İkinci
Şüphenin Cevabı
Âdem aleyhi's-selâm’ın
uzunluğu ve şimdiye kadar neslinin boyunun eksilmeye devam etmesinin şahit
olunan gerçeklere, Semud kavminin kalıntılarına aykırı olması iddiasına
gelince, bunun cevabı şöyledir:
El-Kurdî bu şüphesinde
İbn Hacer’in hadisin metninde bu problemi çözememesine dayanmış, Ehl-i Sünnet’e
karşı bundan destek alarak delil getirmiştir. Adnan İbrahim de aynı şekilde
hareket etmiştir.[1]
İbn Hacer’in sözleri,
hadisin sahih olduğunu kabul etmekle beraber, metnini problemli gördüğü
şeklindedir. Âlimin nazarında sıhhat ve problem bir araya geldiğinde bunun
zararı yoktur. Problem, batıl olmayı gerektirmez.[2]
Akl-ı selim sahibi bir kimse, nassın bir kısmında çözmekten aciz kaldığı
problemi diğer kısmını iptal etmek için delil getirmez.
Lakin asıl şaşırtıcı
olan şu ki, İbn Haldun (vefatı 808 hicri) haberleri değerlendirme hususunda bu
dosdoğru sünnî metoda aykırı hareket ederek bu hadiste bildirilen; önceki
insanların boylarına dair bilgiyi inkâr etmiş ve Semud kavminin kalıntılarının
durumuna bakarak hadisi kıssacıların hikâyelerinden saymıştır!
Nitekim hadiste geçen bu özellik hakkında
ondan önce İbn Hacer, Semud kalıntılarından dolayı hadisin metnini problemli
görmüştü. Ancak ikisinin metodu arasındaki temel fark şudur: İbn Haldun bu
metnin inkârı yoluna giderken, İbn Hacer bu ayak kaymasından sakınmıştır.[3]
İbn Hacer’in hadisin
metninde problemli gördüğü husus iyi düşünüldüğü zaman inkârcı muasırların
dayanağının; İbn Hacer’in bu hadisin metninde problemli gördüğü bazı
mukaddimeler olduğu görülür. Bu mukaddimeler özetle şu şekildedir:
Birinci mukaddime:
Semud kavmi, zaman olarak Âdem aleyhi's-selâm’a bizden daha yakındır.
İkinci mukaddime:
Semud kavmine ait Hicr bölgesinde Arap yarımadasının kuzey batısında, kapıları
küçük olan yapılar vardır.
Bu iki mukaddimeden
İbn Hacer tek bir sonuç çıkarıyor: Bu da Âdemoğullarının uzunluğunun karar
kılmış olması, Semud kavminden kendi zamanına kadar eksilmenin artık durmuş
olduğu. Bu sonuç ise hadisin ademoğullarının altmış arşın olduğu zamandan
itibaren eksilmeye devam ettiği şeklindeki ifadesine aykırıdır.
İbn Hacer’in
probleminin kaynağı Semud kavminin uzunlukları, Adem’in boyu ve bizim
boylarımız hakkındaki bu bilgilerin arasını bulamamış olmasıdır!
Semud kavminin
binalarında şahit olunan şeyin, onların boylarının bizim boylarımız gibi
olduğunu göstermesine gelince, bu bilgide, önceki bilgilerin hatalı olduğunu
gösteren delil vardır!
Araştırmacı kimseye
gereken şey, önceki mukaddimeleri sabit olma bakımından zayıf görmektir. Bu
apaçık bir gerçektir. Lakin İbn Hacer, tenkidinde hadisenin naklinde tarihî
nakillerdeki bilgiye asla şüphe etmeden yaklaşmıştır. Onun probleme düşmesinin
asıl sebebi de budur! Yani Arap Yarımadasında Semud kavmine has olan mekândaki
tarihi kalıntıların kendilerine nispet edildiği insanları tanımamaktadır!
İlk mukaddimede İbn
Hacer’in şu sözü vardır: “Semud kavmiyle Adem aleyhi's-selâm arasındaki zaman,
bu ümmetin ilkleriyle arasındaki zamandan daha eskidir.”[4]
Bunu kitabının başka
bir yerinde[5]
delil olarak zikrediyor: “Salih aleyhi's-selâm, Semud’a dedi ki:
وَاذْكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ
مِن بَعْدِ عَادٍ
“Düşünün ki
Ad’dan sonra sizi halifeler yaptı.” (A’raf 74) Ad kavminin tufandan sonra ilk
halife olan kavimlerden olduğu bilinmektedir. Nitekim nebileri Hud
aleyhi's-selâm onlara şöyle demiştir:
وَاذكُرُوا إِذْ جَعَلَكُمْ خُلَفَاءَ
مِن بَعْدِ قَوْمِ نُوحٍ
“Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı.” (A’raf
69)
Onun bu istidlali sahihtir, bu mukaddimede bir sorun yoktur.
İkinci mukaddimeye gelince, Semud kavminin binalarının çok uzun
olmadığına şahit olunmasıdır. Buna şöyle cevap verilir:
Bu bilgi, Hicr veya
Diyaru Salih denilen, Arap Yarımadasının kuzeyinde bulunan bu eski diyarın
Semud’a nispetinin doğru kabul edilmesine dayanmaktadır. Hakikatte ise bu
mıntıkadaki yontma evlerin Semud kavminin meskenleri olduğuna dair kesin bir
delil sabit olamamıştır!
Tarihçi ve Arkeologlardan
bazıları bu şehirlerdeki binaların Nabatlar gibi başka kavimlere ait olduğunu
söylemektedirler. Nabatlar Hicr şehrini Petra şehrinden sonra ikinci
başkentleri yapmışlardır. Petra şehrinde yaptıklarını buradada yapmış olmaları
ve kapılar açmış olmaları uzak ihtimal değildir.[6]
Bu mıntıka Nabatlılardan önce Dedan
krallığı, sonra Lihyan krallığı tarafından imar edilmiştir.[7]
Bu da mimarisinde değişiklikler meydana geldiği ihtimalini artırmaktadır.
Kısaca; Arap Yarımadasının kuzey batısında yer alan,
kayalardan oyulmuş bu yapıların Semud kavminin yapıları olduğu kesin değildir.
Geçen uzun zamanlar boyunca bu yapılarda farklı medeniyetler de yerleşmiş ve
değiştirmeler yapmışlardır.
Bu meselede ilmin vardığı sonuç zandan ibarettir. Zannî olan
bu bilgiye dayanarak, ümmetin sıhhatini kabul ettikleri hadisi inkâr etmek bir
yana, problemli görmek bile doğru değildir!
Âdemoğullarının uzunluğunun eksilmesi konusunda tek şer’î
delil Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği bu hadis değildir. Âdem
aleyhi's-selâm’ın boyu ve ondan sonra gelen toplulukların boyları hakkında
Allah Teâlâ’nın kitabında buna işaret eden delil bulunduğu gibi, biyolojik ve
arkeolojik keşiflerde de bunu destekleyen bilgiler vardır.
Önceki ümmetlerin ömürlerinin uzunluğu şer’î delillerle
sabit olmuştur.[8]
Nuh aleyhi's-selâm’ın kavmi arasında 950 sene kaldığı (Ankebut 14)
bildirilmiştir.
Bu durumun Nuh aleyhi's-selâm’a has bir ayrıcalık olmadığı
malumdur. Bilakis önceki insanların genel özelliğidir. Bu özellik Âdem
aleyhi's-selâm ile başlamış, sonra oğullarına geçmiştir. Ebu Hureyre ve İbn
Abbas radıyallahu anhum’den gelen rivayette şöyle geçer:
أنَّ الله تعالى كتب لآدم ألف سنةٍ ثمَّ
وأنَّه وَهَب لداود عليه السلام مِن عمرِه أربعين سنةً ..
“Muhakkak ki Allah Teâlâ Âdem’e bin sene ömür yazdı.
Sonra Âdem aleyhi's-selâm, Davud aleyhi's-selâm’a ömründen kırk sene bağışladı…”[9]
İbn Teymiyye şöyle demiştir: “Âdemoğullarının ömürleri zaman
ilerledikçe artmamış, eksilmeye devam etmiştir…” Sonra Âdem ve Nuh aleyhime's-selâm’ın
ömürlerini zikretmiş ve şöyle demiştir:
“O zamanda ömürler uzundu. Sonra bu ümmetin ömürleri altmış
ile yetmiş yıl arasındadır. Bunu geçen nadirdir.”[10]
İlk insanların uzun ömürleri hakkında bu durum bilindiğine
göre, tabî bünyelerin uzmanları katında yeryüzünde uzun süre yaşamak için
tahammül edebilecek büyük bedenlere ihtiyaçları vardır. Modern araştırmalar
yaşayan varlıkların ömürleri ile hacimleri arasında irtibatı kuvvetli
bulmaktadır. Zira uzun hayat, büyük cisim gerektirmektedir.
Sayılamayacak kadar çok araştırmalarda, ömür ile hacim
arasında doğru orantılı bağlantı hakkındaki bu düşünce sabit olmuştur. Mesela
somon balığının ömrü kısadır, dört seneyi geçmez. Eğri başlı kutup balinası ise
iki yüz yıla yakın yaşar.[11]
Şahit olunan bu ilmî deliller, ömürleri yüzlerce sene olan
ilk insanların bedenlerinin de bununla doğru orantılı olarak büyük olmasını
desteklemektedir. Nitekim bizler yaşlanınca bünyelerimiz zayıflamaya
başlamaktadır.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın bu rivayetine göre Âdem
aleyhi's-selâm’ın boyu 60 arşın iken bugünkü insanın boyu ortalama 3.8 arşındır.
Yani Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu, günümüz insanının 16 katıdır. Şaşırtıcıdır
ki, bu oran, Âdem aleyhi's-selâm’ın ömrü ile günümüz insanının ömrünün oranıyla
aynı doğrultudadır! Adem aleyhi's-selâm’ın 1000 yıllık ömrü, günümüz insanın
yaş ortalaması olan hicri olarak 65’e veya şemsi olarak 63,1’e bölündüğünde
yine Adem aleyhi's-selâm’ın ömrünün 16 kat fazla olduğu görülür!
Bu konuda latif haberlerden birisi, İbn Ömer radıyallahu
anhuma’dan rivayet eden şu haberin, insanlığın ömrü kısaldıkça, bedenlerinin de
eksilmesini doğruluyor olmasıdır: Mucahid rahimehullah dedi ki: İbn Ömer
radıyallahu anhuma şöyle dedi:
هل تَدري كم لَبِثَ نوحٌ في قومِه؟ قلتُ
نعم ألفَ سنةٍ إلَّا خمسين عامًا قال فإنَّ النَّاسَ لم يَزدادوا إلَّا نقصًا في
لحومِهم وأجسامِهم وأعمارِهم
“Bilir misin Nuh aleyhi's-selâm kavmi arasında kaç sene
kaldı?” Dedim ki: “Evet, dokuz yüz elli sene kaldı.” Dedi ki:
“Muhakkak ki insanlar etleriyle, cisimleriyle ve ömürleriyle
eksilmeye devam etmişlerdir.”[12]
Ömrün uzunluğu ile boy uzunluğu arasındaki bu bağlantıya
el-Makrizi’nin (v.845 hicri) şu sözü de işaret etmektedir: “Geçmiş zamandaki
arapların ömürleri uzun ve yaratılışları büyük idi.”[13]
Öncekilerin boylarının uzun olduğuna delalet eden Kur’ân
ayetleri de vardır.
Allah Teâlâ Ad kavminin helak oldukları zamanki hallerini
şöyle anlatmıştır:
تَنْزِعُ النَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ
نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
“İnsanları kökünden sökülmüş hurma kütükleri gibi
koparıp atıyordu.” (Kamer 20)
فَتَرَى الْقَوْمَ فِيهَا صَرْعَى
كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ خَاوِيَةٍ
“Öyle ki, o kavmin orada içi kof hurma kütükleriymiş gibi çarpılıp yere
yıkıldığını görürdün” (Hakka 7)
Onların cisimleri kökünden sökülüp atılmış hurma kütüklerine
benzetilmiştir.[14]
A’cazu nahl (hurma kütükleri); dalları kesilmiş olan hurma ağaçlarının
kök ve gövdeleridir.[15]
Bu iki ayet, Ad kavmi helak edildiği zaman bedenlerinin
uzunluk olarak yere atılmış hurma kütükleri gibi olduğunu ifade etmektedir.
Zamanımızdaki insanların boyları hakkında bu benzetmenin yapılması uygun
düşmeyeceğine göre onların boyları çok daha uzundur. Hurma kütüğünün boyu 80
adım yani 24 metre veya daha fazladır.
Bu uzunluk Âdem aleyhi's-selâm’ın boyu olan 28 metreye
yakındır. Âdem aleyhi's-selâm ile Ad kavmi arasındaki insanlığın boyunun
kısaldığına da burada delil vardır. Zira Ad kavminin, Nuh kavminin tufanda
helak olmasından sonra gelen ilk kavim olduğu bilinmektedir.
İbn Abbas radıyallahu anhuma: “And olsun ki size vermediğimiz imkânları
onlara vermiş idik.” (Ahkâf 26) ayetinin tefsirinde şöyle demiştir:
عَادٌ مُكِّنوا في الأرض أفضلَ ممَّا
مُكِّنت فيه هذه الأمَّة، وكانوا أطولَ أعمارًا
“Ad kavmi yeryüzünde bu ümmetten daha fazla imkâna sahip
kılındı. Onların ömürleri de uzundu.”[16]
Ömrün uzunluğu
oranında insanın cüssesinin büyüklüğü arasındaki bağlantı burada da
görülmektedir.
Eğer: “Arkeolojik kazılarda bulunan eski insan bedenlerinin
şimdiki insanlardan farkı çok azdır”[17]
denilecek olursa buna cevap olarak deriz ki:
Bu arkeolojik araştırmalara dair haberleri verenlerin geneli
batılılardır. Lakin onlar araştırmalarıına dair iddialar ve teorileri yayınlıyorlar.
Hükümetler, simsarlar veya tarihi eser hırsızlarını dikkate alarak, delillerde
tahrif ve aldatma yaparak oynamaları, hoşlarına gitmeyen kalıntıları
gizlemeleri de söz konusudur.
Mesela şu örnek bu alandaki bozgunculuğun ne kadar büyük
olduğunu göstermeye yeter: AIAA (Amerika Havacılık ve Uzay Enstitüsü),
Smithsonian İntitution Müzesine dava açarak Amalika kavmine ait, boyları 2
metre ile 3.6 metre arasında olan binlerce insan cesedini gizlemekle
suçlamıştır. Bu, geçtiğimiz asrın başlarında meydana gelmiştir.
Bunu inkâr etmelerine rağmen, James Churcward, AIAA adına, boyu
1.3 metre olan insan uyluğu kemiğinin 1930 yılında müzeden çalındığını
söylemiştir. Bunu ölümünden önce itiraf etmiştir.[18]
Fransız yazar David Hatcher Childres Gizli
Buluşlar ve Diğer Keşifler adlı kitabında[19]
sayfa 215-221'de şunları söyledi:
“Vatikan uzun zamandır eski eserleri ve kitapları dış
dünyaya erişime izin vermeden geniş mahzenlerinde tutmakla suçlanıyor ve
Katolik Kilisesi'nin tarihi ve dini doğası farklı olan bu gizli hazineleri
sakladığını iddia ediyor, çünkü kilisenin güvenilirliğine zarar verebilir veya
dini metinlerini sorgulayabilir. Ne yazık ki, Smithsonian Enstitüsü'nde
benzer bir şeyin olduğuna dair çok sayıda kanıt var.
Smithsonian Enstitüsü, 1829'da James Smithson adlı
eksantrik bir İngiliz milyonerin geride 515.169 dolar bırakarak ölmesinden
sonra, "İnsanlar arasında bilgiyi artırmayı ve yaymayı" amaçlayan bir
kurum oluşturmak için kuruldu. Ne yazık ki, Smithsonian Enstitüsü'nün
bilgiyi gizlemek için geçen yüzyıldan daha fazla çaba sarf ettiğine dair
kanıtlarımız var.
Smithsonian, o sırada Kızılderili Savaşları'nda yok
edilen Yerli Amerikalıların gelişmiş uygarlıkların torunları olduğu ve saygı ve
korumayı hak ettiği fikrini teşvik ederek başladı. Ayrıca, gemi trafiği ve
ticareti ile temasları yoluyla tarih boyunca farklı insanlar arasında yaygın
kültürel ve medeniyet yayılımına inanan bir düşünce okulu olan kültürel yayılma
okuluna herhangi bir güvenilirlik kazandıran herhangi bir arkeolojik kanıtı
gizlemek için bir program başlattı.
Ancak
Smithsonian Enstitüsü, medeniyetlerin birbirlerinden izole edildiğini ve
aralarında, özellikle de su kütleleriyle ayrılanlar arasında çok az temas
olduğunu savunan bir okul olan diğer sözde izolasyonist okulu tercih etti.
Amerika'nın Ortabatısında
bulunan birçok antik tepenin ve piramidin içeriğini incelediğimde, Mississippi
Nehri Vadisi'nin tarihinin, Avrupa ve diğer bölgelerle temas halinde olan eski
ve sofistike bir uygarlığa kadar uzandığı bulundu, sadece bu değil, aynı
zamanda bazıları yedi fit veya sekiz fit boyunda, kılıçlarıyla
tamamen zırh giymiş ve bazen de büyük hazinelere sahip devasa adamların mezarları.
Bazı insanlar
için Smithsonian Enstitüsü'nün değerli arkeolojik buluntuları sakladığı fikrini
kabul etmek zor olabilir, ancak ne yazık ki, önemli kalıntıları kasıtlı olarak
gizlediklerine veya "boşa harcadıklarına" dair çok sayıda kanıt var.
Dikkatli
okuyucunun, "Smithsonian Enstitüsü skandalı" için kanıtların bir
kısmı doğruysa, bunun en kutsal arkeoloji kurumumuzun kanıtları, gelişmiş
Amerikan uygarlıklarının, çeşitli uygarlıkların Kuzey Amerika'ya yaptığı eski
yolculukların, olağanüstü uzunluktaki devlerin, harika eserlerin ve Kuzey
Amerika tarihinin resmi anlatısını çürütebilecek kanıtların kanıtlarını kasıtlı
olarak gizlediği anlamına geleceğini anlayacağına inanıyorum.
"Örtbas ettiğiniz" şeylere, Alaska'da bulunan dev
iskeletlere girmeyeceğiz, ama şunu bilmeliyiz ki, eğer böyle bir alanda
dünyanın en büyük kurumu bununla ilgili entelektüel nedenlerle kanıtları örtbas
edebiliyorsa, o zaman laik dünyanın diğer kanıtları saklaması mümkün olmaz mı?
Özellikle de geçmişte devlerin var olduğu fikriyle güçlü bir şekilde çatışan
Darwinizm'i savunduğu için!”
Evet, Darwinistler bu gibi gerçeklere ait bulguları
gizlemektedirler!
1934 ve 1939 yıllarında Çin’in Hong Kong şehri yakınlarında insana
ait çok büyük öğütücü dişler bulunmuştur. Bu dişlerin büyüklüğü bugünkü insanın
altı katı büyük idi. Hatta Amerika’lı doğa bilimci Dr. Faid Naraych bu dişlerin
sahibinin Amalika insanına ait olduğunu kabul etmiştir.[20]
Hatta yakın zamanlarda Arkeolojik çalışma yapan uzmanlar
Ekvador ve Biro’da Amazon sahilleri yakınında boyları üç metreye yakın
insanlara ait kabirler ve kemikler bulmuşlardır.[21]
Amalika kavmine ait bulunan ceset kalıntıları, bizim
zamanımızdan öncesine ait haberlerdir. Bu haberleri müslümanların âlimleri
tarihlerinde derlemişlerdir.[22]
Ürdün’de Kerk şehrinde Nuh aleyhi's-selâm’a ait olduğunu
zannettikleri büyük bir kabir vardır. Burada bulunan kemikler oldukça büyüktür.
İbn Teymiyye bu konuda şöyle demiştir:
“Bana buranın halkından güvenilir birisi, babalarının şöyle
anlattığını aktardı: Onlar burada ziraat yapılmadan önce büyük kemikler görmüş
ve şahit olmuşlar. Yine buraya yakın kabirlere şahit olan güvenilir kimselerden
biri bana orada, bu kemiklere uygun, çok büyük kafatası kemiği gördüğünü
anlattı. Bu ve benzerlerinin eski zamanda yaşamış olan Amalika insanlarına ait
kemikler olduğu anlaşılmaktadır.”[23]
[1]
Adnan İbrahim Youtube’da “Sahihu’l-Buhariyle Problemim” başlıklı meşhur
videosunun 58-67. Dakikaları arasında buna değinir.
[2]
El-Muallimi el-Envaru’l-Kaşife (s.293)
[3]
Bkz.: İbn Haldun Mukaddime (2/24)
[4]
Fethu’l-Bari (6/367)
[5]
Fethu’l-Bari (6/381)
[6]
Bkz.: Dr. Muhammed Ali el-Harbî, Nakatu Salih Haira başlıklı makale,
Ceridetu’l-Ukaz, Suudi Arabistan, sayı 3659, Tarih 24/6/2011
[7]
Dedan veya Lihyan krallıkları Arap Yarımadasının kuzey batısında
milattan önce 7. Asırda kurulmuştur. Dedan ülkesi milattan önce birinci asra
kadar devam etmiştir. Bu memlekette Nabatlılar 106-150 yılları arasında hüküm
sürdükten sonra devletleri yıkılmış, sonra Lihyan adını almıştır. Bkz: Dr.
Abdulaziz Salih Tarihu’l-Cezireti’l-Arabiyye Fi Usuriha’l-Kadime (s.143)
[8]
İmam Malik Muvatta’da (1/321 no:15) belagan şöyle zikreder: “Rasulullah
sallallahu aleyhi ve sellem’e kendisinden önceki insanların ömürleri
gösterildi, sanki ümmetinin ömürlerini kısa bulmuştu…”
[9]
Sahih. Ebu Hureyre radıyallahu
anh’den: Tirmizî (3368) İbn Hibban (6167)
* İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan: Ahmed
(2269, 2714, 3519)
[10]
Minhacu’s-Sunne (4/92-93)
[11]
Bu konuda yayınlanan İngilizce araştırmalar için bkz.: Prof. Dr. Joana Costa ve
Prof Dr. George Church; An Analysis Of The Relationship Between Metabolism and
Longetivy Using Phylogenetic, Developmental Schedules, İndependent Contrasts
(2) p:17
Bu araştırmalar birçok elektronik ortamda
yayınlanmıştır.
[12]
Sahih mevkuf. İbnu’l-Ca’d Musned
(274) Nuaym b. Hammad el-Fiten (2/703 no:1986) İbn Ebî Hâtim Tefsir (9/3041)
Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (3/280)
[13]
Makrisi Dav’u’s-Sari (s.29)
[14]
Bkz.: Taberî Tefsir (10/278, 22/138) Zeccac Meani’l-Kur’an (5/89)
[15]
Bkz: Begavi Mealimu’t-Tenzil (7/430)
[16]
Suyuti Durru’l-Mensur (7/451)
[17]
El-Kurdi Tef’ilu Kavaidi Nakdi Metni’l-Hadis (s.183)
[18]
Bkz.: http://worldnewsdailyreport.com/smithsonian-admits-to-destruction-of-thousands-of-giant-human-skeletons-in-early-1900
http://dailyoccupation.com/2016/10/25/smithsonian-destruction-giant-skeletons/
Bu araştırmaları videolar halinde Amerikalı
araştırmacı Michael Cremo yayınlamıştır.
[19]
Bu kitap, Kaliforniya Üniversitesi'nde çalışan bir biyolog olan Jonathan Essne
tarafından derlenen makalelerden oluşmaktadır.
[20]
Bkz.: Dr. Hasen Ziynu et-Tatavvur ve’l-İnsan (s.91-92)
[21]
Rusya Uzay Ajansı bunu resmi sitesinde 20 Ocak 2016 tarihinde yayınlamıştır. Bu
insan kalıntıları Almanya’da bulunmaktadır ve uzmanlar tarafından
incelenmektedir.
[22]
Bkz: Kazvini Asaru’l-Bilad ve Ahbaru’l-İbad (1/252) Kazvini Acaibu’l-Mahlukat
(7/340)
[23]
Mecmuu’l-Fetava (27/62)