Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

15 Ocak 2024 Pazartesi

Kalp Selâmeti

 Rahman ve Rahîm Allah’ın adıyla. Hamd âlemlerin rabbi Allah’adır. Allah’ın salat ve selamı Nebimiz Muhammed’e, âline ve tüm ashabının üzerine olsun. Bundan sonra:

Muhakkak ki İslam ümmeti akidesi, ibadetleri ve muameleleri tertemiz olan bir ümmettir. Nitekim Nebî sallallahu aleyhi ve sellem gönülleri bulandıran ve ayrışmaya, kinleşmeye sebep olan şeylerden yasaklamıştır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تَحَاسَدُوا وَلَا تَنَاجَشُوا وَلَا تَبَاغَضُوا وَلَا تَدَابَرُوا وَلَا يَبِعْ بَعْضُكُمْ عَلَى بَيْعِ بَعْضٍ وَكُونُوا عِبَادَ اللهِ إِخْوَانًا الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ وَلَا يَحْقِرُهُ التَّقْوَى هَاهُنَا وَيُشِيرُ إِلَى صَدْرِهِ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ بِحَسْبِ امْرِئٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أَخَاهُ الْمُسْلِمَ كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ حَرَامٌ دَمُهُ وَمَالُهُ وَعِرْضُهُ

Birbirinize haset etmeyin, birbirinize pazarlık kızıştırmayın, birbirinize buğz etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizin satışı üzerine satış yapmayın. Allah’ın kardeş kulları olun. Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, ona hakaret etmez. Takva şuradadır. – göğsüne işaret ederek bunu üç defa söyledi – Kişiye kötülük olarak Müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Her Müslümanın kanı, malı ve namusu diğer Müslümana haramdır.[1]

Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan:

قِيلَ لِرَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَيُّ النَّاسِ أَفْضَلُ؟ قَالَ كُلُّ مَخْمُومِ الْقَلْبِ صَدُوقِ اللِّسَانِ قَالُوا صَدُوقُ اللِّسَانِ نَعْرِفُهُ فَمَا مَخْمُومُ الْقَلْبِ؟ قَالَ هُوَ التَّقِيُّ النَّقِيُّ لَا إِثْمَ فِيهِ وَلَا بَغْيَ وَلَا غِلَّ وَلَا حَسَدَ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “İnsanların hangisi daha faziletlidir?” diye sorul­du. Buyurdu ki:

Kalbi mahmûm (pâk) ve dili çok doğru olan her mü'min kişi.” Dediler ki: “Dili çok doğru olanın ne demek olduğunu bi­liriz. Mahmûm kalb nedir?” Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Allah'tan sakınan, tertemiz, içinde ne günah, ne zulüm ile yaratıklara kötülük etmek, ne kin ne de hased (çekememezlik) bulunan kalptir.”[2]

Gönül selameti cennetlikler cennete girdikleri zaman kendilerine bağışlanan nimetlerdendir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَنَزَعْنَا مَا فِي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ إِخْوَانًا عَلَى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ

Biz, onların gönüllerindeki kini söküp attık; onlar artık köşkler üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olacaklar.” (Hicr 47)

Gönül selameti dünyada rahatlık, ahirette ganimettir ve cennete girme sebeplerindendir. İbn Hazm haset yapan ve kin tutan kimselerin çoğunun düştüğü kalp hastalıklarından bahsederek şöyle demiştir:

“Yaşadığım zaman içerisinde gördüğüm insanlar – Allah’ın koruduğu kimseler hariç ki onlar da ne kadar azdır – şekavete, üzüntüye ve dünya için zorluklara katlanmaya acele ediyorlar. Kendilerine asla menfaat temin etmeyeceği halde, ahirette cehennem azabını gerektirecek büyük günahları irtikâb ediyorlar, sevmedikleri birileri için en büyük belayı temennî ediyorlar. Kaldı ki onların bu temennileri kadere etki etmeyecek, sadece kendilerini günahkâr yapacak. Eğer iyi niyetli olsalardı peşinen nefisleri rahatlayacak, kendi işlerine rahat bakacak, ahirette sevap kazanacaklardı. Bundan daha büyük saadet olur mu?”[3]

Bugün haram yemekten veya harama bakmaktan sakınan birçok insan kalbinin kin, haset, buğz gibi hevalardan beslenmesi konusunda sakınmıyor!

Feth b. Şuhruf şöyle dedi: Bana Ebu Muhammed Abdullah b. Hubayk el-Antakî dedi ki:

يَا خُرَاسَانِيُّ إِنَّمَا هِيَ أَرْبَعٌ لَا غَيْرَ ‌عَيْنُكَ ‌وَلِسَانُكَ ‌وَقَلْبُكَ ‌وَهَوَاكَ فَانْظُرْ عَيْنَكَ لَا تَنْظُرْ إِلَى مَا لَا يَحِلُّ وَانْظُرْ لِسَانَكَ لَا تَقُلْ بِهِ شَيْئًا يَعْلَمُ اللَّهُ خِلَافَهُ مِنْ قَلْبِكَ وَانْظُرْ قَلْبَكَ لَا يَكُونُ مِنْهُ غِلٌّ وَلَا حِقْدٌ عَلَى أَحَدٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ وَانْظُرْ هَوَاكَ لَا يَهْوَى شَيْئًا مِنَ الشَّرِّ فَإِذَا لَمْ تَكُنْ فِيكَ هَذِهِ الْأَرْبَعُ خِصَالٍ فَاجْعَلِ الرَّمَادَ عَلَى رَأْسِكَ فَقَدْ شُفِيتَ

“Ey Horasanlı! Başka değil, şu dört şey! Gözün, dilin, kalbin ve hevân! Gözüne dikkat et, sana helal olmayan şeye bakma! Diline dikkat et, Allah’ın senin kalbinde aksini bildiği şeyi söyleme! Kalbine dikkat et, onda müslümanlardan hiç kimseye karşı kin ve ihanet bulunmasın. Hevâna dikkat et, şerri arzulamasın. Eğer sende bu dört haslet bulunmazsa hastalıklardan iyileşmişsin demektir.”[4]

Bazı insanlar kalp selametinin; aldatılmaya musait olmak ve kişiyle dalga geçilmesine sebep olmak olduğunu zannederler. Kastedilen bu değildir. İbnu’l-Kayyım rahimehullah şöyle demiştir:

Kalp selameti, ahmaklık ve duyarsızlık arasındaki fark: Kalp se­lameti, kötülüğü tanıdıktan sonra onu istememekle mümkündür. Yani kal­bin selameti, kötülüğü bilmek, tanımak değil de onu yapmamayı istemek­tir. Ahmaklık ve duyarsızlık ise böyle değildir. Çünkü bunlar cehalet ya da az bilginin neticeleridirler. Dolayısıyla bunlar kusurdurlar, övgüye layık görül­mezler. İnsanların övdüğü kişi, cehaletten uzak olan kişilerdir. Kalbin ol­gunlaşması ise kişinin, her çeşit şerri bilmesi ve artmasından emin olması­dır. Ömer radıyallahu anh şöyle demiştir:

لَسْتُ ‌بِخِبٍّ ‌وَلَا ‌يَخْدَعُنِي ‌الْخِبُّ

“Ben başkalarını aldatan kimse değilim. Dolayısıy­la beni hiçbir düzenbaz aldatamaz.” Ömer radıyallahu anh, aldatılmayacak ölçüde akıllı, başkalarını aldatmayacak ölçüde de verâ sahibidir.”[5]

Gönül selameti, cennete girme sebeplerindendir. Enes b. Malik radıyallahu anh şöyle demiştir:

كُنَّا يَوْمًا جُلُوسًا عِنْدَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَقَالَ يَطْلُعُ عَلَيْكُمُ الْآنَ مِنْ هَذَا الْفَجِّ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ قَالَ فَطَلَعَ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْأَنْصَارِ تَنْطِفُ لِحْيَتُهُ مِنْ وُضُوئِهِ قَدْ عَلَّقَ نَعْلَيْهِ فِي يَدِهِ الشِّمَالِ فَسَلَّمَ فَلَمَّا كَانَ الْغَدُ قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلَ ذَلِكَ فَطَلَعَ ذَلِكَ الرَّجُلُ عَلَى مِثْلِ الْمَرَّةِ الْأُولَى فَلَمَّا كَانَ الْيَوْمُ الثَّالِثُ قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مِثْلَ مَقَالَتِهِ أَيْضًا فَطَلَعَ ذَلِكَ الرَّجُلُ عَلَى مِثْلِ حَالِهِ الْأَوَّلِ فَلَمَّا قَامَ النَّبِيُّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ تَبِعَهُ عَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ فَقَالَ إِنِّي لَاحَيْتُ أَبِي فَأَقْسَمْتُ أَلَّا أَدْخُلَ عَلَيْهِ ثَلَاثًا فَإِنْ رَأَيْتَ أَنْ تُؤْوِيَنِي إِلَيْكَ حَتَّى تَمْضِيَ الثَّلَاثُ فَعَلْتَ قَالَ نَعَمْ قَالَ أَنَسٌ كَانَ عَبْدُ اللَّهِ يُحَدِّثُ أَنَّهُ بَاتَ مَعَهُ ثَلَاثَ لَيَالٍ فَلَمْ يَرَهُ يَقُومُ مِنَ اللَّيْلِ شَيْئًا غَيْرَ أَنَّهُ إِذَا تَعَارَّ انْقَلَبَ عَلَى فِرَاشِهِ وَذَكَرَ اللَّهَ وَكَبَّرَ حَتَّى يَقُومَ لِصَلَاةِ الْفَجْرِ قَالَ عَبْدُ اللَّهِ غير أَنِّي لَمْ أَسْمَعْهُ يَقُولُ إِلَّا خَيْرًا فَلَمَّا مَضَتِ الثَّلَاثُ وَكِدْتُ أَحْتَقِرُ عَمَلَهُ قُلْتُ يَا عَبْدَ اللَّهِ لَمْ يَكُنْ بَيْنِي وَبَيْنَ وَالِدِي هِجْرَةٌ وَلَا غَضَبٌ وَلَكِنِّي سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ يَطْلُعُ الْآنَ عَلَيْكُمْ رَجُلٌ مِنْ أَهْلِ الْجَنَّةِ فَطَلَعْتَ ثَلَاثَ مَرَّاتٍ فَأَرَدْتُ أَنْ آوِيَ إِلَيْكَ لَأَنْظُرَ مَا عَمَلُكَ فَأَقْتَدِيَ بِكَ فَلَمْ أَرَكَ تَعْمَلُ كَبِيرَ عَمَلٍ فَمَا الَّذِي بَلَغَ بِكَ مَا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ؟ قَالَ مَا هُوَ إِلَّا مَا رَأَيْتَ قَالَ فَانْصَرَفْتُ عَنْهُ فَلَمَّا وَلَّيْتُ دَعَانِي فَقَالَ مَا هُوَ إِلَّا مَا رَأَيْتَ غَيْرَ أَنِّي لَا أَجِدُ فِي نَفْسِي عَلَى أَحَدٍ مِنَ الْمُسْلِمِينَ غِشًّا وَلَا أَحْسُدُهُ عَلَى مَا أَعْطَاهُ اللَّهُ إِيَّاهُ إِلَيْهِ فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ هَذِهِ الَّتِي بَلَغَتْ بِكَ هِيَ الَّتِي لَا نُطِيقُ

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturmuşken bir ara:

Şimdi şu yoldan cennet ahalisinden olan bir adam çıkıp gelecek” buyurdu. O esnada Ensâr'dan bir adam çıkageldi. Yeni abdest aldığı için abdest suyu hâlâ sakallarından damlıyordu ve ayakkabılarını da sağ koluna asmıştı. Yanımıza ulaşınca selam verdi. İkinci gün yine otururken Nebî sallallahu aleyhi ve sellem aynı şeyi söyledi. Aynı adam da bir önceki günkü haliyle çıkageldi. Üçüncü gün de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aynı şeyi söyleyince yine aynı adam aynı haliyle çıkageldi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem oradan ayrılınca Abdullah b. Amr b. el-Âs radiyallahu anhuma adamın peşinden gitti. Ona:

“Babamla kavga ettim ve üç gün boyunca evine girmeyeceğime dair yemin ettim. Üç günlüğüne evinde beni misafir edebilir misin?” diye sordu. Adam: “Olur, ederim” karşılığını verdi.” Enes radiyallahu anh dedi ki: “Abdullah b. Amr b. el-Âs radiyallahu anhuma sonrasını bize şöyle anlattı:

“Adamın evinde üç gece kaldım. Bu üç gece boyunca gece namazına kalktığını görmedim. Ancak gece vakti yatağında sağa sola dönerken uyandığı zaman sabah namazı vakti gelip kalkıncaya dek Allah'ı zikreder ve tekbirler getirirdi. Bu şekilde uyanınca da hayırlı olan şeylerden başka tek bir kelime etmezdi. Üç gece bu şekilde geçince kayda değer bir amelinin olmadığını düşünmeye başladım ve adama şöyle dedim:

“Ey Allah'ın kulu! Babamla aramızda ne bir kavga vardı, ne de yanına girmeyeceğime dair yemin etmiştim. Fakat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üç defa:

Şimdi şu yoldan Cennet ahalisinden olan bir adam çıkıp gelecek” buyurduğunu işittim. Her üçünde de sen çıkıp geldin. Ben de yanında kalıp nasıl bir amele sahip olduğunu öğrenmek istedim. Ancak fazla bir amelinin olduğunu da görmedim.” Gitmek üzere evinden çıktığımda adam beni geri çağırdı ve:

“Benim amelim gördüğün kadarıyladır. Fakat bunun yanında içimde asla Müslümanlardan birini aldatma gibi bir duygu taşımam. Allah'ın ona verdiği bir mal veya hayır için de asla ona haset etmem” dedi. Ben de:

“Seni cennetlik olma derecesine ulaştıran da budur ki bizim yapabileceğimiz bir şey değildir” karşılığını verdim.”[6]

Kinleşmenin Bazı Sebepleri:

1- Şeytana itaat etmek: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَقُلْ لِعِبَادِي يَقُولُوا الَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْزَغُ بَيْنَهُمْ إِنَّ الشَّيْطَانَ كَانَ لِلْإِنْسَانِ عَدُوًّا مُبِينًا

Kullarıma söyle; sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.” (İsra 53)

Cabir radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

إِنَّ الشَّيْطَانَ قَدْ أَيِسَ أَنْ يَعْبُدَهُ الْمُصَلُّونَ فِي جَزِيرَةِ الْعَرَبِ وَلَكِنْ فِي التَّحْرِيشِ بَيْنَهُمْ

Muhakkak ki şeytan, Arap yarımadasında namaz kılanları kendisine kulluk ettirmekten ümit kesmiştir. Lakin aralarını bozmaktan ümitlidir.”[7]

2- Öfke: Öfke her kötülüğün anahtarıdır.

Humeyd b. Abdirrahman rahimehullah dedi ki:

عَنْ رَجُلٍ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ يا رسول الله أَوْصِنِي بِكَلِمَاتٍ أَعِيشُ لهن وَلَا تُكْثِرْ عَلَيَّ فَأَنْسَى قَالَ اجْتَنِبِ الْغَضَبَ فَأَعَادَ عَلَيْهِ قال اجْتَنِبِ الْغَضَبَ فَأَعَادَ عَلَيْهِ قَالَ اجْتَنِبِ الْغَضَبَ فَفَكَّرْتُ حِينَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَإِذَا الْغَضَبُ يَجْمَعُ الشَّرَّ كُلَّهُ

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabından biri dedi ki: “Ey Allah’ın rasulü! Bana kendisiyle amel edeceğim sözler tavsiye et, çok şey söyleme ki unutmayayım.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

Öfkeden uzak dur.” Adam tekrar tavsiye istedi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine:

Öfkeden uzak dur” buyurdu. Tekrar tavsiye isteyince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine:

Öfkeden uzak dur” buyurdu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle deyince düşündüm de öfkenin her türlü kötülüğü barındırdığını gördüm.”[8]

Muhakkak ki öfke insanlarla alay etmeye, onların haklarını küçümsemeye, kinleşmeye ve ayrışmaya götüren bir yoldur.

3- Laf taşımak: Şüphesiz bu birbirinden alaka koparmaya, nefretleşmeye ve insanların kalpleri arasını bozmaya götüren kinleşme sebeplerindendir. Allah Teâlâ bu kötü ahlâkın sahiplerini şöyle zemmeder:

هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَمِيمٍ

Gıybet eden, laf getirip götürene” (Kalem 11)

İbn Mes’ûd radıyallahu anh’den: Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَلَا أُنَبِّئُكُمْ مَا الْعَضْهُ؟ هِيَ النَّمِيمَةُ الْقَالَةُ بَيْنَ النَّاسِ

Dikkat edin! Size yalan ve iftiranın ne olduğunu haber vereyim mi? O insanlar arasında laf taşımaktır.”[9]

Hemmam rahimehullah dedi ki:

كُنَّا مَعَ حُذَيْفَةَ فَقِيلَ لَهُ إِنَّ رَجُلًا يَرْفَعُ الحَدِيثَ إِلَى عُثْمَانَ فَقَالَ لَهُ حُذَيْفَةُ سَمِعْتُ النَّبِيَّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ لَا يَدْخُلُ الجَنَّةَ قَتَّاتٌ

“Biz Huzeyfe radıyallahu anh ile beraberdik. Ona denildi ki: “Bir adam Osman radiyallahu anh’e söz taşıyor.” Bunun üzerine Huzeyfe radiyallahu anh dedi ki: “Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

Söz taşıyan cennete giremez.”[10]

Esma bt. Yezid radıyallahu anha’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِخِيَارِكُمْ قَالُوا بَلَى يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ الَّذِينَ إِذَا رُؤُوا ذُكِرَ اللهُ تَعَالَى ثُمَّ قَالَ أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِشِرَارِكُمْ؟ الْمَشَّاءُونَ بِالنَّمِيمَةِ الْمُفْسِدُونَ بَيْنَ الْأَحِبَّةِ الْبَاغُونَ لِلْبُرَآءِ الْعَنَتَ

Size en şerlilerinizi haber vereyim mi?” Dediler ki: “Evet ey Allah’ın rasulü!” Buyurdu ki:

Nemimeyle yürüyen (insanların arasında söz götürüp getirenler), birbirini seven dostların arasını ayıranlar ve suçsuz kimseleri sıkıntıya düşürmek isteyenlerdir.”[11]

4- Haset: Bu, arkadaşında bulunan nimetin gitmesini temenni etmektir. Bunda haddi aşmak ve müslümanlara eziyet söz konusudur. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:

أَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلَى مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ

Yoksa onlar, Allah’ın lütfundan verdiği şeyler için insanlara haset mi ediyorlar?” (Nisa 54)

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

وَلَا يَجْتَمِعَانِ فِي قَلْبِ عَبْدٍ الْإِيمَانُ وَالْحَسَدُ

Kulun kalbinde iman ile hased bir arada olamaz.[12]

Haset, gıybet, laf taşıma, müslümanlara iftira etme, zulüm ve kibre götürür.

5- Dünya için yarışmak: Özellikle bu zamanda bu mesele kalpleri karartmıştır. Bu yüzden kişi arkadaşına kin duyar, çünkü o kendisinden daha üstün bir kazanca veya vazifeye nail olmuştur. Böylece kardeşini kıskanır.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: 

سَيُصِيبُ أُمَّتِي دَاءُ الْأُمَمِ فَقَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا دَاءُ الْأُمَمِ؟ قَالَ الْأَشَرُ وَالْبَطَرُ وَالتَّدَابُرُ وَالتَّنَافُسُ فِي الدُّنْيَا وَالتَّبَاغُضُ وَالْبُخْلُ حَتَّى يَكُونَ الْبَغِيُّ ثُمَّ يَكُونَ الْهَرْجُ

Ümmetime ümmetlerin hastalığı isabet edecek.” Dediler ki: “Ey Allah’ın rasulü! Ümmetlerin hastalığı nedir?” Buyurdu ki:

Kibir ve hakkı kabullenmeyip insanları hor görmektir, çoklukla övünmek, dünya için yarışmak, birbirine buğzetmek, birbirine hased etmektir. Bunun sonucunda taşkınlık, sonra kargaşa ortaya çıkar.”[13]

6- Şöhret ve önderlik sevgisi: Bu saptırıcı ve tehlikeli bir hastalıktır. El-Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir:

مَا مِنْ أَحَدٍ أَحَبَّ الرِّئَاسَةَ إِلَّا حَسَدَ وَبَغَى وَتَتَبَّعَ عُيُوبَ النَّاسِ ‌وَكَرِهَ ‌أَنْ ‌يُذْكَرَ ‌أَحَدٌ ‌بِخَيْرٍ

“Önder olmayı seven hiç kimse yoktur ki haset etmesin, taşkınlık etmesin ve insanların ayıplarını araştırmasın. O bir kimsenin hayırla anılmasından hoşlanmaz!”[14]

Bunlar şahit olunan şeylerdir.

7- Çok mizah yapmak: Muhakkak ki mizahta, şakalaşmada aşırı gitmek kin meydana getirir ve kötülüğe sürükler. Mizah, tuz gibidir. Azı karar, çoğu zarardır. Mizahın fazlası ifsat ve helak eder.

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا تُكْثِرُوا الضَّحِكَ فَإِنَّ كَثْرَةَ الضَّحِكِ تُمِيتُ الْقَلْبَ

Gülmeyi çoğaltmayın. Zira çok gülmek kalbi öldürür.”[15]

Abdullah b. es-Saib b. Yezid rahimehullah babasından, o da dedesi Yezid radiyallahu anh’den rivayet ediyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

لَا يَأْخُذَنَّ أَحَدُكُمْ مَتَاعَ أَخِيهِ لَاعِبًا وَلَا جَادًّا وَقَالَ سُلَيْمَانُ لَعِبًا وَلَا جِدًّا وَمَنْ أَخَذَ عَصَا أَخِيهِ فَلْيَرُدَّهَا

Biriniz kardeşinin eşyasını ne şaka olarak, ne de ciddi olarak alsın.” Suleyman b. Abdirrahman ed-Dımeşkî rahimehullah rivayetindeki lafız şöyledir:

Şaka ya da ciddi olarak almasın, kim kardeşinin asasını almışsa geri versin.”[16]

Abdurrahman b. Ebi Leyla rahimehullah’tan: “Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı bize şöyle rivayet etti:

أَنَّهُمْ كَانُوا يَسِيرُونَ مَعَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَنَامَ رَجُلٌ مِنْهُمْ فَانْطَلَقَ بَعْضُهُمْ إِلَى حَبْلٍ مَعَهُ فَأَخَذَهُ فَفَزِعَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يُرَوِّعَ مُسْلِمًا

“Onlar Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber yolculuktaydılar. Bir adam uyudu, diğeri de onun yanındaki ipi aldı. Adam uyanınca korktu. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Bir müslümanın bir müslümanı korkutması helal değildir.”[17]

Müslümanı Kalp Selametine Ulaştıracak Vesileler

1- İhlâs: En-Nu’man b. Beşir radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize hutbesinde şöyle buyurdu:

نَضَّرَ اللَّهُ وَجْهَ امرئ سَمِعَ مَقَالَتِي فَحَمَلَهَا فَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ غَيْرِ فَقِيهٍ وَرُبَّ حَامِلِ فِقْهٍ إِلَى مَنْ هُوَ أَفْقَهُ مِنْهُ ثَلَاثٌ لَا يُغِلُّ عَلَيْهِنَّ قَلْبُ مُؤْمِنٍ إِخْلَاصُ الْعَمَلِ لِلَّهِ وَمُنَاصَحَةُ وُلاةِ الأَمْرِ وَلُزُومُ جَمَاعَةِ الْمُسْلِمِينَ فَإِنَّ دَعْوَتَهُمْ تُحِيطُ مِنْ وَرَائِهِمْ

Allah, sözümü işitip taşıyan kimsenin yüzünü aydınlatsın. Nice fıkıh taşıyıcısı fakih değildir. Nice fıkıh taşıyıcısı onu kendisinden daha fakih olana taşır. Üç şeyden mü’minin kalbi geri durmaz: Allah Teâlâ için ihlâs, yöneticilere karşı samimiyet ve müslümanların cemaatinden ayrılmamak. Zira onların duaları gerilerindekileri de kuşatır.[18]

Bilinmektedir ki Allah Azze ve Celle’ye dini halis kılan kimse, nefsini müslüman kardeşlerinin karşısına ancak muhabbet ve samimiyet ile koyar. Onlara bir iyilik isabet ederse bundan sevinç duyar ve onlara dünya ya da ahiretle ilgili bir kötülük isabet ederse hüzünlenir.

2- Kulun kalbini rabbinden rıza ile doldurması: İbnu’l-Kayyım rahimehullah rıza hakkında şöyle demiştir:

“Muhakkak ki rıza kula selamet kapısını açar. Onun kalbi aldatma, tuzak, kinden temiz olur. Allah’ın azabından ancak Allah’a selim bir kalple gelen kurtulur. Aynı şekilde öfke ve rızasızlık halinde kalp selameti mümkün değildir. Kulun razı olması arttıkça kalbinin selameti artar. Kin ve aldatma öfkenin (Allah’tan razı olmamanın) yakınıdır. Kalp selameti, iyilik ve samimiyet ise rızanın yakınıdır. Aynı şekilde haset de öfkenin sonuçlarındandır. Kalp selameti ise rızanın sonuçlarındandır.”[19]

3- Kur’ân’ı okumak ve tedebbür etmek: Bu her derdin devasıdır. Allah’ın kitabıyla tedavi olmayan mahrumdur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آَمَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ

De ki: “O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır!” (Fussilet 44)

وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْآَنِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا

Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır.” (İsrâ 82)

يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ

Ey insanlar! Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü’minler için bir hidayet ve rahmet geldi.” (Yunus 57)

Kur’ân bütün kalbî ve bedenî hastalıklara tam bir şifadır. Dünya ve ahiretin devasıdır.

4- Hesabı ve cezayı düşünmek: Kin, haset, gıybet, laf taşıma, başkalarıyla alay etme gibi nefsinin kötü tabiatleriyle müslümanlara eziyet veren kimsenin karşılaşacağı kötü akibeti düşünmek gerekir.

5- Duâ: Kul, devamlı olarak kalbini kardeşlerine karşı selim kılması için dua etmelidir. Yine onlar için duâ etmelidir. Bu salihlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِينَ جَاءُوا مِنْ بَعْدِهِمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ وَلَا تَجْعَلْ فِي قُلُوبِنَا غِلًّا لِلَّذِينَ آَمَنُوا رَبَّنَا إِنَّكَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ

Bir de onlardan sonra gelenlere aittir ki onlar: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma! Rabbimiz gerçekten sen Rauf’sun, Rahim’sin” derler.” (Haşr 10)

6- Sadaka vermek: Bu kalbi temizler ve nefsi arındırır. Bu yüzden Allah Teâlâ nebisine şöyle buyurmuştur:

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا

Mallarından bir sadaka al ki, bununla kendilerini temizleyip arındırmış olasın.” (Tevbe 103)

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

وَدَاوُوا ‌مَرْضَاكُمْ ‌بِالصَّدَقَةَ

Hastalarınızı sadaka ile tedavi edin.”[20]

Tedavi edilmeye en layık olan hastalıklar ise kalp hastalıklarıdır.

7- Müslüman kardeşine üflediğin zehirleri ve attığın öldürücü okları düşün! O bir Yahudi veya Hristiyan değildir! Bilakis İslam bağı seninle onu bir araya getirmiştir. Ona eziyet ulaştırma!

İbn Ömer radiyallahu anhuma’dan: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıktı ve yüksek sesle şöyle seslendi:

يَا مَعْشَرَ مَنْ أَسْلَمَ بِلِسَانِهِ وَلَمْ يُفْضِ الْإِيمَانُ إِلَى قَلْبِهِ لَا تُؤْذُوا الْمُسْلِمِينَ وَلَا تُعَيِّرُوهُمْ وَلَا تَتَّبِعُوا عَوْرَاتِهِمْ فَإِنَّهُ مَنْ تَتَبَّعَ عَوْرَةَ أَخِيهِ الْمُسْلِمِ تَتَبَّعَ اللهُ عَوْرَتَهُ وَمَنْ تَتَبَّعَ اللهُ عَوْرَتَهُ يَفْضَحْهُ وَلَوْ فِي جَوْفِ رَحْلِهِ قَالَ وَنَظَرَ ابْنُ عُمَرَ يَوْمًا إِلَى الْبَيْتِ أَوْ إِلَى الْكَعْبَةِ فَقَالَ: مَا أَعْظَمَكِ وَأَعْظَمَ حُرْمَتَكِ وَالْمُؤْمِنُ أَعْظَمُ حُرْمَةً عِنْدَ اللهِ مِنْكِ

Ey diliyle iman edip de iman kalbine ulaşmayan kimseler topluluğu! Müslümanlara eziyet vermeyin, onları ayıplamayın, onların kusurlarını araştırmayın. Zira kim müslüman kardeşinin kusurunu takip ederse Allah da onun kusurunu takip eder. Allah da kimin kusurunu takip ederse evinin ortasında olsa dahi onu utandırır.” İbn Ömer radiyallahu anhuma bir gün Kâbe’ye doğru baktı ve dedi ki:

“Sen ne büyüksün ve hürmetin ne büyüktür! Mü’minin Allah katındaki hürmeti ise senden daha büyüktür.”[21]

8- Selamı yaymak: Zubeyr b. Avvam radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

دَبَّ إِلَيْكُمْ دَاءُ الأُمَمِ قَبْلَكُمْ الحَسَدُ وَالبَغْضَاءُ هِيَ الحَالِقَةُ لَا أَقُولُ تَحْلِقُ الشَّعَرَ وَلَكِنْ تَحْلِقُ الدِّينَ وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَا تَدْخُلُوا الجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلَا تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا أَفَلَا أُنَبِّئُكُمْ بِمَا يُثَبِّتُ ذَلِكَ لَكُمْ؟ أَفْشُوا السَّلَامَ بَيْنَكُمْ

 “Sizden önceki ümmetlerin hastalığı sizin içinize girdi. Hased ve buğuz. Buğuz: O tıraş edicidir, dini tıraş edicidir, saçı tıraş edici değil, Muhammed’in nefsi elinde olana yemin olsun ki birbirinizi sevinceye kadar iman etmiş olmazsınız, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz şeyi size bildireyim mi? Aranızda selamı yayın.”[22]

İbn Abdilber dedi ki: Bu hadiste selamın faziletine delil vardır. Zira o kinleşmeyi kaldırır ve sevgi meydana getirir.”

9- Çok soru sormayı terk etmek ve insanların hallerini araştırmamak: Ebu Habib (el-Haris b. Muhammed) el-Kadî rahimehullah dedi ki: “Ebu’d-Derdâ radiyallahu anh şöyle derdi:

تَعَلَّمُوا الصَّمْتَ كَمَا تَتَعَلَّمُونَ الْكَلَامَ فَإِنَّ الصَّمْتَ حُكْمٌ عَظِيمٌ وَكُنْ إِلَى أَنْ تَسْمَعَ أَحْرَصَ مِنْكَ إِلَى أَنْ تَتَكَلَّمَ وَلَا تَتَكَلَّمْ فِي شَيْءٍ لَا يَعْنِيكَ وَلَا تَكُنْ مِضْحَاكًا مِنْ غَيْرِ عَجَبٍ وَلَا مَشَّاءً إِلَى غَيْرِ أَرَبٍ يَعْنِي إِلَى غَيْرِ حَاجَةٍ

 “Konuşmayı öğrendiğiniz gibi susmayı da öğrenin. Zira susmakta büyük hikmetler vardır. Konuşmaktan çok dinlemeye hırslı ol. Seni ilgilendirmeyen bir şey hakkında konuşma, gereksiz yere gülen ve ihtiyacı olmayan yere yürüyen biri olma!”[23]

Muaviye radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

إِنَّكَ إِنِ اتَّبَعْتَ عَوْرَاتِ النَّاسِ أَفْسَدْتَهُمْ أَوْ كِدْتَ أَنْ تُفْسِدَهُمْ

Şayet sen müslümanların kusurlarını araştıracak olursan onları kötülüğe sevk etmiş olursun.”[24]

Zeyd b. Vehb rahimehullah dedi ki:

أَتَى ابْنُ مَسْعُودٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ بِرَجُلٍ فَقِيلَ لَهُ هَذَا فُلانٌ تَقْطُرُ لِحْيَتُهُ خَمْرًا فَقَالَ عَبْدُ اللَّهِ أَنْ قَدْ نُهِينَا عَنِ التَّجَسُّسِ وَلَكِنْ إِنْ يَظْهَرَ لَنَا شَيْءٌ نَأْخُذُ بِهِ

“İbn Mes’ud radiyallahu anh’e biri getirildi ve: “Bu falancadır. Sakalından şarap damlıyor.” Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh dedi ki:

“Biz tecessüsten (kusur araştırmaktan) yasaklandık. Ancak bize bir şey açıkça belli olursa onunla sorumlu tutarız.”[25]

Ebu Hureyre radiyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

وَمَنْ اسْتَمَعَ إِلَى حَدِيثِ قَوْمٍ وَلَا يُعْجِبُهُمْ أَنْ يُسْتَمَعَ حَدِيثُهُمْ أُذِيبَ فِي أُذُنِهِ الْآنُكُ

Kim, hoşlanmadıkları halde bir topluluğun konuşmalarını dinlerse kulaklarına kurşun eritilir...[26]

10- Müslümanlar için iyilik istemek: Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ أَوْ قَالَ لِجَارِهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

Kul, kendisi için istediğini komşusu veya din kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz.”[27]

Muaz b. Enes el-Cuhenî radıyallahu anh’den:

عَنْ مُعَاذٍ أَنَّهُ سَأَلَ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ أَفْضَلِ الْإِيمَانِ قَالَ ‌أَفْضَلُ ‌الْإِيمَانِ ‌أَنْ ‌تُحِبَّ ‌لِلَّهِ ‌وَتُبْغِضَ فِي اللهِ وَتُعْمِلَ لِسَانَكَ فِي ذِكْرِ  قَالَ وَمَاذَا يَا رَسُولَ اللهِ؟ قَالَ وَأَنْ تُحِبَّ لِلنَّاسِ مَا تُحِبُّ لِنَفْسِكَ وَتَكْرَهَ لَهُمْ مَا تَكْرَهُ لِنَفْسِكَ وَأَنْ تَقُولَ خَيْرًا أَوْ تَصْمُتَ

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e: “Ey Allah’ın rasulü! İmanın en üstünü nedir?” diye sordum.

Allah için sevmen ve Allah için buğzetmen, dilini Allah’ı zikretmekte kullanmandır” buyurdu. Ona: “Ey Allah’ın rasulü! Başka?” diye sordum. Buyurdu ki:

Kendin için sevdiğini diğer insanlar için de sevmen, kendin için istemediğini başkaları için de istememendir. Yine ya hayır konuşman, ya da susmandır.[28]

11- Gıybet ve nemimeye kulak vermemek: Böylece insanın kalbi selim kalır. İbn Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

لَا يُبَلِّغْنِي أَحَدٌ عَنْ أَحَدٍ مِنْ أَصْحَابِي شَيْئًا فَإِنِّي ‌أُحِبُّ ‌أَنْ ‌أَخْرُجَ ‌إِلَيْكُمْ وَأَنَا سَلِيمُ الصَّدْرِ

Ashabımdan hiç kimse hakkında bana kimse bir şey ulaştırmasın. Zira ben sizin yanınıza selim bir gönülle çıkmak isterim.”[29]

Bugün birçok kimse bir ya da iki kelimeyle gönülleri bulandırmaktadır. Özellikle de kadınların bir araya geldiği ortamda veya evlerde eşler arasında konuşulan sözlerin taşınması buna sebep olmaktadır!

12- Kalbi ıslah etmek ve tedavisine devam etmek: En-Nu’man b. Beşir radiyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

أَلاَ وَإِنَّ فِي الجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الجَسَدُ كُلُّهُ وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الجَسَدُ كُلُّهُ أَلاَ وَهِيَ القَلْبُ

Dikkat edin! Muhakkak ki bedende bir et parçası vardır. O düzgün olursa bütün beden düzgün olur. O bozulursa bütün beden bozuk olur. Dikkat edin! O kalptir.”[30]

13- Araları düzeltmek için çabalamak: Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَصْلِحُوا ذَاتَ بَيْنِكُمْ

O halde Allah’tan sakının da birbirinizle aranızı düzeltin” (Enfal 1)

Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’den: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

أَلَا أُخْبِرُكُمْ بِأَفْضَلَ مِنْ دَرَجَةِ الصَّلَاةِ وَالصِّيَامِ وَالصَّدَقَةِ قَالُوا بَلَى قَالَ إِصْلَاحُ ذَاتِ الْبَيْنِ وَفَسَادُ ذَاتِ الْبَيْنِ هِيَ الْحَالِقَةُ

Dikkat edin! Namazdan, oruçtan, sadakadan daha üstün dereceyi size haber vereyim mi?” Sahabeler: “Evet” dediler. Buyurdu ki:

Ara düzeltmektir. Ara bozmak ise tıraş edicidir.” Tirmizî’nin rivayetinde şu ziyade vardır:

Saçı tıraş edici demiyorum, dini tıraş edicidir.”[31]

Ehl-i Sünnet'in bid'at ehline hecr uygulama menhecini şahsî kinleri için suistimal eden, kendilerine hüccet ulaşmamış veya ilim ehli tarafından bid'atçiliğine hükmedilmemiş kimselere hecr uygulanması için başkalarını kışkırtan, hevâlarıyla ortaya koydukları vesveseler adına dostluk ve düşmanlık esası kurmaya çalışan, insanların kusurlarını araştıran, bunların dedikodusunu yapan kimseler Allah'a samimi bir kalple tevbe etmeli, hakla batılı karıştırarak laf taşımayı ahlâk edinmiş fitnecilere kulak vermeyi terk etmeli ve müslümanlardan hiç kimseye karşı şahsî bir kin taşımadığından emin oluncaya kadar kalbini ıslâh etmeye devam etmelidir. Zira nefisler hâindir ve hâinlere taraf olmamak gerekir.  

Allah kalplerimizi müslümanlara karşı kin ve öfke taşımaktan selamette kılsın. Allah’ın salatı nebimiz Muhammed’e ve bütün ashabı üzerine olsun.



[1] Sahih. Muslim (2564)

[2] Sahih. İbn Mace (4216) Taberani Musnedu’ş-Şamiyyin (1218) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (1/183, 6/69) Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (45) İbn Asakir Tarih (59/451)

[3] İbn Hazm Mudavatu’n-Nufus (s.341)

[4] Beyhakî Zühd (401) Ebu Abdirrahman es-Sulemi el-Futuvve (s.76) Kuşeyri Risale (1/72) İbnu’l-Cevzi Zemmu’l-Heva (s.84)

[5] İbn Kayyım er-Ruh (s.244)

[6] Buhârî ve Muslim’in şartlarına göre sahih. Ma’mer Cami (1169) Ahmed (3/166) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (10699) İbnu’l-Mubarek Zühd (694) Abd b. Humeyd (1157) Hakîm et-Tirmizî Nevadiru’l-Usul (815) Haraiti Mesaviu’l-Ahlak (725) el-A’lâî Erbainu’l-Muganniye (1389)

[7] Sahih. Muslim (2812)

[8] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İsmail el-Esbehani et-Tergib ve’t-Terhib (2364) Haraitî Mesaviu’l-Ahlak (315) Mamer Cami (899) Ahmed (5/373, 408) Ebu Nuaym Ma’rife (7200) İbn Ebî Şeybe (5/217) İbn Asakir Tarih (64/46) Beyhakî (10/105) el-Elbani es-Sahiha (884) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1513)

[9] Sahih. Muslim (2606)

[10] Sahih. Buhârî (6056) Muslim (105)

[11] Hasen. Ahmed (6/459) Taberani (24/423) Beyhaki Şuab (7/494) İbn Mâsi, Fevaid (26) İbn Ebi’d-Dunya, el-Gıybet (119) el-Elbani, es-Sahiha (2849)

[12] Muslim'in şartına göre sahih. Nesâî (3109) Taberânî Sagir (410)

[13] Sahih. Hâkim (4/168) Taberani Evsat (9/23) İbn Ebi’d-Dunya Zemmu’l-Bagy (2) İbn Ebi’d-Dunya el-Ukubat (261) Deylemi (3457) el-Elbani, es-Sahiha (680)

[14] İbn Abdilber Camiu Beyani’l-İlm (971)

[15] Muslim'in şartına göre sahih. Buhârî Edebu’l-Mufred (252-53) Ahmed (2/310) Tirmizî (2305) İbn Mâce (4193) Ebû Ya'lâ (11/113) Taberânî Evsat (7/125) Taberânî Musnedu’ş-Şamiyyin (385) Ebu Ahmed el-Hâkim el-Esami ve’l-Kuna (5/217) Ebu Tahir el-Muhallis el-Muhallisiyyat (1514) Hennad Zühd (1148) Esbehani Tergib (861) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (6/295, 10/365) Şeceri Emali (2416) Kudai Musnedu’ş-Şihab (111, 640) İbn Mende Emali (287) Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (255) Temmam Fevaid (50) Beyhakî Şuab (5/53, 7/78, 500) Beyhakî Zühd (833) Kuşeyri er-Risale (1/294) Rafii et-Tedvin (1/207, 2/98) İbn Asakir Mu’cem (991) el-Elbani es-Sahiha (506) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1387)

[16] Sahih. Ebû Dâvûd (5003) Tirmizî (2160) Buhârî Edebu’l-Mufred (241) Ahmed (4/221) Tayalisi (1302) İbn Sa’d (6992) Hâkim (3/739) Begavi Şerhu’s-Sunne (2572) Taberânî (7/145, 22/241) Ebu Nuaym Marife (6612) Abd b. Humeyd (437) Muhammed b. Halef el-Vekiî Ahbaru Kudat (1/106) Hatib el-Muttefak ve’l-Mufterak (863) Tahavî Şerhu Meâni'l-Âsâr (4/243) Beyhakî (6/100) el-Elbani Sahihu Suneni Ebi Davud (4183) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (3619)

[17] Sahih. Ebû Dâvûd (5004) Ahmed (5/362) İbn Ebî Şeybe Musned (971) Hennad Zühd (1345) Ebu Nuaym Marife (7249) Tahavî Şerhu Muşkili'l-Âsâr (1625) Kudai Musnedu’ş-Şihab (878) Beyhakî (10/249) Beyhakî el-Adab (330) el-Elbani Sahihu’l-Cami (7658) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (3359, 3804)

[18] Muslim'in şartına göre sahih. İbn Mende Mecalis Min Emali (306) Hâkim (1/164) Taberânî (2/41, 21/91) İbn Kani Mu’cem (1/96) er-Ramehurmuzi Muhaddisu’l-Fasıl (11) Ebu’l-Kasım el-Mervezi el-Munteka Min Hadisi’l-Mervezi (31) Şeceri Emali (217) Ebu Amr el-Medinî Hacetu’l-Veda (33, 43) Ebu Nuaym el-Mustahrac (9)Ebu Nuaym Ahbaru İsbehan (1640) Ebu Nuaym Ma’rife (1115) Ebu’l-Hasen İbnu’l-Hamami Musannefat (426) İbn Hayrun el-Fevaidu’l-Avali (75) İbn Asakir Tarih (10/283) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (1161)

[19] İbnu’l-Kayyım Medaricu’s-Salikin (2/529)

[20] Hasen. Taberânî Mu'cemu'l-Kebîr (10/128) Sahihu’l-Cami (3358)

[21] Hasen. Tirmizî (2032) el-Elbani Sahihu Suneni’t-Tirmizî (1655) Mukbil b. Hadi Camiu’s-Sahih (379, 3446, 3601, 3781)

[22] Hasen. Tirmizi (2510) Ahmed (1/165, 167) Abdurrazzak (19438) Bezzar (6/192)

[23] Hasen. Haraiti Mekarimu’l-Ahlak (397) İbn Asakir Tarih (47/124)

[24] Sahih. Ebu Davud (4888) İbn Hibban (13/72) Ebu Ya’la (13/382)

[25] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. İbn Ebî Şeybe (5/327) Ebû Dâvûd (4890) Hâkim (4/419) Abdurrazzak (10/232) Taberânî (9/350) İbnu’l-A’rabi Mu’cem (1197) Beyhaki (8/334) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned (834)

[26] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih.  Ahmed (2/504) İbn Ebi'd-Dunyâ el-Vera (86) Bezzar (15/293, 16/159) Darekutni el-İlel (2164)

[27] Sahih. Buhari (13) Muslim (45) Ahmed (3/176, 251, 272, 278)

[28] Sahih ligayrihi. Ahmed (5/247) Taberani (20/191) Beyhakî Şuab (1/416)

[29] Hasen ligayrihi. Ebû Dâvûd (4860) Tirmizî (3896) Ahmed (1/395)

[30] Sahih. Buhârî (52) Muslim (1599)

[31] Buhârî ve Muslim'in şartlarına göre sahih. Ahmed (6/445) Ebû Dâvûd (4919) Tirmizî (2509) Buhârî Edebu’l-Mufred (391) İbn Hibbân (11/490) Deylemi (458) Mukbil b. Hadi Sahihu’l-Musned Mimma Leyse Fi’s-Sahihayn (1050)

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)