Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

4 Ocak 2024 Perşembe

Allah’ın Âdem’i Sureti Üzere Yaratması -1 -

2. baskısı için genişletme yaptığım Sünnet Müdafaası kitabına eklemek üzere, Allah'ın Adem aleyhi's-selam'ı sureti üzere yaratması hakkındaki hadise getirilen güncel şüpheleri reddetmek üzere bu yazıyı hazırladım ve iki bölüm halinde yayınlıyorum.

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî 

Hadisin Metni

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

خَلَقَ اللَّهُ آدَمَ عَلَى صُورَتِهِ طُولُهُ سِتُّونَ ذِرَاعًا فَلَمَّا خَلَقَهُ قَالَ اذْهَبْ فَسَلِّمْ عَلَى أُولَئِكَ النَّفَرِ مِنَ المَلاَئِكَةِ جُلُوسٌ فَاسْتَمِعْ مَا يُحَيُّونَكَ فَإِنَّهَا تَحِيَّتُكَ وَتَحِيَّةُ ذُرِّيَّتِكَ فَقَالَ السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ فَقَالُوا السَّلاَمُ عَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللَّهِ فَزَادُوهُ وَرَحْمَةُ اللَّهِ فَكُلُّ مَنْ يَدْخُلُ الجَنَّةَ عَلَى صُورَةِ آدَمَ فَلَمْ يَزَلِ الخَلْقُ يَنْقُصُ بَعْدُ حَتَّى الآنَ

Allah Âdem’i kendi suretinde altmış arşın uzunluğunda yarattı. Onu yarattığı zaman:

“Git ve oturmakta olan şu melekler topluluğuna selam ver. Seni nasıl selamladıklarını dinle. Zira o senin ve neslinin selamıdır” buyurdu. O da:

“es-Selâmu aleykum (Allah’ın selamı üzerinize olsun)” dedi. Onlar:

“es-Selâmu aleyke ve rahmetullahi (Allah’ın selamı ve rahmeti üzerine olsun” dediler “ve rahmetullahi” kısmını eklediler. Cennete giren herkes Âdem’in suretinde girerler. İnsanlar bundan sonra şimdiye gelinceye kadar (boyları) eksilmeye devam etmiştir.”[1]

Hadis Hakkında Güncel İtirazlar:

Hadis hakkında itirazlar şöyle özetlenebilir: “Bu hadis akide konusunda metni reddedilmesi gereken meşhur haberlerdendir. Hadisin ilk bölümü Allah Teâlâ hakkında tenzih edilmesi gereken sözler içermektedir. İkinci bölümü ise şahit olunan gerçeklere aykırıdır.”

Birinci Şüphe:

İbn Karnas diyor ki: “Bu hadis İsrailiyyat uydurmalarından veya İsrailiyyattan etkilenilerek uydurulmuştur. Çünkü “Allah Adem’i sureti üzere yarattı.” Sözü, Yahudilerin Kitabu’l-Mukaddesi’nden alınmadır. Tevratta şöyle geçer: “Allah insanı sureti üzere, erkek ve kadın olarak Allah’ın suretinde yarattı.”[2] Allah Tebarek ve Teâlâ Adem’i kendisinin sureti üzere veya kendi suretine yakın şekilde yaratmaktan münezzehtir. Zira kendisi bunu tenzih ederek şöyle buyurmuştur: “O’nun misli gibi bir şey yoktur. O işitendir, görendir.” (Şura 11)”[3]

İkinci Şüphe:

İsmail el-Kurdî diyor ki: “Te’vili mümkün olmayan en önemli problem, insanlığın babası Âdem aleyhi's-selâm’ın altmış arşın uzunluğunda yaratılmış olmasının söylenmesidir. Arşın Arap dilinde ve dinde elin dirseğe kadar olan kısmıdır. Bu da 24 parmak yani 48 cm.’dir. Haşimî ölçüsüne göre 32 parmak yani 64 cm.’dir. Her iki görüşe göre de Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu yaklaşık 30 metre etmektedir. İnsanlık şimdiye gelince kadar eksilmeye devam etmiş ve 1.5 ile 2 metre arasındaki bir boya kadar kısalmıştır. Bu söz tarih ve arkeoloji alimlerinin keşiflerine aykırıdır… Nitekim Hafız İbn Hacer el-Askalanî bu probleme dikkat çekerek şöyle demiştir: 

“Semud diyarı gibi geçmiş ümmetlerin kalıntılarında bulunanlara göre bu problemlidir. Zira onların meskenleri, boylarının fazla olmadığını göstermektedir. Şüphesiz onlar çok eski bir zamanda yaşamışlardır. Onlarla Adem aleyhi's-selâm arasındaki zaman, bu ümmetle onların arasındaki zamandan daha azdır. Şu ana kadar bu problemi çözemedim.”[4]

El-Kurdî, İbn Hacer’in bu sözlerinin ardından diyor ki: “Böylece burada çözemediği bir problem olduğunu itiraf ediyor!”[5]

Bu İtirazların Giderilmesi

Birinci Şüphenin Cevabı

Bu hadiste Allah’ın mahluka benzetilerek cisimleştirilmesi iddiasına gelince, Ehl-i Sünnet, bu hadisi açıklarken “Sureti üzere” lafzındaki zamirin döndüğü yer konusunda iki meşhur görüş üzerindedirler: Zamir Allah Teâlâ’ya mı yoksa Adem aleyhi's-selâm’a mı aittir?

Muhakkiklerden bir grup buradaki zamirin Adem aleyhi's-selâm’a döndüğü görüşündedir. Yani Allah Teâlâ Adem aleyhi's-selâm’ı, yaratılışından ölümüne kadar Adem’e ait olan, başlangıçtaki sureti üzere yaratmıştır. Onun şekli, neslinin şeklinden farklı değildir. Onun nesli önce nutfe, sonra alaka, sonra mudga, sonra kemikler, sinirlere dönüşmekte, sonra ona et ve deri giydirilmektedir. Sonra süt emen bebek, sonra çocuk, sonra genç, sonra olgun, sonra yaşlı olmaktadır. Adem aleyhi's-selâm’ı ise Allah mevcut suretiyle yaratmış, ona  ruh üflemiştir.

Bu görüş, lügatteki esasa göre zamirin en yakındaki özneye döndürülmesine dayanır. Bu görüşte olanlara göre bunun delili Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisin devamında: “Altmış zira uzunluğunda…” buyurmuş olmasıdır. Böylece buradaki zamir de Adem aleyhi's-selâm’a dönmektedir.[6]

Hadisin bu manada değerlendirilmesi hakkında İbn Hibban şöyle der: “İlimde yetkin olmayan biri bu hadise dayanarak, sünneti savunan, sünnete muhalefet edenleri reddeden ve sünnetleri benimseyen hadis ehlini karalamaya çalışarak şöyle demiştir: “Sureti üzere” kelimesindeki zamir Allah’a da nispet edilse, Adem aleyhi's-selâm’a da nispet edilse sorunludur. Allah’a nispet edilmesi küfürdür. Çünkü ayette: “O’nun misli gibisi yoktur. O işitendir, görendir” (Şura 11) buyrulmuştur. Âdem’e nispet edilmesi halinde de hadisin bir anlamı kalmamaktadır. Zira her bir şeyin kendisine ait surette yaratıldığı hususunda şüphe yoktur.”

Halbuki bu sözü söyleyen kişinin yalnızken kendisini yaratana el açması, O’ndan muvaffakiyeti, hidayeti ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine tutunma konusunda doğru yolu dilemesi, manasını bilmediği konularda sünneti benimseyen kişileri tenkit etmesinden daha iyi olurdu. Zira kişinin bir konuda cahil olması o şeyin hak olmadığı anlamına gelmez.

Biz diyoruz ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahih bir yolla nakledilen hadislerinde çelişki veya anlamsızlık olmaz. Bu hadisler, Kur’an’ı da nesh etmez. Aksine O’ndan gelen her bir haberin anlaşılıp bilinebilecek bir manası ve alimlerin akledebileceği sahih bir yönü vardır. Bize göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Allah Adem’i kendi suretinde yarattı” sözü, Adem aleyhi's-selâm’ın diğer mahlukata olan üstünlüğünü göstermektedir. Buradaki zamir de Adem aleyhi's-selâm’a dönmektedir. Bu zamirin Allah Teâlâ’ya değil de, Adem aleyhi's-selâm’a izafe edilmesininin faydası da Allah Teâlâ’nın mahlukatından hiçbir şeye benzetilmemesidir.

Allah Teâlâ insanları yaratmada kendi içindeki bir düzene göre hareket eden bir sebep kılmıştır. Bu sebebe göre önce erkek ile dişi bir araya gelip ilişkiye girer, ilişkide erkeğin cinsel organındaki meni çıkarak dişinin rahmine yerleşir. Bu meni bir süre sonra alakaya dönüşür. Bir süre sonra mudgaya dönüşür, bir süre sonra bir surete bürünür. Surete bürünüp şekillenmesi bir süre devam ettikten sonra bulunduğu yer olan rahimden dışarı çıkar, sonrasında süt emme dönemi başlar. Ardından sütten kesilir, bu şekilde diğer aşamaları da sırasıyla geçirdikten sonra nihayetinde ölür. İnsanın yaratılmasında kendi içinde bir düzene göre hareket eden sebep budur.

Allah’ın Âdem’i kendi suretinde altmış arşın boyunda yaratmasına gelince, bu yaratma, öncesinde diğer insanlarda olduğu gibi erkekle dişinin birleşimini, erkekten çıkan meninin dişinin rahimine yerleşmesini, bundan bir süre sonra alakaya, sonra mudgaya dönüşmesini, sonra sırasıyla diğer aşamalarla bir bedene sahip olmasını gerektiren bir yaratma olmamıştır.

Allah Teâlâ bununla ‘Âdem aleyhi's-selâm’ın diğer mahlûkata olan üstünlüğünü göstermiştir. Zira diğerleri gibi nutfeyken alakaya, alakayken mudgaya, mudgayken süt emen birine, süt emen biriyken sütten kesilen birine, sütten kesildikten sonra gence dönüşme gibi dönüşüm ve gelişim yaşamış değildir. Bu da hadisçilerin anlamadıkları şeyleri rivayet eden, bilmedikleri şeyleri delil olarak getiren ve akla itibar etmeyen kişiler olduğunu söyleyenlerin görüşünü çürütmektedir.”[7]

Bu, Ebu Sevr’in[8], İbn Huzeyme’nin[9] ve İbn Mende’nin[10] de görüşüdür.

Hadisin bu şekilde açıklanması hakkında el-Hattabî şöyle diyor: “Âdem aleyhi's-selâm’ın nesli aşamalar halinde yaratılır. Başlangıçta nutfe (meni), sonra alaka, sonra mudga olur, sonra rahimde suretlere girer. Hamilelik müddetinin sonunda bebek olarak doğar, sonra küçüklükten büyüyünceye kadar gelişir ve sonra bedenlerinin boyu tamamlanır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem diyor ki: “Muhakkak ki Âdem aleyhi's-selâm’ın yaratılışı bu şekilde olmamıştır. İlk yaratılışı tam bir yaratılış üzere, altmış zira boyunda olmuştur.”[11]

Et-Tayyibî de bu açıklamayı tercih etmiş ve şunu eklemiştir: “Ebu Suleyman (el-Hattabî)’nin hadisi bu şekilde açıklaması oldukça düzgündür ve bu şekilde açıklanması gerekir. Çünkü “Uzunluğu” sözü, “Sureti üzere” sözünün açıklamasıdır. Sanki şöyle denilmektedir: “Âdem aleyhi's-selâm tarif edilen güzel suret ve şekliyle, güzel ve kâmil görünüşüyle, uzun boyuyla yaratılmıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (Tin 4) Burada yalnız uzunluğu tahsis edilmiştir. Çünkü bu boy insanlar arasında bilinen bir şey değildir.”[12]

Ehl-i Sünnet’in diğer bir grubu ise zamirin Âdem aleyhi's-selâm’a değil, Allah Azze ve Celle’ye döndüğü görüşündedir. Bu Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahuye, el-Acurrî, Ebu İsmail el-Herevi’nin de görüşü olup İbn Teymiyye de bu görüşü desteklemiştir.[13]

Bu görüşte olanların başında İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah gelir. Hamdan b. Ali rahimehullah’tan: “Ahmed b. Hanbel rahimehullah’a bir adam dedi ki: “Ey Ebu Abdillah! Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen:

Allah Âdem’i sureti üzere yarattı” hadisinde “Âdem’in sureti üzere yaratması mı kastediliyor?” Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen: “Muhakkak ki Allah Teâlâ Âdem’i Rahman Azze ve Celle’nin suretinde yaratmıştır[14] hadisi nerede kaldı? Âdem yaratılmadan önce hangi sureti vardı?”[15]

Lakin bu görüşün sahipleri hadiste geçen “suret” kelimesiyle kastedilenin “sıfat” olduğunu söylemişlerdir. Mesela: “Bu işi bana şu surette öğretti” denilir. Yani şu sıfatta demektir.[16] Bir şeyin sureti; kendisinin tanındığı bütün özellikler demektir. Şüphe yok ki yüz de buna dâhildir. Bu yüzden genellikle suret kelimesinin yüz hakkında kullanıldığı sanılır. Çünkü tanınma ve ayrışmanın başlangıcı yüz ile olmaktadır.”[17]

Bu görüşe göre hadisin manası şu şekilde olmaktadır: “Allah Teâlâ Âdem aleyhi's-selâm’ı yüze sahip olan, işitme, görme ve kelam ile nitelenen sıfatı üzere yaratmıştır. Nitekim Allah Azze ve Celle de bu sıfatlarla nitelenmiştir. Sanki Âdemoğullarına bu ilahî sıfatlardan bir örnek verilmiştir. Kâinatta bu sıfatlarla kâmil olan ise yalnızca Allah Azze ve Celle’dir.[18] Buna göre Allah’ın Âdem aleyhi's-selâm’ı Rahmanın sureti üzere yaratması ancak bu manadadır, bu da mahlûka benzetmeyi gerektirmez.

Zamirin Allah Teâlâ’ya ait olduğu görüşünde olanlardan bazıları da bunun şereflendirmek için mahlûkun yaratıcısına izafesi türünden olduğnu söylemişlerdir. Mesela “Nakatullah/Allah’ın devesi”, “Beytullah/Allah’ın evi” sözlerinde olduğu gibi. İbn Huzeyme, hadiste “Rahman’ın sureti” lafzının sahih olması halinde bu manada olduğunu açıklamıştır.[19]

Allah Azze ve Celle Adem aleyhi's-selâm’ı bizzat iki eliyle yaratmakla, yüzünü tasvir etmekle şereflendirmiş, diğer mahlûkata ise: “Ol” demekle oldurmuştur:

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا مَنَعَكَ أَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِيَدَيَّ

Allah dedi ki: “Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir?” (Sad 75)

Enes radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَمَّا صَوَّرَ اللهُ آدَمَ فِي الْجَنَّةِ

Allah Âdem’i cennette suretlendirdiği (şekillendirdiği) zaman...”[20]  

“İbn Ömer radiyallahu anhuma şöyle dedi:

خَلَقَ اللهُ أَرْبَعَةَ أَشْيَاءَ بِيَدِهِ العَرْشَ وَالقَلَمَ وَعَدْن وَآدَمَ ثُمَّ قَالَ لِسَائِرِ الخَلْقِ كُنْ فَكَانَ

Dört şeyi Allah Azze ve Celle eliyle yaratmıştır: Arşı, kalemi, Adn cennetini ve Âdem aleyhi's-selâm’ı. Sonra diğer mahlûkata ol dedi, onlar da oldular.”[21] 

İbn Ömer radıyallahu anhuma’nın bu sözü şahsi görüşle söylenemeyeceğinden hükmen merfudur. Yani Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittiği bir bilgidir.

Allah Âdem’i kendi suret vermesi ile yaratmıştır. Âdem’in yüzü, Allahın iki eliyle verdiği şekildir, âdemoğulları da bu suret üzere devam ettikleri için yüze vurmak yasaklanmıştır.

Yüz resmi yapmanın, fotoğraf, video çekmenin vb yasaklaması da bununla ilgili bir konudur. Yüz resmi yapan, fotoğraf veya video çeken işte bu suret yaratma fiilinde Allah’a ortak koşmaya kalkışmış olur!

Ebu Ya’la el-Ferra şöyle demiştir: “Hadisin zahiri üzere kabul edilmesi, Allah’ın sıfatını iptal etmediği gibi hak ettiğinin dışına da çıkarmaz. Çünkü bizler suret ismini kullandığımız zaman bu diğer suretler gibi değildir. Nitekim zat ve nefs isimlerini kullandığımızda da bu diğer zatlar ve nefisler gibi değildir.

Bunun doğruluğunu şu husus açıklar: Suret lügatte hakikatte sınırlı bir ibare değildir. Bu ancak bir şeyin hakikatinin ifadesidir. Bu yüzden: “Bana şu işi şu surette öğretti” dersin. Sözün Allah Subhanehu’nun Âdeme verdiği suret hakkında kullanılmasında, tür, şekil, uzunluk bakımından cisime benzetme söz konusu değildir. Zira bunlar O’nun sıfatı hakkında düşünülemez.”[22]

İbnu’l-Kayyım bu hadiste mahluka benzetmenin söz konusu olmadığı hakkında diğer bir açıdan şöyle açıklıyor:

“Rahmanın sureti üzere” sözünde Rabbin mahlûka benzetilmesi kastedilmemiştir. Burada ancak sıfat ve mahal olarak yüzün tahkiki, işitme, görme ve konuşma sıfatlarının ispatı kastedilmiştir.”[23]

Sünnet ehlinin hadis hakkında bu iki görüşünden birini tercih etme yoluna gitmeksizin, bu açıklamaların teşbih (Allah’ı mahlûkuna benzetme) ve tecsim şüphesinden uzak olduğu ortadadır. Bu hadis dışında da Allah Azze ve Celle’ye birçok sahih hadiste suret nispeti gelmiştir.[24] Suretin Allah Azze ve Celle’ye nispeti, O’nun vechinin cemaline layık olan şekildedir. Bu durum, mahlûkun suretine benzemeyi gerektirmez. Rabbimiz Azze ve Celle bundan yüce ve münezzehtir.

Bütün mesele şudur: Kur’ân’da gelen bazı zatî sıfatları kabul edip, Kur’ânda geçmiyor diye suret sıfatını kabul etmemek düşünülemez. Bilakis biz hepsine iman ederiz ve bunlara bir şekil, keyfiyet ve sınır tayin etmeyiz.[25]



[1] Sahih. Buhârî (6227) Muslim (2841)

[2] Tekvin (ishahu’l-evvel 27)

[3] İbn Karnas el-Hadis ve’l-Kur’ân (s.165) Bkz.: el-Kurdî Tef’ilu Kavaidi Nakdi Metni’l-Hadis (s.183) en-Necmî Advau Ale’s-Sahihayn (s.167)

[4] Fethu’l-Bari (6/367)

[5] El-Kurdî Tef’ili Kavaidi Nakdi Metni’l-Hadis (s.184-184) Bkz.: en-Necmî Advau Ale’s-Sahihayn (s.168) Zekeriya Evzun Cinayetu’l-Buhârî (s.25)

[6] Bkz: Kirmani el-Kevakibu’d-Derari (22/72) Iraki Tarhu’t-Tesrib (8/104) İbn Hacer Fethu’l-Bari (6/366)

[7] Sahihu İbn Hibban (14/33)

[8] Bkz.: Tabakatu’l-Hanabile (1/212)

[9] İbn Huzeyme et-Tevhid (1/93)

[10] İbn Mende et-Tevhid (1/222)

[11] Hattabi A’lamu’l-Hadis (3/2228)

[12] Et-Tayyibi el-Kaşif An Hakaiki’s-Sunen (10/3035)

[13] Bkz.: Acurri eş-Şeria (3/1127) Herevi el-Erbaun Fi Delaili’t-Tevhid (s.63) İbn Teymiyye Beyanu Telbisi’l-Cehmiyye (6/373)

[14] Hadisin bu lafızla sahih mi zayıf mı olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Ahmed b. Hanbel, İshak b. Rahuye, İbn Teymiyye ve ez-Zehebî sahih görmüşlerdir. Bkz.: Mizanu’l-İtidal (1/603, 2/420) Beyanu Telbisi’l-Cehmiyye (6/430) Siyeru A’lami’n-Nubela (5/450)

İbn Huzeyme, el-Maziri ve el-Elbani zayıf görmüşlerdir. Bkz.: İbn Huzeyme et-Tevhid (1/86) Mazerî el-Mu’lim (3/169) el-Elbani ed-Daife (3/316)

[15] Ebu Ya’la İbtalu’t-Tevilat (73) Tabakatu’l-Hanabile (1/33)

[16] Bkz.: el-Birmavi el-Lamiu’s-Sabih (15/268)

[17] Keşmiri Feydu’l-Bari (6/189)

[18] Keşmiri Feydu’l-Bari (6/187)

[19] Bkz.: İbn Huzeyme et-Tevhid (1/86) Nevevi Şerhu Sahihi Muslim (16/166)

[20] Muslim (2611)

[21] Muslim'in şartına göre sahih. Ebu Said ed-Darimî en-Nakdu Ale’l-Merisî (38, 106) Hâkim (2/349) Taberî Tefsir (20/145) el-Lâlekâî es-Sunne (729-30) İbn Batta el-İbane (229) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (1018) Beyhakî el-Esmâ ve’s-Sifat (693)

[22] Ebu Ya’la İbtalut’t-Te’vilat (s.81)

[23] Muhtasaru’s-Savaiki’l-Mursele (s.539)

[24] Bkz.: Alevî es-Sekkaf Sıfatullahi Azze ve Celle el-Varide Fi’l-Kitabi ve’s-Sunne (s.229)

[25] Bkz.: İbn Kuteybe Te’vilu Muhtelefi’l-Hadis (s.322)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)