İhtilafın
Kısımları ve Muhaliflerle Muamele Şekli
Şeyh
Abdulhamid el-Hacurî hafazahullah
Tercüme:
Ebu Muaz
Bismillahirrahmanirrahim.
Alemlerin
rabbi, apaçık hak melik, yüce ve hikmet sahibi olan Allah’a hamd olsun. Şehadet
ederim ki Allah’tan başka ibadete layık hak ilah yoktur. O birdir, ortağı
yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) O’nun
kulu, rasulü ve mahlukatı arasından dost olarak seçtiğidir. Allah’ın salatı, O’nun,
âlinin, ashabının ve onlara tâbî olanların üzerine olsun. Bundan sonra.
Şüphesiz
Allah Azze ve Celle bizleri kendisine itaat ve ibadet etmemiz için yaratmış,
şöyle buyurmuştur: “Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye
yarattım.” (Zariyat 56)
“Allah’a
hiçbir şeyi ortak koşmadan ibadet edin.” (Nisa 36)
Bu
yüce esasın gerçekleşmesi için rasuller göndermiş ve kitaplar indirmiştir.
Şöyle buyurmuştur: “Her ümmete; Allah’a kulluk edin ve taguttan sakının diye
bir rasul gönderdik.” (Nahl 36) Kendisine itaati emrettiği gibi, rasulüne
itaati de emrederek şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve rasule itaat edin ki
merhamet olunasınız.” (Al-i İmran 132)
“Kim
Allah ve rasule itaat ederse işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği
nebiler, sıddîklar, şehidlerve salihler ile beraberdir. Onlar ne güzel
arkadaştır.” (Nisa 69)
Allah
için sevmek ve Allah için buğz etmek de Allah Azze ve Celle’ye itaattendir.
Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den sahih olarak rivayet edilen bir
hadiste şöyle buyurmuştur: “İmanın en sağlam kulpu Allah için sevmek ve
Allah için buğz etmektir.”
Allah
Subhanehu ve Teâlâ için sevmek ancak Allah Azze ve Celle’nin dininin ve rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünnetinin gereklerini yerine getirmek, kitap ve sünnette
gelenlere sarılmakla olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah’ın ipine hep
birlikte sarılın ve ayrılmayın.” (Al-i İmran 103) Bu ayet, şu ayetten sonra
gelmiştir:
“Kim
Allah’a sarılırsa dosdoğru yola hidayet bulur.” (Al-i İmran 101)
Allah
Azze ve Celle rahmet ettiği kimseler dışında kullarının ihtilaf etmelerini
takdir etmiş ve şöyle buyurmuştur: “İhtilaf etmeye devam ederler. Ancak
rabbinin rahmet ettikleri bundan hariçtir. Onları bunun için yaratmış ve
rabbinin sözü tamamlanmıştır.” (Hud 118-119)
İhtilaf
üç kısımdır:
Birinci
tür: Tenevvu farklılığıdır. İbadetlerden tek bir tür üzerinde farklı deliller
gelmesinden dolayı bu meydana gelir. Bazen şu delil ile, bazen diğeriyle amel
edilir. Mesela namaza başlangıç şekli, teşehhüd lafızları, Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’e salat’ın farklı lafızları gibi. Bu farklılık kınanmaz.
Bunlardan birini işleyen her iki durumda da delil ile amel etmekte, Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den gelen rivayetlere tabi olmaktadır. Hatta her birinin
türünü belirleyebilir, bütün delillerle amel eder, sünnetleri ortaya koyar, nefsi
rahatlatır veya dinin maksatlarından bilinen daha başka şeyler olabilir.
İkinci
tür: Anlayışların farklı olmasıdır. Bu da, hakkında nas gelen bir meselede bu
nastan kastedilen manaya göre amel etme hususunda ihtilaftır. Mesela “kurû”
kelimesi ile hayız mı yoksa temizlik mi kastediliyor, “Duburu’s-salat: namazın
ardında” kavliyle namazın selamından öncesi mi yoksa sonrası mı kastediliyor?
Sahabenin: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ikindi namazını ancak Beni
Kurayza’da kılsın” hadisi karşısındaki tatbikatları böyledir. Nitekim onlardan
bazısı hadisten yolculukta hızlı hareket etmenin kastedildiğini, namaz vakti
nerede geldiyse orada kılınacağını, bazıları da vakti çıkmış olsa bile Beni
Kurayza’da kılmak için namazın geciktirileceğini anladılar. Bu tür ihtilaf da
yine mazur görülür. Çünkü bu anlamlardan biriyle amel eden günaha girmeksizin
ecir alır. Ama isabet eden iki ecir, hakka ve doğruya ulaşmak için çabalayıp da
isabet edemeyen ise bir ecir alır. Bunun delili Amr b. El-As radiyallahu anh
hadisidir: “Hâkim hükmederken içtihad edip de isabet ederse ona iki ecir,
hata ederse bir ecir vardır.”
Üçüncü
tür: Zıtlık ihtilafıdır. Bu, hakkın tek olup bunun dışındakilerin bâtıl olduğu
meselelerde ihtilaftır. Mesela Mu’tezile’nin el-Bârî Azze ve Celle’nin
sıfatlarını inkarları gibi. Halbuki Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat Allah Azze ve
Celle’nin kendisini Kitabında nitelediği ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetinde nitelediği sıfatlarla, keyfiyet belirlemeksizin, misal
getirmeksizin, lafız veya manalarını bozmaksızın ve iptal etmeksizin
nitelenmesi gerektiği hususunda icma etmişlerdir. Yine Hariciler, Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’in ümmetinden büyük günah sahiplerinin küfrüne ve cehennemde
kalıcı olduklarına hükmederek Ehl-i Sünnet’e muhalefet etmişlerdir. Mu’tezile
ise büyük günah işleyenlerin dünyada iki menzile arasında olduğunu, onun ne mü’min
ne de kâfir olduğunu söyleyerek ve ahiretteki durumu hakkında ise Hariciler’in
görüşünde olduğu gibi; onların cehennemde kalıcı olduklarını söyleyerek Ehl-i
Sünnete muhalefet etmişlerdir.
Bu ihtilaf; Salih selefin (Allah onlardan razı olsun) üzerinde bulundukları şeyden ayrılıktır. Salih selefe göre Allah Azze ve Celle’ye şirk koşmak dışında büyük günah işleyen kişi; imanıyla mü’min ve günahıyla fâsıktır.
Rafiziler, Mu’tezile, Eşariler, Hariciler, Murcie, Kaderiyye, Cehmiyye ve diğer bâtıl ve bid’at ehlinin; hak ehli, taifetu’l-mansura ve fırkatu’n-naciye olan Ehl-i Sünnet selefîlere karşı ihtilafları da böyledir. İman, itikad, isimler ve sıfatlar meselelerinde Ehl-i Sünnete muhalif olanlar sapık bid’atçilerdir. Çünkü onlar açık naslara ve sahih akla, örümcek ağından daha zayıf şüphelerle muhalefet etmişler ve bu şüpheleri din edinmişlerdir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizleri bunları revaca getirenleri dinlemekten sakındırmıştır. Aişe radiyallahu anha’dan:
“Onun müteşabih olanlarına tabi olanları gördüğün zaman bil ki, işte onlar Allah’ın bahsettiği kimselerdir, onlardan sakının!” Sonra Allah Teâlâ’nın şu ayetini okumuştur:
Bu ihtilaf; Salih selefin (Allah onlardan razı olsun) üzerinde bulundukları şeyden ayrılıktır. Salih selefe göre Allah Azze ve Celle’ye şirk koşmak dışında büyük günah işleyen kişi; imanıyla mü’min ve günahıyla fâsıktır.
Rafiziler, Mu’tezile, Eşariler, Hariciler, Murcie, Kaderiyye, Cehmiyye ve diğer bâtıl ve bid’at ehlinin; hak ehli, taifetu’l-mansura ve fırkatu’n-naciye olan Ehl-i Sünnet selefîlere karşı ihtilafları da böyledir. İman, itikad, isimler ve sıfatlar meselelerinde Ehl-i Sünnete muhalif olanlar sapık bid’atçilerdir. Çünkü onlar açık naslara ve sahih akla, örümcek ağından daha zayıf şüphelerle muhalefet etmişler ve bu şüpheleri din edinmişlerdir. Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bizleri bunları revaca getirenleri dinlemekten sakındırmıştır. Aişe radiyallahu anha’dan:
“Onun müteşabih olanlarına tabi olanları gördüğün zaman bil ki, işte onlar Allah’ın bahsettiği kimselerdir, onlardan sakının!” Sonra Allah Teâlâ’nın şu ayetini okumuştur:
“Kitab'ı
sana indiren O'dur. O kitabın bir kısmı muhkem âyetlerdir; bunlar
Kitab'ın aslıdır: diğerleri ise, muteşâbih âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunan
kimseler, fitne çıkarmak ve te’vilini yapmak için müteşâbih olan âyetlere tâbi
olurlar. Oysa müteşâbihin te’vilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde
yüksek dereceye erişmiş olanlar ise, “Biz ona
inandık; hepsi de rabbimiz katındandır” derler. Bunu, akıl sahiplerinden
başkası düşünmez.” (Al-i İmran 7)
İhvanu’l-Muslimin,
Sururîler ve Dernekçilerin; Allah’ın kitabına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetine uyarak sarılan ve selefin yoluna tutunan Hadis, Eser, Fıkıh
ve Nazar Ehli’ne karşı muhalefetleri de bu türdendir. İstersen git ve sana
anlattığım bâtıl ehlinin sınırlı velâ ve berâ anlayışlarını gör! Kendileriyle
beraber olan kişi Müslümanların fasıklarından bile olsa ona yakınlık
gösterirler. Allah’ın kitabına Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yoluna
sarılarak tutunan sünnet ehline ise düşmanlık ederler!
Yine
selefin yoluna aykırı inançları da vardır. Fertleri arasında tekfircilik,
huruc, biat, gizlilik, cahiliyye taassubu ve daha başka çeşitli itikatlar
vardır. Bunlardan bazısı derlenip yayınlanmış kitaplarda yazılıdır, bazısı
bunun dışında işitilen kayıtlardadır. Anlatılan işte bu sınıftır. Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in yolu ve sünneti, hak ehlinden olan herkesin
onların yollarından sakınmalarını gerektirir. Allah Azze ve Celle’nin yolu tek
olup, onun dışındakiler batıldır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Bu,
hiç şüphesiz, benim dosdoğru yolumdur; bu itibarla ona uyun; diğer yollara
uymayın. Aksi halde sizi O'nun yolundan ayırır.” (En’am 153)
Muhaliflerin bu sınıfı hakkında konuşmak Allah Azze ve Celle
yolunda cihaddır. Çünkü cihad dil ile de olur. Bu da hüccet ve burhân ile olur.
Nitekim Allah Teâlâ, Nebisi sallallahu aleyhi ve sellem’e şöyle buyurmuştur:
“Ey nebi! Kâfirlerle ve munafıklarla cihad et, onlara sert davran.” (Tevbe 73)
“Ey nebi! Kâfirlerle ve munafıklarla cihad et, onlara sert davran.” (Tevbe 73)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in münafıklara karşı
cihadı dile ile olmuştur. Onları öldürdüğü varid olmamıştır! Ancak onların
kusurları açıklanır, ateşleri söndürülür! Özellikleri ve kötülükleri anlatılır
ki insanlar onlardan sakınsınlar. Böylece Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
yoluna tutunmuş ve sünnetine sarılmış oluruz. O’nun yoluna ve sünnetine
muhalefet edenlere karşı cihad edenlerden, onların fikirlerinden
uzaklaşanlardan oluruz. Böylece Allah’ın hak dini yücelir ve şeytan ile
avanelerinin sancağı indirilir!
Uzak ya da yakın, âlim ya da cahil, uyan ya da muhalefet
eden herkes bilsin ki, Allah Azze ve Celle şu ayetini indirmiştir:
“Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’a razı oldum.” (Maide 3) Böylece kendisine tutunulmasını ve ondan başkasına muhalefet edilmesini istediği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kemale erdirdiği dini açıklamış, bu din hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran 85)
“Bugün dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslam’a razı oldum.” (Maide 3) Böylece kendisine tutunulmasını ve ondan başkasına muhalefet edilmesini istediği, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kemale erdirdiği dini açıklamış, bu din hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, ondan kabul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayanlardandır.” (Al-i İmran 85)
Din kâmildir, kapsamlıdır ve tamdır. Allah Azze ve Celle’nin
dininden olmayan her söz, her fiil ve her inanç, sahibinin gözünde güzel de
olsa, bâtıl bir dindir! Eğri bir yoldur ve hüsran sebebidir.
Şurası iyi bilinmelidir ki; “Nice hayrı isteyen vardır ki ona ulaşamaz.” Eğer sapıklık ve muhalefet üzerine kurulu ise, amel tek başına yeterli değildir. Nitekim Buhârî ve Muslim, Ali b. Ebi Tâlib radiyallahu anh’den, Haricilerin özellikleri hakkında şu hadisi rivayet ediyorlar:
“Yaşları genç, düşünceleri bozuk bir topluluk ki, sizin namazınız onların namazın yanında bir şey değildir, sizin orucunuz onların orucu yanında bir şey değildir! Sizin Kur’ân kıraatiniz, onların kıraati yanında bir şey değildir. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar.” Başka bir yerde onlar hakkında: “Cehennem köpekleri” denilmiştir. Nitekim Ahmed b. Hanbel ve başkalarının Ebu Umame radiyallahu anh’den rivayet ettikleri hadiste böyledir. Din hak, sünnet açık, yol ortadadır. O; aşırılık, kabalık ve şiddet ile gevşeme arasındadır. Bu hususa dikkat edilmelidir!
Şurası iyi bilinmelidir ki; “Nice hayrı isteyen vardır ki ona ulaşamaz.” Eğer sapıklık ve muhalefet üzerine kurulu ise, amel tek başına yeterli değildir. Nitekim Buhârî ve Muslim, Ali b. Ebi Tâlib radiyallahu anh’den, Haricilerin özellikleri hakkında şu hadisi rivayet ediyorlar:
“Yaşları genç, düşünceleri bozuk bir topluluk ki, sizin namazınız onların namazın yanında bir şey değildir, sizin orucunuz onların orucu yanında bir şey değildir! Sizin Kur’ân kıraatiniz, onların kıraati yanında bir şey değildir. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar.” Başka bir yerde onlar hakkında: “Cehennem köpekleri” denilmiştir. Nitekim Ahmed b. Hanbel ve başkalarının Ebu Umame radiyallahu anh’den rivayet ettikleri hadiste böyledir. Din hak, sünnet açık, yol ortadadır. O; aşırılık, kabalık ve şiddet ile gevşeme arasındadır. Bu hususa dikkat edilmelidir!
Durum, Allah Azze ve Celle’nin şu ayetinde buyurduğu
gibidir: “Hanginizin daha güzel amel edeceğini denemek için..” (Mulk 2)
Yine şöyle buyurmuştur: “Onu imtihan ediyoruz. Bu
itibarla onu işitir ve görür kıldık.” (İnsan 2)
Kızıl bir altın gibi
oluncaya kadar imtihandan çıkamaz! Ancak kim büyük ya da küçük, az ya da çok
her meselesinde Allah Azze ve Celle’ye itaatten ayrılmaz ve rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünneti üzere giderse kurtulur, aksi halde helâk olur.
Dinde aşırılık edenler
hakkında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem üç defa: “Aşırılık yapanlar
helak oldu” buyurmuştur. Bunu Muslim İbn Mes’ud radiyallahu anh’den rivayet
etmiştir.
Yine aynı şekilde, bid’at
sahipleri, zina, fücur, açılıp saçılanlar, yüzünü açan kadınlar, sarhoş edici
içki içenler gibi isyankârlar gevşeme ve kabalık ehlidirler! Niceleri
kulaklarını âşıkların, delilerin, şarkıcı kadın ve erkeklerin sesleri ile
doldurarak sabahlar! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kimin
duraklaması sünnetime göre olmuşsa doğru yolu bulmuştur. Kimin duraklaması da
bundan başkasına göre ise helak olmuştur.”
Şu an müslümanların
çoğunun durumuna bakan, her çirkinliği görür! Ahlâk, muameleler, inançlar,
ibadetler! Bundan sonra onlardan birçoğunu görürüz ki yardım, imkan ve apaçık
izzet umarlar!! Heyhat ki ne heyhat!
Çünkü yardım edilmesinin şartı yardım etmektir! “Eğer Allah’a (dinine) yardım ederseniz size yardım eder” (Muhammed 7)
Kendisine yol gösterecek biraz aklı olan veya kendisine uyacağı bir dindarlığı olan herkes bunu bilmelidir!
Ümmetin ulaştığı bu düşüş, başarısızlık ve zilletin sebebi nedir? Bunun sebebi ancak açıklaması geçen; dine aykırılıklar ve razı olunmayan yol tutuşlardır! Bu sonuca getiren öncüller ve bu sona hazırlayan girişler; âlemlerin rabbi olan Allah’ın dinine karşı cehalettir!
Cehalet bu mertebede olduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in daveti de ilme davettir. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Yaratan rabbinin adıyla oku” (Alak 1)
Nübüvvet, ilme davet ile başlamıştır! Ortası: “De ki: Rabbim, ilmimi artır” (Taha 114) duasıdır. Sonu ise ilmin kaldırılmasından sakındırmadır.
Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in mirası ilimdir. Kim ondan pay alırsa büyük bir nasip almıştır.
Yüce Allah’tan bu ümmeti rüşdüne erdirmesini, onlardan içinde bulundukları belayı kaldırmasını dileriz. Yardım istenecek olan Allah’tır, tevekkülümüz O’nadır. Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.
Çünkü yardım edilmesinin şartı yardım etmektir! “Eğer Allah’a (dinine) yardım ederseniz size yardım eder” (Muhammed 7)
Kendisine yol gösterecek biraz aklı olan veya kendisine uyacağı bir dindarlığı olan herkes bunu bilmelidir!
Ümmetin ulaştığı bu düşüş, başarısızlık ve zilletin sebebi nedir? Bunun sebebi ancak açıklaması geçen; dine aykırılıklar ve razı olunmayan yol tutuşlardır! Bu sonuca getiren öncüller ve bu sona hazırlayan girişler; âlemlerin rabbi olan Allah’ın dinine karşı cehalettir!
Cehalet bu mertebede olduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in daveti de ilme davettir. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Yaratan rabbinin adıyla oku” (Alak 1)
Nübüvvet, ilme davet ile başlamıştır! Ortası: “De ki: Rabbim, ilmimi artır” (Taha 114) duasıdır. Sonu ise ilmin kaldırılmasından sakındırmadır.
Zira Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in mirası ilimdir. Kim ondan pay alırsa büyük bir nasip almıştır.
Yüce Allah’tan bu ümmeti rüşdüne erdirmesini, onlardan içinde bulundukları belayı kaldırmasını dileriz. Yardım istenecek olan Allah’tır, tevekkülümüz O’nadır. Âlemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.
Yazan: Ebu Muhammed
Abdulhamid el-Hacurî
Kahire 12 Rebiu’s-Sânî
1430 hicrî.