Naslardan ve icmadan açıkça bilindiği gibi güneşin ufukta kaybolması ile akşam vakti girer. Bazen aynı yerleşim yerinin farklı bölgelerinde güneşin farklı saatlerde battığı gözlemlenmektedir. Yüksek bir yerin yamacında olan kimsenin ufukta güneşin kayboluşunu görmesi, yüksek yerlerde bulunanların ise hala güneşi görmeye devam etmeleri gibi.
Son asırda Şia taraftarları "Vahhabiler erken iftar ediyor" diyerek yaygara yapmışlar, sünnetle amel edenleri suçlamak istemişlerdir. Hatta bid'at ehlinin hocalarından Hasen es-Sekkaf: "Sahihayn hadisi bile olsa Kur'ân'ın zahirine aykırı olan hadisleri duvara vururuz" deme küstahlığında bulunmuş, Buhari ve Muslim'in İbn Ebi Evfa radıyallahu anh'den yaptıkları rivayeti reddetmiştir. Bu rivayeti daha önceki yazılarda zikretmiştim. Aralarında ilim ehlinden kimselerin bulunduğu diğer bazıları da zayıf bir şüphe atarak: "Gecenin başlaması, güneşin şehre ve binalara vuran ışığının kaybolması" gibi şartlar zikretmişlerdir. Lakin bunların hiçbirinin vahiyden delili olmadığı gibi, vahiyde gelen delile de aykırıdır. Bu delilleri daha önce zikretmiştim. Şeyh el-Elbani'nin fetvasının tercümesinde de tatmin edici açıklama mevcuttur.
Nasların delalet ettiği ve ümmetin selefinin icma ettiği; "Bid'at ve hevâ ehlinden teberri etme gereği"ne defalarca uyarı yaptığımız halde, sermayesi "yalan", "saptırma" ve "delilsiz karalama"dan ibaret olan hevâ ehliyle irtibatı kesmeyen, dinini ciddiye almayan bazı kimseler, sünnet düşmanlarına, sünnet ehlini karalamak için yeni bir malzeme daha vermişler, "erken oruç açıyorlar" söylentilerini yaymışlardır. Bu gece dünkü geceye ne kadar benziyor! Bizden önceki sünnet ehli nelerle karalanmışsa elbette bizler de benzerlerine muhatap olacağız. "Sabredenleri müjdele!"
Bu yazıyı yazmamın sebebi ise bid'at ehline cevap yetiştirmek değil, sünnet ehli kardeşlerimizin zihinlerine takılan bir meselede şüpheyi bertaraf etmektir.
Yükseltilerin yamaçları gibi bölgelerde güneşin erken, hatta düzlük yerlere göre çok daha erken battığını söylemiştik. Şer'î vakit için akşam vaktine güneşin ufukta kaybolmasından başka bir ölçü yoktur. Müslümanlar bulundukları yerde ufku görmelerine rağmen, yüksek dağlara tepelere çıkıp güneşin peşinden takip etmekle de emrolunmamışlardır. Allah'a hamd olsun.
Lakin mesela düzlük bölgelere göre bir ya da iki saat önce güneşin batışının gözlemlendiği yerlerde ikindi namazının kerahet vakti bulunması gerekmiyor mu?
Zira İbn Sirin, Malik, Şafii ve İshak güneşin sararmasını kerahet vakti olarak değerlendirmişlerdir. İbnu’l-Munzir Re’y ehlinden de bu görüşü nakletmiş, İbn Receb: “Bazı ashabımız (Hanbeliler) bu görüştedir” demiştir. Bu konuda İmam Ahmed’den iki rivayet vardır demiştir.
Şureyh, birisini güneş sararmışken namaz kılarken görünce “Onu namaz kılmaktan yasaklayın. Zira bu vakit namaz kılmanın helal olmadığı vakittir” demiştir.
Bu şüpheye hadislerde cevap varid olmuştur:
İbn Ömer radıyallahu
anhuma’dan: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
وَإِذَا غَابَ حَاجِبُ الشَّمْسِ فَأَخِّرُوا الصَّلاَةَ حَتَّى تَغِيبَ
“...Güneşin (alt) kaşı kaybolduğu
zaman tamamen kayboluncaya kadar namazı erteleyin” (Buhari (583) Muslim (828, 829) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (1562)
Bu hadise göre güneş batmaya başladığı zaman tamamen kayboluncaya kadar kerahet vakti söz konusudur.
Ukbe b. Amir radıyallahu
anh’den gelen üç vakitte namazın yasaklanması Muslim’de şu lafızla gelmiştir:
…وَحِينَ تَضَيَّفُ الشَّمْسُ لِلْغُرُوبِ حَتَّى تَغْرُبَ
“… ve güneş batmaya
meyledince batıncaya kadar namazı yasakladı.” Muslim (831)
İmam Ahmed’in Ka’b b.
Murre – veya Murre b. Ka’b’dan – rivayetinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
güneşin zevalinden sonra şöyle buyurdu:
…ثُمَّ الصَّلَاةُ مَقْبُولَةٌ حَتَّى تَكُونَ الشَّمْسُ قِيدَ رُمْحٍ أَوْ
رُمْحَيْنِ، ثُمَّ لَا صَلَاةَ حَتَّى تَغْرُبَ الشَّمْسُ
“…Sonra güneş bir
veya iki mızrak boyunda oluncaya kadar namaz makbuldür. sonra güneş batıncaya kadar namaz yoktur.”
(Ahmed 4/321) Abdurrazzak (2/424) Ehadisu Serî b. Yahya (no:120)