Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

31 Aralık 2012 Pazartesi

Memleketimin Manzarası Doğan Görünümlü Şahin (!)

Bilirsiniz bizim Türklerde “doğan görünümlü şahin” tabiri meşhurdur ve bu tabir, malum bir aşağılık kompleksi vakıasının ifadesidir. Esasında bu mefhum alaturka/türklere has değil, başkalarında da var. Suud veya diğer arap ülkelerinde tahrif edilmiş ve adına “selefilik” eklenerek kamufle edilmiş bir öğrenim görüp gelenler, türkiyede “Amelde hanefi olup akidede maturidi olma” şeklinin tam bir tezat olduğuna vurgu yaparak davette bulunuyorlar.
Bunun tezat olduğu ortada, lakin vatandaşa itiraz eden bu şahıslar, “Akidede selefi” olduklarını iddia ederlerken kendilerinin de amelde “Hanbelî, Şafii, Hanefi” vs. oldukları gibi söylemler de kullanıyorlar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?! Hiç taklitçi selefi olur mu? Selefte taklid mi vardı, mezheplere ayrılıp ümmet arasında fırkalaşma mı vardı? Hangi selefe tabi olan bir selefiliktir taklid edip dinde fırkalaşmak?
Maalesef Suud’da son zamanlarda artan kokuşmuşluk yalnız avam halk arasında kalmamış, ilim ehli arasında ve şeriat fakültelerinde dahi mezheplere sıcak bakan habis bir hava yayılmaktadır. Kıyası cahilce söylemlerle savunan ve bunu edille-i şer’îyyeden sayan, boş teneke gibi tınlayan “Medine talebeleri”ne bu memlekette çokça şahit olduk. Maalesef akide ile menheci birbirinden ayıran yahut bu meselede gafil davranan pek çok kimse “Allah yukarıda” diyen herkesi selefi zannetmekte, yapılan azim hataları eleştirdiğimiz için de bizleri “Haset etmek”, “Aynı akidede olduğu halde birbirleri ile uğraşmak” vb. ile itham etmektedirler. Yine kendi safımız olarak bildiğimiz saflardaki kusurları eleştirmemizi düşmanlık olarak telakki edenler, hatayı öven yağcıları dost zannetmektedirler!
Mezkur kimselerle aynı akide ve aynı menhec üzerinde olduklarını söyleyenler, buyursunlar kardeş kardeş geçinsinler. Ama şunu bilsinler ki, bindikleri araba doğan görünümlü olsa da şahindir!  Göstermelik kardeşlikler, birbirini hata gördüğünde uyarmayan, düzeltmeyen dostlar; hakikatte dost görünümlü düşmanlardır. Ortak akide ve menhec üzerinde birleşmeyen topluluktaki her artış daha büyük bir dağılmanın ve telafisi imkansız fitnelerin sinyalini vermektedir! Bu sadece vahdet görünümlü bir tefrikadır! Böyle toplulukların aktiviteleri saman alevi gibidir.
Bu memlekette kemikleşmiş sapıklık cereyanlarına karşı direnmekten usanmış olanlara bu yeni “Doğan görünümlü şahin” pek bir cazip geldi. Ellerinde kor parçası tutar gibi sünnete sarılanlar, sanki neye sarıldıklarını önceden bilmiyorlarmış, nasıl bir imtihanı üstlendiklerinin hiç şuurunda değillermiş gibi, birilerinin “Neden kor parçası tutuyorsunuz?” yahut “Fitne çıkarıyorsunuz” sözünü, kendisine “Selefi” adını veren birilerinden işitince hemen ellerinden bırakıverdiler… Halbuki bunu başkası söylediğinde son nefeslerine kadar bu batıl sözü reddediyorlardı… Meğer şahine ne kadar başarılı bir kamuflaj yapılmış ki, biz hep onları doğan zannediyormuştuk! Gerçekten “Zan ne kötü bir binek”miş! Taklidi selefilik iddiasında olanlar yapınca makbul, sufiler yapınca merdud mu?! “Delil bidat ehline sorulur, sünnet ehline delil mi sorulurmuş!?!” Öyle ya kaportayı değiştirdin mi tamam… Fakat bayırda çekişi artıran doğanın kaportası değil ki!…
Biz şahin ile doğanın farkını motor sesinden anlayan ustalar gibiyiz, bildiğimiz doğruyu söyledik diye mi bize kızıyorsunuz? Dosta acı söylemek, bizim için de çok acı. Kendi safımızdaki hatayı itiraf etmek, satmaya çalıştığımız bineğin kusurunu söylemek bizim için de rahatsız edici. Ne yapsaydık, fikriniz var mı? Hatipleri de, muhatapları da aldatsamıydık?
Yine selefî nispesini kullanan, anlama/fehm özürlü tekfirciler de bu sahte kamuflajın diğer kurbanları… Onların kendilerine has tipik kusurları; şirkin içerisinde yüzüyor olmalarına rağmen; “Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse kafirdir” muteşabihinin peşine düşmeleri ve bununla başkalarını tekfir etmeleri… Onlara göre “Tayyibi tekfir edersen senden iyi muvahhid yok, tekfir etmezsen de senden kafiri yok”(!) Halbuki Tayyib ve benzerlerinin uyguladığı hükümler (kaideyi bozmayan istisnalar hariç) müslümanların akidesinde, helal ve haram inancında değişikliğe sebep olmaz. Çünkü onlar dünya işlerinin yönetimi hususunda haktan sapkınlık içindedirler. Onlara batıl konuda itaat eden de bunu din edinerek yahut meşru görerek yapmaz, belki istemeye istemeye yapar. Tekrar belirtelim ki, istisnalar kaideyi bozmaz. Biz aslen tevhid ehli olan müslümanlardan bahsediyoruz, yöneticilere dinde hüküm koyma veya meşru kılma yetkisi veren müşriklerden değil!
Lakin şirklerinden gafil bir şekilde başkalarını tekfir edenlere bakın; Kur’an ve sünnet nassına aykırı dahi olsa “cumhurun görüşünü” din edinmişlerdir. Yani bir yandan taklitçi birer cahil olduklarını itiraf ettikleri halde en önemli içtihata kalkışarak belirli şahısların tekfirine hükmederken, mezhepleri taklid ederek de Allah’ın indirdiğine aykırı şeylerle dinde hükmetmektedirler.
Tekfir edilmesini vacip saydıkları kimselerden çok daha çirkinini irtikap etmektedirler! Birileri yöneticileri dünya işlerinde tagut edinirken, bunlar mezhepleri, görüşleri, kıyasları din konusunda tagut edinmektedirler!
Başkalarını Kafir Cengiz Han’ın Yâsık’ına tabi olanlara benzetirken, aslında bunu kendileri yapmaktadırlar. Çünkü Yâsık kanunnamesi, hak ile batılı, Allah’ın indirdiği ile indirmediğini birbirine karıştırarak bir din koyma girişimi idi, dünyevi hükümlerden ibaret değildi. İnsanlar bu uydurmayı din ve itikad edinmeye zorlanıyordu.
Yine İmam Ahmed rahimehullah, cehmiyye’nin kafir olduğunu söylemesine rağmen, insanları Kur’an’ın mahluk olduğuna inanmaya zorlayan yöneticiyi tekfir etmeyi şart koşmuyor, “onu tekfir etmezseniz tagutu inkar etmediğinizden müslüman olamazsınız” gibi bir iddiada bulunmuyor, böyle bir halife yönetimde diye Cuma kılınmaz demiyordu.
Selefilik iddiasında bulunan bir kısım tekfirciler: “Nafile namazda sınır yoktur, kişi nafile olarak dilediği kadar namaz kılabilir” diyerek Allah’ın dışında dinde meşru kılan ortaklar edinmişlerdir. Ehli Kitabın; alimleri ve zahidleri rab edinme belasını, adım adım izlemişlerdir. Onlar Tevbe 31. Ayetinden, hiç zikredilmediği halde yalnızca Fasık ve Zalim yöneticileri rab edinmeyi anlamışlardır. Halbuki alim ve zahidleri rab edinmek, onların Allah’tan bir delil olmadan söylediklerini ve yaptıklarını din edinmek şeklinde zuhur etmişti. Mezhep taklidine asla Tevbe 31. Ayetinin penceresinden bakmamış, delili olan ile delile aykırı olan arasında ayrım yapmamış, asıl maksattan uzaklaşmışlardır.
Bu hatalara uyardık diye hatayı itiraftan kibirlenen tekfirciler, iftira atarak kafalarını kuma gömmüş, deve kuşu aklıyla güya hedef saptırarak, bizim hakkımızda “Tagutların savunuculuğunu yapıyor, imamlara ise hakaret ediyor” iftirasını atmışlardır.
Forum sayfalarında “Dinde bağlayıcılık bakımından delili olmadığı sürece İmam Ahmed’in sözü ile kafir Coni’nin sözü arasında fark yoktur” dediğimi işiten tekfircilerin, bu hakikat karşısında ne kadar ezildikleri, çırpındıkça batışlarından belli olmaktadır. Lakin acı olan tarafı, hak karşısında tevazu gösterip, bu gerçeği itiraf etmek yerine, bu sözün İmam Ahmed’e hakaret olduğu ithamını yaparak, sırtlarının yere geldiği minderden kaçmalarıdır.
Elbette bu bir hakaret değil, İmam Ahmed’i ve diğer imamları rab edinmiş kimselere acı gerçeği açıklamak ve imamlara hakkı olan mertebeyi vermektir. Bu sözden İmam Ahmed’in zatı ile kafir Coni arasında fark görmediğimiz gibi bir mana çıkaran ise hakkın üzerini örtmekte ısrar eden inatçı bir mütekebbirdir. Onların ima ettikleri manadan Allah’a sığınırız!
Hiç düşünmüyorlar ki, Hattab’ın, Makdisinin, bin Ladin’in resmini muhabbet ve hararetle duvarlarına asanlar, sırf kanuni zorlamadan dolayı M.Kemal’in resmini istemeyerek, sevmeyerek asandan çok daha tehlikeli bir konumdadırlar. Çeçenistan bayrağını asıp yüceltenler, kanuni zorlama yüzünden istemeyerek T.C. bayrağını asanlardan daha tehlikeli noktadadırlar!
Nasıl ki sufilerin şeyhlerine uluhiyet ve rububiyet mertebesi vermelerine karşı çıktığımızda, onlar tarafından bize “Allah dostlarını inkar ediyor” çamuru atılıyorsa bu gafil muvahhid görünümü ile şirk batağında yüzenler de, içinde yaşadıkları bataklıktan çamur yuvarlayıp üzerimize atıyorlar.
Biz bundan yüksünmüyoruz, attıkları çamurlara, zahirî, “cinli”, ümmî/cahil vb. ithamlara hedef olmak Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den bize kalan bir mirastır, bunu gururla taşırız. Bilakis bu kadar batılın içerisinde, batıl işleyenler tarafından takdir edilseydik kendimizden şüphe ederdik. Öyle ki “akidede ne hatamızın olduğu” sorulmuş da, akidede hata olarak bana “Dünya düz demiyeni tekfir ettiğim, fakat parlementerler namaz kılıyorsa tekfir etmediğim” nispet edilmiş!
Namaz kılanları tekfir konusunda sakındığım doğrudur, biz bu akideyi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerinden, Buhari’de ve diğer hadis kaynaklarında Cabir radıyallahu anh gibi sahabelerin sözlerinden, tabiinden ve onlara güzellikle tabi olan imamlardan aldık. Namaz kılanları tekfir edenler, bu akidelerini kimlerden almışlar araştırsınlar, o zaman neyin akide problemi olduğunu görecekler…
Dünya düz demeyeni tekfir ettiğimizi söylemeleri ise açık bir iftiradır. Hem bana, hem İbn Baz rahimehullah’a hem Lecnetu’d-Daime’ye yapılan bir iftiradır. Böyle bir söz bir müslümandan sadır olmuş mudur, onu da bilmiyorum. Bildiğim şu ki, İslam düşmanları tevhid davetini karalamak için bunu uydurmuşlardır. Daha önce bir münasebetle buna cevap vermiştim, tekrar etmeyeceğim. Daha ilginci “Lalkaî” gibi ehli sünnetin akide esaslarına dair telif veren meşhur alimlerden birinin ismini kendine nik seçen, doğan görünümlü(!)lerden birinin, akide kusuru olarak, “Türkler gibi u’ları ü okumam”, Şamile’den kopyala yapıştır yapmam vs. hususları saymış… Ne kadar büyük bir akide kusuru bu ey imam!
Bu bana İzmirdeki bir seminerde hatipler arasında yapılan, selefilik adına davette bulunan bazılarının gerçek yüzlerini gördüğüm ve menhec üzerinde münakaşa oluşan bir toplantıda, erken öten horoz misali, allame sandığı birkaç heva ehli suudlu ilim talebesinin kurbanı olmuş, hemen solumda oturan zavallı birini hatırlattı. Menhecdeki sorunlar sorgulanırken benim hakkımda: “Daha salavatı okurken otuz tane hata yapıyor, sonra kalkmış fıkhi konulardan bahsediyor” demişti. Kendisi salavatı sürekli olarak “sassellem” şeklinde telaffuz eden birinin böyle bir gerekçe sunması, “Acaba salavatı onun gibi “sassellem” diye mi okumalıydım” diye kendi kendime düşündürmüştü(!)... Hatta o mecliste, ilimde kendileri gibi arap şeyhlerden eğitim alma imkanı olmadığı halde, daveti halka onlardan çok daha üstün bir şekilde ulaştıran Tacettin hocanın da birkaç kelimedeki hatalı telaffuzu, menhec problemi gibi lanse edilmişti. Kısacası doğan görünümlü şahinin motoru, zorlu bayırda yatak sarmış, çamura yatmıştı.
Esasında acem memlekette yetişen, anadili olan türkçe ile konuşan, bu dilde davet yapan, kıraat ve tecvid derslerini bu memlekette almış biri olarak, arapça konuşma ve telaffuz hataları yapmam benim ve benim gibiler için gayet doğal karşılanmalıdır. Arapçada ü harfinin olmadığı elbette malumdur, dikkat etmediğim zamanlarda alışkanlık eseri “ü” harfi kaçırdığımda, bırakın akidevi bir hatayı, hangi kelimenin manası değişmektedir, buna itiraz eden arkadaşlar söyleyebilirler mi? Üstelik benim türk muhataplara, arapça şakıyıp talakat havası atmak gibi bir derdim de yok. Bu konuda böyle bir derdi olanlar da çok sorun etmesinler, bir ay gibi kısa bir sürede bir arap ülkesinde kalınsa bu kolayca aşılır diye düşünüyorum. Şahin motoruna doğan kaportası geçirip, acem olduğum halde bülbül gibi arapça konuşmamı mı bekliyorlar? Çok beklerler… Okuduğumu anlıyor ve türkçeye de aktarabiliyorsam elhamdulillah bu bana yetiyor da artıyor. Bundan fazlası işin süsüdür, olursa daha kamil olur. İyi ama bunların akideyle, menhecle ne alakası var?
Çamur at izi kalsın mantığıyla hareket ediyorlar ama biz görüntüye not veren değiliz. İşinin ehli sarraf gibiyiz. Çamura buladığınız altının çamurunu hesaba katmaz, altını tartarız. Sarıya boyadığınız çamuru ise size değil, çöpe atarız.
Bizimkilerde garip bir arap ırkçılığı başgösterdi. Birçok arap şeyhinden çok daha düzgün akide ve menhec üzerinde bulunan hocalarımız ve arkadaşlarımız var, sırf arap olmadıkları için adam yerine koymuyorlar, lakin sırf arap diye neyin ne olduğunu bilmeyen, ne ezberletilmişse onu okuyan arap hatipler getirip konuşturuyorlar. – Gelenler arasında hakikaten ilim sahipleri de var, sözümüz onlara değil -
Memleketimin manzarası doğan görünümlü şahin! Bu memlekette nasıl usulsüz tekfir eden harici zihniyet, selefi olduğunu söylüyorsa, tekfiri tamamen iptal eden, Zındık Mustafa İslamoğlunun: “Biz tekfiri tekfir ettik” şeklindeki habis sözü gibi, kafiri dahi tekfir etmekten sakınan, namazın terkinin küfür olduğunu söylemeyi, demokrasi, laiklik ve buna benzer beşeri dinlerin küfür olduğunu söylemeyi dahi “haricilik” sayan, bu beşeri dinlerle hükmedenleri “müminleri emiri olarak kabul etmek gerektiğini” iddia eden, M. Kemal gibi apaçık küfrü ortada olanların dahi kafir olduğunu söylemeye karşı çıkan, diyanetin hanefi mukallidi, tadili erkana ve namaz vakitlerine riayet etmeyen fasık ve akidesi bozuk olan imamları arkasında namaz kılmayı farz gören, şirk ve bidatin işgal ettiği camilerdeki cemaati, müslümanların tabi olmak zorunda oldukları merkez cemaat zanneden Mürcie bir grup da maalesef kendisini “Selefi” adı ile kamufle etmektedir.
Kitap ve sünnete tabi olma davetini dilinden düşürmeyen, ancak kendisine davet ettikleri şeyde ne olduğundan bu kadar şuursuz hareket eden bir toplum içerisinde, halkın hislerini besleyerek prim yapmaya çalışan, selefî davetin düşmanı Alpaslan Kuytul gibi şovmenleri ve ona benzer kamera karşısındaki poz asalaklarını da selefî zanneden zavallılar çok! Nitekim “Ben habis bir rafızi, sünnet inkarcısı ve mutezileyim” diye adeta bas bas bağıran, konferansından birinde: “Bunlar Allah’ı ellerine geçirseler meydan dayağı çekerler” küfrünü telaffuz eden Mustafa İslamoğlu’nu, “Allah kişinin kiminle evleneceğini bilmez, Mezhep imamlarının Kur’an ile alakası yok, bir de Kadere iman diye bişey çıkarmışlar, Mehdi gelecekmiş, şurdan çay söyleyin” diyen Abdulaziz Bayındır’ı ve daha nicelerini de selefi zannedenler var! Bırakın selefi sanmayı, bunları müslüman zannetmek bile doğru değildir!
“Eleştirmedik kimse bırakmadın, sen sütten çıkmış ak kaşık mısın?” demeyin. Öyle değil tabii ki. Allah bana da, bütün müslümanlara da hatayı itiraf eden, kimden gelirse gelsin hak karşısında büyüklenmeyen gönül genişliği nasip etsin.
Memleketimin manzarası doğan görünümlü şahin dedim ama acaib bir istisnası da var. Kendilerinin has Ehli Sünnet olduğunu söyleyen, kafalarına göre kesip biçen bir de Mahmut Efendi cemaati ile diğer sufi kesimler var. Ben de bu memlekette tevhid davetçisi ve davetiyle hiç karşılaşmadığım zamanlarda tasavvuf mektebini gördüm geçirdim. Hem de tasavvufun temel kaynaklarını araştırarak, tasavvufun bütün öğretilerinde hadislerden dayanak arayarak! Büyük bir kusur vardı ki, tasavvufun bugünki gittikçe çirkinleşen hâli bu kapıdan süratle girmişti. Bu kusur, zayıf hadislere ve hatta uydurma rivayetlere dayanmaktır. Zaten uydurma ve zayıf hadisleri tasavvuftan çıkarın bakın, geride tasavvufun temeli diye bir şey kalmıyor.
Lakin bu kamuflajda bir terslik var. Allah Azze ve Celle’nin kitabında uyardığı gibi, daha üstün olan, daha düşük olanla değiştirilir mi?! İnsan doğan motorunun üzerine neden şahin kamuflajı yapar ki? Yalnız Allah’tan istemek, gelen yardımı hakiki sahibine nispet etmek varken, insan neden “Evliyaullahtan” yardım ister ve neden Allah’ın kendisine nimetini, “Evliya medet eyledi” diye inkar eder?
Malumunuz Cübbeli Gaflet hoca zalimce bir komploya uğrayarak hapse girmiş, Allah kendisini kurtarınca “Evliyaullahın himmeti yetişti” diyerek en büyük nankörlüğü yapmıştı.
Bu ne gaflet behey Cübbeli! Allah’ın lütfunu itiraf etmek bu kadar mı zor geliyor? Sana Allah’ın yardım etmiş olması, iddia ettiğin evliyanın yardım etmiş olmasından daha üstün değil mi? Bu kadar salak olamazsın! Mekkeli müşrikler kadar da mı beynin yok? Onlar bile putlarına tevessül ettiklerinde fayda ve zararı Allah’tan biliyorlardı.
Allah İbnu’l-Mubarek’e rahmet etsin, “Sufilerden akıl sahibi olanını hiç görmedik” derken meğer ne kadar haklıymış!
Hem sonra, gülünüp dalga geçilmemesi gereken konularda insanları güldürüyor, dinin yüceltilmesi gereken değerlerini makaraya alıyorsun. Okuduğun, kendi mezhebinin fıkıh kitaplarında, elfazı küfür bablarında bunun hükmü nasıl geçiyor, Allah için söyle ve kendi hükmünü ver!
Diyorsun ki, “Millet beyninde karıları düşünüyor müşrik olmuyor da, salihleri düşünüp rabıta yapınca mı müşrik olacak?” Bunu diyecek kadar mı cahilsin? Kulağını çekmeyen o efendin de mi buna göz yumacak kadar ebleh! Sizin gibi cahilleri takdir eden Avvame gibi mürekkep yalamış soytarılar da mı cehaletinizi görmüyor? Kör ve sağırlar mı, yoksa görmezden ve duymazdan mı geliyorlar! Bir kimsenin Allah’a yakınlık umarak yaptığı bâtıl bir fiil ile Allah’a isyan olarak yapılan bâtıl fiil arasındaki farkı bilmeyecek, anlamayacak kadar aciz misin, yoksa salak numarası mı yapıyorsun?
İşte sana ve senin şahsında bütün sufilere kıstas veriyorum: ben size yalnızca Allah’ı anmanızı öğütlüyorum! Bu size ağır geliyorsa, ille de evliyaullahı katmayınca huzur duymuyorsanız, ahirete iman etmeyenlerin yalnız Allah anılınca rahatsız olmalarını hatırlayın. Sonra onların Allah’a ortak koştukları anılınca huzur duymalarını, neşelerinin yerine gelmesini düşünün!
Allah'ın adı tek başına zikredildiği zaman, âhirete îman etmeyenlerin kalpleri kinle dolar; fakat Allah'tan başkası zikredildiği zaman da hemen neşelenirler” (Zümer 45)
Cübbeli! Her söylediğini din edinen bir yığın cemaatinin vebalini düşün. Sen Allah’ın kitabını okumayan biri değilsin. Eğer okuduğunu düşünmez ve anlamaz isen, kasetçalardan farkın sırtındaki cübbe, başındaki sarık mı?
Sen iddiasında bulunduğun Nakşibendiliği dahi temsil edemezsin, bu bâtılın da uzağında bir sapıklıktasın, nerede kaldı ki hanefi mezhebi ve ehl-i sünnetin sınırları hakkında konuşasın! Din ve akideyle alay etmekten vazgeç, tevbe et. Tevbe etmen için sana bize gelip el tutmanı da şart koşmuyoruz.
Gazali’nin Sahihu Buhari’yi göğsüne basıp, “Ya rabbi! Bunun dışındakilerden tevbe ediyorum” demesi gibi tevbe et!
Allah’a ortak koştuğun şeyh Abdulkadir’in mezhebini terk edip Kur’an ve sünnete dönmesi gibi tevbe et!
Fahreddin Razi’nin “Kelamla uğraşmak boş hayalmiş” diyerek “er-Rahmanu ale’l-arşisteva” ayetinin azameti karşısında tevbe edişi gibi tevbe et!  
Cehm b. Safvan’ın: “Elimden gelse bütün mushaflardan istiva ayetini silerdim” demesi gibi kafir olma!
Mekkeli müşriklerin: “Allah’ım, senin ortağın yoktur, ancak bir ortağın vardır ki, onun da sahip olduğu her şey zaten sana aittir” demeleri gibi  şirkinde ısrar edenlerden olma!
Bariz sapıklığına rağmen seni seven, saygı duyan, sana tabi olan şuursuz kalabalıklara aldanma! Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in müjdelediği, itilip kakılan, kapılardan kovulan gariplerden olmak, O’nun “geriye posa gibi insan kalabalıkları kalacak” ve “cahil önderler edinecekler” dediği kalabalığa dahil olmaktan üstündür!
Subhanekallahumme ve bihamdik ve eşhedu en la ilahe illa ente vahdeke la şerike lek, ve estagfiruke ve etûbu ileyk.
Ebu Muaz.

23 Aralık 2012 Pazar

Konuşma ve Dinleme Edeplerinden...

Hikmet sahiplerinden biri oğluna şöyle nasihat etti:
"Ey oğlum!
* Güzel konuşmayı öğrendiğin gibi, güzel dinlemeyi de öğren.
* İnsanlar senin konuşmaktan çok dinlemeye olan hırsını bilsinler.
* Yapmaktan vazgeçmen gereken şeyleri söylemekte acele etmekten sakın.
* Ta ki insanlar senin yapmayacağın bir şeyi asla söylemeyeceğini bilsinler."
 
Dediler ki:
* Kimseye konuşma ile galip gelmemek,
* Başkasına sorulan soruya onun adına cevap vermemek,
* Bir şey anlatıldığında o konuda tartışmamak ve lüzumsuz yere o konuya dahil olmamak,
* Anlatılan şeyi bildiğini göstermeye çalışmamak,
* Arkadaşınla konuştuğunda onu delil ile muaheze etmek ve ona bir çıkış yolu bırakmak
* Ona karşı zafer kazanma edalarına girmemek
* Ve güzel konuşmanın öğrenildiği gibi güzelce dinlemeyi de öğrenmek güzel edeptendir.
 
İbn Abdirabbih el-Endulusî, Te'dîbu'n-Nâşiîn Biedebi'd-Dunya ve'd-Dîn (s.71-72)

Cihadda Tırnak ve Bıyık Uzatılabilir mi?

Bismillah.
Şifahen sorulan bir soruda cihadda veya düşman topraklarında tırnakları uzatmanın yahut düşmana heybetli görünmek için bıyıkları uzatmanın caiz olup olmadığı ve bu konuda halk arasında bazı sahabelerin bunu yaptığına dair dolaşan sözlerin aslının mevcudiyeti hakkında bilgi istenmiştir.
Cevap: Cihadda düşmana heybetli görünmek için bıyıkları uzatmanın meşru olduğunu gösteren şer'i bir delil veya herhangi bir sahabenin fiilini bulamadım. Hanefilerden Serahsi, İmam Muhammed'in Siyeru'l-Kebir şerhinde (1/81), darul-harpte düşmana karşı heybetli olmak için bunun mendup olduğunu zikreder. Lakin bu konuda herhangi bir delil zikretmemiştir. Hanefi fakih(!)lerin bu gibi zihinlerde üretilen şahsi görüşleri ve batıl kıyasları din kılarak "mendup" saymaları, meşhur çirkinliklerindendir. 
Aslolan, "Bıyığından almayan bizden değildir" hadisinin genel kapsamlı hükmüdür.
Düşman topraklarında tırnakları uzatmaya gelince, bu konuda Ömer radıyallahu anh'e nispet edilen şöyle bir söz vardır:
وَفِّرُوا الْأَظْفَارَ فِي أَرْضِ الْعَدُوِّ ; فَإِنَّهُ سِلَاحٌ
"Düşman topraklarında tırnaklarınızı uzatınız. Zira o bir silahtır"
Bunu İbn Nehhas Meşariu'l-Eşvak'ta (no:855) İbn Ebi Şeybe'ye nispet ederek zikretmiş ve kitabın muhakkikleri (Halid el-İslambuli ve İdris Muhammed) Musannef'te bulamadıklarını söylemişlerdir.
Derim ki: Bu eseri Said b. Mansur, Sünen'inde (no:2884); İbnu'l-Mubarek'ten, o Ebu Bekr b. Ebi Meryem'den, o Ebu'l-Ahvas Hakîm b. Cubeyr'den (Doğrusu Ebu'l-Ahvas künyeli olan Hakim b. Umeyr'dir ve saduk bir ravidir) o da Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh'den rivayet etmiştir.
Yine İbn Ebi Şeybe (Avvame tahkikiyle basılan nusha, no:19797) İsa b. Yunus - Ebu Bekr b. Abdillah (Ebu Meryem)'den, o da şeyhlerinden, onlar da Ömer radıyallahu anh'den isnadıyla rivayet etmiştir. Aynı tarikle Busayri, İthaf'ta (4410) Musedded b. Muserhed'in Müsned'inde rivayet ettiğini nakleder ve isnadı hakkında "zayıf" hükmü verir. Ayrıca bkz.: İbn Hacer, Metalibu'l-Aliye (2055)
Bu iki isnadda da Ebu Bekr b. Ebi Meryem tek kalmış olup zayıf bir ravidir ve ömrünün sonlarında da hafıza karışıklığına uğramıştır. 
Bu konuda İbn Kudame, el-Mugni'de (9/167) ve İbn Nehhas (no:856) isnad zikretmeksizin Hakem b. Amr'dan şöyle naklederler:
أَمَرَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ لَا نُحْفِيَ الْأَظْفَارَ فِي الْجِهَادِ، فَإِنَّ الْقُوَّةَ الْأَظْفَارُ
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize cihadda tırnaklarımızı kesmememizi emretti. çünkü tırnaklar kuvvettir."
Görüldüğü üzere bu konuda hüccet olabilecek birşey sabit olmamıştır. Allah en iyi bilendir.
Ebu Muaz.  

18 Aralık 2012 Salı

İbn Useymin’in Suretler Hakkındaki Fetvasının Hakikati

Şeyh İbn Useymin’in Suretler Hakkındaki Fetvasının Hakikati
Ebu Muaz el-Çubukabadî

16 Aralık 2012 Pazar

Televizyon ve Dinî Uydu Kanalları Hakkında

 
Televizyon Hakkında
Şeyh Abdullah b. Ömer b. Mer’î b. Berîk hafizehullah
Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukabadî

Cep Telefonu Kamerasıyla Suret Fitnesi

Suret ve Cep Telefonu Fitnesi
Şeyh Abdurrahman b. Nasır el-Berrak hafizehullah
Tercüme: Ebu Muaz el-Çubukabadî
Müşrikler hoşlanmasalar da, rasulünü, bütün dinlere üstün kılmak üzere hidayet ve hak din ile gönderen Allah’a hamd olsun. Allah’ın salat ve selamı, rasulünün, ailesinin, ashabının ve tabiinin üzerine olsun.
Bundan sonra:
 Yaygınlaşan belalardan ve insanların çoğunun içine düştüğü fitnelerden biri de erkeklerin, kadınların, küçüklerin, büyüklerin ve çocukların ellerinde veya ceplerinde bulunan cep telefonu kamerası ile resim çekmektir. Her şahıs, özel ya da genel her durum ve her ortamda, resim çekmeye hazır haldedirler. Bazı insanların özel ve gizli halleri de resmedilebilir. Bu, çekilmesi caiz olmayan ve birçok kötülükler içeren suretler de olabilmektedir.
Cep telefonuyla tasvir (suret yapma, resim çekme) fitnesi pek çok kötülükler ve fesatlar içermektedir ki, bunlardan bazısı şöyledir:
1- Suret yapmanın haram olduğuna, bu konuda şiddetli yasaklama ve tehdite delalet eden, suret yapanları lanetleyen sünnet naslarının zahirine muhalefet. Tevil yaparak hevaya uyanların tevili, eski ve yeni ümmette meydana gelen bütün kötülüklerin kaynağıdır. Tevilde bulunan müçtehid ise, onun mazur olduğu bilinmekle beraber, hevasına tabi olan mazur değil, günahkardır. İnsanların fitneye düştükleri bu suret yapma işinde, bazı şüpheler sebebiyle bunu helal saymışlardır. Bu, en azından müştebihat türündendir ki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Kim şüphelilerden sakınırsa dinini ve ırzını korumuş olur, kim de şüphelilere düşerse, harama da düşer” buyurmuştur.
2- Suretinin yapılmasını (resminin veya videosunun çekilmesini) istemeyen kimsenin suretini yapmak, o kimsenin hukukuna tecavüzdür. Bu suretin yayılması ve yayınlanması ile kötülük artar. Sureti çekilen kişi bir kadın olabilir. Kendisi razı olsa dahi onun tasvirini yapmak, onun resmini yayınlamak helal değildir. Zira bu, eğer evliyse o kadının boşanmasına sebep olabilir. Yahut dul ise ona rağbet edilmesine sebep olabilir. Üstelik yabancı erkeklerin onun resmine bakmaları da helal değildir. Yine kişinin rızası olmadan, meclisinin, evinin ve eşyalarının, çocuklarının vb. resimleri gibi özel resimlerinin çekilmesi de böyledir.
3- Kadınların toplantılarını, düğün (resim ve videolarını) çekmek, fuzuli ve fasık kimselerin bakmalarına imkan verir ve buna bakmak helal değildir.
4- Kadın erkek karışık toplantılar gibi çirkin ortamların suretinin çekilmesi, erkek ve kadınların karışık oyun oynadıkları ve raksettikleri hayasızlıkların çekilmesi, sonra bunların münkere karşı çıkma ve batıl ile batıl işleyenlerin utandırılması bahanesi ile yayınlanması, kalpleri hastalıklı kimselerin bu çirkin manzaralara bakmalarına ve faydalanmalarına imkan verir. Şayet zorunluluk varsa, adil kimsenin haberi tasdik edilmediğinde veya hata ispatlanmak istendiğinde sorgulanan kimselere karşı delil getirmek için bunları saklamak gerekir. Halkın karşı çıkması ise sözle olur.
5- Lüzumsuz, ne dinde ne dünyada hiçbir maslahat içermeyen resimler çekilmesi. Bunun sebebi ancak heva, suret sevgisi ve boşluktur. Yine erkeklerin düğün ve benzeri toplantılarda damadın, yanındakilerin, girip çıkanların resimleri de böyledir. Yine mescidlerdeki konferansların, kuran ezberleme halkalarının, güven şüphesiyle toplantıların çekilmesi de lüzumsuzdur. Adil veya güvenilir bir kimsenin haberi suretten daha güvenilirdir.
6- Hatıra dedikleri resimlerin saklanması. Bunun en çirkini gelin ve damat resimlerinin çekilerek hatıra için saklanmasıdır. Zira bu resimler meleklerin eve girmesine manidir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Melekler içinde ne bir köpek ne de bir suret bulunan eve girerler” buyurmuştur. Saygı gösterilmeyen ve paralardaki resimler gibi kaçınılamayan resimler bundan hariçtir.
Ey Müslüman! Suretlerin haramlığına dair bazı hadisleri naklediyorum:
Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Benim yarattığım gibi yaratmaya kalkışandan daha zalim vardır? Haydi bir zerre, bir tane veya bir arpa tanesi yaratsınlar!” Buhari ve Muslim rivayet etmişlerdir.
Yine Buhari ve Muslim, Aişe radıyallahu anha’dan rivayet ediyorlar: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde insanların en şiddetli azap görecek olanları (suret yaparak) Allah’ın yarattığına benzetmeye çalışanlardır.”
Yine buhari ve Muslim İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her suret yapan kimse ateştedir. Yaptığı her surete can verilir ve bu suret ona cehennemde azap eder”
Yine Buhari ve Muslim, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Kim dünyada bir suret yaparsa ona can vermekle mükellef kılınır, fakat ona can veremez.”  
Müslümanın Allah’tan sakınması ve dininin selameti için ihtiyatlı olması, hevaya tabi olmaktan uzak durması, insanların çoğunun yaptığı şeylere aldanmaması, batılın çokluğuna kıymet vermemesi gerekir. “De ki: "İyi ve temiz olan şeyle, kötü ve pis olan şey, kötü ve pis olanın çokluğu hoşunuza gitse bile, bir değildir. Bu itibarla, ey akıl sahipleri, Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz” (Maide 100)
Allah’tan dinde basiret ve hakkı talepte güzel kasıt dileriz. Allah’ın salat ve selamı Muhammed’in, ailesinin ve bütün ashabının üzerine olsun.

14 Aralık 2012 Cuma

Şeyh Mukbil'in Muasırlara Nasihati

Muasırlara Nasihatim
Şeyh Mukbil b. Hadî el-Vadiî
Tercüme: Ebu Muaz

13 Aralık 2012 Perşembe

Yolcuya Cuma Namazı Yoktur

Seferî (yolcu)ya Cuma namazı yoktur. Bunun delili Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yolculuklarında, yanında cemaat olmasına rağmen Cuma namazı kılmamış olmasıdır. Sadece öğle namazını kısaltarak kılmıştır.
Şayet: “Seferde Cuma günü dışında cem ve kısaltma yapmış ve Cuma namazı kılmış olamaz mı?” denilirse, bunu iki açıdan cevap verilir:

Bayramda Tebrikleşmenin Zamanı ve Ziyaretin Hükmü

Şeyh allame Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’a şöyle soruldu: Soru 36: “Bayram günü tebrik etme na zaman başlar ve ne zamana kadar devam eder?
Cevap: Tebrik etme hakkında gelen bir şey bilmiyorum. İnsanların birbirlerini bayram günü tebrik etmesinde sakınca yoktur. Bu konuda bir şey gelmemiştir. Bidat sınırına gelmedikçe bunda sakınca yoktur. Bu konuda vakitle sınırlama da yoktur. Lakin insanların bayramda yaptıkları şeylerin ve ziyaretlerle meşgul olmalarının bir delili yoktur. Allah yardımcımız olsun.”
Kaynak: Oruç Ahkamı ve diğer sorular adlı kaset, (33. Dakika, 42. Saniye)
Tercüme: Ebu Muaz

Bayramda Ziyaretleşmenin Bidat Oluşu/Şeyh Elbani

Tercüme: Ebu Muaz

11 Aralık 2012 Salı

Muasırların Yıkmaları Gereken Put: Suretler


Ruh Taşıyan Canlıların Suretinin Haramlığı


Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî Rahimehullah'tan özetleyerek tercüme eden: Ebu Muâz el-Çubukâbâdî

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem suret yapanlara lanet etmiştir

Avn b. Ebi Cuhayfe hacamatçı bir köle satın almıştı. (babası Ebu Cuhayfe ona) dedi ki:

أنه أشترى غلامًا حجامًا فقال: إن النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم نهى عن ثمن الدم وثمن الكلب وكسب البغي، ولعن آكل الربا وموكله والواشمة والمستوشمة والمصور.

“Şüphesiz Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kan ücretinden, köpek ücretinden ve fahişenin ücretinden yasakladı. Faiz yiyene, faize vekillik yapana, dövme yapana ve yaptırana ve suret yapana lanet etti.”

Buhari (10/393)

Suretlerin Silinmesinin Emredilmesi

Ebu’l-Heyyac el-Esedî dedi ki: “Ali b. Ebi Talib radıyallahu anh bana şöyle dedi:

ألا أبعثك على ما بعثني عليه رسول الله صلى الله عليه وعلى آله وسلم: ألا تدع تمثالاً إلا طمسته ولا قبرًا مشرفًا إلا سويته.

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in beni gönderdiği şey için seni göndermeyeyim mi: Silmedik bir timsal bırakma, düzlemedik bir yüksek kabir bırakma!”

Diğer rivayette bu hadisi:

ولا صورة إلا طمستها.

“Silmedik bir suret bırakma” lafzıyla zikretti.

Muslim (2/666)

Allah’ın Dışında Surete  de İbadet Edenler Olmuştur

Aişe radıyallahu anha’dan:

لما أشتكى النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم ذكرت بعض نسائه كنسية رأينها بأرض الحبشة يقال لها: مارية، وكانت أم سلمة وأم حبيبة رضي الله عنهما أتتا أرض الحبشة فذكرتا من حسنها وتصاوير فيها، فرفع رأسه فقال " أولئك إذا مات منهم الرجل الصالح بنوا على قبره مسجدًا ثم صوروا فيه تلك الصور، أولئك شرار الخلق عند الله "

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem rahatsızlandığı zaman hanımlarından birisi Habeş topraklarında gördüğü bir kiliseden bahsetti. Ona: “Mariye” deniliyordu. Umm Seleme ve Umm Habibe radıyallahu anhuma Habeş topraklarına gitmişlerdi. Bu kilisenin güzelliğinden ve içindeki suretlerden bahsettiler. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Onlar, kendilerinden salih bir kimse öldüğü zaman kabrinin üzerine mescid bina edeler, sonra bu suretleri yaparlardı. Onlar Allah katında halkın en şerlileridirler.”

Buhari (3/208) Muslim (1/375)

Melekler İçinde Suretler Bulunan Eve Girmezler

Ebu Talha radıyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لا تدخل الملائكة بيتًا فيه كلب ولا تصاوير "

“Melekler içinde ne köpek ve ne de suretler bulunan eve girerler.”

Buhari (10/380- Fethu’l-Bari) Muslim (14/83, 84-Nevevi şerhiyle)

Şeyh Mukbil dedi ki: “Burada meleklerden maksat rahmet melekleridir.”

Zeyd b. Halid, Ebu Talha radıyallahu anh’den rivayet ediyor: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إن رسول الله صلى الله عليه وعلى آله وسلم قال: " إن الملائكة لا تدخل بيتًا فيه صورة ". قال بسر: ثم أشتكى زيد فعدناه فإذا بابه ستر فيه صورة، فقلت لعبيد الله الخولاني ربيب ميمونة زوج النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم: ألم يخبرنا زيد عن الصور اليوم الأول؟ فقال عبيد الله ألم تسمعه حين قال " إلا رقما في ثوب ".

“Şüphesiz melekler içinde suret bulunan bir eve girmezler.” Ravi Busr dedi ki: “Sonra Zeyd rahatsızlandı ve biz onu ziyaret ettik. Kapısında üzerinde suret bulunan bir örtü gördük. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in eşi olan Meymune radıyallahu anha’nın kardeşi Ubeydullah el-Havlanî’ye dedim ki: “Zeyd bize önceki gün suretler hakkında hadis söylememiş miydi?” Ubeydullah: “Ancak kumaştaki rakam hariç” dediğini duymadın mı?” dedi.

Buhari (10/389) Muslim (14/85)

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan:

وعد جبريل النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم فراث عليه حتى اشتد على النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم، فخرج النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم فلقيه فشكا إليه ما وجد، فقال له: " إنا لا ندخل بيتًا فيه صورة ولا كلب

“Cibril, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e vaadde bulunmuş, gelmeyince bu durum Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e ağır gelmişti. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem dışarı çıkınca Cibril ile karşılaştı. Hissettiği durumu ona şikayet etti. O da dedi ki: “Biz içinde ne suret ve ne de köpek bulunan bir eve gireriz”

Buhari (10/391) Muslim (14/81)

Aişe radıyallahu anha üzerinde suretler bulunan bir nemruka (minder) almıştı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onun yanına girmedi. Aişe radıyallahu anha: “Allah’a tevbe ederim, günahım nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu nemruka nedir?” buyurdu. Aişe radıyallahu anha da: “Üzerine oturmak ve yaslanmak için” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Bu suretleri yapanlar kıyamet gününde azap olunurlar. Onlara: “Yarattığınız şeyleri diriltin” denilir. Şüphesiz melekler içinde suret bulunan bir eve girmezler.”

Buhari (10/389) Muslim (14/89)

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

لا تدخل الملائكة بيتًا فيه تماثيل أو تصاوير

“Melekler içinde timsaller (heykel ve biblolar) veya suretler (resimler) bulunan bir eve girmezler.”

Muslim (14/94)

Ali radıyallahu anh’den:

صنعت طعامًا فدعوت النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم فجاء فدخل فرأى سترًا فيه تصاوير فخرج وقال: " إن الملائكة لا تدخل بيتًا فيه تصاوير

“Bir yemek yaptım ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i davet ettim. Gelip girdiğinde üzerinde suretler bulunan bir örtü gördü ve hemen çıktı. Şöyle buyurdu: “Şüphesiz melekler içinde suretler bulunan bir eve girmezler.”

Sahih. Nesai (8/213) İbn Mace (2/1114) Ebu Ya’la (1/342)

Kıyamet Gününde En Şiddetli Azap Görenler Suret Yapanlardır

Muslim dedi ki: “Mesruk ile beraber Yesar b. Numeyr’in evinde idik. Sofasında timsaller gördük. Dedi ki: “Abdullah (b. Mesud radıyallahu anh)’ın şöyle dediğini işittim: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إن اشد الناس عذابًا عند الله يوم القيامة المصورن

“Şüphesiz kıyamet gününde insanların en şiddetli azap görecek olanları suret yapanlardır.”

Buhari (10/382) Muslim (14/92)

İbn Ömer radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إن الذين يصنعون هذه الصور يعذبون يوم القيامة يقال لهم: أحيوا ما خلقتم

“Şüphesiz şu suretleri yapanlar kıyamet gününde azap edilecekler ve onlara şöyle denilecek: “Yarattıklarınıza can verin.”

Buhari (10/382) Muslim (14/92)

Suret Yapanlar İnsanların En Zalimleridir

Ebu Zur’a şöyle dedi: “Ebu Hureyre radıyallahu anh ile beraber Medine’de bir eve girdik. Yukarı tarafta bir ressamın suret yaptığını gördü. Şöyle dedi: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

ومن أظلم ممن ذهب يخلق كخلقي فليخلقوا حبة وليخلقوا ذرة

“(Allah Azze ve Celle buyurdu ki:) Benim yarattığım gibi yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Haydi bir tane yaratsınlar, bir zerre yaratsınlar!” Sonra bir kap su istedi, eliyle yıkamaya başladı. Öyle ki su, koltuk altına kaçtı…

Buhari (10/385) Muslim (14/93, 94)

Ruh Taşıyan Canlıların Suretlerinin Genel Olarak Haram Kılınmasının Delili

Aişe radıyallahu anha’dan: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir yolculuktan döndü. Benim yanıma geldiğinde ben de üzerinde resimler olan bir perdeyi kilere asmıştım. Onu aldı ve parçaladı. Yüzü kızarmıştı. Şöyle buyurdu:

يا عائشة أشد الناس عذابًا عند الله يوم القيامة الذين يضاهون بخلق الله

"Ey Aişe! Kıyamet günü Allah indinde azaba uğrayan insanların en şid­detlileri, Allah'ın yarattıklarına benzer şeyler ya­panlardır. (Yaratma konusunda Allah'a benzemeye kalkışanlardır)." Aişe radıyallahü anha dedi ki;  “Bunun üzerine ben de onu parçalayıp bir veya iki yastık yaptım."

Muslim’in rivayetinde şöyle geçer: “Örtüyü görünce Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzünün rengi değişti. Sonra perdeyi alıp parçaladı ve sonra şöyle buyurdu:

إن من أشد الناس عذابًا يوم القيامة الذين يشبهون بخلق الله

 “Şüphesiz kıyamet gününde insanların en şiddetli azap görecek olanları Allah’ın yarattıklarına benzetenlerdir.”

Buhari (10/386) Muslim (14/87)

Suret Yapmaktan Yasaklama

Cabir radıyallahu anh’den:

نهى رسول الله صلى الله عليه وعلى آله وسلم عن الصورة في البيت ونهى أن يصنع ذلك.

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem evde suret bulundurmaktan ve suret yapmaktan yasakladı.”

Hasen. Tirmizi (5/427)

Cabir radıyallahu anh’den:

أن النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم نهى عن الصور في البيت، ونهى الرجل أن يصنع ذلك وأن النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم أمر عمر بن الخطاب زمن الفتح وهو بالبطحاء أن يأتي الكعبة فيمحو كل صورة فيها، ولم يدخل البيت محيت كل صورة فيه

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem evde suret bulundurmaktan ve kişinin bunları (suretleri) yapmasından yasakladı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Fetih zamanı, Batha’da Ömer radıyallahu anh’e Kab’eye gidip oradaki bütün suretleri silmesini emretti. Kabedeki bütün suretler silinmedikçe girmedi.”

Hasen. Ahmed (3/335, 383, 384) Ebu Ya’la (4/169)

Şeyh Mukbil dedi ki: “Bu hadisler gölgeli ya da gölgesiz, her resmin genel olarak haram kılındığının delilleridir.”

 Cabir radıyallahu anh’den:

كان في الكعبة صور، فأمر النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم عمر بن الخطاب أن يمحوها، فبل  عمر ثوبًا ومحاها به، فدخلها رسول الله صلى الله عليه وعلى آله وسلم وما فيها منها شيء

“Kabe’de suretler vardı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’a onları silmesini emretti. Ömer radıyallahu anh de bir kumaşı ıslatarak onları sildi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem oraya girdiğinde, o suretlerden bir şey kalmamıştı.”

Ahmed (3/396)

Şeyh Mukbil şöyle demiştir: “Bu hadis fotoğraf ya da başka şekilde ruh taşıyan bütün suretlerin genel olarak haram kılındığına delildir.”

Suret Yapmak Büyük Günahlardandır

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

يخرج عنق من النار يوم القيامة له عينان تبصران وأذنان تسمعان ولسان ينطق يقول: إني وُكِّلت بثلاثة: بكل جبار عنيد، وبكل من دعا مع الله إلهًا آخر، وبالمصورين

“Kıyamet gününde gören iki gözü olan, işiten iki kulağı olan ve konuşan bir dili olan bir boyun cehennemden çıkarak şöyle diyecek: “Ben şu üç tür kişi ile görevlendirildim: Her inatçı zorba, Allah ile beraber başka bir ilaha dua eden herkes ve suret yapanlar”

Sahih. Tirmizi (7/295) Ahmed (16/184)

Şüphelilerden Uzaklaşmak

Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe’den:

أنه دخل على أبي طلحة الأنصاري يعوده فوجد عنده سهل بن حنيف قال: فدعا أبو طلحة إنسانًا ينزع نمطًا تحته، فقال له سهل: لم تنزعه؟ قال: لأن فيها تصاوير، وقال فيه النبي صلى الله عليه وعلى آله وسلم ما قد علمت، قال سهل: أو لم يقل: " إلا ما كان رقمًا في ثوب؟ " قال: بلى، ولكنه أطيب لنفسي

“O Ebu Talha el-Ensari radıyallahu anh’ı hasta iken ziyarete geldi. Yanında Sehl b. Huneyf’in bulunduğunu gördü. Dedi ki: “Ebu Talha radıyallahu anh altındaki örtüyü alması için birini çağırdı. Sehl radıyallahu anh ona dedi ki: “Neden onu kaldırtıyorsun?” dedi ki: “Çünkü onda resimler vardır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bunun hakkında senin de bildiğin şeyi söylemiştir.” Sehl radıyallahu anh dedi ki: “Ancak kumaşta bulunan şekil hariç” demedi mi?” Ebu Talha radıyallahu anh: “Evet, lakin ben gönlümde bir sıkıntı kalmasını istemiyorum” dedi.

Sahih. Tirmizi (5/430)

Suretlerin Ağaç Şekline Dönene Kadar Kesilmesi Emri

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أتاني جبرائيل فقال: إني كنت أتيتك البارحة فلم يمنعني أن أكون دخلت عليك البيت الذي كنت فيه إلا أنه كان في باب البيت تمثال الرجال، وكان في البيت قرام ستر فيه تماثيل، وكان في البيت كلب، فمُر برأس التمثال الذي بالباب فليقطع فيصير كهيئة الشجرة، ومر بالستر فليقطع ويجعل منه وسادتين منتبذتين توطأن، ومر بالكلب فليخرج "، ففعل رسول الله صلى الله عليه وعلى آله وسلم وكان ذلك الكلب جروًا للحسين أو للحسن تحت نَضَدٍ له فأمر فأخرج.

“Cebrail (aleyhi's-selâm) bana geldi ve şöyle dedi: “Ben sana dün gelmiştim. Eve girip yanına gelmeme engel olan şey ancak evin kapısındaki adam timsalleridir. Evde üzerinde timsaller bulunan şekilli bir örtü vardı. Yine evde bir de köpek vardı. Emret de kapıdaki timsaller kesilip ağaç şekline getirilsin. Örtünün kesilerek ayak altında çiğnenen iki yastık yapılmasını emret. Köpeğin de çıkarılmasını emret.” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem de bunu yaptı…

Hasen, sahih. Tirmizi (8/90) Ebu Davud (11/213) Ahmed (8032, 8065)

Ruh Taşıyan Canlıların Suretlerini Yapan Herkes Cehennemdedir

Said bin ebi'l Hasan'dan: “Bir adam İbn Abbas radıyallahu anhuma’ya geldi ve dedi ki: “Ben şu resimleri yapan biriyim. Bu konuda bana fetva ver.” Bunun üzerine İbn Abbas radıyallahu anhuma ona dedi ki: “Bana yaklaş.” Adam da O'na yaklaştı. Sonra İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Bana yaklaş” dedi, o da yaklaştı; ta ki elini adamın başına koyuncaya kadar yaklaştı. Sonra dedi ki: “Sana Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den işittiğimi haber vereceğim. Allah Rasûlünün şöyle dediğini işittim:

كل مصور في النار، يجعل له بكل صورة صورها نفسًا فتعذبه في جهنم

"Bütün musavvirler (heykel, resim, video v.s yapanlar) Cehennem'dedirler. Yapmış olduğu her resme can ve­rilir de onlar ona Cehennemde azap verirler." Daha sonra İbn Abbas radıyallahu anhuma adama dedi ki: “Eğer mutlaka resim yapacaksan ağaç resimleri ve canı olmayan şeylerin resimlerini yap.”

Muslim (14/93)

İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

من صور صورة في الدنيا كُلِّفَ أن ينفخ فيها الروح يوم القيامة وليس بنافخ

Kim dünyada bir suret yaparsa kıyamet gününde ona ruh üflemekle emrolunur. O da bunu yapamayacaktır.”

Şeyh Mukbil rahimehullah şöyle demiştir: “Bu deliller ruh taşıyan canlıların suretini yapmanın genel olarak haram kılındığını göstermektedir. Bu suretin gölgeli veya gölgesiz olması fark etmez. Kumaştaki şekil hadisi gölgesi olmayanın da haram kılındığını göstermektedir. Yine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Kabe’nin duvarında bulunan suretlerin silinmesini emretmiş, bu resimler kumaş ve su ile silinmiştir.

“Ancak kumaştaki şekil hariç” sözü, suret yapanlara delil değildir. Zira bu şekil, ruh taşımayan varlıklara ait olabilir. Yine (başı kesilerek) ağaç şekline çevrilmiş canlılara ait olabilir. Meleklerin girmelerine mani olmaması için yerde bulunan, hakir görülen suretlerin de evden temizlenmesi gerekir. yine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, yastıkta bulunan suretlerin kesilmesini emretmiştir. Muhtemelen bu suretler yer yaygısında idi. bu resimler de ağaç şeklinde dönecek şekilde kesilmiştir.

Böylece anlaşılmıştır ki, dergilerde, gazetelerde, televizyonda, videoda ve bunların dışındaki modern aletlerde bulunan suretler haramdır. Heva ehlinin şüphelerle bu haramı süslemelerinden sakınmalısın! Nitekim her suret yapanın cehennemde olduğunu öğrenmiş bulunuyorsun. Hadisteki “Kullu: her” kelimesi genellik ifade eder. Yine “Yok etmedik bir timsal bırakma” hadisindeki “bir timsal” kelimesi nekredir ve nefiy siyakıyla gelmiştir. Bu, ruh taşıyan bütün canlıları kapsayan bir ifadedir. Bundan çocukların bez ve yünden oyuncakları istisnadır. Nitekim Aişe radıyallahu anha’nın oynadığı kanatlı atı vardı. Ama piyasada satılan plastik oyuncaklar caiz değildir.

Ey sünnet ehli! Toplumunun halkına uymaktan seni sakındırırım. İnsanların çoğu delile aldırmıyorlar! Bilakis İslam düşmanlarının peşinden gider hale gelmişler, onları adım adım izlemektedirler. Tıpkı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisinde buyurduğu gibi: “Elbette sizden öncekilerin âdetlerine adım adım uyacaksınız. Hatta onlar bir keler deliğine girecek olsalar, siz de gireceksiniz.” Dediler ki: “Ey Allah’ın rasulü! Yahudi ve Hıristiyanlara mı?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ya kime olacak?” buyurdu. Maksad hasıl olmuştur. Alemlerin rabbine hamd olsun.”
Şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah

10 Aralık 2012 Pazartesi

Forum Sayfalarında Ahlak Tahrifi

“Çocuklarımızı küfür rejimlerine yem etmeyelim” başlıklı yazımdan sonra çoğunlukla harici fikrini ve taklitçiliği savunan, meseleleri araştırmadan boşboğazlık yapmayı kendilerine caiz gördüklerinden bol bol iftiraya düşen kimselerin yazılarıyla doldurdukları İslam.tr adlı forum sitesinde bu yazı paylaşılmış ve ahlak dersi (!) verilmiş

7 Aralık 2012 Cuma

Erkeklerin Kırmızı Elbise Giymesi


Erkeklerin Kırmızı Elbise Giymesi Hakkında Bir Tahkik

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukabadi

Kırmızı Renkli Elbiseden Yasaklayan Rivayetler
1- İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لا تلبسوا ثوبا أحمر
“Kırmızı elbise giymeyin.”
(Hasen. İbn Ebi Şeybe (5/159) el-İstizkar (8/301) Ebu Said el-Eşec, Cüz (no 79) Ahmed el-Vera (s.175)

2- İmran b. Husayn radıyallahu anhuma’dan: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لا أركب الأرجوان ، ولا ألبس المعصفر
“Kırmızı semer (veya minder) üzerine binmem, asfurla boyanmış (kırmızı veya sarı) elbise giymem”
(Hasen. Ebu Davud (4048) Hakim (4/211) Ahmed (4/442) Tirmizi (2788) Bezzar (9/33) Ru’yani (77, 81)

3- Cabir radıyallahu anh’den aynısı
(Hasen. Ahmed (3/342, 347)

4- Ali radıyallahu anh’den:
نُهِيَ عَنْ مَيَاثِرِ الْأُرْجُوَانِ ، وَلُبْسِ الْقَسِّيِّ ، وَخَاتَمِ الذَّهَبِ
"Kırmızı semerlerden, ipekli giymekten ve altın yüzükten yasaklanmıştır.”
(Sahih. Ebu Davud (4050) Nesai (5184)

5- Bera b. Azib radıyallahu anh’den:
أن النبي صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ نهى عن الميثرة الحمراء
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem kırmızı semerlerden yasaklamıştır.”
(Sahih. Buhari (5838)
6- Burayde radıyallahu anh’den:
شهدت مع رسول الله فتح خيبر وكنت فيمن صعد الثلمة فقاتلت حتى رأى مكاني وأتيت وعلي ثوب أحمر فما علمت أني ركبت في الإسلام ذنبا أعظم منه للشهرة

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Hayber’in fethine katıldım. Kalenin gediğine çıkanlardan biri idim. Yerimi görünceye kadar savaştım ve geldim. Üzerimde kırmızı bir elbise vardı. Şöhret elbisesi olmasından dolayı İslam’dan bundan daha büyük bir günah işlemedim.”
(Hasen mevkuf. Ru’yani (39) İbn Asakir (71/379) İbnu’l-Cevzi Telbisu İblis (s.239)
 
 


Bu Konuda Zayıf Rivayetler
7- İmran b. Husayn radıyallahu anhuma’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
إِيَّاكُمْ وَالْحُمْرَةَ فَإِنَّهَا أَحَبُّ الزِّينَةِ إِلَى الشَّيْطَانِ»

“Sizi kırmızıdan sakındırırım. Zira o şeytanın en sevdiği süstür.” (Zayıf. Taberani (18/148) Deylemi (1555)
8- Aynısını Abdurrahman b. Yezid b. Raşid (veya b. Rafi) radıyallahu anh’den
(Zayıf. Ebu Nuaym, Marife (4659) İbn Ebi Asım el-Ahad (2789) el-Muhalledi, Fevaid (el yazma no:494)

9- Rafi b. Yezid es-Sekafi’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ الشَّيْطَانَ يُحِبُّ الْحُمْرَةَ فَإِيَّاكُمْ وَالْحُمْرَةَ وَكُلَّ ثَوْبِ ذِي شُهْرَةٍ
“Şeytan kırmızıyı sever. Siz kırmızıdan ve göz alıcı elbiseden sakının”
(Zayıf. Taberani Evsat (7858)

10- Rafi b. Hadic radıyallahu anh'den:
أن رسول الله صلى الله عليه وسلم رأى الحمرة قد ظهرت فكرهها، فلما مات رافع بن خديج جعلوا على سريره قطيفة حمراء فعجب الناس من ذلك.

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem göz alıcı bir kırmızı (elbise) gördü de bundan hoşlanmadı.” (Gariptir ki), Rafi b. Hadic vefat ettiği zaman tabutu üzerine kırmızı bir kadife çekmişlerdi. Bu da insanları hayrete düşürdü.
(Munkatı. Ahmed, (4/141)
11- Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan:
مر على النبي - صلى الله عليه وسلم - رجل عليه ثوبان أحمران فسلم عليه فلم يرد النبي - صلى الله عليه وسلم - عليه
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam üzerinde iki kırmızı elbise ile uğradı ve selam verdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onun selamını almadı.”
(Leyyin. Ebu Davud (4069) Tirmizi (2807) Hakim (4/211) Bezzar (6/366) Taberani Evsat (2/91) İsnadında Ebu Yahya el-Kattat ihtilaflı bir ravidir.)

12- Rafi b. Hadic radıyallahu anh'den:
أنهم خرجوا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في سفر، قال: فلما نزل رسول الله صلى الله عليه وسلم للغذاء قال: علق كل رجل بخطام ناقته ثم أرسلها تهز في الشجر قال ثم جلسنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم قال. ورحالنا على أباعرنا.، قال فرفع رسول الله صلى الله عليه وسلم رأسه فرأى أكسية لنا فيها خيوط من عهن أحمر قال فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: " ألا أرى هذه الحمرة قد علتكم "؟ قال فقمنا سراعا لقول رسول الله صلى الله عليه وسلم حتى نفر بعض إبلنا فأخذنا الاكسية فنزعناها منها.
“Onlar (bir gün) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir sefere çıkmışlardı. (Ravi diyor ki), Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yemek için konaklayınca herkes devesinin yularını boynuna takarak salıverdi. Develer ağaçlara doğru yöneldiler. Sonra biz Rasulullah ile birlikte oturduk. Eğerlerimiz (yüklerimiz) develerin üzerinde idi. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem başını kaldırdı ve elbiselerimizde bulunan kırmızı yünden (örülmüş) ipleri gördü. Bunun üzerine buyurdu ki: "Ben, şu üstünüzdeki kırmızı elbiseyi görüyorum." Biz, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in bu sözünden dolayı süratle yerimizden kalktık -hatta bazı develer bu süratten ürktü-. Elbiseleri aldık ve onladaki kırmızı iplikleri çıkardık.”
(Zayıf. Ahmed (3/463) Ebu Davud (4070) İbn Ebi Şeybe (5/203) isnadında meçhul bir ravi vardır.)


Bayram Günlerinde Erkeklerin Kırmızı Giymesinin Cevazı

Cabir radıyallahu anh’den:
أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يَلْبَسُ بُرْدَهُ الْأَحْمَرَ فِي الْعِيدِ وَالْجُمُعَةِ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kırmızı bürdesini bayram ve Cumada giyerdi."
Mudelles. Beyhaki (3/247) İbn Ebi Şeybe (1/481) İbn Asakir (4/204) Haccac b. Ertat an’ane ile rivayet etmiştir.

Ebu Cuhayfe radıyallahu anh’den:

أنه رأى النبي - صلى الله عليه وسلم - خرج في حلة حمراء مشمرًا صلى إلى العنزة بالناس

“O, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde kırmızı bir hulle ile (bayram namazına) çıktığını ve bir deyneği (sütre edinerek) insanlara namaz kıldırdığını gördü.”

(Sahih. Buhari (1/147) Muslim (1/360) Ahmed (4/308)

Burayde radıyallahu anh’den:

خَطَبَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَأَقْبَلَ الْحَسَنُ وَالْحُسَيْنُ عَلَيْهِمَا قَمِيصَانِ أَحْمَرَانِ يَعْثِرَانِ وَيَقُومَانِ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hutbe verdi. Hasen ve Huseyn üzerlerinde iki kırmızı gömlek olduğu halde düşe kalka geldiler…”
(Sahih. İbn Huzeyme (1456, 1801) İbn Hibban (13/402) Hakim (1/424) Ahmed (5/354) Nesai (1413) Ebu Davud (1109) Tirmizi (3774) İbn Mace (3600)

Bera b. Azib Radıyallahu anh’den:
رأيتُ رسولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم في حُلةٍ حمراءَ - وقالَ عَمرو في حديثِهِ: في ثوبٍ أَحمرَ - ما رأيتُ أَحداً أَحسنَ في تلكَ الحُلةِ مِنه
 “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üzerinde kırmızı bir hulle (elbise) gördüm. Bu hullenin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den daha güzel yakıştığı birini de görmedim.”
(Sahih. Buhari (3551, 5848, 5901) Muslim (2337)

Amir el-Muzeni radıyallahu anh’den:

رأيت رسول الله صلى الله عليه وآله وسلم بمنى وهو يخطب على بغلة وعليه برد أحمر

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i Mina’da bir katır üzerinde iken ve üzerinde kırmızı bir bürde olduğu halde hutbe verirken gördüm.”

(Muzdarip. Ahmed (3/477) Ebu Davud (4073) Ziya el-Muhtare (8/211, 212) Taberani Evsat’ta (3/264) aynı raviler yoluyla “Üzerinde yeşil bürde vardı” lafzıyla rivayet etmiştir. Yine Taberani’nin diğer rivayetinde Suku’l-Mecaz’da gördüğü şeklinde gelmiştir.)

Aişe radıyallahu anha'dan:
رَأَيْتُ جِبْرِيلَ - عَلَيْهِ السَّلَامُ - عَلَيْهِ عِمَامَةٌ حَمْرَاءُ مُرْخِيَهَا بَيْنَ كَتِفَيْهِ
"Cebrail aleyhi's-selâm’ı omuzları arasında (ucu) sarkan kırmızı bir sarıkla gördüm."
(Hasen mevkuf. Taberani Evsat (5/380) Zubeyr b. Bekkar, Ezvacu’n-Nebi (s.36)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)