Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

29 Ocak 2016 Cuma

İhtilafın Kısımları ve Muhaliflere Karşı Muamele

İhtilafın Kısımları ve Muhaliflerle Muamele Şekli
Şeyh Abdulhamid el-Hacurî hafazahullah
Tercüme: Ebu Muaz
Bismillahirrahmanirrahim.
Alemlerin rabbi, apaçık hak melik, yüce ve hikmet sahibi olan Allah’a hamd olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun kulu, rasulü ve mahlukatı arasından dost olarak seçtiğidir. Allah’ın salatı, O’nun, âlinin, ashabının ve onlara tâbî olanların üzerine olsun. Bundan sonra.
Şüphesiz Allah Azze ve Celle bizleri kendisine itaat ve ibadet etmemiz için yaratmış, şöyle buyurmuştur: “Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56)
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet edin.” (Nisa 36)
Bu yüce esasın gerçekleşmesi için rasuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir. Şöyle buyurmuştur: “Her ümmete; Allah’a kulluk edin ve taguttan sakının diye bir rasul gönderdik.” (Nahl 36) Kendisine itaati emrettiği gibi, rasulüne itaati de emrederek şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve rasule itaat edin ki merhamet olunasınız.” (Al-i İmran 132)
Kim Allah ve rasule itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği nebiler, sıddîklar, şehidlerve salihler ile beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır.” (Nisa 69)
Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek de Allah Azze ve Celle’ye itaattendir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih olarak rivayet edilen bir hadiste şöyle buyurmuştur: “İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek ve Allah için buğz etmektir.”
Allah Subhanehu ve Teâlâ için sevmek ancak Allah Azze ve Celle’nin dininin ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinin gereklerini yerine getirmek, kitap ve sünnette gelenlere sarılmakla olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah’ın ipine hep birlikte sarılın ve ayrılmayın.” (Al-i İmran 103) Bu ayet, şu ayetten sonra gelmiştir:
Kim Allah’a sarılırsa dosdoğru yola hidayet bulur.” (Al-i İmran 101)
Allah Azze ve Celle rahmet ettiği kimseler dışında kullarının ihtilaf etmelerini takdir etmiş ve şöyle buyurmuştur: “İhtilaf etmeye devam ederler. Ancak rabbinin rahmet ettikleri bundan hariçtir. Onları bunun için yaratmış ve rabbinin sözü tamamlanmıştır.” (Hud 118-119)
İhtilaf üç kısımdır:
Birinci tür: Tenevvu farklılığıdır. İbadetlerden tek bir tür üzerinde farklı deliller gelmesinden dolayı bu meydana gelir. Bazen şu delil ile, bazen diğeriyle amel edilir. Mesela namaza başlangıç şekli, teşehhüd lafızları, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e salat’ın farklı lafızları gibi. Bu farklılık kınanmaz. Bunlardan birini işleyen her iki durumda da delil ile amel etmekte, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere tabi olmaktadır. Hatta her birinin türünü belirleyebilir, bütün delillerle amel eder, sünnetleri ortaya koyar, nefsi rahatlatır veya dinin maksatlarından bilinen daha başka şeyler olabilir.
İkinci tür: Anlayışların farklı olmasıdır. Bu da, hakkında nas gelen bir meselede bu nastan kastedilen manaya göre amel etme hususunda ihtilaftır. Mesela “kurû” kelimesi ile hayız mı yoksa temizlik mi kastediliyor, “Duburu’s-salat: namazın ardında” kavliyle namazın selamından öncesi mi yoksa sonrası mı kastediliyor? Sahabenin: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ikindi namazını ancak Beni Kurayza’da kılsın” hadisi karşısındaki tatbikatları böyledir. Nitekim onlardan bazısı hadisten yolculukta hızlı hareket etmenin kastedildiğini, namaz vakti nerede geldiyse orada kılınacağını, bazıları da vakti çıkmış olsa bile Beni Kurayza’da kılmak için namazın geciktirileceğini anladılar. Bu tür ihtilaf da yine mazur görülür. Çünkü bu anlamlardan biriyle amel eden günaha girmeksizin ecir alır. Ama isabet eden iki ecir, hakka ve doğruya ulaşmak için çabalayıp da isabet edemeyen ise bir ecir alır. Bunun delili Amr b. El-As radiyallahu anh hadisidir: “Hâkim hükmederken içtihad edip de isabet ederse ona iki ecir, hata ederse bir ecir vardır.
Üçüncü tür: Zıtlık ihtilafıdır. Bu, hakkın tek olup bunun dışındakilerin bâtıl olduğu meselelerde ihtilaftır. Mesela Mu’tezile’nin el-Bârî Azze ve Celle’nin sıfatlarını inkarları gibi. Halbuki Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Allah Azze ve Celle’nin kendisini Kitabında nitelediği ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetinde nitelediği sıfatlarla, keyfiyet belirlemeksizin, misal getirmeksizin, lafız veya manalarını bozmaksızın ve iptal etmeksizin nitelenmesi gerektiği hususunda icma etmişlerdir. Yine Hariciler, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ümmetinden büyük günah sahiplerinin küfrüne ve cehennemde kalıcı olduklarına hükmederek Ehl-i Sünnet’e muhalefet etmişlerdir. Mu’tezile ise büyük günah işleyenlerin dünyada iki menzile arasında olduğunu, onun ne mü’min ne de kâfir olduğunu söyleyerek ve ahiretteki durumu hakkında ise Hariciler’in görüşünde olduğu gibi; onların cehennemde kalıcı olduklarını söyleyerek Ehl-i Sünnete muhalefet etmişlerdir.
Bu ihtilaf; Salih selefin (Allah onlardan razı olsun) üzerinde bulundukları şeyden ayrılıktır. Salih selefe göre Allah Azze ve Celle’ye şirk koşmak dışında büyük günah işleyen kişi; imanıyla mü’min ve günahıyla fâsıktır.
Rafiziler, Mu’tezile, Eşariler, Hariciler, Murcie, Kaderiyye, Cehmiyye ve diğer bâtıl ve bid’at ehlinin; hak ehli, taifetu’l-mansura ve fırkatu’n-naciye olan Ehl-i Sünnet selefîlere karşı ihtilafları da böyledir. İman, itikad, isimler ve sıfatlar meselelerinde Ehl-i Sünnete muhalif olanlar sapık bid’atçilerdir. Çünkü onlar açık naslara ve sahih akla, örümcek ağından daha zayıf şüphelerle muhalefet etmişler ve bu şüpheleri din edinmişlerdir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizleri bunları revaca getirenleri dinlemekten sakındırmıştır. Aişe radiyallahu anha’dan:
Onun müteşabih olanlarına tabi olanları gördüğün zaman bil ki, işte onlar Allah’ın bahsettiği kimselerdir, onlardan sakının!” Sonra Allah Teâlâ’nın şu ayetini okumuştur:
Kitab'ı  sana indiren O'dur. O kitabın bir kısmı muhkem  âyetlerdir; bunlar Kitab'ın aslıdır: diğerleri ise, muteşâbih âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve te’vilini yapmak için müteşâbih olan âyetlere tâbi olurlar. Oysa müteşâbihin te’vilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde  yüksek  dereceye  erişmiş olanlar ise,  “Biz  ona  inandık;  hepsi de rabbimiz katındandır” derler. Bunu, akıl sahiplerinden başkası düşünmez.” (Al-i İmran 7)
İhvanu’l-Muslimin, Sururîler ve Dernekçilerin; Allah’ın kitabına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine uyarak sarılan ve selefin yoluna tutunan Hadis, Eser, Fıkıh ve Nazar Ehli’ne karşı muhalefetleri de bu türdendir. İstersen git ve sana anlattığım bâtıl ehlinin sınırlı velâ ve berâ anlayışlarını gör! Kendileriyle beraber olan kişi Müslümanların fasıklarından bile olsa ona yakınlık gösterirler. Allah’ın kitabına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna sarılarak tutunan sünnet ehline ise düşmanlık ederler!
Yine selefin yoluna aykırı inançları da vardır. Fertleri arasında tekfircilik, huruc, biat, gizlilik, cahiliyye taassubu ve daha başka çeşitli itikatlar vardır. Bunlardan bazısı derlenip yayınlanmış kitaplarda yazılıdır, bazısı bunun dışında işitilen kayıtlardadır. Anlatılan işte bu sınıftır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu ve sünneti, hak ehlinden olan herkesin onların yollarından sakınmalarını gerektirir. Allah Azze ve Celle’nin yolu tek olup, onun dışındakiler batıldır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Bu, hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun; diğer yollara uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır.” (En’am 153)
Muhaliflerin bu sınıfı hakkında konuşmak Allah Azze ve Celle yolunda cihaddır. Çünkü cihad dil ile de olur. Bu da hüccet ve burhân ile olur. Nitekim Allah Teâlâ, Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle buyurmuştur:
Ey nebi! Kâfirlerle ve munafıklarla cihad et, onlara sert davran.” (Tevbe 73)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in münafıklara karşı cihadı dile ile olmuştur. Onları öldürdüğü varid olmamıştır! Ancak onların kusurları açıklanır, ateşleri söndürülür! Özellikleri ve kötülükleri anlatılır ki insanlar onlardan sakınsınlar. Böylece Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna tutunmuş ve sünnetine sarılmış oluruz. O’nun yoluna ve sünnetine muhalefet edenlere karşı cihad edenlerden, onların fikirlerinden uzaklaşanlardan oluruz. Böylece Allah’ın hak dini yücelir ve şeytan ile avanelerinin sancağı indirilir!
Uzak ya da yakın, âlim ya da cahil, uyan ya da muhalefet eden herkes bilsin ki, Allah Azze ve Celle şu ayetini indirmiştir:
Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’a razı oldum.” (Maide 3) Böylece kendisine tutunulmasını ve ondan başkasına muhalefet edilmesini istediği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kemale erdirdiği dini açıklamış, bu din hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran 85)
Din kâmildir, kapsamlıdır ve tamdır. Allah Azze ve Celle’nin dininden olmayan her söz, her fiil ve her inanç, sahibinin gözünde güzel de olsa, bâtıl bir dindir! Eğri bir yoldur ve hüsran sebebidir.
Şurası iyi bilinmelidir ki; “Nice hayrı isteyen vardır ki ona ulaşamaz.” Eğer sapıklık ve muhalefet üzerine kurulu ise, amel tek başına yeterli değildir. Nitekim Buhârî ve Muslim, Ali b. Ebi Tâlib radiyallahu anh’den, Haricilerin özellikleri hakkında şu hadisi rivayet ediyorlar:
Yaşları genç, düşünceleri bozuk bir topluluk ki, sizin namazınız onların namazın yanında bir şey değildir, sizin orucunuz onların orucu yanında bir şey değildir! Sizin Kur’ân kıraatiniz, onların kıraati yanında bir şey değildir. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar.” Başka bir yerde onlar hakkında: “Cehennem köpekleri” denilmiştir. Nitekim Ahmed b. Hanbel ve başkalarının Ebu Umame radiyallahu anh’den rivayet ettikleri hadiste böyledir. Din hak, sünnet açık, yol ortadadır. O; aşırılık, kabalık ve şiddet ile gevşeme arasındadır. Bu hususa dikkat edilmelidir!
Durum, Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde buyurduğu gibidir: “Hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için..” (Mulk 2)
Yine şöyle buyurmuştur: “Onu imtihan ediyoruz. Bu itibarla onu işitir ve görür kıldık.” (İnsan 2)
Kızıl bir altın gibi oluncaya kadar imtihandan çıkamaz! Ancak kim büyük ya da küçük, az ya da çok her meselesinde Allah Azze ve Celle’ye itaatten ayrılmaz ve rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti üzere giderse kurtulur, aksi halde helâk olur.
Dinde aşırılık edenler hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa: “Aşırılık yapanlar helak oldu” buyurmuştur. Bunu Muslim İbn Mes’ud radiyallahu anh’den rivayet etmiştir.
Yine aynı şekilde, bid’at sahipleri, zina, fücur, açılıp saçılanlar, yüzünü açan kadınlar, sarhoş edici içki içenler gibi isyankârlar gevşeme ve kabalık ehlidirler! Niceleri kulaklarını âşıkların, delilerin, şarkıcı kadın ve erkeklerin sesleri ile doldurarak sabahlar! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimin duraklaması sünnetime göre olmuşsa doğru yolu bulmuştur. Kimin duraklaması da bundan başkasına göre ise helak olmuştur.”
Şu an müslümanların çoğunun durumuna bakan, her çirkinliği görür! Ahlâk, muameleler, inançlar, ibadetler! Bundan sonra onlardan birçoğunu görürüz ki yardım, imkan ve apaçık izzet umarlar!! Heyhat ki ne heyhat!
Çünkü yardım edilmesinin şartı yardım etmektir! “Eğer Allah’a (dinine) yardım ederseniz size yardım eder” (Muhammed 7)
Kendisine yol gösterecek biraz aklı olan veya kendisine uyacağı bir dindarlığı olan herkes bunu bilmelidir!
Ümmetin ulaştığı bu düşüş, başarısızlık ve zilletin sebebi nedir? Bunun sebebi ancak açıklaması geçen; dine aykırılıklar ve razı olunmayan yol tutuşlardır! Bu sonuca getiren öncüller ve bu sona hazırlayan girişler; âlemlerin rabbi olan Allah’ın dinine karşı cehalettir!
Cehalet bu mertebede olduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in daveti de ilme davettir. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Yaratan rabbinin adıyla oku” (Alak 1)
Nübüvvet, ilme davet ile başlamıştır! Ortası: “De ki: Rabbim, ilmimi artır” (Taha 114) duasıdır. Sonu ise ilmin kaldırılmasından sakındırmadır.
Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in mirası ilimdir. Kim ondan pay alırsa büyük bir nasip almıştır.
Yüce Allah’tan bu ümmeti rüşdüne erdirmesini, onlardan içinde bulundukları belayı kaldırmasını dileriz. Yardım istenecek olan Allah’tır, tevekkülümüz O’nadır. Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.
Yazan: Ebu Muhammed Abdulhamid el-Hacurî
Kahire 12 Rebiu’s-Sânî 1430 hicrî.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)