Şeyh Yahya b. Ali el-Hacurî
Kimdir?
Tercüme: Ebu Muaz
Şeyh Yahya b. Ali el-Hacurî hafazahullah kısa biyografisini şöyle anlatmıştır:
Allah’a çokça, tayyib
ve mubarek hamdler olsun. Şehadet ederim ki Allah’tan başka ibade layık hak
ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed (sallallahu
aleyhi ve sellem) O’nun kulu ve rasulüdür. Bundan sonra.
Benden doğumum, ismim,
beldem, yetişmem ve bunlarla ilgili bazı bilgiler talep edildi. Allah kendilerini
aziz kılsın, bazı sevenler de bu talebi tekrar ettiler. Bu talebe cevap olarak
bu satırları yazma gereği gördüm.
Allah’tan başarı
dileyerek diyorum ki; İsmim Yahya b. Ali b. Ahmed b. Ali b. Ya’kûb el-Hacûrî’dir.
Kuaydene dağı köylerinden el-Hancere köyündeki Vehan kabilesindenim. Allah’tan
onlara Allah’ın kitabı ve rasulünün sünnetinin ilmini talep etmekle ikramda
bulunmasını dilerim.
Sonra dedem Ahmed b.
Ali b. Yakub oradan çok uzak bir mesafede olan ez-Zegayibe kabilesinin Ceber
köyüne taşınmış ve onlardan evlenmiş. Onlar babamın dayıları olurlar. Onların
arasında yetişmiş ve o da onlardan evlenmiş. Annem ez-Zegabiye kabilesinin köylerinden
Ukal’dendir. Allah onların ölenlerine rahmet etsin, hayatta olanlarını ıslah
etsin. Ben de yaklaşık kırk sene önce “Yemen Cumhuriyeti devrimi” denilen
olaylar olduğu sıralarda doğmuşum. (Buna göre şeyh şu sıralar 49-50 yaşları
civarındadır – Ebu Muaz)
Allah kendisini
hıfzetsin ve ömrünü kendisine taatle uzun kılsın, babam çiftçidir. Buğday,
susam ve daha başka mahsullerin ziraatiyle pekçok mala sahip olmuştur. Hatta
kıtlık zamanında insanlar babamdan buğday ve et borç alırlardı. Aynı zamanda Allah
kendisine davar ve sığır cinsinden mallar da lutfetmişti. Allah’a hamd olsun
geçim bakımından iyi bir durumda idik.
Beni ve kardeşimi kât, sigara, şemme ve daha
başka alışkanlıklardan uzak bir şekilde yetiştirdiler. Bizim hakkımızda en çok
kızdığı şey birimizi cemaatle namaz veya sünnet namazlar konusunda kusur
ederken görmek idi. En çok istediği şey ise birimizin âlim olması idi. Burada sadece
okullarda eğitim vardı. Beni “hoca okulu” denilen şey için o köyün güvenilen
bir fakih ve hatibi olan Yahya el-Attabî rahimehullah’a gönderdi.
Bu öğretim, eski
eğitimin durumu gibiydi. Mushafa bakarak Kur’ân kıraati ve yazı eğitimi
veriliyordu. Oradan çıkan genellikle köyünün fakihi oluyor, imamlık ve hatiplik
yapıyor, akidleri ve benzer şeyleri yazıyordu.
Fakih el-Attabi rahimehullah
beni öğrencilerinin çoğundan daha fazla severdi. O okuldan yüzünden Kur’an
okumayı ve yazı yazmayı öğrenerek çıktıktan sonra babam beni Zeydiyye şehrine
göndermek istedi. Çünkü insanların arasında orasının ilim şehri olduğu
yayılmıştı. Oradakiler talak, miraslar ve benzeri konularda fetva veriyorlardı.
Babam hafazahullah
ilim ve dindarlığı, çokça oruç ve kıyamdan daha fazla seviyordu. Onun haramdan
bir dirhem yediğini bilmem. Lakin bildiği şeyler Sufiler ve Şiilerden öğrendiği
şeylerdi. Diğer sapık fırkalardan bir şey bilmiyordu. Onlare (Sufi ve Şiilere)
saygı gösteriyor, onları çokça ziyaret ediyordu. Ziyaret ettiği kimseler de
kendisine oldukça ikramda bulunuyorlardı. Allah Azze ve Celle beni o Sufilerin
derslerinden annem (Allah onu hıfzeylesin ve sonunu güzel kılsın) vesilesiyle
kurtardı. Çünkü o benim gitmemden ve memleketimden başka bir yerde küçücük
halimle arkadaşım olmadan yalnız başıma kalmamdan dolayı ağlıyordu. Böylece
babam beni koyun çobanı olarak yerimde bıraktı. Allah onu korusun, kendisi
köyümüzde şu ana kadar devam eden ilk mescidi ahşaptan yapan kişidir. Bununla
beraber orası kırk kadar kişinin sığabileceği küçük bir mesciddir. O zamanlar
etrafındaki köylere nazaran burası bir cami sayılıyordu. Orası yıkılınca babam
onu taştan yaptı, genişletti ve ben de o mescidin imamı oldum. Cuma günü beni
koyun çobanlığından geri bırakıyorlar, ben de onlara hutbe veriyordum.
Çoğunlukla hutbelerde el-Beyhanî rahimehullah’ın el-Futuhatu’r-Rabbaniyye
kitabına dayanıyordum. Çok tekrar etmemden dolayı neredeyse o kitabı
ezberledim.
Bundan sonra Suudi
Arabistan’a gittim. Sabah namazından sonra faziletli şeyh, meşhur mukrî
Ubeydullah el-Efgânî hafazahullah’ın halkasındaki kıraate katılıyordum. Onun
yanında, kıraatten önce okumaya başladığı Sahihu Muslim’den bazı bölümleri
dinledim. Sonra Mukrî şeyh Muhammed A’zam’ın yanına gittim. O Mescidu’l-Yahya’da
Kur’an dersi veriyordu. Onun yanında A’raf suresine kadar okudum. Sonra yine
şeyhin yanına yolculuk edip Hafs’ın Asım’dan rivayet ettiği kıraati Mukrî şeyh
Muhammed Beşir’in yanında tamamladım. Allah’a hamd olsun.
İlme olan şiddetli
arzuma rağmen o zamanlar beni Şeyh İmam İbn Baz veya Suudi Arabistan’ın eğitim
veren diğer âlimlerine katılmaya irşad eden kimse bulamadım. Sonra Şeyh Allame
Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın selefi bir âlim olup, Sa’ade
beldelerinden Dammac köyünde (Allah orayı korusun ve halkını hayırlarda
başarılı kılsın) Allah Azze ve Celle’nin kitabı ve Rasulü sallallahu aleyhi ve
sellem’in sünnetiyle ilgili ilimlerin derslerini verdiğini işittim. Bunun
üzerine hicri 1405 yılında onun mübarek dârına katıldım.
Yanımda babam da geldi
ve şeyh rahimehullah’a hakkımda hayır tavsiyesinde bulundu, sonra ayrıldı. Babam,
ilim talebimde o andan sonuna kadar maddi yardımda bulunmaya devam etti.
O tarihten beri ilim
talebinde kalmaya devam ettim. Çok yolculuk yapmayı ve vakitleri zayi etmeyi
istemedim ki, Allah Azze ve Celle lütfuyla beni şeyhimiz allamme selefi muhaddis
bereketli şeyh Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın elinde çeşitli ilimlerde
çokça istifadeyle nasiplendirsin.
O mubarek yurtta durum
böyle idi. Ben Yemen’deki selefî davet şeyhlerinden bir topluluk ile beraber,
şeyhimiz Mukbil b. Hadi el-Vadiî rahimehullah’ın nahiv, akide, fıkıh derslerine
katılıyordum. Bazı şeyhlerin yanında şeyhimiz İmam el-Vadiî rahimehullah’ın
daru’l-hadis’teki birçok büyük talebeleri vardır. Allah hepsine hayırlı
karşılık versin. Bundan sonra şeyhimiz Mukbil’i de Allah Firdevsu’l-A’la’ya
yerleştirsin. O bana kendisi hastalandığı veya yolculuğa çıktığı zaman dersleri
vermem hususunda vekâlet veriyordu. Eceli yaklaştığı zaman kendisinden sonra
aynı şekilde halifesi olmamı vasiyet etti.
Bu Daru’l-hadisin
düşmanları Şeyh rhç’ın ölümüyle bu davetin son bulacağı, burasının hayvan yemleme
ve hüzün meclisi haline geleceği şeklinde kötü zanda bulunuyorlardı. Nitekim
bunları daha önce Şeyhin hastalığı zamanında işitiyorduk. Allah, şeyh rahimehullah’ın
vefatından sonra da kulların kalplerini bu hayra yönlendirince davet genişledi
ve çoğaldı. İlim talebeleri, şeyhimiz imam el-Vadiî rahimehullah hayattayken bu
darul-hadisi kurduğu zamanda olduğundan daha da fazlalaştı. Bu yüzden Şeyh rahimehullah’ın
talebelerinden ve dünyalık amaçlar, fitneler ve hizipçilik peşinde olan başkalarından,
haset hastalığına yakalananlar bu duruma öfkelendiler. Allah onların şerlerini
uzaklaştırsın ve tuzaklarını başarısız kılsın.
Davet, hayırla devam
etmektedir. Öncesinde ve sonrasında lutuf Allah’tandır. O, şöyle buyurur: “Size
gelen her nimet Allah’tandır.” Allah Azze ve Celle’den bizi, dinimizi ve
davetimizi korumasını, bizden, memleketimizden ve diğer müslümanların
memleketlerinden açık ve gizli tüm fitneleri uzaklaştırmasını dileriz.
Alemlerin rabbi Allah’a hamd olsun.
Yazan: Ebu Abdirrahman
Yahya b. Ali b. Ahmed b. Ali b. Ya’kub el-Hacurî
19 Cemad’ul-Evvel 1428
hicrî