövmek fasıklık, onunla vuruşmak küfürdür” hadisi de böyledir, bu dinden
çıkaran bir küfür değildir.
Lakin müslümanın
müslüman kardeşiyle savaşmasında onun kanını kalbinde helal sayması da buna
katılırsa onun bu amelî küfrü, itikadî bir küfre dönüşür. İşte senin öncekilerden
falan ve filandan veya sonrakilerden nakletmiş olduğun icma böyledir. Mutlaka
imamların: “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir”
ayetine yaptıkları tefsiri okumuşsundur.
Yani sen bu ayetin birbirlerine
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e sormaya teşvik eden Yahudiler hakkında
nazil olduğunu okumuşsundur. Onlar tartışan iki grup idiler. Birbirlerine: “Muhammed
(sallallahu aleyhi ve sellem)’e sorun” diyorlardı. Eğer onlara uygun cevap
verirse kabul edecekler, aksi halde reddedeceklerdi. Meşhur tefsir imamlarından
İbn Cerir et-Taberî bu ayetin tefsirinde der ki:
“İşte onlar
kâfirlerdir. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hükmüne
kalpleriyle inanmıyorlardı. Çünkü onlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i
inkâr etmeleri esası üzerindeydiler. Ancak kendi lehlerine hüküm verirse o
zaman bu hükme tabi olacaklardı. Eğer lehlerine hüküm vermezse kalıplarıyla da,
kalpleriyle de kabul etmeyeceklerdi.”
İbn Kesir de aynı
şekilde, bu ayetin facir ve fasık olan, Allah Azze ve Celle’nin indirdiğine
iman eden ancak ya nefsine uyarak, ya da başka bir sebeple Allah’ın kitabındaki
hükme veya nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetindeki hükme aykırı
hüküm veren müslüman aleyhine bu ayeti kullanmanın caiz olmadığını
belirtmiştir. Çünkü bunlar müslümanlardır, Allah’ın indirdiğine iman ederek
müşriklere muhalefet etmişlerdir. Lakin Allah’ın indirdiğine imanlarına
amellerini katmamışlardır. Allah’ın indirdiğini kalpleriyle ve kalıplarıyla
inkâr eden kâfirlerden farklıdırlar. Bu yüzden müslümanların âlimleri, mutlak
tekfire tutunan birçok kimsenin dayandıkları bu ayetin tefsirinde, senin de “dinden
çıkaran amelî küfür” sözünde olduğu gibi, bunun dinden çıkaran bir küfür
olabileceğini de belirtmişlerdir.
Burada amelî küfrün
dinden çıkaran küfür olması ancak kalbin itikadındaki küfürle birleşmesi
halinde söz konusu olur. İtikadî küfürle amelî küfrün arasındaki ayrımı
gözetmek gerekir. Dinde asla Allah’ın indirdiğine iman ettiği halde onu fiilen
yapmayan kimsenin kafir olacağına dair açık bir nas bulamayız. Mesela faiz yiyenin
hükmü nedir? Dinden çıkan mürtet bir kâfir midir? Hayır diyeceksin. Öyle değil
mi?
Soru sahibi: Öyle
El-Elbani: Ben senin söylediğin gibi demiyorum. Yani
kişi ameliyle işlediği faizi kalbiyle de onaylarsa o zaman dinden çıkarak küfürdür,
varacağı yer cehennemdir, orası ne kötü dönüş yeridir. Ama: “Allah
tevbelerimizi kabul edicidir” derse buraya kadar söylediğimiz sözlerin boş
olduğunu anlarız. Çünkü bu kişi bu fiilinde Allah Azze ve Celle’ye ve rasulüne
isyan ettiğine iman ediyor. Lakin bir yönden de hevasına tabi olmuştur. Ey
kardeşler! Allah Azze ve Celle’ye faiz yiyerek isyan eden ile Allah’ın
indirdiğinden başkasıyla hükmeden arasında fark yoktur!
Şimdi çok basit bir
misal vereyim. Şer’î kadı hükmediyor, şeriatle hükmediyor demiyorum, bilakis
her zaman söylediğimiz gibi, kitap ve sünnetle hükmediyor, lakin hükümette belli
bir mesele hakkında onun yanında iki kişi davalaşıyor. Kadı da zalimden yana
hüküm veriyor. Bu Allah’ın indirdiği ile hüküm müdür?
Soru sahibi: Bu soruna ayrıntıya gitmeden cevap vermem lazım
değil mi?
El-Elbani: Bizim burada Şam’da: “Yanında ne varsa getir”
derler. Buyur.
Soru sahibi: Bu kadı bu hükmü, her durumda geçerli
sayılacak şekilde din hükmü kılıyor mu? Mesela insan bir şey çalıyor ve Allah’ın
indirdiği ile hükmeden kadıya geliyor, lakin bu meselede heva sebebiyle yahut
hırsızın akrabası olması sebebiyle diyor ki: “Ellerini kesmeyi uygun görmüyorum,
başka bir ceza uygun görüyorum” diyor. Hâlbuki hırsızlık suçunun şartları onda
yerine gelmiştir. Başka hükümlerinde el kesmeye hükmediyor. Bunun küfür
olduğunu söylemeyiz. Onun hakkında İbn Abbas radıyallahu anhuma’nın: “Küfrün
altında bir küfür” dediği gibi söyleriz. Ama hırsızlığın cezasını hapis olarak
tayin ederse, bu hükmü tabi olunan bir din kıldığı için mücerret bir küfür
olduğunu söyleriz. Çünkü kendisini Allah’a denk kılmıştır.
El-Elbani: Allah sana bereket versin, sana bunu
açıklamamdan önce bana itiraz edip sözümü kesmenin sana bir faydası olmamıştır.
Ben de şunu diyecektim: Zalimin lehine ve mazlumun aleyhine hükmeden bu kişi
Allah’ın diniyle mi hükmetti? Senin hayır diyeceğin varsayılır. Bundan sonra
konuyu sonuca bağlayabiliriz. Eğer söylediklerinle bağlantısı varsa, diyeceğini
o zaman dersin.
Soru sahibi: Şimdi konuya girebiliriz.
El-Elbani: Sadede gelelim. Allah’ın indirdiği ile
hükmetme adeti olan bu kadı, bir meselede Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmediyor.
Bir müslümanın dine aykırı olan bu hükmü vermesi sebebiyle bir âlimin onun
küfrüne hükmedeceğini sanmıyorum. Bunu hiç kimsenin yapacağını sanmam.
Demek istiyorum ki:
Başka bir sebeple veya bir başkası hakkında bu sebep tekrar ederse veya yeniden
böyle hükmederse burası mühim değil, yine Allah’ın indirdiğinden başkasıyla
hükmederse yine ben kimsenin onun dinden çıkaran itikadî küfürle kâfir olduğunu
söyleyebileceğini sanmıyorum. Bu ne zamana kadar tekrar eder? Beş, on, yirmi,
yüz defa mı? Ne zaman onun sadece amelî küfür değil de, dinden çıkaran küfürle
kâfir olduğunu söyleyebiliriz?
Bunun kalbinde
yerleşen şeyden kaynaklanmadığını biliyorsak. Ama eğer kalbinde Allah’ın
indirdiği hükmü uygun görmediğinin yerleşmiş olduğu ortaya çıkarsa o zaman onun
küfrünün dinden çıkaran bir küfür olduğu söylenir.
Belki de bunun dinden
çıkaran küfür olduğunu söylemelerinin sebebi, onların bunu kanun edinmelerini,
onların nefsinde İslam’ın hükmünü uygun görmemelerinin yer etmiş olduğuna delil
görmeleri olabilir. Diyorum ki: Bu hükümleri veya istinbatları doğru olsaydı, o
zaman itikadî küfre mutabık, sahih bir hüküm olurdu.
Şu halde bu hükmün
dayanağı ve araştırma konusu: iki küfür arasını ayırmaktır. Burada kalbe bakarız.
Kalp mü’min, amel kâfir ise burada kalpte yer eden hüküm, amelde yer eden hükme
galip gelir. Ama kalpte olan amele mutabık ise yani kişi dinde gelen hükmü
ikrar etmiyorsa – bunu ya diliyle ya da hal diliyle ortaya koyar – ortaya koyduğu
bu şey, kalbinin küfrü olup bunu diliyle ifade ediyorsa konu kapanır. Ama hal
dili bunu ortaya koyuyor, dili ifade etmiyorsa tartışmaya açıktır. Şimdi bu
ayrıntıdan sonra ne diyorsun?
Geçenleri özetleyecek
olursam; amelî küfür, senin de cevabının başında dediğin gibi itikadî küfür
olabilir. Bu durumda itikadî küfürle bağlantısı olmak zorundadır. Ama amelî
küfür işleyenin hükmünün itikadî küfürle aynı olması yani kalbiyle iman etmiş
olan kimsenin dinden çıkaran küfür işlediğini söylemeye gelince, şimdi sendeki
ayrıntılara gir bakalım
Soru sahibi: Burada itikada itibar etmeksizin, mü’min mi,
değil mi diye bakmadan dinden çıkaran amelî bir küfür olduğuna inanırız. Bu
konuda bize selef vardır. Onlardan biri Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin Fetava’da
söyledikleridir.
El-Elbani: Bize herşeyden önce kitaptan deliller getir.
Soru sahibi: Delilerden birisi: “Küfür sözünü
söylemişlerdir” ayetidir.
El-Elbani: Ey kardeşim! Sana az önce söylediğim sözüme dönüyorum:
İtikadî küfür! Merkezi kalp olan itikadî küfür konusunda acele etmemeni rica ediyorum.
Dilin ve hal dilinin delalet ettiği şeydir bu. Sen ise şimdi: “Küfür sözünü
söylediler” ayetini delil getiriyorsun! Subhanallah! Bu başka bir şey! Beni
anlamıyor musun?
Soru sahibi: Anlamıyor değilim. Zira Allah Azze ve Celle
onların helal sayıp saymamalarını beyan etmeden bunu mutlak olarak belirtiyor.
El-Elbani: Ey kardeşim! Allah seni hidayet etsin! Ben
sana apaçık Arap diliyle söylüyorum, Mü’minin imanına neyle hükmediyorsun, bunu
sözüyle söylemez mi?
Soru sahibi: İkrarıyla, evet.
El-Elbani: Güzel, Kafire neyle hükmediyorsun? Sözüyle değil
mi? Ben sana daha önce kalpte yer eden küfrü açıkladım, biz kalbe ulaşamayız.
Lakin kalpte olana ulaşmanın iki yolu vardır. Ya sözle ifade etmesidir, buna lisanu
kâl denir. Ya da hal diliyle ifade etmesidir ki, buna da lisanu hâl denir. Bu
ikisinin ayrımına katılıyor musun?
Soru sahibi: Evet.
El-Elbani: Güzel. Şimdi bana ayetten bir delil getir.
Soru sahibi: Lakin benim senin sözünden anladığım şu: Sen
küfür sözünü söyleyeni tekfir etmiyorsun ve diyorsun ki “Kişi ailesinin evinde
kötü terbiyeyle yetiştiği için Allah Azze ve Celle’ye sövmüş olabilir, bunu
tekfir etmeyiz diyorsun. Bu ise İbn Teymiye’nin naklettiği alimlerin icmaına
aykırıdır. Burada Allah’a söven kimse, iman edip etmediğine bakılmaksızın kafir
olur.
El-Elbani: Güzel. Peki öldürülür mü?
Cevap: Evet, öldürülür.
El-Elbani: Hayır, tevbe ettirilir.
Soru sahibi: Bu konuda alimler arasında ihtilaf vardır.
El-Elbani: Alimlerin arasındaki ihtilafta racih olan
nedir?
Soru sahibi: Bu meselede racih olan öldürülmemesidir.
El-Elbani: Güzel. Tekfir edilir mi edilmez mi?
Soru sahibi: Tekfir edilir ve tevbeye çağırılır.
El-Elbani: Tevbe ettirilmez mi?
Soru sahibi: Tevbe ettirilir.
El-Elbani: Biz: “Tevbe ettirilir mi, ettirilmez mi?”
dediğimizde sen: “İki görüş var” dedin. Güzel, peki racih olan neydi?
Soru sahibi: Okuduğumuza göre onun tercihi “Hayır (tevbe
ettirilmez)”
El-Elbani: Güzel. Dinden çıktığını ilan eden tevbe
ettirilir mi?
Soru sahibi: Tevbe ettirilir.
El-Elbani: Dinden çıktığını ilan eden kimse?
Soru sahibi: Tekfir edilen tevbeye çağırılır evet.
El-Elbani: “Kim dinini değiştirirse öldürün”
buyruluyor, tevbeye mi çağırılır?
Soru sahibi: Benim bildiğim tevbe ettirilir.
El-Elbani: Ey kardeşim! Dinden çıktığını ilan eden kimse
ile küfür sözü söyleyen kimse arasında fark vardır. Küfür sözünü söyleyen
kimsenin bir mazereti olabilir. Nitekim cahillere nispetle az önce bu konuyu
zikrettik. Belki de sen, sahabinin “Dinini değiştireni öldürün” hadisini
rivayet etme sebebini bana hatırlatırsın. Şu an tereddüt ediyorum.
Bu kıssa Muaz b. Cebel
ile Ebu Musa el-Eş’arî radıyallahu anhuma arasında geçmiştir. İkisi Yemen’de
idiler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onları Yemen’e göndermişti. Tereddütüm,
Muaz radıyallahu anh’e misafir olarak gelen Ebu Musa radıyallahu anh mı, yoksa
bunun aksi miydi, bu konudadır. Onun yanında zincire bağlı bir adam görüyor ve
soruyor. Diğeri de: “Bu dinini değiştirmiştir” diyor. Kılıcını sıyırıp onu öldürmek
istiyor ve “Kim dinini değiştirirse onu öldürün” hükmünü infaz ediyor.
Dini değiştirmede
mazeret yoktur. Bu kimseye tevbe ettirilmez. Ama küfür sözünü söyleyene
gelince, mazereti bulunması ihtimali vardır. Ya bilip de hata etmiştir, ya bilmiyordur
yahut başka bir sebep bulunabilir. Senin de az önce sözüme işaret ettiğin gibi,
kötü terbiye olabilir.
Mesela biz bugün kötü
terbiye sebebiyle bir kimsenin öfke anında küfür sözü söylediğini işitiriz.
Öfkesi geçince sözünü kendisine söylediğimizde “Estağfirullah” der, şeytana
lanet etmeye başlar. Böylece kendi kendisiyle çelişir. Burada İslam hükmü olsa
tevbe ettirilir, mesela Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e söven kimse
tevbeye çağırılır, tevbe etmezse öldürülür. Ama bu kimse hemen Allah’tan
bağışlanma diliyor!