"...Güneş ufukta kaybolmasına rağmen “Orucu geceye kadar
tamamlayın” (Bakara 187) ayetinden dolayı gecenin karanlığını beklemek
gerektiğini iddia edenler üç hususa müptela olmuşlardır:
Birincisi: Arap dilinde “el-Leyl” (gece) kelimesinin
manasını bilmemeleri
Kamusu’l-Muhit’te (1364) şöyle denilir:
اللَّيْلُ : من مَغْرِبِ الشمسِ إلى طُلوعِ الفَجْرِ
الصادِقِ أو الشمسِ"
“el-Leyl (gece): Güneşin batmasından fecri sadığın veya
güneşin doğmasına kadar olan süredir.”
Lisanu’l-Arab’da (11/607) şöyle denilir:
اللَّيْلُ : عقيب النهار ، ومَبْدَؤُه من غروب
الشمس"
“el-Leyl; gündüzden sonrasıdır. Başlangıcı güneşin
batışıdır.”
Hafız İbn Kesir rahimehullah Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim’de
(1/517) bu ayetin tefsirinde şöyle der:
(ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى
اللَّيْلِ) يقتضي الإفطار
عند غُرُوب الشمس حكمًا شرعيًا"
“Sonra geceye kadar orucu tamamlayın” Güneşin batışında şer’i
bir hüküm olarak iftar etmek gerekir.”
Hatta bazı müfessirler ayette “ilâ” harfi cerrinin kullanılmasının
iftarda acele etmeyi gerektirdiğine uyarı yapmışlardır. Zira bu harf gayenin sonuçlandığına
delalet eder.
Allame Tahir b. Aşur rahimehullah et-Tahrir ve’t-Tenvir’de
(2/181) şöyle demiştir:
" (إِلَى
اللَّيْلِ) غاية اختير لها (إِلَى) للدلالة على تعجيل الفطر عند غروب
الشمس ؛ لأن (إِلَى) لا تمتد معها الغاية ، بخلاف (حتى) ، فالمراد
هنا مقارنة إتمام الصيام بالليل "
“İlâ” kelimesinin seçilmesi güneşin batmasıyla iftarda acele
etmeye delalet etmesi içindir. Çünkü “ila” harfinde, gaye gerçekleştiği zaman
devam etmez. “Hatta” kelimesi ise böyle değildir. Burada orucun tamamlanmasının
gece ile bağlanması kastedilmiştir.”
İkincisi: Onlar kendilerinin Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’den, sahabeden ve ilk asırlardakilerden daha üstün olduklarını iddia
etmiş olurlar.
Üçüncüsü: Ümmete işleri karışık gösterip aralarında fitne
yaymaktadırlar.
Birinci hususa cevap: Burada gece gündüzün zıddıdır ve
güneşin batmasıyla başlar. İddia ettikleri gibi semanın kararmasıyla değil! Nitekim
İmam Ahmed (4/175) Ebu Zer radıyallahu anh’den rivayet ediyor: Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
لا تزال أمتي بخير ماعجلوا الإفطار وأخروا السحور
“Ümmetim iftarda acele edip sahuru geciktirdikleri sürece
hayırda kalmaya devam eder.”
Yani Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in emrine muhalefette
ve acele etmekle emrolunduğumuz iftarı geciktirmekte büyük bir şer vardır!
Namazlarla ilgili ayetleri delil getirerek şöyle diyorlar:
أقم الصلاة لدلوك الشمس إلى غسق الليل وقرآن
الفجر إن قرآن الفجر كان مشهودًا)
“Güneşin batıya yönelmesinden gecenin karanlığına kadarki
namazı ve sabah namazını kıl. Sabah namazı, (melekler tarafından) şâhid olunan
bir namazdır” (İsra 78)
Derim ki: Duluku’ş-şems; güneşin batmasıyla akşam namazı
vakti girer, gasaki’l-leyl ile kastedilen ise yatsı namazıdır. Namaz hakkındaki
ayeti nasıl oluyor da iftar hakkında delil getiriyorlar bilmiyorum!
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem akşam ezanı okunduğu zaman
birkaç yaş hurmayla iftar ederdi. Yani sadece ezanı işitmekle iftar ederdi,
iftarın ertelenmesi caiz olmaz.
“Orucu geceye kadar tamamlayın” ayeti, şer’i bir hüküm
olarak güneşin batmasıyla iftar etmeyi gerektirir. Nitekim Buhârî (1954) ve Muslim
(1100) Müminlerin emiri Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh’den rivayet
ediyorlar: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
إذا أقبل الليل من ههنا وأدبر النهار من ههنا فقد أفطر
الصائم
“Gece şuradan gelip, gündüz şuradan gittiği zaman oruçlu
iftar eder.”
Yani gündüzün gitmesi kesin olarak gecenin gelmesidir.
Gecenin gidişi ise güneşin doğmasıdır. Bu kesin olarak gündüzün gelişidir.
Lakin bizler fecrin doğuşu ile yeme içme ve cimadan imsak etmekle emrolunduk.
Yani güneşin doğuşuna kadar değil, güneşin doğuşundan önce imsak ederiz!
Ahmed (2/372) ve Tirmizî’nin (700) Ebu Hureyre radıyallahu
anh’den rivayet ettikleri hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur:
يقول الله عز وجل إن أحب عبادي إلي أعجلهم
فطرا
“Allah Azze ve Celle buyurdu ki: “Muhakkak kullarımın
bana en sevimli olanları iftarda acele edenleridir.”
Mü’min; Allah’a ve rasulüne itaat eder. Manalarda zorlama
yapmaz. İlimsiz olarak sözü te’vil etmez!
İkinci hususa cevap: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,
ilk sahabeler ve onlara güzelce tabi olan tabiin, üç veya dördüncü asra kadar
bu sünnet üzere devam etmişlerdir. Sonra Mısırda Fatımîler ve Ubeydiler
kuvvetlenerek dinde te’vil yapmışlar, onlardan dine aykırı birçok fırkalar
ortaya çıkmıştır. Ne sünnetten ne Kur’an’dan bir delilleri yoktur. İlim ve
hidayet olmaksızın konuşmuşlar, hem kendileri sapmış, hem de insanlardan
birçoklarını saptırmışlardır.
Bizim alimlerimiz; sahabetu’l-kiram ve onlardan sahih isnad
ile ilim alanlardır. Bunun şahidi sahihlerde, sünenlerde ve eserlerde
yazılanlardır…
Üçüncü hususa cevap: Bugün ümmet şiddetli bir zayıflık
içindedir. Ne önümüzdeki Filistin, ne Şam saldırılar ve ölümlerden rahat
değildir. Bütün bunlardan da ötesi, dinimiz, namazımız ve orucumuz hususunda
fitneye düşürülmekteyiz. Müslümanları fitneye düşürmelerinden önce kendileri
uyanmayacaklar mı?...
Herhangi bir tefsire baksan bu hususta birleştiklerini
görürsün. Uygun yerinde olmaksızın her bir hadis veya ayet delil getirene
dayanılamaz. Özellikle bugün ümmet çeşitli düşmanlara muhataptır:
Birincisi: Yahudiler ve Hristiyanlar, bunların çoğu
müsteşriklerdir. Yani Arap dilini biliyor ve Nebevî siyreti okuyorlar, sonra da
orada görüşlerini yazarak eklemeler yapıyor ve diledikleri gibi saldırı
yapıyorlar.
İkincisi: Ümmetin münafıkları. Müslümanların namaz ve oruç
gibi fiillerini yapıyorlar, lakin dine saldırıyor, nübüvvet ve hadisler hakkında
şüpheye düşürmeye çalışıyor, Kur’an’ı şehevî tamahları ve maddi kazançları için
hevalarına göre tefsir ediyorlar. Allah yardımcımız olsun.
Üçüncüsü: Alimlerin hataları. Nitekim Müminlerin Emiri Ömer
b. el-Hattab radıyallahu anh şöyle demiştir: “İslam'a üç şey zarar verir:
Münafığın tartışması, alimin hatası ve zalim yöneticiler.”
Yani özetle: ezan güneş kaybolduğunda okunuyorsa mutmain bir
şekilde iftar edin. Batışı görmek için dağa tırmanmaya gerek yoktur. Bu zorlama
ve dinde emrolunmadığımız bir aşırılıktır. Kişi bundan dolayı sevap kazanmaz
bilakis bu bir fitnedir.
Muhammed Cihad Ahmed Ebu Şakra’nın “İftaru’s-Saimin” adlı makalesinden özetleyerek tercüme eden: Ebu Muaz
Yazının orijinal tam metninin linki: http://www.aoua.com/vb/showthread.php?t=326875