Bid’at Ehlinin Bazı Alametleri
Abdulhamid el-Hacuri hafazahullah.
Tercüme: Ebu Muaz
“Müslüman kardeşim! Birisi çıkıp şöyle diyebilir: “Bid’at
ehlini çokça eleştiriyorsunuz fakat biz onların namaz kılıp oruç tuttuklarını,
bazısının sakallı olduğunu, elbisesini kısalttığını, asaya dayanarak hutbe
verdiğini ve buna benzer selefîlik alametlerini ve sünnet ehli simasını
görüyoruz.”
Allah’tan başarı isteyerek deriz ki: Şeyh Mukbil rahimehullah’ın
dediği gibi; “Bid’at, sahiplerinin başları üzerinde görünen bir boynuz
değildir.”
Lakin bid’atçinin bazı alametleri vardır ve bunlardan en
meşhurları şunlardır:
1- Sünnet ile amel edip, ona davet eden hadis ehline ve sünnet
ehline hakaret etmeleri.
Ebu Hâtim er-Râzî rahimehullah şöyle der: “Bid’at ehlinin
alameti eser (rivayet) ehline hakaret etmeleridir.”
Ahmed b. Sinan el-Kattan rahimehullah da şöyle demiştir: “Dünyada
hadis ehline buğz etmeyen hiçbir bid’at ehli yoktur. Kişi bid’ate saptığı zaman
onun kalbinden hadisin tadı çekilip alınır.”
Kuteybe b. Said rahimehullah şöyle demiştir: “Hadis ehline
muhalefet edeni gördüğünüz de onun bir bid’atçi olduğunu anlayın.”
Ebu Osman es-Sabunî rahimehullah şöyle demiştir: “Bid’atlerin
sahipleri üzerindeki alametleri açıktır. En açık alamet ve belirtileri ise Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem’in haberlerini yüklenen hadis ehline düşmanlık
etmeleri, onlara hakaret etmeleri ve onları hafife almalarıdır.” (el-Cemal
el-Harisî, Durru’l-Mensur s.85-86)
Sünnet ve hadis nuruyla konuşan bu imamlara Allah rahmet
etsin. Peki ya onlar şayet İhvanu’l-Muslimun’un ehl-i hadis olan selefîlere
buğzetmelerini, iliminin genişliği ve dosdoğru dine olan hizmetlerinin
büyüklüğüne rağmen Şeyh el-Elbani rahimehullah’dan sakındırmalarını
görselerdi ne derlerdi?
Yine Şeyhimiz Mukbil b. Hâdî el-Vadiî’nin derslerinden
sakındırıp ilgisiz kalıyorlar. O’nun talebeleri, özellikle şeyhimiz Yahya
el-Hacurî hafazahullah’ın derslerinden de aynı şekilde yasaklıyorlar. Bunun
sebebi ise sadece şudur: Çünkü onlar insanları Allah Teâlâ’nın ve Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sözleriyle, Ebu Bekr, Ömer, Osman, Ali, diğer
sahabeler ve tabiîn’in anlayışları üzere amel etmeye çağırıyor, demokrasi,
seçimlere katılmak, kadın erkek karışıklığı, pantolon giymek, sakalı traş etmek
gibi kâfirlere benzeşme içeren şeylerden sakındırıyorlar.
Yine onlar “İslamî”
isimlerle isimlendirilseler dahi faizli bankalardan, tamahkârlıktan, ayrılık ve
parçalanmadan, kitap ve sünnete aykırı olan her şeyden sakındırmaktadırlar. Bu
yüzden onlara düşmanlık ediyor, ilgisiz kalıyor, sertlik ve üslupsuzluk gibi
türlü lakaplarla itham ediyorlar. Onlar hakkında Allah Teâlâ’nın şu gibi
ayetlerinden korkarız: “De ki: Allah ile, O’nun ayetleriyle, ve rasulüyle mi
alay ediyordunuz? Hiç mazeret beyan etmeyin, siz iman ettikten sonra inkâr
ettiniz.” (Tevbe 65-66)
Yemen’de, Yemen dışında ve Yemen’deki diğer selefî köylerde
onların en açık alametleri Şeyhimiz Mukbil rahimehullah’a ve onun halifesi
el-Hacurî’ye dil uzatmalarıdır.
2- Kâfirlere benzeşmek. Bu da bid’at ehlinin
alametlerindendir. Özellikle İhvanu’l-Muslimin’de ve onların yolunda giden Dernekçilerde
bu durum mevcuttur. Görünüşte onlar muhtaçlara yardım ve yoksullara destek
izhar ederler. İç yüzlerinde ise dine karşı hile yapmak, hizipçiliğe ve
bâtıllara sürüklemek vardır. Hareket ve kuvvet ancak el-Alî ve el-Azîm olan
Allah iledir. Onlar inanç ve görünüş olarak kâfirleri taklit eder ve onlara
çokça benzeşirler.
Sakal traşı veya kısaltma konusunda kâfirleri taklit ederler.
Hâlbuki her ikisinin de haram olduğunu gösteren hadisler vardır. Bunlardan
birisi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisidir: “Sakalı
serbest bırakın, bıyıkları kesin.” Diğer rivayette: “Sakalı salıverin”
şeklindedir.
Demokrasiye davet gibi birçok inanç konusunda kâfirlere
benzeşirler. Seçimlere katılıp oy kullanma, helalden veya haramdan mal toplama
gibi birçok konuda onlara benzeşirler.
İbn Muflih’in el-Adâbu’ş-Şer’iyye’de (1/237) naklettiğine
göre İmam Ahmed şöyle demiştir: “Zamanındaki insanlar içinde İslam’ın yerini
anlamak istiyorsan cami kapılarında ve vakfede lebbeyk diyerek kalabalık
olmalarına bakma, bilakis din düşmanlarına uyum gösterip göstermediklerine bak.”
3- Sünnetin dışında adlar almaları. “Şu Şiidir, şu Sufidir,
şu Tebliğ cemaatindendir, şu İhvancıdır, şu Sururi’dir” denilir.
Şeyh İbn Useymin, Şerhu’l-Lum’a’da (161) şöyle demiştir: “Onlar
İslam ve sünnet dışında, uydurmuş oldukları sözlü, fiilî veya itikadî bid’atlere
göre nitelenirler.”
4- Görüşlere ve şeyhlerinin görüşlerine taassup göstermeleri.
Hak kendilerine apaçık belirse dahi ona dönmezler. Bunun sebebi damarlarına
işlemiş olan hevâdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hevâ sahiplerini
nitelerken şöyle buyurmuştur: “Bu hevâlar kuduz hastalığının sahiplerine
bulaşması gibi bulaşırlar.” Yine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah, her bid’at sahibinden tevbeyi
engellemiştir.”
Eş-Şerh ve’l-İbane’de (123) rivayet edildiğine göre Ali radiyallahu
anh şöyle demiştir: “Hevâ, haktan alıkoyar.”
Yine aynı yerde (131) İbn Sirin rahimehullah’ın şu sözü
nakledilir: “Kişi bir bid’ati aldığında sünnete dönmez.”
5- Kitap ve sünnete çokça muhalefet etmeleri. İbn Muflih,
el-Adâbu’ş-Şer’iyye’de (1/209), İmam Ahmed rahimehullah’ın şöyle dediğini
nakleder: “Onlar kitap hususunda ihtilaf eder ve kitaba muhalefet ederler.
Kitaba muhalefet hususunda ittifak etmişlerdir. Sözün müteşabih olanlarını
konuşur ve insanların cahillerine, konuştukları müteşabihler sebebiyle hak ile
batılı karışık hale getirirler.”
6- Allah Azze ve Celle’nin kitabının ve rasulü sallallahu
aleyhi ve sellem’in sünnetinin ilmine ilgisiz kalmaları.
Bid’at ehli, Kur’ân’ı ezberlerseler dahi cehalette
köklüdürler. Çünkü onlar kitap ve sünnetin ilmine ilgisiz, hatta bu konuda
cahildirler. Onların “İlmî mucizeler” gibi sınırlı bazı konulara
odaklandıklarını görürsün.
Gazete, dergi ve edebiyat okumalarına odaklanırlar. Allah’ın
buyurduğu ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu delillerden
uzaktırlar. Sermayeleri ucuzdur. Bunlar sahih, zayıf ve uydurma rivayetlerin
karışık olduğu yazılardır. Bazen onlardan biri halkın ağzından duyduğu yahut
anne ve babasından ezberlediği hadisi alır, sonra onu Allah Azze ve Celle’nin
evleri olan mescidlerde konuşur.
Şeyhulislam İbn Teymiyye, Mecmuu’l-Fetavada (7/334-335) şöyle
demiştir: “Kelamcılardan birçoğunda veya çoğunluğunda kitap, sünnet, sahabe,
tabiin ve onlara güzellikle uyanların eserlerinden deliller konusunda bir bilgi
yoktur. Bilakis İslam dini hatta müslümanların icmaı zannettikleri makaleleri
desteklerler. Hâlbuki onu seleften hiçkimse de söylemiş değildir. Bilakis
seleften sabit olanlar buna muhaliftir.”
Hevâ ehlinin çoğunun hadisler, sahabe ve tabiin sözleri gibi
konularda ilmi yoktur. Bu yüzden makale veya hikâyeler naklederler. Sünnet
imamlarından aktardıkları sözler çok azdır. Okuyucu, müslümanların görüşlerinin
bunlardan ibaret olduğunu zanneder. Yahut o konuda Ehl-i Sünnet’in selefinin
söz ve görüşleri yok sanır.” (el-Ehvâ ve’l-Firak ve’l-Bid’a s.442)
Şatıbî, el-İ’tisam’da (1/322) şöyle der: “Taksimatta mana
verilen ikinci vasıf; ilimde köklü olmayışlarıdır. İlimde kökleşmeyen herkes ise
cehalete meyillidir. Cehalet yönünden ise sapma meydana gelir.”
7- Boş hamaset (heyecanlandırıcı sloganlar)
İhvanu’l-Muslimin’i ve onların yolunda giden dernekçileri gençleri boş sloganlarla heyecanlandırırlarken görürsün. Bununla dine destek olmayı değil,
ancak bakışların kendilerine yönelmesini ve mal toplamayı arzularlar. Bazen
Filistin, bazen Çeçenistan ve daha başka yerleri gündeme getirerek
heyecanlandırmak isterler.
Bazen İslam düşmanlarına benzeşerek mitingler ve gösteriler
yaparlar. Kitap ve sünneti yardımsız bırakan bu toplulukların dine destek
olmaları nerede? Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Allah içinizden iman edenlere
ve salih amel işleyenlere, kendilerinden öncekileri hükümran kıldığı gibi, onları da yeryüzünde
hükümran kılacağını, kendileri için hoşnud olduğu dînlerini, yine onlar için
iyice yerleştireceğini ve korkulu hallerini güvene çevireceğini va'ad etmiştir.
Çünkü onlar, yalnız bana ibadet ederler ve hiçbir şeyi bana şirk koşmazlar.
Bundan sonra her kim küfrederse, işte asıl fâsık olanlar onlardır.”
Onlar kendileri kitap, sünnet ve hak ehliyle harp halindeler
iken nasıl galip gelebilirler?
8- Müslümanların yöneticilerine karşı ayaklanmak ve
kürsülerde onlarla çekişmek.
Bu onların en meşhur alametleridir. Herhangi bir yol ile
yönetime gelmek için çalışırlar ki bu ilk günlerinden beri Haricîlerin yoludur.
Allah, Ebu Kılabe el-Cermî’ye rahmet etsin, şöyle demiştir: “Bir
kimse bir bid’at çıkardığı zaman mutlaka kılıçla ayaklanma görüşüne sapar.”
(Darimi 1/44 isnadı sahihtir.)
El-Lâlkâî, Usulu’s-Sunne’de rivayet ediyor: Eyyub
es-Sahtiyânî rahimehullah dedi ki: “Muhakkak ki Haricilerin isimleri farklı
olsa da, kılıçla ayaklanma hususunda bir araya gelirler.”
Bu sözün manası şudur: Hevâ ehli grupların isimleri; Şiî,
Haricî, Murciî, İhvanî, Sururî gibi farklı adlar olsa da, müslüman yöneticiye
ayaklanma hususunda ittifak ederler.
9- Gizlilik. Bid’at ehli toplantılarını insanlardan
gizlerler. Bu da onların meşhur alametlerindendir. Allah, Ömer b. Abdilaziz’e
rahmet etsin, O şöyle demiştir: “Bir topluluğun dinleri hakkında halktan ayrı
olarak gizlice konuştuklarını görürsen bil ki onlar bir sapıklık
kurmaktadırlar.”
10- (delilsiz olarak) Görüşler değiştirmeleri. Bu gün bir şeyi haram görüp
karşı çıkarken, yarın ona davet etmeye başlarlar. El-İbane’de (131)
naklediliyor ki, Amir b. Abdillah şöyle demiştir: “Bir kimse bir bid’at çıkardığında
mutlaka yarın, bugün karşı çıktığı şeyi getirir.”
Camiu Beyani’l-İlmi ve Fadlih’de (2/193) Huzeyfe radiyallahu
anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Muhakkak ki tam anlamıyla sapıklık;
münker gördüğün şeyi meşru görmeye ve meşru gördüğün şeyi de münker görmeye başlamandır.
Seni Allah’ın dininde renkten renge girmekten sakındırırım. Zira Allah’ın dini
tektir.”
İbn Avn şöyle demiştir: “Hevâ kalbe galip geldiği zaman kişi
daha önce çirkin gördüğü şeyi güzel görmeye başlar.”
Fudayl (b. Iyad) rahimehullah şöyle demiştir: “Kul, çirkin
gördüğü şeyi güzel görmeye başlayıncaya kadar gizli kalmaya devam eder.”
İhvanu’l-Muslimin ve dernekçiler, bid’atçilerin anlatılan bu
özelliklerine ne kadar da benziyorlar. Onlar demokrasi metodunu inkar
ediyorlardı, şimdi ise savunuyorlar ve ona davet ediyorlar. Hatta onu “İslamî
demokrasi” diye isimlendiriyorlar!
Bid’at ehlinin alametleri hakkında daha fazla bilgi isteyen,
“el-Ehvâ ve’l-Firak ve’l-Bid’a ve Mevkifi’s-Selef Minha” adlı kitaba baksın.
11- Dernekler kılıfına bürünmeleri ve velâ ve berâyı
(dostluk ve düşmanlığı) dernekleri için yapmaları.
Hizipçiliğin Rükünleri
Şeyhimiz Mukbil rahimehullah hizipçiliğin üç rüknünü şöyle
saymıştır:
1- Yalan
2- Hile (aldatma)
3- Telbis (meseleleri karışık gösterme)
Derim ki: Bu rükünlerin en önemlisi, insan bid’ate düştüğü
zaman dörtnala koştuğu şey olan; yalandır. Bugün bir söz söyler, sonra yarın
onu inkâr eder. Zamanın garipliği hakkında şikâyetimiz Allah’adır.
Onların
telbislerinden birisi; onların kendilerini hak ehli olarak tanıtmalarıdır. Bid’ati
sünnet, sünneti ise bid’at saymaları onların telbislerindendir. Meşru amellere
bid’atler karıştırırlar. Kelimelerle oynayarak hakikatleri değiştirirler. Bazı
sünnet alimlerinin kendilerinin mezhebinde olduğunu iddia etmeleri de bu
hilelerindendir.
İhvanu’l-Muslimin ve dernekçiler kendilerinin hak ehli
olduklarını iddia ederler. Onlara, şairin şu sözünde dediğini deriz:
O doğuya gitti, sen batıya, doğu ile batı ne kadar ayrı!
Davaların delilleri olmasa, sahipleri iddiacıdan ibarek
kalır”
Yaptıkları, söylediklerine aykırıdır! Hak ehli olanın
esaslarında hiç suret (video , fotoğraf), temsil (tiyatro, sinema), şarkılar ve
seçimlere katılma bulunur mu?!
Dünya Fitnesi
Bundan sonra bil ki, Allah seni taatinde ve razı olduğu
işlerde başarılı kılsın, günlerce Selef’in yolu üzere olan kimseler, saptılar,
değiştiler ve değiştirdiler. Hayatta olanın fitnesinden emin olunamaz.
Gereken şey: şahıslara değil, Selefin menhecine tutunmaktır.
Buharî ve Muslim’de gelen şu hadisten başkası olmasa yeterdi: İbn Mes’ud radiyallahu
anh’den: “Onlardan kimisi cennetliklerin amelini işler, hatta cennet ile
kendisi arasında bir dirsek boyu mesafe kalır, Allah’ın onun hakkındaki yazgısı
öne geçer ve kişi cehhennemliklerin amelini işler, böylece ona girer.”
Muslim, Ebu Hureyre radiyallahu anh’den rivayet ediyor: “Kişinin
mümin olarak sabahlayıp, kafir olarak akşamlayacağı, dünya malı karşısında
dinini satacağı karanlık geceler gibi fitnelerden önce amellerde acele edin.”
Bizler dünya ve maddiyat hususunda azgınlık yapılan ve
kalplerin dünyaya bağlandığı bir zamandayız. Rabbimin merhamet ettiklerinden
başkası sapmıştır. Bu konuda Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuştur: “Fakirlikten mi korkuyorsunuz? Nefsim elinde olana yemin ederim,
dünya üzerinize öyle açılacak ki, birinizin kalbi ancak ona kayacaktır.” İbn
Mace (5) bunu Ebu’d-Derda radiyallahu anh’den rivayet etmiştir.
Dünyaya tenezzül etmedikçe dünya ehline dünyalık verilmediğinden,
bid’at ehli pekçok mal toplamışlardır ve bu dünyalık ancak onlara yakın
olanlara verilmektedir. Onlara tenezzül edenler de ellerini dolduruyor. Böylece
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisi gerçekleşiyor: “Elbette İslam
halka halka eksilecektir.” Bir de bakmışız ki arkadaşlarımız fânî dünyanın molozları
ardında soluk soluğa! Tenezzülden sonra tenezzül, ta ki hizipçiliğin kucağına
düşüyor!
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisiyle amel etmek
nerede kaldı?: “Her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi ise maldır.”
Tirmizî, Malilk b. Iyad radiyallahu anh’den rivayet etmiştir.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini sakındırarak şöyle
buyurmuştur: “Dünyadan sakının! Kadınlardan sakının!” Bunu Muslim Ebu
Said radiyallahu anh’den rivayet etmiştir.