(Ubeyd el-Cabirî’nin “Selefî Menhece Karşı Temeyyu’ (Gevşeme)
Cinayeti” adlı kitabında İmam Ahmed rahimehullah’ın sözüne, Şeyh Mukbil’in
öğrencilerinden Şeyh Abdullatif b. Ahmed el-Kurdî’nin düştüğü notun
tercümesidir)
Tercüme: Ebu Muaz
Bu eseri Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nubelâ’da (7/450) şu şekilde
zikreder: “İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki:
“Bir kimsenin Hammad b.
Seleme hakkında kaş göz ettiğini görürsen onu müslümanlığı hakkında itham et. Zira
O bid’atçilere karşı şedid (sert) idi.”
Bid’atçilere karşı sertlik övüldüğüne göre bu, müslümanları bölücü
değildir. Yine bazı hizipçi ve bid’atçilerin iddia ettikleri gibi bu
müslümanları gıybet de değildir. Bid’atçiler, Ehl-i Sünnetten olan Selefî bir âlim
veya davetçinin insanları bid’at ehlinin önderlerinden ve sapıklık
davetçilerinden sakındırdığını görünce ondan işittiği şeyleri halk arasında
çirkin göstererek iki bâtıl iddia ile suçlarlar:
Birinci suçlama: “Bu
müslümanların gıybetini yapmaktır.”
Bazıları facirlik edip yalan ve iftira ederek sapıklığında
bocalamaya devam ediyor ve onların, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in: “İslam
ehliyle savaşır, put ehlini bırakırlar” hadisinde nitelediği haricilerden
olduğunu iddia ediyorlar. Bu özelliği selefiler hakkında kullanıyorlar.
Diyorlar
ki: “Selefiler Laikleri ve ilhad ehlini bırakıp davetçileri eleştiriyorlar”
Vallahi bu zulümdür, yalandır, iftiradır. Bu doğru değildir. Ehl-i Sünnet
alimleri ve davetçileri ister ilhad, nifak ve laiklik ehli olsun, ister bid’at,
hizipçilik ve hurafe ehli olsun, bütün sapıklık davetçilerinden
sakındırmaktadırlar. Ondan da sakındırırlar, şundan da sakındırırlar. Her biri
için uygun mekan ve zamana göre hareket ederler. Ama putperestleri eleştirmeyi
bıraktıkları iddiasına gelince, onları bırakmış değillerdir. Bilakis put
ehlinden de sakındırırlar. Bu yüzden bu vasıf Ehl-i Sünnet hakkında tatbik
edilemez. Bu özellik ancak Haricilere aittir. Sünnet ehli ise asla müslümanlara
karşı savaşmaz. Bid’atçilerin hatalarına, sapmalarına, bid’atlerine ve
şirklerine reddiye vermek onu öldürmek değil, bilakis bu hem ona hem
müslümanlara hayat vermektir. Bu aynı zamanda müslümanlar için bir yardımdır.
Bu birinci itham idi.
İkinci suçlama: “Selefiler müslümanların saflarını bölüyorlar”
Diyorlar ki: “Bu eleştirileri bırakın, vakit falan ve filandan
sakındırma veya onları eleştirme vakti değildir. Bu zaman; söz birliği etmemiz ve
tek safta toplanmamız gereken bir zamandır”
Deriz ki: Tevhid ehlinin söz birliği etmeleriyse evet, sünnet
ehlinin söz birliği etmesi ise evet. Ama sadece Allah’a dua edenlerle, Allah’a
şirk koşanların söz birliği kastediliyorsa, bu iki ayrı sözdür, nasıl bir araya
gelir? Hayır ve asla!
Tevhid ehli ile şirk ve hurafe ehli tek saf olabilir mi?
Kesinlikle hayır! Çünkü hurafeciler, bid’atçiler ve hizipçilerin Ehl-i Sünnet
ile biraraya gelmeleri kuvveti, rahatı ve saadeti değil ancak başarısızlığı
artırır.
Müslümanlar, şirk ehli, kabirciler, hurafeciler, aşırılar ve
tekfirciler ile asla yardım göremezler. Söylediklerimizin delili yaşanan
gerçeklerdir. Hariciler ve aşırılar İslam ve Müslümanlar için yıkım ve bozgunlardan
başka ne getirdiler? Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah’ın dediği gibi; “Ne
İslam’a yardım ettiler ne de düşmanları kırdılar! Ne dini uyguladılar ne de
dünyayı bıraktılar!”
Öyleyse her iki suçlama da bâtıldır. Biz bid’atçiden
sakındırdığımızda bizi gıybet etmekle itham ediyorlar. Bu gıybet değil,
nasihattir.
İkinci suçlama olan; müslümanların arasında bölücülük iddiasına
gelince; hayır vallahi bu bölücük değil, tayyib (iyi) ile habisi (kötüyü) ayırmaktır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah, kötüyü iyiden ayırmadan, mü'minleri
üzerinde bulunduğunuz şu hal üzere bırakacak değildir.” (Al-i İmran 179) Bu
temyiz (ayrım) kaçınılmazdır.
Allah’a hamd, rasulüne salat ve selam olsun.”