1- Hadisleri Kur’ân’a arz etme düşünce Kur’ân’a
aykırıdır ve Kur’ân rasule itaati mutlak olarak emrederken hiçbir yerde rasulün
söylediklerini Kur’ân’a arz etme şartı öne sürmez, bilakis şöyle buyrulmuştur:
وَمَا آَتَاكُمُ
الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا
“Rasul size neyi verirse, onu alın; neden sizi yasaklarsa, ondan da
sakının.” (Haşr 7)
Nitekim şöyle Şayet böyle bir yükümlülük olsaydı, hadisi
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ağzından işiten sahabelerin de rasule
itaat etmeden önce: “Ey Allah’ın rasulü! Senin bu sözlerini Kur’ân’a arz
etmedikçe itaat etmeyeceğim” demeleri gerekirdi ki, bu açıkça Kur’ân’a
muhalefet olurdu.
Aişe radiyallahu anha’dan:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey yaptı ve bu konuda ruhsat
verdi. Bu ashabından bazı kimselere ulaştı. Onlar bundan hoşlanmamış gibi uzak
durdular. Bu durum Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca kalkıp
hutbe verdi ve şöyle buyurdu:
مَا بَالُ رِجَالٍ بَلَغَهُمْ عَنِّي
أَمْرٌ تَرَخَّصْتُ فِيهِ فَكَرِهُوهُ وَتَنَزَّهُوا عَنْهُ، فَوَاللهِ لَأَنَا
أَعْلَمُهُمْ بِاللهِ وَأَشَدُّهُمْ لَهُ خَشْيَةً
“Bazı kimselere ne
oluyor ki, benim ruhsat verdiğim bir husus kendilerine ulaştığı zaman bundan
hoşlanmayıp uzak duruyorlar! Vallahi ben onların Allah’ı en iyi bileni ve
O’ndan en çok korkanıyım.”[1]
Allah Azze ve
Celle şöyle buyurmuştur:
وَأَطِيعُوا اللَّهَ
وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ
“Allah’a
itaat edin, rasule itaat edin.” (Maide 92, Nisa 59) Bu ayette Allah’a itaat
edin emrinden sonra rasule itaat emri de mutlak bir ifadeyle emredilmiştir.
Yine şöyle buyrulmuştur:
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ
فَقَدْ أَطَاعَ اللَّهَ
“Kim Rasul’e
itaat ederse muhakkak ki Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa 80)
2- Hadislerin doğruluğunu tespit etmek için Kur’ân’a
arz etme düşüncesi, Rasul ile diğer insanlar arasında hiçbir fark olmadığı
anlamına gelir ve Kur’ân’da rasule itaat edilmesinin emredilmesinin hiçbir
anlamı kalmaz. Hâlbuki Allah Azze ve
Celle şöyle buyurmuştur:
قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللَّهَ فَاتَّبِعُونِي
يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi
sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, merhametlidir.”
(Âl-i İmrân 31)
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّى يُحَكِّمُوكَ
فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لَا يَجِدُوا فِي أَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ
وَيُسَلِّمُوا تَسْلِيمًا
“Rabbine yemin olsun ki aralarında geçen meselelerde senin hükmüne
başvurmadıkça, sonra verdiğin hükümden dolayı nefislerinde bir sıkıntı duymadan
tam anlamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 65)
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ
إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ
وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا
“İman etmiş
hiçbir erkeğe ve iman etmiş hiçbir kadına Allah ve rasulü bir hükümde bulunduğu
zaman işlerinde bir tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve rasulüne isyan ederse
apaçık bir sapıklıkla sapmış olur.” (Ahzâb 36)
Câbir radıyallahu anh’den: “Ömer b. El-Hattâb
radıyallahu anh, Kitap ehlinden birinden aldığı bir kitabı Nebî sallallahu
aleyhi ve sellem’e getirdi ve şöyle dedi: “Ey Allah’ın rasulü! Kitap ehlinden
birinden güzel bir kitap aldım.” Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem
öfkelendi ve şöyle buyurdu:
يَا ابْنَ
الْخَطَّابِ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ جِئْتُكُمْ بِهَا بَيْضَاءَ نَقِيَّةً
لاَ تَسْأَلُوهُمْ عَنْ شَىْءٍ فَيُخْبِرُوكُمْ بِحَقٍّ فَتُكَذِّبُوا بِهِ أَوْ
بِبَاطِلٍ فَتُصَدِّقُوا بِهِ وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى كَانَ
حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلاَ أَنْ يَتَّبِعَنِى
“Ey Hattâb’ın oğlu! O kitaptakiler hoşuna
mı gitti? Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ben size tamamen hâlis (karışık
ve şüpheli olmayan) bir din getirdim. Onlardan bir şey sormayın. Size doğru bir
şey anlatırlar da yalanlayabilirsiniz. Yahut bâtıl bir şey anlatırlar da doğrulayabilirsiniz.
Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet Mûsâ (aleyhi's-selam) hayatta olsaydı
benden başkasına tabi olma hakkı yoktu.”[2]
Bu hadiste görüldüğü üzere Ömer radıyallahu anh, Kur’ân’a
aykırı görmediği sözler içeren bir kitabı övmüş, Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem kendisinden başkasına tabi olunmasını yasaklamıştır.
Ömer radıyallahu anh dedi ki: “Ey insanlar!
Şüphesiz şahsî görüş, ancak Rasûlüllâh sallallahu aleyhi ve sellem’den gelmişse
isabetlidir. Zira Allah ona gösteriyordu. Bize gelince, bizim görüşlerimiz
ancak zan ve zorlamadır.”[3]
Bilakis, başkalarının sözlerinin Allah’ın kitabına ve
rasulünün sünnetine arz edilmesi emredilmiştir: Allah Azze ve Celle şöyle
buyurmuştur:
يَاأَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ
مِنْكُمْ فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللَّهِ وَالرَّسُولِ
إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ
وَأَحْسَنُ تَأْوِيلًا
“Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Rasul’e itaat edin
ve sizden olan emir sahiplerine de. Bir şey hakkında çekişirseniz, Allah’a ve
ahiret gününe iman ediyorsanız, onu Allah’a ve Rasul’e götürün. İşte bu daha
hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (Nisa 59)
Mucahid rahimehullah bu ayet hakkında dedi ki: “Allah’ın
kitabına ve rasulünün sünnetine döndürmek kastedilmektedir.”[4]
Meymûn b. Mihrân rahimehullah bu ayet hakkında dedi ki: “Allah’ın
kitabına ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra
sünnetine döndürmek kastedilmektedir.” Vekî rahimehullah dedi ki: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken kendisine, vefatından sonra sünnetine
döndürmek kastedilmektedir.”[5]
İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun.”
(Hucurat 1) ayeti hakkında dedi ki: “Kitap ve sünnete
aykırı konuşmayın demektir.”[6]
el-Evzaî rahimehullah dedi ki: “Hakkında Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den haber ulaşan bir konuda kimsenin görüşü olamaz.
Hadise tabi olunur. Eğer Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den haber yoksa
ondan sonra bu konuda ashabı konuşmaya bizden daha hak sahibidir. Çünkü Allah
onlardan sonra onlara (ashaba) tabi olanları övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Onlara
güzelce tabi olanlar.” (Tevbe 100) Sizler ise “Hayır, kitap hakkındaki
görüşlerimize arz eder, uygun bulduğumuzu tasdik eder, muhalif bulduğumuzu terk
ederiz” diyorsunuz! İslam’daki her muhaddisin gayesi ise sünnete aykırı
olan görüşünü reddetmektir.”[7]
3- Hadisleri Kur’ân’a arz etmek isteyen kimse,
hadisten kendi anladığı ile Kur’ân’dan kendi anladığını birbirine arz etmiş
olur, bu da subjektif sonuçlara ulaştırır. Her mezhep Kur’ân’ı kendi anlayışına
göre kabul etmektedir ve edindikleri bu anlayışa aykırı gördükleri her hadisi “Kur’ân’a
aykırı” olduğu iddiasıyla reddedebilirler. Hâlbuki rasulün beyanı olmadan
Kur’ân’ın doğru anlaşılamayacağını Kur’ân haber vermektedir.
Mesela Hizbu’t-Tahrir’in kurucularından, Mu’tezile meşrepli
Takiyuddin en-Nebhanî, Sahihu’l-Buhârî ve Sahihu Muslim’de rivayet edilen develerin
sidiğinin içilmesine dair hadisi Kur’ân’a aykırı diyerek inkâr ediyor ve:
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem necis bir şeyin içilmesini emretmez”
diyor! Çünkü Kur’ân’da Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hakkında: “Temiz
şeyleri helal kılar, habis şeyleri haram kılar” buyrulmaktadır. Fakat Nebhanî,
deve sidiğinin habis olduğunu nereden çıkarmıştır? Deve sidiğinin necis ya da
habis olduğunu Allah mı söylemiştir, rasulü mü söylemiştir? Görüldüğü gibi
Nebhanî aslında hadisi kendi fasit aklına arz etmiş, sonra bu çirkin eylemine
“Kur’ân’a arz” süsü vermiştir!
Dosdoğru bir yol üzere olan selef ise, hadisleri Kur’ân’a
aykırı görmemişlerdir! Said b. Cubeyr rahimehullah dedi ki:
قَلَّ مَا بَلَغَنِي عَنْ رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ حَدِيثٌ إِلَا وَجَدْتُ
مِصْدَاقَهُ في كِتَابِ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bana ulaşan
hadislerden Allah Azze ve Celle’nin kitabında onun tasdikini bulamadığım çok
nadirdir.”[8]
4- Hadislerin Kur’ân’a arz edilerek doğrulanması
düşüncesi aynı zamanda hadis uydurma kapısını açmaktır. Çünkü Kur’ân’a ters
olmadığı halde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına uydurulmuş, isnadı
çürük birçok söz vardır. Sadece Kur’ân’a arz etmekle ve Kur’ân’a aykırı
görülmemesi sebebiyle bu sözlerin Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
nispet edilmesi bu bozuk metoda göre caiz olması gerekirdi. Hatta ciltler
dolusu birçok tefsir kitaplarında Kur’ân’a uygun olan fakat kendi içlerinde
birbirne aykırı olan birçok görüşlerin de Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’e hadis olarak nispet edilmesi caiz olurdu.
Hâlbuki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den mütevatir
yollarla gelen hadiste şöyle buyrulmuştur: Mugire radıyallahu anh’den: Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ كَذِبًا عَلَيَّ لَيْسَ كَكَذِبٍ عَلَى
أَحَدٍ مَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّدًا فَلْيَتَبَوَّأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ
“Benim adıma yalan
söylemek, sizden biri adına yalan söylemek gibi değildir. Kim benim adıma
kasten yalan söylerse cehennemde oturacağı yerini hazırlasın”[9]
Bu hadis yüzden fazla sahabeden rivayet edilmiş
olup, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına hadis uydurmanın tehlikesini
belirttiği gibi, “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle söylemez,
söylememiştir” diyerek gelişi güzel hadis inkâr edenleri de tehdit etmektedir!
Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in söylediği bir hadisi
“Söylemedi” diye iddia etmek de Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem adına
yalan söylemektir.
5- Hadisleri doğrulamak için Kur’ân’a arz etmek,
ümmetin ilk selefleri olan sahabe ve tabiinin uygulamalarına aykırıdır.
Cabir radıyallahu anh
şöyle demiştir: “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in ashabından bir adamdan bana bir hadis
ulaştı. Bir deve satın aldım da, yükümü bir aylık mesafe için ona bağladım;
nihayet Şam'a vardım. Orada Abdullah b. Uneys vardı. “Cabir kapıdadır” diye
ona haber gönderdim. “Cabir b. Abdillah mı?” dedi. “Evet” dedim. Bunun üzerine
Abdullah b. Uneys evden dışarı çıkıp beni kucakladı. Dedim ki: “Bana bir hadîs
ulaştı; onu duymamıştım. Ben ölürüm yahut sen ölürsün diye korktum (ve
öğrenmek için sana geldim…”[10]
Hadis böylece devam eder. Delil olan yönü, Cabir
radıyallahu anh hadisi Kur’ân’a arz etme yolunu değil de, ravisi olan sahabenin
ağzından işitmek için bir aylık mesafeye yolculuğa çıkmıştır.
Said b. el-Museyyeb rahimehullah dedi ki: “Muhakkak ki ben
tek bir hadisin talebi için günler ve geceler boyu yolculuk yaparım.”[11]
Ebu’l-Aliye rahimehullah dedi ki: “Biz Basra’da Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in ashabından rivayet edileni işitirdik fakat bineklerle
Medine’ye gidip bizzat ağızlarından işitmedikçe memnun olmazdık.”[12]
Bu türden rivayetler çoktur, Hatib el-Bağdadi er-Rıhle adlı risalesinde
bu konuda birçok örnek rivayet etmiştir.
6- Hadisi
Kur’ân’a arz edip, aykırı olduğu zannıyla yalanlamak, hadisi rivayet eden
kimseleri de yalanlamak demektir.
Ebu Zur’a er-Razi, er-Reddu Ala Ehli’l-Ehva kitabında el-Evzaî
rahimehullah’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kim kendisine ulaşan
hadisi yalanlarsa üç kişiyi yalanlamış olur: Allah’ı, rasulünü ve hadisi
kendisine rivayet edeni.”[13]
7- Hadisleri
Kur’ân’a arz edip, yalanlamayı Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem
yasaklamıştır:
Cabir radıyallahu
anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
عَسَى أَنْ
يُكَذِّبَنِي رَجُلٌ وَهُوَ مُتَّكِئٌ عَلَى أَرِيكَتِهِ يَبْلُغُهُ الْحَدِيثُ
عَنِّي فَيَقُولُ مَا قَالَ ذَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
دَعْ هَذَا وَهَاتِ مَا فِي الْقُرْآنِ
“Belki
birinize benim hadisim getirildiğinde koltuğuna yaslanır da: “Bunu Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem söylemez! Bunu bırakın, işte Kur’an!” diyerek beni
yalanlar.”[14]
Bu manadaki
hadisler de mütevatir olarak rivayet edilmiştir.
Ebu Zur’a er-Razi,
er-Reddu Ala Ehli’l-Ehva kitabında Ebu Hureyre radıyallahu anh’den şöyle
dediğini rivayet etmiştir:
وَالَّذِي نَفسِي بِيَدِهِ ليَأْتِيَن
عَلَى النَّاس زمَان يحدثُونَ بِأَحَادِيث رَسُول الله صلى الله عليه وسلم َ فَيقوم
أحدهم فينفض ثَوْبه يَقُول لَا إِلَّا الْقُرْآن وَمَا يعْمل من الْقُرْآن بِحرف
“Nefsim elinde olana yemin ederim ki insanlar üzerine bir
zaman gelecek, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri rivayet
edildiği zaman onlardan biri kalkıp elbisesini silkleleyerek: “Hayır, sadece Kur’ân’da
olanı kabul ederiz” diyecek. Hâlbuki o Kur’ân’ın tek bir harfiyle bile amel
etmiş olmaz.”[15]
8- Kur’ân da, sahih sünnet de Allah Azze ve
Celle’den gelen vahiydir, vahyin bir kısmını diğer bir kısmına arz ederek
yalanlamak önceki ümmetlerin helak sebebidir:
Abdullah b. Amr b. el-As radıyallahu
anhuma’dan: “Ben ve kardeşim, benim için kızıl develerden daha sevimli olan bir
mecliste oturuyorduk. Ben ve kardeşim gittiğimizde Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in ashabından yaşlı kimselerin onun kapılarından birinin önünde
oturduklarını gördük. Onların arasını ayırmak istemedik ve bir odada oturduk.
Kur’ân’dan bir ayetten bahsettiler ve onun hakkında tartıştılar. (diğer rivayetlerde
kader meselesi hakkında tartıştıkları belirtilir) Sesleri yükseldi ve
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kızgın olarak, yüzü kızarmış bir halde
çıktı. Onlara toprak atıyor ve şöyle diyordu:
مَهْلًا يَا
قَوْمِ بِهَذَا أُهْلِكَتِ الْأُمَمُ مِنْ قَبْلِكُمْ بِاخْتِلَافِهِمْ عَلَى
أَنْبِيَائِهِمْ وَضَرْبِهِمُ الْكُتُبَ بَعْضَهَا بِبَعْضٍ إِنَّ الْقُرْآنَ لَمْ
يَنْزِلْ يُكَذِّبُ بَعْضُهُ بَعْضًا بَلْ يُصَدِّقُ بَعْضُهُ بَعْضًا فَمَا
عَرَفْتُمْ مِنْهُ فَاعْمَلُوا بِهِ وَمَا جَهِلْتُمْ مِنْهُ فَرُدُّوهُ إِلَى
عَالِمِهِ
“Ey topluluk! Yavaş olun. Sizden önceki
ümmetler peygamberlerine muhalefet etmeleri ve kitabın bir kısmını bir kısmına
karşı kullanmaları sebebiyle helak oldu. Şüphesiz Kur’ân, bir kısmı diğer bir
kısmını yalanlamak için inmemiştir. Bilakis bir kısmı diğer kısmını tasdik
eder. Ondan bildiğinizle amel edin, bilmediğiniz kısmını âlimine arz edin.”
Diğer lafzında: “Müteşabih olanına iman edin” şeklinde gelmiştir.[16]
Sahabe ve Tabiûn Sünnetin Vahiy Kaynaklı
Olduğunu İfade Etmişlerdir:
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
وَأَنْزَلَ اللَّهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا
لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُ
“…Allah sana Kitab’ı ve
hikmeti indirmiş ve sana bilmediklerini öğretmiştir…”(Nisa 113)
Allah Teâla’nın Kur’an’da
Rasulüne ve Müslümanlara öğrettiğini, yine onlara indirdiğini ifade ettiği “hikmet”;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir. Zira Allah’ın kitabında
ifade ettiği “Kitap”; Kur’an’dır. Kitabın peşine de hemen hikmeti
zikretmiştir. “Hikmet”i sünnetten başka bir şeye hamletmek caiz
değildir.
Abdullah b. Abbas
radıyallahu anhuma şöyle demiştir: “Hikmet ile kastedilen de Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir.”[17]
Cabir radıyallahu anh şöyle demiştir:
كَانَ الْقُرْآنُ يَنْزِلُ عَلَى رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَيُبَيِّنُهُ لَنَا كَمَا أَمَرَهُ اللَّهُ
قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ {فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قرآنه} {ثمَّ إِن علينا
بَيَانه} وَقَالَ {وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ للنَّاس مَا نزل إِلَيْهِم}
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ân iner, o da
bize Allah Azze ve Celle’nin kendisine emrettiği gibi açıklardı: “O halde onu
okuduğumuz zaman okumasına uy. Sonra onu açıklamak da hiç şüphesiz bize aittir.”
(Kıyamet 18-19) Yine şöyle buyurmuştur: “İnsanlara,
kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da zikri
indirdik.” (Nahl 44)”[18]
Tabiin imamlarından Katade
b. Diame es-Sedusî rahimehullah dedi ki:
الْحِكْمَةُ السُّنَّةُ
“Hikmet; sünnettir.”[19] Aynısını
tabiinden Abdulmelik b. Curayc[20],
Hasen el-Basrî[21], Said b.
Cubeyr[22],
Ebu Malik[23], Mukatil
b. Hayyan[24] ve Yahya
b. Ebi Kesir[25] de
söylemişlerdir.
Tabiîn’den Suleyman b. Tarhan et-Teymî dedi
ki:
أَحَادِيثُ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله
عليه وسلم كَالتَّنْزِيلِ
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
hadisleri tenzil (indirilmiş vahiy olan Kur’ân) gibidir.”[26]
Abdullah b. Tavus b. Keysan el-Yemanî
rahimehullah dedi ki:
أَنَّ
عِنْدَهُ كِتَابًا مِنَ الْعُقُولِ نَزَلَ بِهِ الْوَحْيُ وَمَا فَرَضَ رَسُولُ
اللَّهِ صلى الله عليه وسلم مِنْ صَدَقَةٍ وَعُقُولٍ فَإِنَّمَا نَزَلَ بِهِ
الْوَحْيُ وَقِيلَ لَمْ يَسُنَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم شَيْئًا قَطُّ
إِلَّا بِوَحْيِ اللَّهِ فَمِنَ الْوَحْيِ مَا يُتْلَى وَمِنْهُ مَا يَكُونُ
وَحْيًا إِلَى رَسُولِهِ فَيُسَنُّ بِهِ
“Babamın yanında vahiyde indirilen diyet
hükümlerine ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in farz kıldığı zekât ve
diyet hükümlerine dair bir yazı vardı. Bu ancak vahiyle indirilmiştir.” Bu
rivayetlerin ardından İmam Şafii rahimehullah dedi ki:
“Denildi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem Allah’tan vahyedilen dışında bir sünnet asla koymamıştır. Vahyin tilavet
olunanı olduğu gibi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e vahyedilip de
O’nun sünnet kıldığı vahiy de vardır.” [27]
Hassan b. Atiyye
rahimehullah dedi ki:
كَانَ جِبْرِيلُ
يَنْزِلُ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِالسُّنَّةِ كَمَا
يَنْزِلُ عَلَيْهِ بِالْقُرْآنِ فُيُعَلِّمُهُ إِيَّاهَا كَمَا يُعَلِّمُهُ الْقُرْآنَ
“Cibril aleyhi's-selâm,
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ân’ı indirdiği gibi sünneti de
indirir ve ona Kur’ân’ı öğrettiği gibi sünneti de öğretirdi.”[28]
el-Heysem b. İmran b. Abdillah el-Absî’den:
“İsmail b. Ubeydillah rahimehullah’ı şöyle derken işittim:
يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَحَفَّظَ مَا جَاءَ
عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَإِنَّهُ بِمَنْزِلَةِ الْقُرْآنِ
“Bizim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’den gelenleri ezberlememiz gerekir. Zira sünnet bize göre Kur’ân
menzilesindedir.”[29]
el-Huseyn b. Harb rahimehullah’tan: “el-Huseyn b. Bişr
el-Edemî rahimehullah bana dedi ki:
يا حُسَيْنٌ {الَّذِينَ كَذَّبُوا بِالْكِتَابِ
وَبِمَا أَرْسَلْنَا بِهِ رُسُلَنَا} مَا هُوَ بَعْدَ الْكِتَابِ قُلْتُ السُّنَّةُ
قَالَ صَدَقْتَ كَانَ جِبْرِيلُ يَخْتَلِفُ إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ بِالسُّنَّةِ كَمَا يَخْتَلِفُ إِلَيْهِ بِالْكِتَابِ
“Ey Huseyn! “Kitabı ve rasullerimize gönderdiğimizi
yalanlayanlardır” (Mu’min 70) ayetinde kitaptan sonra geçen nedir?” Dedim
ki: “Sünnettir!” Dedi ki: “Doğru söyledin. Cibril, Rasulullah sallallahu aleyhi
ve sellem’e kitabı getirdiği gibi sünneti de getirirdi.”[30]
Abdullah b. El-Mubarek rahimehullah şöyle demiştir:
كَانَ جِبْرِيلُ إِذَا نَزَلَ بِالْقُرْآنِ عَلَى النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَأْخُذُهُ كَالْغَشْوَةِ فَيُلْقِيهِ عَلَى قَلْبِهِ
فَيُسَرَّى عَنْهُ وَقَدْ حَفِظَهُ فَيَقْرَؤُهُ وَأَمَّا السُّنَنُ فَكَانَ
يُعَلِّمُهُ جِبْرِيلُ وَيُشَافِهُهُ بِهِ
“Cibril Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem’e Kur’ânı
indirdiğinde onu baygınlık tutar, vahyi onun kalbine bırakırdı. O da onu görür,
hıfzeder ve okurdu. Sünnetlere gelince, Cibril bunu ona şifahen öğretirdi.”[31]
Ebu Musa Muhammed b. Musenna ez-Zemen
rahimehullah dedi ki:
سُنَنُ
رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عِنْدَنَا مِثْلُ كَلَامِ اللَّهِ عز وجل
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
sünneti bize göre Allah Azze ve Celle’nin kelamıyla aynı mertebededir.”[32]
Hatib el-Bağdadî dedi ki: “İlim ehlinden
kimisi şöyle demiştir: “Allah, insanların maslahatı için uygun olanları
rasulünün diliyle belirlemiştir.” Bu konuda delil Allah Teâlâ’nın şu sözüdür: “Sana
kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiğiyle
hükmedesin.” (Nisa 105) Allah görüşüyle hükmetmesi konusunda sadece Rasulü
sallallahu aleyhi ve sellem’i özel kılmıştır. Çünkü o ma’sumdur ve sünnette
istidlal ettiği şeylerde muvaffak kılınmıştır.”
Ebu Ca’fer et-Tahavî Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in: “İkiniz arasında Allah’ın kitabıyla hükmedeceğim. Senin koyunun
ve cariyen sana geri iade edilecek…”[33]
hadisi hakkında dedi ki:
“Allah’ın kitabı ile kastedilen, Allah’ın kitabında yazılı
bulunmasa da Allahu a’lem Allah’ın hükmüdür. Zira bizler ancak Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’in Allah’ın kitabıyla hükmetmesini kabul ettik.
Çünkü Allah Teâlâ bize onun hakkında şöyle buyurmuştur:
“Rasul size neyi verirse onu alın, neyden yasaklarsa ona
son verin.” (Haşr 7) Allah’ın kitabı, rasulün hükmünü kabul etmeyi farz
kıldığına göre Rasülün bütün hükümleri Allah’ın kitabıdır. Bu hüküm Allah’ın
kitabında yazılı olarak bulunmasa bile böyledir.”[34]
[1]
Sahih. Muslim (2356)
[2]
Hasen. Ahmed (3/387); İbn Ebi Şeybe (6/228) İbn Ebi
Asım es-Sunne (50) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (1497) el-Elbânî,
İrvâu’l-Galil’de (6/34) hasen demiştir.
[3]
Hasen. Ebû Dâvud, (3586)
[4]
Sahih ligayrihi. Taberî Tefsir
(7/185) İbnu’l-Munzir Tefsir (1926-27) Herevi Zemmu’l-Kelam (228) Ebû Nuaym
Hilyetu'l-Evliyâ (3/293)
[5]
Muslim'in
şartına göre sahih. Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (4/183) el-Vahidî el-Vesit (2/72) bnu’l-Munzir
Tefsir (1937) Hatib el-Fakih
ve’l-Mutefakkih (369) İbn Şahin Şerhu Mezahibi Ehli’s-Sunne (45) el-Lalekai
İtikad (76) Herevi Zemmu’l-Kelam (230) İbn Asakir Tarih (58/42)
[6]
Hasen. Tefsiru İbn Ebi Hatim (12/234)
Taberi Tefsir (22/272) Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1991) Hilyetu’l-Evliya
(10/398) Ebu’ş-Şeyh Tabakat (3/185) Suyuti Durru’l-Mensur (9/239)
[7]
Hasen maktu. Dârimî en-Nakz
Ale’l-Merisi (s.254) Herevi Zemmu’l-Kelam (390)
[8]
Sahih maktu.
Abdurrazzak Tefsir (2/303) Taberî Tefsir (12/363) İbn Ebî Hâtim Tefsir (10769)
Ebu Ali er-Raffa Fevaid (s.1) Herevi Zemmu’l-Kelam (246)
[9]
Sahih. Buhari (1291) Muslim (933)
[10]
Sahih. Ahmed (3/495) Buhârî
Edebu’l-Mufred (970) Hâkim (2/475) Ziya el-Muhtare (9/26) Taberani (13/132)
[11]
Sahih maktu. İbn Sa’d Tabakat (2/381,
5/120) Fesevi Ma’rife (1/249) Herevi Zemmu’l-Kelam (776) Beyhakî el-Medhal
(401) Hatib el-Cami (1688-89) Hatib er-Rihle (42) İbn Abdilber Camiu
Beyani’l-İlm (569)
[12]
Sahih. Dârimî (583) İbn Sa’d Tabakat
(7/113) Hatib el-Camiu Liahlaki’r-Ravi (1684) İbn Asakir Tarih (18/174)
[13]
İsmail el-Esbehanî el-Hucce (518)
[14]
Sahih. Ebu Ya’la (3/346) Hatib, el-Fakih (260) Hatib
el-Kifaye (11, 12) Herevî Zemmu’l-Kelam (210, 213) Taberani Evsat (7/313,
8/290) İbn Abdilberr et-Temhid (1/152) İbn Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (1227) İbn
Asakir Tarih (27/410)
[15]
İsmail el-Esbehani el-Hucce (520) İbnu’l-Muhib es-Samit Sıfatu Rabbi’l-Âlemin
(2215)
[16]
Sahih. Ahmed (2/178, 181) İbn Sad (4/179) İbn Mace
(85) Herevi Zemmu’l-Kelam (48) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (812)
el-Lalekai (1120) Haris b. Ebi Usame Müsned (734) el-Elbani es-Sahiha (1522)
[17]
İbn Tahir el-Makdisi el-Hucce Ala Târiki’l-Mahacce (2/387) İbnu’l-Mubarek Zühd
(89)
[18]
Herevi Zemmu’l-Kelam (253)
[19]
Sahih maktu. Buhari (8/380) Abdurrazzak Tefsir (2/96) İbn Sa’d (8/199) Taberi Tefsir (2/576, 5/417, 6/213, 19/108) Mervezi es-Sunne
(s.209) İbn Batta el-İbane (91) İbnu’l-Munzir Tefsir (482, 1150, 1900) Hatib
el-Fakih (254) Lalekai Şerhu Usuli’s-Sunne (71) İbn Abdilberr Camiu
Beyani’l-İlm (67-68)
[20]
Sahih maktu. İbnu’l-Munzir Tefsir (481, 483) Taberi Tefsir (5/417)
[21]
İbn Ebi Hatim Tefsir (1262, 3533, 4470, 5476, 6993) İbnu’l-Munzir (1899) Hatib
el-Fakih ve’l-Mutefakkih (253) el-Hinnâiyyat (292) İbn Abdilber Camiu
Beyani’l-İlm (69) el-Lalekai İtikad (70)
[22]
İbnu’l-Munzir Tefsir (1899)
[23]
İbn Ebi Hatim Tefsir (1262, 3533, 4470, 6993)
[24]
İbn Ebî Hâtim Tefsir (1262, 3533, 4470, 5476, 6993)
[25]
İbn Ebi Hatim Tefsir (1262, 4470, 5476, 6993)
[26]
Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (261) Herevi Zemmu’l-Kelam (233)
[27]
Şafii Musned (662) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (263) Beyhakî el-Ma’rife
(18-19)
[28]
Buhârî ve
Muslim'in şartlarına göre sahih. Mervezi es-Sunne (102, 402) Darimi
(608) İbnu Kuteybe Te’vilu Muhtelifi’l-Hadis (s.166) Ebû Dâvûd Merasil (536)
Fezari Siyer (315) İbnu’l-Mubarek ez-Zuhd (91) İbn Abdilberr Cami (2350) Herevi
Zemmu’l-Kelam (216) Hatib el-Fakih ve’l-Mutefekkih (264-266) İbn Batta el-İbane
(1/345, 346) el-Lalekâî (99)
* Mekhul’den mürsel olarak; Ebu Davud Merasil
(s.361)
[29]
Sahih maktu. Mervezi es-Sunne (91)
Herevi Zemmu’l-Kelam (225) Hatib el-Bagdadi el-Kifaye (s.12)
[30]
Herevî Zemmu’l-Kelam (240)
[31]
Sahih
maktû.
Mervezi es-Sunne (no:112)
[32]
Hatib el-Fakih ve’l-Mutefakkih (262)
[33]
Sahih. Buhârî (2695-96) Muslim
(3/1324)
[34]
Herevi Zemmu’l-Kelam (258)