Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

25 Eylül 2024 Çarşamba

Eş’ariyye Fırkası

 Eş’ârîler: İmam Ebu’l-Hasen el-Eş’arî rahimehullah’a nispet edilen fırkadır. İbn Kesir, ez-Zubeydî ve diğer bazı tarihçilerin anlattıklarına göre el-Eş’ârî üç merhale geçirmiştir:

Kırk sene kadar Mu’tezile merhalesinde kaldıktan sonra, Abdullah b. Said b. Kullab’ın görüşlerine dönüş yapmış ve ondan etkilenmiştir. Bu da ikinci merhalesidir.

Âlimler el-Eş’arî’nin İbn Kullab’ın görüşünden dönüp üçüncü merhalede Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaate tam olarak muvafakat edip etmediği kousunda ihtilaf etmişlerdir.

Bir taife onun Ehl-i Sünnetin görüşüne döndüğü görüşündedir. Hafız İbn Kesir ve muasırlardan Hafız el-Hakemî böyle demişlerdir. Bu konuda da el-Eş’ârî’nin son kitabı olan el-İbane adlı eserini delil getirmişlerdir. Çünkü orada el-Eş’arî şöyle der: “Benimsediğimiz görüş ve din edindiğimiz şey; rabbimiz Azze ve Celle’nin kitabına, nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine, sahabe, tabiin ve hadis imamları olan efendilerimizden rivayet edilenlere sımsıkı sarılmaktır. Biz bütün bunları benimsemekle birlikte Ebu Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel’in – Allah onun yüzünü aydınlatsın ve derecesini yüceltsin – sözlerini de kabul ederiz. Zira muhalifler O’nun sözlerine muhalefet etmişlerdir. Halbuki o faziletli imam ve kâmil önderdir ki, Allah onun vesilesiyle hakkı açıklamış, sapıklığı def etmiş, menheci ortaya koymuş, bid’atçilerin bid’atlerini, sapmış olanların sapmalarını, tereddüt ehlinin şüphelerini gidermiştir. Allah’ın rahmeti o öncü imam ve yüce dostun üzerine olsun.”[1]

El-Eş’arî’nin bu ifadeleri, İmam Ahmed’in temsil ettiği Selef mezhebine dönüş yapmış olduğunu göstermektedir. Zira İmam Ahmed’in görüşlerini benimsediğini, ona muhalefet edenlere muhalif olduğunu açıklamıştır. İmam İbn Huzeyme rahimehullah’ın haber verdiğine göre, İmam Ahmed b. Hanbel rahimehullah, Abdullah b. Said b. Kullab’a ve el-Haris gibi ashabına karşı insanların en şiddetlisi idi.[2] El-Haris el-Muhasibî’ye Kullabî olduğu için hecr uygulamıştı.

Diğer görüşe göre el-Eş’arî Kullabî mezhebinden tam olarak dönmemiştir. Sadece birçok meselede Ehl-i Sünnet’e yakınlaşmıştır. İbn Teymiyye, İbnu’l-Kayyım ve başkaları bu görüşü tercih etmişlerdir. El-Eş’arî, el-İbâne kitabında Ehl-i Sünnet’in birçok görüşüne yakınlaşmış olsa da, kendisinde İbn Kullab’ın mezhebinden kalıntılar kalmıştır.

İbn Teymiyye der ki: “el-Eş’arî, Mu’tezile’nin öğrencilerinden olsa da sonra tevbe etmiştir. El-Cubbâî’nin öğrencisi idi. Sonra İbn Kullab’ın yoluna meyletti. Basra’da Zekeriyya es-Sacî’den hadis usulünü öğrendi. Sonra Bağdat’a geldiğinde Bağdat Hanbelî’lerinden diğer bazı meseleleri öğrendi. Bu da ömrünün sonlarında oldu. Nitekim ashabı kitaplarında bunu böyle zikrederler.”[3]

El-Eş’arî’nin bu son merhalesinde ona tabi olan kimse Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e uyum gösterir. Önceki merhalelerinden olan Kullabiyye dönemine uyan ise birçok akidesinde Ehl-i Sünnet’e muhalefet eder. Nitekim el-Eş’arî bizzat kendisi el-İbane ve Makalatu’l-İslamiyyin adlı eserleri ile kendisine nispet edilen el-Mûcez kitabı gibi başka eserlerinde Kullabiye’ye muhalefetini açıklamıştır.

Sonraki Eş’arîlerin geneli Ebu’l-Hasen el-Eş’arî’nin mezhebini gözetmezler. Bilakis mezheplerine Cehmiyye ve Mu’tezile’nin hatta felsefecilerin birçok esaslarını karıştırmışlardır. Birçok görüşlerinde el-Eş’arî’ye muhalefet etmişlerdir. Allah’ın istivâ, uluv, nüzûl, el, göz, ayak, kelam gibi sıfatlarını nefyederek bizzat el-Eş’arî’ye de muhalefet etmişlerdir.

Ehl-i Sünnet lakabı iki manada kullanılıyordu:

Birincisi: Rafizî olmayanlara deniyordu. Bu itibarla Eş’arîler, Maturidîler, hatta Mu’tezile dahi bu kapsama giriyordu.

İkincisi: Ehl-i Sünnet kelimesi, bid’atin zıttı olarak kullanılmıştır. Bununla kastedilen has olarak Ehl-i Sünnet’tir. Bunun kapsamına ancak selefin ve hadis ehlinin sahih akidesini gözetenler girer. Bu itibarla bu lakabın kapsamına Eş’ariler ve kelamı, bid’at usulleri esas alan diğer fırkalar girmezler. Çünkü onlar birçok esasta ve meselelerde Ehl-i Sünnet’e muhalefet etmektedirler.

Sonraki Eş’arîler kader konusunda Cebrî, iman konusunda Mürcie, sıfatlar konusunda Muattıla’dırlar. Yedi sıfattan başkasını ispat etmezler. Çünkü iddialarına göre akıl yalnız bu yedi sıfatı kabule delalet etmektedir. Allah’ın arş üzerine istivâsını, mahlûkatının üzerinde oluşunu (uluv sıfatını) nefyederler ve derler ki: “Allah âlemin ne içindedir, ne dışındadır, ne üzerindedir, ne de altındadır…” Bunun gibi birçok muhalefetleri vardır. Şu halde onların Ehl-i Sünnet olarak adlandırılmaları mümkün değildir!

İbn Teymiyye dedi ki: “Ehl-i Sünnet kelimesi ile üç halifenin halifeliğini kabul edenler kastedilirse bu kapsama Rafızîler dışındaki bütün gruplar girerler. Bu kelime ile Ehl-i Hadis ve sırf sünnet kastedilirse bu kapsama yalnızca Allah Teâlâ’nın sıfatlarını kabul edenler girer.”[4]

Eş’arî mezhebine ancak onların akidedeki menhecini gözetenlerin nispet edilmesi doğru olur. Ama sadece bazı meselelerde Eş’ari’lere muvafakat edenlere Eş’arî denilmesi doğru olmaz.

İbn Useymin, Hafız Nevevi ve Hafız İbn Hacer hakkında şöyle demiştir: “Bu ikisinin ve benzerlerinin Eş’arî’liğe nispet edilmesi doğru mudur? Deriz ki: Onlar Eş’arî değildirler. Çünkü Eş’arîlerin isim ve sıfatlar, iman, ahiret ahvâli gibi konularda mustakil mezhebi vardır. Sefer el-Havalî kardeşimizin onların mezhebini tanıtan kitabı güzeldir. Çünkü insanların çoğu Eş’arilerin sadece isim ve sıfatlar konusunda Selef’e muhalif olduklarını sanıyorlar! Lakin onların muhalefetleri çoktur. Birisi sıfatlar meselesinde Eş’arilere benzer bir şey söylese hemen onun Eş’arî olduğunu söylemeyiz! Hanbelî’lerden birisi Şafii’lerin bir görüşünü tercih etse onun Şafîî olduğunu mu söyleyeceğiz?”[5]

Yine şöyle demiştir: “Bu zamanda bu iki adamın (Nevevi ve İbn Hacer) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisleri konusunda İslam’daki öncülüklerini tanımıyorlar! Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın onlara insanlar katında, ilim talebeleri katında hatta ümmetin geneli katında eserlerinin kabulünü nasip etmesi yeter! Şu an Riyazu’s-Salihin kitabı her mecliste okunmaktadır. Her mescidde okunmaktadır. İnsanlar ondan büyük faydalar görmektedir…”[6]

Muhammed Nasıruddin el-Elbânî rahimehullah şöyle demiştir: “Nevevî, İbn Hacer ve benzerleri hakkında, onların bid’at ehli olduklarını söyleyen zulmetmiş olur. Ben onların Eş’arîlerden olduğunu kabul ederim, lakin onlar kitap ve sünnete muhalefeti kastetmemişlerdir. Ancak yanılgıya düşmüşler ve zan yapmışlardır. Onlar ancak Eş’arî akidesine varis olmuşlar ve iki şey hususunda zanda bulunmuşlardır:

Birincisi: İmam el-Eş’arî’nin bu görüşte olduğunu zannetmişlerdir. Halbuki bu, el-Eş’ârî’nin önceki görüşleri olup kendisi bu görüşlerden dönüş yapmıştır.

İkincisi: Bu görüşler doğru olmadığı halde onu doğru zannetmişlerdir.”[7]



[1] Ebu’l-Hasen el-Eş’arî, el-İbane (s.20)

[2] Bkz.; Siyeru A’lami’n-Nubela (14/380) İbn Teymiyye Der’u Tearuz (6/2)

[3] İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (3/228) Bkz.: Şeyh Abdurrahman el-Mahmûd, Mevkifi İbn Teymiyye Mine’l-Eşâ’ira (1/390)

[4] Minhacu’s-Sunne (2/221) Bkz,: İbn Useymin Şerhu’l-Mumti (11/306)

[5] İbn Useymin Şerhu’l-Erbaini’n-Neveviye (s.290)

[6] Liqââtu’l-Bâbi’l-Meftûh, Liqâ no: 43

[7] El-Elbani, Men Huve’l-Kafir ve Men Huve’l-Mubtedi adlı, 666 no’lu kaset.

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)