Kalbin Hayatı
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اسْتَجِيبُوا
لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ
يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdıkları zaman
Allah’a ve rasûlüne icabet edin ve bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer,
elbette O’nun huzuruna toplanacaksınız.” (Enfal 24)
İbn Abbas radıyallahu anhuma şöyle demiştir:
يحول بَين الْمُؤمن وَبَين الْكفْر ومعاصي
الله ويحول بَين الْكَافِر وَبَين الإِيمان وَطَاعَة الله
“Allah, mü’min ile küfür ve isyan arasına girer.
Aynı şekilde kâfir ile iman ve itaat arasına girer.”[1]
Mucahid b. Cebr rahimehullah dedi ki:
يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ حَتَّى
يَتْرُكَهُ لَا يَعْقِلُ
“Allah kişiyle kalbi arasına girer de kişiyi hiçbir
şey anlamayacak hale sokar.”[2]
Muhakkak ki Allah ve rasulünün bizi davet ettiği şeyler
kalbe hayat veren şeylerdir.
Ebu Hureyre radiyallahu anh’den:
خَرَجَ رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَلَى أُبَيِّ بْنِ كَعْبٍ وَهُوَ يُصَلِّي
فَقَالَ السَّلَامُ عَلَيْكَ أُبَيّ فَالْتَفَتَ إليه ولم يُجِبْهُ ثُمَّ إن أُبَيّ
بْنِ كَعْبٍ خَفِّفْ الصلاة ثُمَّ انْصَرَفَ إِلَى النبي صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ السَّلَامُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ
وَعَلَيْكَ السَّلَامُ مَا مَنَعَكَ يا أُبَيُّ أَنْ تُجِيبَنِي إِذْ دَعَوْتُكَ؟ قَالَ
يا رَسُولَ اللَّهِ كُنْتُ أصلي قَالَ أَفَلَسْتَ تَجِدُ فِيمَا أَوْحَى إِلَيَّ أَنْ
{اسْتَجِيبُوا لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْيِيكُمْ} قَالَ بَلَى يَا رَسُولَ اللَّهِ وَلَا أَعُودُ أبدا…
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ubey b. Ka’b radiyallahu anh’ın
yanına çıktı. O namaz kılıyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Es-Selamu aleyke ey Ubey!” dedi. Ubey radiyallahu anh ona
baktı, cevap vermeyip namazına devam etti. Ubey radiyallahu anh namazı hafif
tutup bitirince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gitti ve dedi ki:
“es-Selamu aleyke ey Allah’ın rasulü!” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Ve aleyke’s-selâm. Neden seni çağırdığımda cevap vermedin ey Ubey!”
dedi. Ubey radiyallahu anh dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Namaz kılıyordum.”
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
“Allah’ın bana vahyettikleri arasında: “Size hayat verecek şeylere
çağırdıkları zaman Allah’a ve rasulüne icabet edin” (Enfal 24) ayetini
bulmuyor musun?” Ubey radiyallahu anh: “Evet, ey Allah’ın rasulü! Bunu bir
daha asla yapmam” dedi...”[3]
Akıl beyinde değil, kalptedir. Münafıklar, kalpleriyle iman
eden sahabeler hakkında; “Sefihlerin (beyinsizlerin) iman ettikleri gibi mi
iman edelim?” demişlerdi. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
وَإِذَا
قِيلَ لَهُمْ آمِنُوا كَمَا آمَنَ النَّاسُ قَالُوا أَنُؤْمِنُ كَمَا آمَنَ السُّفَهَاءُ
أَلَا إِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَاءُ وَلٰكِنْ لَا يَعْلَمُونَ
“Onlara: “İnsanların
iman ettiği gibi iman edin!” denildiğinde: “Biz o sefihlerin iman ettiği gibi
mi iman edelim?” derler. Dikkat edin! Doğrusu onlar akılsızların ta
kendileridir; lakin bilmiyorlar,” (Bakara 13)
İbn Abbas, İbn Mes’ud ve bir grup sahabe
radıyallahu anhum dediler ki: “Münafıklar: “Akılsızların iman ettiği gibi mi
iman edelim?” sözleriyle Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabını
kastediyorlardı.”[4]
Hâlbuki Allah, hidayeti ashabın iman ettiği gibi
iman etmeye bağlayarak şöyle buyurmuştur:
فَإِنْ
آمَنُوا بِمِثْلِ مَا آمَنْتُمْ بِهِ فَقَدِ اهْتَدَوْا وَإِنْ تَوَلَّوْا فَإِنَّمَا
هُمْ فِي شِقَاقٍ
“Eğer sizin ona iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, şüphesiz doğru yolu
bulmuş olurlar; yüz çevirirlerse doğrusu onlar ancak ayrılık içindedirler.” (Bakara 137)
İslâm’ın azalara yönelik emir ve yasakları kalp sağlığını
korumak içindir. Bu emirler ve yasaklardan yüz çevirenler sağlıklı bir kalp ile
düşünemezler ve iman problemleri hayat boyunca devam eder. Nitekim İbn Mes’ud radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
لاَ يُشْبِهُ الزِّيُّ الزِّيَّ حَتَّى تَشْتَبِهَ الْقُلُوبُ الْقُلُوبُ
“Kalpler birbirine benzeşmedikçe dış görünüşler
birbirine benzeşmez.”[5]
Bir kimse dış görünüşüyle kâfirlere, fâsıklara benzeşirse kalbi de onlara
benzemeye başlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
فَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ
صَدْرَهُ لِلْإِسْلَامِ
“Allah kimi hidayete
erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar.” (En’am 125)
Dikkat edilirse ayette “İmana açar” denilmiyor da, “İslâm’a
açar” buyruluyor. Bilindiği üzere İslam azalarla amelleri ifade eder. Azalarla
ameller neticesinde gönül İslam’a açılır. Kişi Allah’ın ve rasulünün emir ve
yasaklarına uymasıyla kalbe iman yerleşmeye başlar. Yani kişinin İslam’ın
kurallarına gönlünün açılması Allah’ın hidayet etmesiyledir. Bundan sonradır ki
azalar İslam ile amel etmeye başlar, iman bundan sonra kalbe yerleşir. Allah Azze
ve Celle şöyle buyurmuştur:
قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُلْ لَمْ
تُؤْمِنُوا وَلٰكِنْ قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ
وَإِنْ تُطِيعُوا اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَا يَلِتْكُمْ مِنْ أَعْمَالِكُمْ شَيْئًا
“Bedeviler dedi ki: “İman ettik.” De ki: “Siz iman etmediniz; fakat ‘Müslüman
olduk’ deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah’a ve rasûlü’ne
itaat ederseniz, O, sizin amellerinizden hiç bir şeyi eksiltmez.” (Hucurat 14)
Allah Azze ve Celle küfürden sonra iman edeni şöyle
anlatıyor:
أَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ
وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَنْ مَثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ
لَيْسَ بِخَارِجٍ مِنْهَا كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürümesi için
kendisine bir nur verdiğimiz kimse karanlıklarda kalıp çıkış yolu bulamayan
kimse gibi midir? İşte kâfirlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmektedir.”
(En’âm 122)
Bu ayette iman etmeyenler “ölü” olarak niteleniyor ki,
kastedilen kalplerinin ölü olmasıdır. Ayetin sonunda ölü kalplerin
çirkinlikleri güzel görmesine işaret edilmiştir.
Kalplerin Hastalanması
Kalbiyle akletmeyen ve azalarıyla İslam’ın gereklerine
uymayan kimseler kalp sağlığına kapıları kapatmışlardır. İsyanlar kalpleri
hastalandıran illetlerdir. Münafıkların kalpleri ölümcül hastalardır.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
فَإِذَا
أُنْزِلَتْ سُورَةٌ مُحْكَمَةٌ وَذُكِرَ فِيهَا الْقِتَالُ رَأَيْتَ الَّذِينَ فِي
قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ نَظَرَ الْمَغْشِيِّ عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِ
فَأَوْلَى لَهُمْ
“İçinde savaş zikri geçen bir sûre indirildiği zaman,
kalplerinde hastalık olanların, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı
gibi sana baktıklarını görürsün. O da onlara yakındır.” (Muhammed 20)
Bu ayette kalplerinde hastalık bulunanların kalplerinin
ölüme yakın olduğu bildirilmiştir.
Hastalıklı kalpler imandan yana kuşku içinde olan ve
anlayıştan mahrum olan kalplerdir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
وَمَا
جَعَلْنَا أَصْحَابَ النَّارِ إِلَّا مَلَائِكَةً وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ إِلَّا
فِتْنَةً لِلَّذِينَ كَفَرُوا لِيَسْتَيْقِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ
الَّذِينَ آمَنُوا إِيمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَ
وَلِيَقُولَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ
بِهَذَا مَثَلًا كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللَّهُ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي مَنْ يَشَاءُ وَمَا
يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ إِلَّا هُوَ وَمَا هِيَ إِلَّا ذِكْرَى لِلْبَشَرِ
“Cehennem bekçilerini yalnız meleklerden yaptık.
Sayılarını da inkâr edenler için sadece bir fitne kıldık ki, kendilerine kitap
verilenler kesin bir bilgiyle inansın; iman edenlerin de imanları artsın;
kendilerine kitap verilenler ve iman edenler kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde
bir hastalık olanlar ile kâfirler de şöyle desin: “Allah bu misalle ne anlatmak
istedi?” İşte Allah, dilediğini böyle saptırır, dilediğini böyle hidayete
erdirir. Rabbinin ordularını O’ndan başka kimse bilmez. Ve o, insanlar için
sadece bir öğüttür.” (Muddessir 31)
وَإِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ
فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ مَا وَعَدَنَا اللَّهُ وَرَسُولُهُ إِلَّا غُرُورًا
“Ve o zaman, münafıklar ile kalplerinde hastalık
bulunanlar: “Meğer Allah ve rasûlü bize sadece kuru vâadlerde bulunmuşlar!”
diyorlardı.” (Ahzab 12)
Hasta kalpler Allah’a ve rasulünün verdiği haberlere
güvenmezler:
إِذْ يَقُولُ الْمُنَافِقُونَ وَالَّذِينَ
فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ غَرَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ دِينُهُمْ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللَّهِ
فَإِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
“O vakit münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar: “İşte onları dinleri
aldattı” diyorlardı. Oysa her kim Allah’a tevekkül ederse muhakkak Allah
Azîz’dir, Hakîm’dir.” (Enfal 49)
Hasta kalpler vahyin nuruyla aydınlanamazlar:
وَإِذَا مَا أُنْزِلَتْ سُورَةٌ فَمِنْهُمْ
مَنْ يَقُولُ أَيُّكُمْ زَادَتْهُ هَذِهِ إِيمَانًا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَزَادَتْهُمْ
إِيمَانًا وَهُمْ يَسْتَبْشِرُونَ *
وَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَتْهُمْ رِجْسًا
إِلَى رِجْسِهِمْ وَمَاتُوا وَهُمْ كَافِرُونَ
“Bir sûre indirildiği zaman içlerinden bazıları: “Bu
hanginizin imanını artırdı?” derler. İman edenlere gelince; onların imanını
artırmıştır ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler. Kalplerinde hastalık
bulunanlara gelince; onların iğrençliklerine iğrençlik katıp artırdı ve onlar
kâfir olarak öldüler.” (Tevbe 124-125)
Hastlıklı kalpler imtihanları başaramaz ve şeytanın
tuzaklarına düşerler:
وَمَا
أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى
الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ
يُحْكِمُ اللَّهُ آيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ * لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ
مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَفِي شِقَاقٍ بَعِيدٍ
“Biz, senden önce
hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, o, bir temennide bulunduğunda, şeytan onun
dileğine katma yapmaya kalkışmasın. Ne var ki Allah, şeytanın katacağı şeyi
iptal eder. Sonra Allah, kendi âyetlerini sağlam olarak yerleştirir. Allah,
hakkıyla bilendir, hikmet sahibidir. Bu, şeytanın kattığı şeyi, kalplerinde
hastalık olanlara ve kalpleri katılaşanlara deneme yapması içindir. Zalimler,
gerçekten oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.” (Hac 52-53)
Hastalıklı kalpler
fitne çıkarmak için müteşabihlere tabi olurlar;
فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ
زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ
تَأْوِيلِهِ
“Kalplerinde batıl
hevesler bulunanlar fitne aramak ve tevil cihetine gitmek için muteşabih
ayetlere tabi olurlar.” (Ali İmran 7)
Münafıkların kalpleri hastalıklı olduğu için hakkı
yalanlarlar:
فِي
قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ فَزَادَهُمُ اللَّهُ مَرَضًا وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ بِمَا كَانُوا
يَكْذِبُونَ
“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da
onların hastalıklarını artırmıştır. Yalanlamalarından ötürü onlar için can
yakıcı bir azap vardır.” (Bakara 10)
Hastalıklı kalpler Allah’ın ve rasulünün hükümlerinden
yalnız hevâlarına uyanlarını alırlar, hevâlarına uymadığında ise ona uymamak
için bahaneler ararlar:
وَإِذَا
دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ
* وَإِنْ يَكُنْ
لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ * أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ
اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
“Onlar, aralarında
hüküm vermesi için Allah'a ve rasûlüne çağırıldıklarında, bakarsın ki
içlerinden bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama eğer hak kendi lehlerine ise,
ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde bir hastalık mı var; yoksa şüphe içinde
midirler yahut Allah ve rasûlünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi
korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!” (Nur 48-50)
Hastalıklı kalpler her
duydukları kötü haberleri yayarlar, ümmetin maslahatlarını gözetmezler:
لَئِنْ لَمْ يَنْتَهِ الْمُنَافِقُونَ
وَالَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْمُرْجِفُونَ فِي الْمَدِينَةِ لَنُغْرِيَنَّكَ
بِهِمْ ثُمَّ لَا يُجَاوِرُونَكَ فِيهَا إِلَّا قَلِيلًا
“And olsun, münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar, şehirde kötü haber
yayanlar vazgeçmezlerse, seni onlara Mûsâllat ederiz; sonra orada, senin
yanında ancak az bir zaman kalabilirler.” (Ahzab 60)
Hastalıklı kalpler iman eden ve imanın
gerekleriyle amel edenlere karşı kin duyarlar:
أَمْ
حَسِبَ الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَنْ لَنْ يُخْرِجَ اللَّهُ أَضْغَانَهُمْ
“Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar,
Allah’ın kinlerini hiç çıkarmayacağını mı sandılar?” (Muhammed
29)
Kadınlarla İmtihanın Kalp
Sağlığına Etkisi
Usame b. Zeyd radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
مَا تَرَكْتُ بَعْدِي فِتْنَةً أَضَرَّ
عَلَى الرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ
“Benden
sonra ümmetimin erkekleri için kadından daha zararlı bir fitne bırakmadım.”[6]
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhuma’dan; Rasulullah sallallahu aleyhi ve
sellem buyurdu ki:
لَا تَلِجُوا عَلَى المُغِيبَاتِ فَإِنَّ
الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِنْ أَحَدِكُمْ مَجْرَى الدَّمِ قُلْنَا وَمِنْكَ؟ قَالَ وَمِنِّي
وَلَكِنَّ اللَّهَ أَعَانَنِي عَلَيْهِ فَأَسْلَمُ
“Kocaları yanında bulunmayan kadınların evlerine girmeyin. Şüphesiz
şeytan her birinizin damarlarında kanın dolaştığı gibi dolaşır” Dediler ki:
“Senin de mi ey Allah’ın Rasulü?” Buyurdu ki;
“Evet, benim de. Lakin Allah bana yardım etti de, (şeytanım) Müslüman
oldu.”[7]
Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:
يَا نِسَاءَ النَّبِيِّ لَسْتُنَّ كَأَحَدٍ
مِنَ النِّسَاءِ إِنِ اتَّقَيْتُنَّ فَلَا تَخْضَعْنَ بِالْقَوْلِ فَيَطْمَعَ الَّذِي
فِي قَلْبِهِ مَرَضٌ وَقُلْنَ قَوْلًا مَعْرُوفًا
“Ey Nebî’nin hanımları! Siz, kadınlardan
herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer sakınıyorsanız, çekici bir eda ile
konuşmayın; sonra kalbinde hastalık bulunan kimse ümide kapılır. Güzel söz
söyleyin.” (Ahzab 32)
وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَاعًا فَاسْأَلُوهُنَّ
مِنْ وَرَاءِ حِجَابٍ ذَلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّ
“Nebî’nin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman
perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri
için daha temiz bir davranıştır.” (Ahzab 53)
Bu emrin ihlâli kalbin hastalanmasına bir sebeptir.
Kalbinde hastalık olanlar, birbirine namahrem olan kadınlarla erkeklerin birbirlerinden
ayrı durmaları, zorunlu olmadıkça birbirleriyle konuşmamaları hakkındaki
yönlendirmeleri iptal etmek isterler.
Allah ve rasulü bizleri kalplerimize hayat veren
şeylere davet ederken, nifak ehli, kalpleri hastalandıracak ve öldürecek
şeylere çağırmaktadırlar!
Bu yasağı delmek kalbin
ölümüne sebep olur. Çünkü bu yasağı delmek, imanın kendisine bağlı olduğu
hayânın ortadan kalkmasına, bu da kalbin hayatının bitmesine vesile olur:
Ukbe b. Amir radıyallahu
anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:
إِيَّاكُمْ وَالدُّخُولَ عَلَى
النِّسَاء فَقَالَ رَجُلٌ مِنَ الأَنْصَارِ يَا رَسولَ اللهِ أَفَرَأَيْتَ الْحَمْوَ
قَالَ الحَمْوُ المَوْتُ
"Sizleri kadınların yanına girmekten
sakındırırım." Ensar’dan biri dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü!
Kocanın akrabalarına ne dersin?" Buyurdu ki;
"Kocanın akrabaları
ölümdür.”[8]
Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh dedi ki:
أَلَا لَا يَتَحَدَّثَنَّ رَجُلٌ إِلَى
امْرَأَةٍ أَلَا وَإِنْ قِيلَ حَمَؤُهَا أَلَا إِنَّ الْمَوْتَ حَمَؤُهَا
“Dikkat edin! Kişi,
kendisine mahrem olmayan kadınla konuşmasın! Kadının kayın biraderi ise ölümdür.”[9]
Kadının kocasının kendisine mahrem olmayan akrabaları
ile konuşması kolayca imkân bulunan bir durumdur ve kalbi öldüren günahlara
düşmenin en kolay yoludur.
Bu yüzden nahmrem olan karşı cinsle ihtiyaç ve zaruret
dışı konuşmalar kalbi hastalandırıcı unsur olarak zikredilirken, zinâ gibi
kalpten hayâyı ve kalbin hayatını gideren fıskı basitleştiren unsurlar “ölüm”
olarak nitelenmiştir. Allah en iyi bilendir.
Kalbin
Mühürlenmesi ve Ölümü
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ
بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِينَ آمَنُوا
كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى كُلِّ قَلْبِ مُتَكَبِّرٍ جَبَّارٍ
“Kendilerine gelmiş
hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek
Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.” (Mu’min 35)
Hiçbir delil olmadan re’yle, kıyasla, kelamla Allah’ın
ayetleri hakkında tartışmaya girmeye Allah gazap eder, mü’minlerin de buna
gazap etmesi gerekir. Selim kalpler şüphesiz buna öfkelenir. Buna öfkelenmeyen
kalpler ise hasta kalplerdir.
Allah ve rasulünün sözlerini kabul etmemek ve
bunların karşısında büyüklenmek ise kalplerin mühürlenmesine sebep olur.
وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِآيَةٍ لَيَقُولَنَّ
الَّذِينَ كَفَرُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا مُبْطِلُونَ * كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِ الَّذِينَ
لَا يَعْلَمُونَ
“Şayet onlara bir
âyet getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Siz ancak bâtıl
şeyler ortaya atmaktasınız.” İşte bilmeyenlerin kalplerini Allah böylece
mühürler.” (Rum 58-59)
Bir delil üzere
olmayanların kalpleri mühürlü kalplerdir, dolayısıyla onlar, Allah’ı ve rasulünü,
emir ve yasaklarını sağlıklı bir kalple anlayamazlar.
Allah’tan ve rasulünden gelen delillere aldırış etmemek
kalplerin mühürlenmesine sebep olur. Allah
Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
وَلَقَدْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ
فَمَا كَانُوا لِيُؤْمِنُوا بِمَا كَذَّبُوا مِنْ قَبْلُ كَذٰلِكَ يَطْبَعُ اللَّهُ
عَلَى قُلُوبِ الْكَافِرِينَ
“Doğrusu rasûlleri
onlara apaçık delillerle gelmişlerdi, fakat daha önce yalanladıkları için iman
etmediler. Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler.” (A’raf 101)
Dünya hayatını âhirete tercih etmek kalplerin mühürlenmesine sebep olur:
ذٰلِكَ بِأَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيَاةَ
الدُّنْيَا عَلَى الْآخِرَةِ وَأَنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
*
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذِينَ طَبَعَ اللَّهُ عَلَى قُلُوبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ
وَأَبْصَارِهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْغَافِلُونَ
“Bu, onların dünya
hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın kâfirler topluluğunu hidayete
erdirmemesinden ötürüdür. İşte onlar Allah'ın, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini
mühürlediği kimselerdir. Ve onlar gafillerin kendileridir.” (Nahl 107-108)
Allah yolunda mücadeleden geri kalmak kalplerin mühürlenmesine ve
fıkıhtan mahrum edilmeye sebep olur:
رَضُوا بِأَنْ يَكُونُوا مَعَ الْخَوَالِفِ
وَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
“Geri kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Kalplerine de mühür
vuruldu. Bundan dolayı onlar kavrayıp anlamazlar.” (Tevbe 87)
İman ettikten sonra inkâr etmek kalplerin mühürlenmesine sebeptir:
ذٰلِكَ
بِأَنَّهُمْ آمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا فَطُبِعَ عَلَى قُلُوبِهِمْ فَهُمْ لَا يَفْقَهُونَ
“Bu, onların iman etmeleri sonra inkâr etmeleri
dolayısıyla böyledir. Böylece kalplerinin üzerini mühürlemiştir, artık onlar
kavrayamazlar.” (Munafikun 3)
Bunun neticesi de
şöyle haber verilir:
فَلَوْلَا إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا
وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Onlara azabımız
geldiği zaman yalvarsalardı ya! Fakat onların kalpleri katılaştı ve şeytan
onlara yaptıklarını süslü gösterdi.” (En’âm 43)
Artık küfürlerinden dolayı mühürlenmiş bu kalpler, azalarının işlemiş
olduğu isyanları sahiplenir hale gelir, haramları, yasakları şeytanın
süslemesiyle güzel görmeye, helal görmeye başlar.
Allah Azze ve Celle
şöyle buyurmuştur:
وَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ جَعَلْنَا
بَيْنَكَ وَبَيْنَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ حِجَابًا مَسْتُورًا * وَجَعَلْنَا
عَلَى قُلُوبِهِمْ أَكِنَّةً أَنْ يَفْقَهُوهُ وَفِي آذَانِهِمْ وَقْرًا وَإِذَا ذَكَرْتَ
رَبَّكَ فِي الْقُرْآنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلَى أَدْبَارِهِمْ نُفُورًا
“Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına
gizleyici bir örtü çekeriz. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir
kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'ân'da rabbini tek olarak
andığında onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler.” (İsrâ 45-46)
Allah ibadette birlendiği zaman şirk koşanlar
rahatsız olurlar. İtaatte delilin yalnız Kur’ân ve sünnet olduğu yani delilin
yalnızca Allah’tan vahyedilenlerden ibaret olduğu söylendiği zaman bid’at
metotlar edinenler, kıyas, re’y, mezhep, rüya, keşif, siyaset gibi bâtıl
metotlar edinenler bu birlemeden rahatsız olurlar.
Mühürlenmiş ve ölü
kalpler akletmezler, hakkı işitmezler, görmezler. Allah Azze ve Celle şöyle
buyurmuştur:
فَإِنَّكَ لَا تُسْمِعُ الْمَوْتَى وَلَا
تُسْمِعُ الصُّمَّ الدُّعَاءَ إِذَا وَلَّوْا مُدْبِرِينَ *وَمَا أَنْتَ بِهَادِ الْعُمْيِ عَنْ ضَلَالَتِهِمْ إِنْ تُسْمِعُ إِلَّا
مَنْ يُؤْمِنُ بِآيَاتِنَا فَهُمْ مُسْلِمُونَ
“Elbette sen
ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti
işittiremezsin. Körleri de sapıklıklarından doğru yola iletemezsin. Ancak
teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.” (Rum
52-53)
Sen ancak müslümanlara
duyurabilirsin. Yani azalarıyla Allah’a ve rasulüne itaat edenlere daveti
işittirebilirsin. Kalp sağlığı ancak azaların kitap ve sünnete itaat etmesiyle
gerçekleşir.
Ebu Hureyre radıyallahu
anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ
اللهَ لَا يَنْظُرُ إِلَى صُوَرِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَلَكِنْ يَنْظُرُ إِلَى
قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ
“Muhakkak ki Allah suretlerinize ve
mallarınıza bakmaz. Lakin kalplerinize ve amellerinize bakar.”[10]
[1]
Sahih. Hâkim (2/328) Taberî (11/108)
İbn Ebî Hâtim (8954)
[2]
Sahih. Taberî (11/111) İbn Ebî Hâtim
(8956-57)
[3]
Muslim'in şartına göre sahih.
es-Serrac’ın Tarih’inden naklen: İbn Abdilber et-Temhid (20/218) İbn Abdilberr
el-İnsaf (6) Ahmed (2/413) Tirmizî (2875) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (11205) İbn
Huzeyme (500, 861) Hâkim (2/283) Taberî Tefsir (11/106, 14/121) Hakîm
et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (1532) Tahavi Şerhu Muşkili’l-Asar (1510) Beyhakî
el-Hilafiyyat (2227) Beyhakî Kıraatu Halfe’l-İmam (103-106) Beyhakî Şuab
(2/194) Begavi Mealimu’t-Tenzil (1/56) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1424)
[4]
Hasen. Taberî (1/303) İbn Ebi
Hâtim (1/46)
[5]
İbn Ebi Şeybe (7/105) Vekî Zuhd (324) Hennad Zuhd (862) isnadında Leys b. Ebi
Suleym hafızası bakımından eleştiriye uğramıştır. Ancak bu manayı destekleyen
rivayetler çoktur.
[6]
Sahih. Buhârî (5096) Muslim (2740)
[7] Sahih
ligayrihi. Ahmed (3/309, 397) Darimi (2782) Tirmizi (1172) Ebu Davud
(2777) Tahavi Müşkilu’l-Asar (1/103) Taberani Evsat (9/14) İbnu’l-Arabi Mucem
(1827) bkz.: Buhari (6/158) Müslim (s.1711) Tirmizi (1171) Nesai (3898) Ahmed
(1/18, 26) Hakim (1/114) Ebu Nuaym Hilye (8/305) Beyhaki Şuab (5454) Zeylai Nasbu’r-Raye (4/249)
[8] Sahih. Buhari (5232) Muslim (2172)
[9] Sahih mevkuf.
İbnu’l-Ca’d Musned (1543) Abdurrazzak (7/137) İbn Ebi Şeybe (4/48) Ebu Ubeyd
Emsal (s.18) el-Cuz’u Fihi Nushati İbrahim b. Sad (72)
[10]
Sahih. Muslim (2564)