Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

14 Ocak 2024 Pazar

Hadislerin Kur’ân’a Arz Etme Düşüncesinin Bozukluğu

 

1- Hadisleri Kur’ân’a arz etme düşünce Kur’ân’a aykırıdır ve Kur’ân rasule itaati mutlak olarak emrederken hiçbir yerde rasulün söylediklerini Kur’ân’a arz etme şartı öne sürmez, bilakis şöyle buyrulmuştur:

وَمَا آَتَاكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا

Rasul size neyi verirse, onu alın; neden sizi yasaklarsa, ondan da sakının.” (Haşr 7)

Nitekim şöyle Şayet böyle bir yükümlülük olsaydı, hadisi Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ağzından işiten sahabelerin de rasule itaat etmeden önce: “Ey Allah’ın rasulü! Senin bu sözlerini Kur’ân’a arz etmedikçe itaat etmeyeceğim” demeleri gerekirdi ki, bu açıkça Kur’ân’a muhalefet olurdu.

Aişe radiyallahu anha’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey yaptı ve bu konuda ruhsat verdi. Bu ashabından bazı kimselere ulaştı. Onlar bundan hoşlanmamış gibi uzak durdular. Bu durum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca kalkıp hutbe verdi ve şöyle buyurdu:

مَا بَالُ رِجَالٍ بَلَغَهُمْ عَنِّي أَمْرٌ تَرَخَّصْتُ فِيهِ فَكَرِهُوهُ وَتَنَزَّهُوا عَنْهُ، فَوَاللهِ لَأَنَا أَعْلَمُهُمْ بِاللهِ وَأَشَدُّهُمْ لَهُ خَشْيَةً

Bazı kimselere ne oluyor ki, benim ruhsat verdiğim bir husus kendilerine ulaştığı zaman bundan hoşlanmayıp uzak duruyorlar! Vallahi ben onların Allah’ı en iyi bileni ve O’ndan en çok korkanıyım.”[1]

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَأَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ

Allah’a itaat edin, rasule itaat edin.” (Maide 92, Nisa 59) Bu ayette Allah’a itaat edin emrinden sonra rasule itaat emri de mutlak bir ifadeyle emredilmiştir. Yine şöyle buyrulmuştur:

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ

Kim Rasul’e itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80)

2- Hadislerin doğruluğunu tespit etmek için Kur’ân’a arz etme düşüncesi, Rasul ile diğer insanlar arasında hiçbir fark olmadığı anlamına gelir ve Kur’ân’da rasule itaat edilmesinin emredilmesinin hiçbir anlamı kalmaz. Hâlbuki Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ

De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, merhametlidir.” (Âl-i İmrân 31)

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Rabbine yemin olsun ki aralarında geçen meselelerde senin hükmüne başvurmadıkça, sonra verdiğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 65)

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا

İman etmiş hiçbir erkeğe ve iman etmiş hiçbir kadına Allah ve rasulü bir hükümde bulunduğu zaman işlerinde bir tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve rasulüne isyan ederse apaçık bir sapıklıkla sapmış olur.” (Ahzâb 36)

Câbir radıyallahu anh’den: “Ömer b. El-Hattâb radıyallahu anh, Kitap ehlinden birinden aldığı bir kitabı Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e getirdi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın rasulü! Kitap ehlinden birinden güzel bir kitap aldım.” Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem öfkelendi ve şöyle buyurdu:

يَا ابْنَ الْخَطَّابِ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ جِئْتُكُمْ بِهَا بَيْضَاءَ نَقِيَّةً لاَ تَسْأَلُوهُمْ عَنْ شَىْءٍ فَيُخْبِرُوكُمْ بِحَقٍّ فَتُكَذِّبُوا بِهِ أَوْ بِبَاطِلٍ فَتُصَدِّقُوا بِهِ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى كَانَ حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلاَ أَنْ يَتَّبِعَنِى

Ey Hattâb’ın oğlu! O kitaptakiler hoşuna mı gitti? Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ben size tamamen hâlis (karışık ve şüpheli olmayan) bir din getirdim. Onlardan bir şey sormayın. Size doğru bir şey anlatırlar da yalanlayabilirsiniz. Yahut bâtıl bir şey anlatırlar da doğrulayabilirsiniz. Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet Mûsâ (aleyhi's-selam) hayatta olsaydı benden başkasına tabi olma hakkı yoktu.”[2]

Bu hadiste görüldüğü üzere Ömer radıyallahu anh, Kur’ân’a aykırı görmediği sözler içeren bir kitabı övmüş, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisinden başkasına tabi olunmasını yasaklamıştır.

Ömer radıyallahu anh dedi ki: “Ey insanlar! Şüphesiz şahsî görüş, ancak Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den gelmişse isabetlidir. Zira Allah ona gösteriyordu. Bize gelince, bizim görüşlerimiz ancak zan ve zorlamadır.”[3]

Bilakis, başkalarının sözlerinin Allah’ın kitabına ve rasulünün sünnetine arz edilmesi emredilmiştir: Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا

Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Bir şey hakkında çekişirseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onu Allah’a ve Rasul’e götürün. İşte bu daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (Nisa 59)

Mucahid rahimehullah bu ayet hakkında dedi ki: “Allah’ın kitabına ve rasulünün sünnetine döndürmek kastedilmektedir.”[4]

Meymûn b. Mihrân rahimehullah bu ayet hakkında dedi ki: “Allah’ın kitabına ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra sünnetine döndürmek kastedilmektedir.” Vekî rahimehullah dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken kendisine, vefatından sonra sünnetine döndürmek kastedilmektedir.”[5]

İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun.” (Hucurat 1) ayeti hakkında dedi ki: “Kitap ve sünnete aykırı konuşmayın demektir.”[6]

el-Evzaî rahimehullah dedi ki: “Hakkında Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den haber ulaşan bir konuda kimsenin görüşü olamaz. Hadise tabi olunur. Eğer Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den haber yoksa ondan sonra bu konuda ashabı konuşmaya bizden daha hak sahibidir. Çünkü Allah onlardan sonra onlara (ashaba) tabi olanları övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Onlara güzelce tabi olanlar.” (Tevbe 100) Sizler ise “Hayır, kitap hakkındaki görüşlerimize arz eder, uygun bulduğumuzu tasdik eder, muhalif bulduğumuzu terk ederiz” diyorsunuz! İslam’daki her muhaddisin gayesi ise sünnete aykırı olan görüşünü reddetmektir.”[7]

3- Hadisleri Kur’ân’a arz etmek isteyen kimse, hadisten kendi anladığı ile Kur’ân’dan kendi anladığını birbirine arz etmiş olur, bu da subjektif sonuçlara ulaştırır. Her mezhep Kur’ân’ı kendi anlayışına göre kabul etmektedir ve edindikleri bu anlayışa aykırı gördükleri her hadisi “Kur’ân’a aykırı” olduğu iddiasıyla reddedebilirler. Hâlbuki rasulün beyanı olmadan Kur’ân’ın doğru anlaşılamayacağını Kur’ân haber vermektedir.

Mesela Hizbu’t-Tahrir’in kurucularından, Mu’tezile meşrepli Takiyuddin en-Nebhanî, Sahihu’l-Buhârî ve Sahihu Muslim’de rivayet edilen develerin sidiğinin içilmesine dair hadisi Kur’ân’a aykırı diyerek inkâr ediyor ve: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem necis bir şeyin içilmesini emretmez” diyor! Çünkü Kur’ân’da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hakkında: “Temiz şeyleri helal kılar, habis şeyleri haram kılar” buyrulmaktadır. Fakat Nebhanî, deve sidiğinin habis olduğunu nereden çıkarmıştır? Deve sidiğinin necis ya da habis olduğunu Allah mı söylemiştir, rasulü mü söylemiştir? Görüldüğü gibi Nebhanî aslında hadisi kendi fasit aklına arz etmiş, sonra bu çirkin eylemine “Kur’ân’a arz” süsü vermiştir!

Dosdoğru bir yol üzere olan selef ise, hadisleri Kur’ân’a aykırı görmemişlerdir! Said b. Cubeyr rahimehullah dedi ki:

قَلَّ مَا بَلَغَنِي عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَدِيثٌ إِلَا وَجَدْتُ مِصْدَاقَهُ في كِتَابِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bana ulaşan hadislerden Allah Azze ve Celle’nin kitabında onun tasdikini bulamadığım çok nadirdir.”[8]

4- Hadislerin Kur’ân’a arz edilerek doğrulanması düşüncesi aynı zamanda hadis uydurma kapısını açmaktır. Çünkü Kur’ân’a ters olmadığı halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına uydurulmuş, isnadı çürük birçok söz vardır. Sadece Kur’ân’a arz etmekle ve Kur’ân’a aykırı görülmemesi sebebiyle bu sözlerin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e nispet edilmesi bu bozuk metoda göre caiz olması gerekirdi. Hatta ciltler dolusu birçok tefsir kitaplarında Kur’ân’a uygun olan fakat kendi içlerinde birbirne aykırı olan birçok görüşlerin de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hadis olarak nispet edilmesi caiz olurdu.

Hâlbuki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den mütevatir yollarla gelen hadiste şöyle buyrulmuştur: Mugire radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

إِنَّ كَذِبًا عَلَيَّ لَيْسَ كَكَذِبٍ عَلَى أَحَدٍ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ

Benim adıma yalan söylemek, sizden biri adına yalan söylemek gibi değildir. Kim benim adıma kasten yalan söylerse cehennemde oturacağı yerini hazırlasın[9]

Bu hadis yüzden fazla sahabeden rivayet edilmiş olup, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına hadis uydurmanın tehlikesini belirttiği gibi, “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle söylemez, söylememiştir” diyerek gelişi güzel hadis inkâr edenleri de tehdit etmektedir! Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in söylediği bir hadisi “Söylemedi” diye iddia etmek de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına yalan söylemektir.

5- Hadisleri doğrulamak için Kur’ân’a arz etmek, ümmetin ilk selefleri olan sahabe ve tabiinin uygulamalarına aykırıdır.

Cabir radıyallahu anh şöyle demiştir: “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabından bir adamdan bana bir hadis ulaştı. Bir deve satın aldım da, yükümü bir aylık mesafe için ona bağla­dım; nihayet Şam'a vardım. Orada Abdullah b. Uneys vardı. “Cabir kapı­dadır” diye ona haber gönderdim. “Cabir b. Abdillah mı?” dedi. “Evet” dedim. Bunun üzerine Abdullah b. Uneys evden dışarı çıkıp beni kucakladı. Dedim ki: “Bana bir hadîs ulaştı; onu duymamıştım. Ben ölürüm yahut sen ölürsün diye kork­tum (ve öğrenmek için sana geldim…”[10]

Hadis böylece devam eder. Delil olan yönü, Cabir radıyallahu anh hadisi Kur’ân’a arz etme yolunu değil de, ravisi olan sahabenin ağzından işitmek için bir aylık mesafeye yolculuğa çıkmıştır.

Said b. el-Museyyeb rahimehullah dedi ki: “Muhakkak ki ben tek bir hadisin talebi için günler ve geceler boyu yolculuk yaparım.”[11]

Ebu’l-Aliye rahimehullah dedi ki: “Biz Basra’da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından rivayet edileni işitirdik fakat bineklerle Medine’ye gidip bizzat ağızlarından işitmedikçe memnun olmazdık.”[12]

Bu türden rivayetler çoktur, Hatib el-Bağdadi er-Rıhle adlı risalesinde bu konuda birçok örnek rivayet etmiştir.

6- Hadisi Kur’ân’a arz edip, aykırı olduğu zannıyla yalanlamak, hadisi rivayet eden kimseleri de yalanlamak demektir.

Ebu Zur’a er-Razi, er-Reddu Ala Ehli’l-Ehva kitabında el-Evzaî rahimehullah’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kim kendisine ulaşan hadisi yalanlarsa üç kişiyi yalanlamış olur: Allah’ı, rasulünü ve hadisi kendisine rivayet edeni.”[13]

7- Hadisleri Kur’ân’a arz edip, yalanlamayı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yasaklamıştır:

Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

عَسَى أَنْ يُكَذِّبَنِي رَجُلٌ وَهُوَ مُتَّكِئٌ عَلَى أَرِيكَتِهِ يَبْلُغُهُ الْحَدِيثُ عَنِّي فَيَقُولُ مَا قَالَ ذَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ دَعْ هَذَا وَهَاتِ مَا فِي الْقُرْآنِ

Belki birinize benim hadisim getirildiğinde koltuğuna yaslanır da: “Bunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem söylemez! Bunu bırakın, işte Kur’an!” diyerek beni yalanlar.[14]

Bu manadaki hadisler de mütevatir olarak rivayet edilmiştir.

Ebu Zur’a er-Razi, er-Reddu Ala Ehli’l-Ehva kitabında Ebu Hureyre radıyallahu anh’den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

وَالَّذِي نَفسِي بِيَدِهِ ليَأْتِيَن عَلَى النَّاس زمَان يحدثُونَ بِأَحَادِيث رَسُول الله صلى الله عليه وسلم َ فَيقوم أحدهم فينفض ثَوْبه يَقُول لَا إِلَّا الْقُرْآن وَمَا يعْمل من الْقُرْآن بِحرف

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki insanlar üzerine bir zaman gelecek, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri rivayet edildiği zaman onlardan biri kalkıp elbisesini silkleleyerek: “Hayır, sadece Kur’ân’da olanı kabul ederiz” diyecek. Hâlbuki o Kur’ân’ın tek bir harfiyle bile amel etmiş olmaz.”[15]

8- Kur’ân da, sahih sünnet de Allah Azze ve Celle’den gelen vahiydir, vahyin bir kısmını diğer bir kısmına arz ederek yalanlamak önceki ümmetlerin helak sebebidir:

Abdullah b. Amr b. el-As radıyallahu anhuma’dan: “Ben ve kardeşim, benim için kızıl develerden daha sevimli olan bir mecliste oturuyorduk. Ben ve kardeşim gittiğimizde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından yaşlı kimselerin onun kapılarından birinin önünde oturduklarını gördük. Onların arasını ayırmak istemedik ve bir odada oturduk. Kur’ân’dan bir ayetten bahsettiler ve onun hakkında tartıştılar. (diğer rivayetlerde kader meselesi hakkında tartıştıkları belirtilir) Sesleri yükseldi ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kızgın olarak, yüzü kızarmış bir halde çıktı. Onlara toprak atıyor ve şöyle diyordu:

مَهْلًا يَا قَوْمِ بِهَذَا أُهْلِكَتِ الْأُمَمُ مِنْ قَبْلِكُمْ بِاخْتِلَافِهِمْ عَلَى أَنْبِيَائِهِمْ وَضَرْبِهِمُ الْكُتُبَ بَعْضَهَا بِبَعْضٍ إِنَّ الْقُرْآنَ لَمْ يَنْزِلْ يُكَذِّبُ بَعْضُهُ بَعْضًا بَلْ يُصَدِّقُ بَعْضُهُ بَعْضًا فَمَا عَرَفْتُمْ مِنْهُ فَاعْمَلُوا بِهِ وَمَا جَهِلْتُمْ مِنْهُ فَرُدُّوهُ إِلَى عَالِمِهِ

Ey topluluk! Yavaş olun. Sizden önceki ümmetler peygamberlerine muhalefet etmeleri ve kitabın bir kısmını bir kısmına karşı kullanmaları sebebiyle helak oldu. Şüphesiz Kur’ân, bir kısmı diğer bir kısmını yalanlamak için inmemiştir. Bilakis bir kısmı diğer kısmını tasdik eder. Ondan bildiğinizle amel edin, bilmediğiniz kısmını âlimine arz edin.” Diğer lafzında: “Müteşabih olanına iman edin” şeklinde gelmiştir.[16]

Sahabe ve Tabiûn Sünnetin Vahiy Kaynaklı Olduğunu İfade Etmişlerdir:

Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ

“…Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediklerini öğretmiştir…”(Nisa 113)

Allah Teâla’nın Kur’an’da Rasulüne ve Müslümanlara öğrettiğini, yine onlara indirdiğini ifade ettiği “hikmet”; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir. Zira Allah’ın kitabında ifade ettiği “Kitap”; Kur’an’dır. Kitabın peşine de hemen hikmeti zikretmiştir. “Hikmet”i sünnetten başka bir şeye hamletmek caiz değildir.

Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Hikmet ile kastedilen de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.”[17]

Cabir radıyallahu anh şöyle demiştir:

كَانَ الْقُرْآنُ يَنْزِلُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَيُبَيِّنُهُ لَنَا كَمَا أَمَرَهُ اللَّهُ قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ {فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قرآنه} {ثمَّ إِن علينا بَيَانه} وَقَالَ {وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ للنَّاس مَا نزل إِلَيْهِم}

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ân iner, o da bize Allah Azze ve Celle’nin kendisine emrettiği gibi açıklardı: “O halde onu okuduğumuz zaman okumasına uy. Sonra onu açıklamak da hiç şüphesiz bize aittir.” (Kıyamet 18-19) Yine şöyle buyurmuştur: “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da zikri indirdik.” (Nahl 44)”[18]

Tabiin imamlarından Katade b. Diame es-Sedusî rahimehullah dedi ki:

الْحِكْمَةُ السُّنَّةُ

“Hikmet; sünnettir.”[19] Aynısını tabiinden Abdulmelik b. Curayc[20], Hasen el-Basrî[21], Said b. Cubeyr[22], Ebu Malik[23], Mukatil b. Hayyan[24] ve Yahya b. Ebi Kesir[25] de söylemişlerdir.

Tabiîn’den Suleyman b. Tarhan et-Teymî dedi ki:

أَحَادِيثُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم كَالتَّنْزِيلِ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri tenzil (indirilmiş vahiy olan Kur’ân) gibidir.”[26]

Abdullah b. Tavus b. Keysan el-Yemanî rahimehullah dedi ki:

أَنَّ عِنْدَهُ كِتَابًا مِنَ الْعُقُولِ نَزَلَ بِهِ الْوَحْيُ وَمَا فَرَضَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ صَدَقَةٍ وَعُقُولٍ فَإِنَّمَا نَزَلَ بِهِ الْوَحْيُ وَقِيلَ لَمْ يَسُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا قَطُّ إِلَّا بِوَحْيِ اللَّهِ فَمِنَ الْوَحْيِ مَا يُتْلَى وَمِنْهُ مَا يَكُونُ وَحْيًا إِلَى رَسُولِهِ فَيُسَنُّ بِهِ

“Babamın yanında vahiyde indirilen diyet hükümlerine ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in farz kıldığı zekât ve diyet hükümlerine dair bir yazı vardı. Bu ancak vahiyle indirilmiştir.” Bu rivayetlerin ardından İmam Şafii rahimehullah dedi ki:

 “Denildi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah’tan vahyedilen dışında bir sünnet asla koymamıştır. Vahyin tilavet olunanı olduğu gibi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e vahyedilip de O’nun sünnet kıldığı vahiy de vardır.” [27]

Hassan b. Atiyye rahimehullah dedi ki:

كَانَ جِبْرِيلُ يَنْزِلُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالسُّنَّةِ كَمَا يَنْزِلُ عَلَيْهِ بِالْقُرْآنِ فُيُعَلِّمُهُ إِيَّاهَا كَمَا يُعَلِّمُهُ الْقُرْآنَ

“Cibril aleyhi's-selâm, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ân’ı indirdiği gibi sünneti de indirir ve ona Kur’ân’ı öğrettiği gibi sünneti de öğretirdi.”[28]

el-Heysem b. İmran b. Abdillah el-Absî’den: “İsmail b. Ubeydillah rahimehullah’ı şöyle derken işittim:

يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَحَفَّظَ مَا جَاءَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَإِنَّهُ بِمَنْزِلَةِ الْقُرْآنِ

“Bizim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den gelenleri ezberlememiz gerekir. Zira sünnet bize göre Kur’ân menzilesindedir.”[29]

el-Huseyn b. Harb rahimehullah’tan: “el-Huseyn b. Bişr el-Edemî rahimehullah bana dedi ki:

يا حُسَيْنٌ {الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا} مَا هُوَ بَعْدَ الْكِتَابِ قُلْتُ السُّنَّةُ قَالَ صَدَقْتَ كَانَ جِبْرِيلُ يَخْتَلِفُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالسُّنَّةِ كَمَا يَخْتَلِفُ إِلَيْهِ بِالْكِتَابِ

“Ey Huseyn! “Kitabı ve rasullerimize gönderdiğimizi yalanlayanlardır” (Mu’min 70) ayetinde kitaptan sonra geçen nedir?” Dedim ki: “Sünnettir!” Dedi ki: “Doğru söyledin. Cibril, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e kitabı getirdiği gibi sünneti de getirirdi.”[30]

Abdullah b. El-Mubarek rahimehullah şöyle demiştir:

كَانَ جِبْرِيلُ إِذَا نَزَلَ بِالْقُرْآنِ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْخُذُهُ كَالْغَشْوَةِ فَيُلْقِيهِ عَلَى قَلْبِهِ فَيُسَرَّى عَنْهُ وَقَدْ حَفِظَهُ فَيَقْرَؤُهُ وَأَمَّا السُّنَنُ فَكَانَ يُعَلِّمُهُ جِبْرِيلُ وَيُشَافِهُهُ بِهِ

“Cibril Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ânı indirdiğinde onu baygınlık tutar, vahyi onun kalbine bırakırdı. O da onu görür, hıfzeder ve okurdu. Sünnetlere gelince, Cibril bunu ona şifahen öğretirdi.”[31]

Ebu Musa Muhammed b. Musenna ez-Zemen rahimehullah dedi ki:

سُنَنُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَنَا مِثْلُ كَلَامِ اللَّهِ عز وجل

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünneti bize göre Allah Azze ve Celle’nin kelamıyla aynı mertebededir.”[32]

Hatib el-Bağdadî dedi ki: “İlim ehlinden kimisi şöyle demiştir: “Allah, insanların maslahatı için uygun olanları rasulünün diliyle belirlemiştir.” Bu konuda delil Allah Teâlâ’nın şu sözüdür: “Sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiğiyle hükmedesin.” (Nisa 105) Allah görüşüyle hükmetmesi konusunda sadece Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem’i özel kılmıştır. Çünkü o ma’sumdur ve sünnette istidlal ettiği şeylerde muvaffak kılınmıştır.”

Ebu Ca’fer et-Tahavî Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “İkiniz arasında Allah’ın kitabıyla hükmedeceğim. Senin koyunun ve cariyen sana geri iade edilecek…”[33] hadisi hakkında dedi ki:

“Allah’ın kitabı ile kastedilen, Allah’ın kitabında yazılı bulunmasa da Allahu a’lem Allah’ın hükmüdür. Zira bizler ancak Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ın kitabıyla hükmetmesini kabul ettik. Çünkü Allah Teâlâ bize onun hakkında şöyle buyurmuştur:

Rasul size neyi verirse onu alın, neyden yasaklarsa ona son verin.” (Haşr 7) Allah’ın kitabı, rasulün hükmünü kabul etmeyi farz kıldığına göre Rasülün bütün hükümleri Allah’ın kitabıdır. Bu hüküm Allah’ın kitabında yazılı olarak bulunmasa bile böyledir.”[34]



[1] Sahih. Muslim (2356)

[2] Hasen. Ahmed (3/387); İbn Ebi Şeybe (6/228) İbn Ebi Asım es-Sunne (50) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (1497) el-Elbânî, İrvâu’l-Galil’de (6/34) hasen demiştir.

[3] Hasen. Ebû Dâvud, (3586)

[4] Sahih ligayrihi. Taberî Tefsir (7/185) İbnu’l-Munzir Tefsir (1926-27) Herevi Zemmu’l-Kelam (228) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (3/293)

[5] Muslim'in şartına göre sahih. Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (4/183) el-Vahidî el-Vesit (2/72) bnu’l-Munzir Tefsir (1937) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (369) İbn Şahin Şerhu Mezahibi Ehli’s-Sunne (45) el-Lalekai İtikad (76) Herevi Zemmu’l-Kelam (230) İbn Asakir Tarih (58/42)

[6] Hasen. Tefsiru İbn Ebi Hatim (12/234) Taberi Tefsir (22/272) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1991) Hilyetu’l-Evliya (10/398) Ebu’ş-Şeyh Tabakat (3/185) Suyuti Durru’l-Mensur (9/239)

[7] Hasen maktu. Dârimî en-Nakz Ale’l-Merisi (s.254) Herevi Zemmu’l-Kelam (390)

[8] Sahih maktu. Abdurrazzak Tefsir (2/303) Taberî Tefsir (12/363) İbn Ebî Hâtim Tefsir (10769) Ebu Ali er-Raffa Fevaid (s.1) Herevi Zemmu’l-Kelam (246)

[9] Sahih. Buhari (1291) Muslim (933)

[10] Sahih. Ahmed (3/495) Buhârî Edebu’l-Mufred (970) Hâkim (2/475) Ziya el-Muhtare (9/26) Taberani (13/132)

[11] Sahih maktu. İbn Sa’d Tabakat (2/381, 5/120) Fesevi Ma’rife (1/249) Herevi Zemmu’l-Kelam (776) Beyhakî el-Medhal (401) Hatib el-Cami (1688-89) Hatib er-Rihle (42) İbn Abdilber Camiu Beyani’l-İlm (569)

[12] Sahih. Dârimî (583) İbn Sa’d Tabakat (7/113) Hatib el-Camiu Liahlaki’r-Ravi (1684) İbn Asakir Tarih (18/174)

[13] İsmail el-Esbehanî el-Hucce (518)

[14] Sahih. Ebu Ya’la (3/346) Hatib, el-Fakih (260) Hatib el-Kifaye (11, 12) Herevî Zemmu’l-Kelam (210, 213) Taberani Evsat (7/313, 8/290) İbn Abdilberr et-Temhid (1/152) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (1227) İbn Asakir Tarih (27/410)

[15] İsmail el-Esbehani el-Hucce (520) İbnu’l-Muhib es-Samit Sıfatu Rabbi’l-Âlemin (2215)

[16] Sahih. Ahmed (2/178, 181) İbn Sad (4/179) İbn Mace (85) Herevi Zemmu’l-Kelam (48) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (812) el-Lalekai (1120) Haris b. Ebi Usame Müsned (734) el-Elbani es-Sahiha (1522)

[17] İbn Tahir el-Makdisi el-Hucce Ala Târiki’l-Mahacce (2/387) İbnu’l-Mubarek Zühd (89)

[18] Herevi Zemmu’l-Kelam (253)

[19] Sahih maktu. Buhari (8/380) Abdurrazzak Tefsir (2/96) İbn Sa’d (8/199) Taberi Tefsir (2/576, 5/417, 6/213, 19/108) Mervezi es-Sunne (s.209) İbn Batta el-İbane (91) İbnu’l-Munzir Tefsir (482, 1150, 1900) Hatib el-Fakih (254) Lalekai Şerhu Usuli’s-Sunne (71) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (67-68)

[20] Sahih maktu. İbnu’l-Munzir Tefsir (481, 483) Taberi Tefsir (5/417)

[21] İbn Ebi Hatim Tefsir (1262, 3533, 4470, 5476, 6993) İbnu’l-Munzir (1899) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (253) el-Hinnâiyyat (292) İbn Abdilber Camiu Beyani’l-İlm (69) el-Lalekai İtikad (70)

[22] İbnu’l-Munzir Tefsir (1899)

[23] İbn Ebi Hatim Tefsir (1262, 3533, 4470, 6993)

[24] İbn Ebî Hâtim Tefsir (1262, 3533, 4470, 5476, 6993)

[25] İbn Ebi Hatim Tefsir (1262, 4470, 5476, 6993)

[26] Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (261) Herevi Zemmu’l-Kelam (233)

[27] Şafii Musned (662) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (263) Beyhakî el-Ma’rife (18-19)

[28] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Mervezi es-Sunne (102, 402) Darimi (608) İbnu Kuteybe Te’vilu Muhtelifi’l-Hadis (s.166) Ebû Dâvûd Merasil (536) Fezari Siyer (315) İbnu’l-Mubarek ez-Zuhd (91) İbn Abdilberr Cami (2350) Herevi Zemmu’l-Kelam (216) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefekkih (264-266) İbn Batta el-İbane (1/345, 346) el-Lalekâî (99)

* Mekhul’den mürsel olarak; Ebu Davud Merasil (s.361)

[29] Sahih maktu. Mervezi es-Sunne (91) Herevi Zemmu’l-Kelam (225) Hatib el-Bagdadi el-Kifaye (s.12)

[30] Herevî Zemmu’l-Kelam (240)

[31] Sahih maktû. Mervezi es-Sunne (no:112)

[32] Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (262)

[33] Sahih. Buhârî (2695-96) Muslim (3/1324)

[34] Herevi Zemmu’l-Kelam (258)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)