Sözlerin en doğrusu Allah'ın kelamı, yolların en hayırlısı Muhammed Aleyhisselam'ın yoludur. Dinde her sonradan çıkarılan şey bidattir.Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık da cehennemdedir (Muslim no: 867)

Duâ

Duâ

9 Eylül 2024 Pazartesi

İmam Ahmed, Mihne Döneminin Halifesini Tekfir Etti mi?

İmam Ahmed rahimehullah, kendisine Kur'ân mahluktur demesi için işkence yaptıran el-Mu'tasım'ı tekfir etmemiştir. Nitekim bunun delilleri aşağıda aktarılacaktır. Tekfirin şartları ve manileri, muayyen şahısların tekfirinden kaçınma zorunluluğuna dair delilleri dile getirmem sebebiyle şahsım hakkında "kafir yöneticilerin savunuculuğunu yapıyor" diye iftira eden bazı dengesiz, karaktersiz ve ahlâk yoksunu kimseler (Telegram'da Al Bi Kitap Eline, Dost Kitaplar, Akidetu'l-Muslim kanalları vb. Haricî meşrepliler), hiç şüphesiz aynı asırda yaşaslardı İmam Ahmed hakkında da bu iftirayı yaparlardı!

Bazı kimseler şu rivayeti İmam Ahmed’in Halife Me’mun’u tekfir ettiğine delil getiriyorlar:

El-Hallal, es-Sunne’de (no:1708) rivayet ediyor:

أَخْبَرَنِي أَحْمَدُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ مَطَرٍ، قَالَ: ثنا أَبُو طَالِبٍ، قَالَ: قُلْتُ لِأَبِي عَبْدِ اللَّهِ: إِنَّهُمْ مَرُّوا بِطَرَسُوسَ بِقَبْرِ رَجُلٍ، فَقَالَ أَهْلُ طَرَسُوسَ: الْكَافِرُ، لَا رَحِمَهُ اللَّهُ. فَقَالَ أَبُو عَبْدِ اللَّهِ: «نَعَمْ، فَلَا رَحِمَهُ اللَّهُ، هَذَا الَّذِي أَسَّسَ هَذَا، وَجَاءَ بِهَذَا

“Bana Ahmed b. Muhammed b. Matar haber verdi, dedi ki: bize Ebu Talib tahdis etti, dedi ki: “Ebu Abdillah’a (Ahmed b. Hanbel rahimehullah) dedim ki:

“Tarsus’ta bir adamın kabrine uğramışlar. Tarsus halkı: “Kafir, Allah ona rahmet etmesin” dedi. Bunun üzerine Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) dedi ki:

“Evet, Allah ona rahmet etmesin! Bu işi kuran ve bunu getiren odur.”

Bu rivayetin isnadı sahihtir, ancak bu konuda müteşabihtir. İddia sahipleri diyorlar ki: “Tarsus’ta Cehmi’likle meşhur yalnız Me’mun defnedilmiştir. Hallal onun ismini kitabında zikretmek istememiştir.”

Derim ki, rivayette İmam Ahmed’in beddua ettiği kişinin Me’mun olduğuna dair bir sarahat yoktur. Üstelik Cehmi’liğin kurucusu da Me’mun değildir. Onun ancak bu işe davet edenlerden olduğu söylenebilir. Şayet İmam Ahmed'in küfrüne hükmettiği kabir sahibi Me'mun ise şu söylenebilir: Me'mun bu konuda ilim sahibiydi, bu yüzden İmam Ahmed onu tekfir etmiştir. Mu'tasım ise ilim sahibi değil, avamdan sayılır. Bu yüzden Mu'tasım'ı tekfir etmemiştir. Böylece İmam Ahmed'in muayyen şahısların tekfirinde tekfirin şartlarını ve manilerini gözettiği anlaşılır. 

Tarsus’taki bu kabirdeki şahıs Me’mun’dan başkası da olabilir. İhtimal ile delil getirmek müteşabihe tabi olmaktır. 

İmam Ahmed’in, Halku Kur’ân küfrüne çağıran, bu yüzden insanları imtihan ettirip işkence yapan el-Mu’tasım’ı tekfir etmediği, onun için bağışlanma dilediği ve kendisine eziyetinden dolayı ona hakkını helal ettiği birçok tarikten sabit olmuştur:

Ebu Tahir es-Silefî, Meşihatu’l-Bağdadiye’de (2113) dedi ki: Bize Ebu Abdillah el-Huseyn b. Abdillah b. Siklâb tahdis etti, dedi ki: bana Abdullah b. Ahmed b. Hanbel tahdis etti, dedi ki:

قَالَ لِي أَبِي وَجَّهَ إِلَى الْوَاثِقِ أَنْ اجَعْلِ الْمُعْتَصِمَ فِي حِلٍّ مِنْ ضَرْبِهِ إِيَّايَ فَقُلْتُ مَا خَرَجْتُ مِنْ دَارِهِ حَتَّى ‌جَعَلْتُهُ ‌فِي ‌حِلٍّ، وَذَكَرْتُ قَوْلَ النبي صلى الله عليه وسلم لا يَقُومُ يَوْمُ الْقِيَامَةِ إِلا مَنْ عَفَا فَعَفَوْتُ عَنْهُ

“Babam (Ahmed b. Hanbel) bana dedi ki: “el-Vasık’a şunu ilet: Beni dövmesinden dolayı el-Mu’tasıma hakkımı helal ettim ve daha onun evinden çıkar çıkmaz hakkım helaldir dedim. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini hatırladım: “Kıyamet gününde ancak affedenler kalkacak” Bunun üzerine onu affettim.”

Aynısını İbnu’l-Cevzi de Menakibu Ahmed’de (s.466) rivayet etmiştir.

İbnu’l-Cevzi, Menakibu’l-İmam Ahmed’de (s.465) dedi ki: bize Muhammed b. Ebi Mansur haber verdi, dedi ki: bize Abdulkadir b. Muhammed haber verdi, dedi ki: bize Ebu İshak el-Bermekî haber verdi, dedi ki: bize Ali b. Merdek haber verdi, dedi ki: bize İbn Ebî Hâtim tahdis etti, dedi ki: Salih b. Ahmed şöyle dedi:

سمعتُ أبي يقول: لقد جَعلتُ الميّتَ في حِلٌّ من ضَربه إياي ثم قال مررتُ بهذه الآية {فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ} فنظرت في تفسيرها فإذا هو ما أخبرنا هاشم بن القاسم قال أخبرنا المبارك بن فَضَالة قال أخبرني مَن سمع الحسن يقول إذا كانَ يوم القيامة جَثت الأمم كلّها بين يدي الله عزَّ وجلَّ ن ثم نُودي أن لا يقوم لا من أجره على الله عز وجل قال فَلا يقوم إلا من عَفا في الدنيا قال أبي فجعلتُ الميّتَ في حلٌّ من ضَربه إياي وجَعل يقول: وما عَلى رجل أن لا يعذِّبَ اللهُ بسببه أحداً؟

“Babamı (Ahmed b. Hanbel’i) şöyle derken işittim: “Ölüye beni dövdürmesinden dolayı hakkımı helal ettim.” Sonra dedi ki:

“Şu ayete geldim: “Kim affeder ve ıslah ederse ecri Allah’a aittir.” Ayetin tefsirine baktım, şunu gördüm: bize Haşim b. el-Kasım haber verdi, dedi ki: bize el-Mubarek b. Fudale haber verdi, dedi ki: bana el-Hasen’den işiten biri haber verdi, o şöyle diyordu:

Kıyamet günü olduğu zaman bütün ümmetler getirilip Allah Azze ve Celle’nin huzurunda durdurulacak. Sonra: “Ecri Allah Azze ve Celle’ye ait olmayanlar kalkmasın” diye seslenilecek. Ancak dünyada affetmiş olanlar kalkacak.” Babam dedi ki:

“Bu yüzden beni dövdüren ölüye hakkımı helal ettim” Şöyle demeye başladı: “Kendisi sebebiyle Allah’ın kimseye azap etmemesinden dolayı kişiye ne var?”

İbn Ebî Hâtim dedi ki: bize Ahmed b. Sinan tahdis etti, dedi ki: bana ulaştığına göre Ahmed b. Hanbel el-Mu’tasım’a hakkını, Amuriyye fethi gününde helal etmiş ve şöyle demiştir:

هو في حل من ضربي

“Beni dövene hakkım helaldir.”

Ebu Bekr el-Merruzî el-Vera’da (265) dedi ki: “Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) bana dedi ki

قد سألني إسحاق بن إبراهيم أن أجعلأبا إسحاق في حل فقلت له قد كنتُ جعلته في حل، ثم قال أبو عبد الله تفكرتُ في الحديث إذا كان يوم القيامة نادى مُنادٍ لا يقم إلا من عفا وذكرتُ قول الشَّعْبي إن تعف عنه مَرة يكن لك من الأجر مَرَّتين

: “İshak b. İbrahim benden Ebu İshak’a (el-Mu’tasım’a) hakkımı helal etmemi istedi. Ben de ona dedim ki:

“Ben ona hakkımı zaten helal ettim.” Sonra Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) dedi ki:

“Şu hadisi düşündüm: “Kıyamet günü olduğu zaman bir münadi: “Sadece affetmiş olanlar kalksın” diye seslenir.” Yine eş-Şa’bi’nin şu sözünü hatırladım: “Onu bir kere affedersen senin için bu iki kat ecir olur.”

Bunu İbnu’l-Cevzi de Menakibu’l-İmam Ahmed kitabında kendi isnadıyla rivayet etmiştir.

Yine İbnu’l-Cevzi aynı kitapta kendi isnadıyla Ebu Ali el-Huseyn b. Abdillah el-Hirakî’den şöyle dediğini rivayet etmiştir:

بت مع أحمد بن حنبل ليلةً فلم أره ينام إلا يَبكي إلى أن أصبح، فقلت: أبا عبد الله، كثر بُكاؤك الليلة، فما السبب فقال لي ذكرتُ ضرب المعتصم إياي ومرَّ بي في الدَّرس {وَجَزَاءُ سَيِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا فَمَنْ عَفَا وَأَصْلَحَ فَأَجْرُهُ عَلَى اللَّهِ} فسجدت وأحللته من ضربي في السجود.

“Bir gece Ahmed b. Hanbel rahimehullah ile kaldım. Onun sabaha kadar uyumaksızın ağladığını gördüm. dedim ki:

“Ey Ebu Abdillah! Bu gece ne çok ağladın! Bunun sebebi nedir?” Dedi ki:

“el-Mu’tasım’ın beni dövmesini hatırladım. Derste şu ayet geçti: “Kötülüğün cezası misliyle kötülüktür. Kim affeder ve ıslah ederse ecri Allah’a aittir.” Bunun üzerine secde ettim ve secdelerde beni dövene hakkımı helal ettim.”

İbrahim el-Harbî rahimehullah’tan da şöyle dediğini kendi isnadıyla rivayet etti:

أحلَّ أحمد بن حنبل من حَضر ضربَه وكلَّ من شايع فيه والمعتصم، وقال: لولا أن ابن أبي دُؤاد داعية لأحللته

“Ahmed b. Hanbel rahimehullah kendisini dövme işinde hazır bulunan herkese ve el-Mu’tasım’a hakkını helal etti. Dedi ki:

“İbn Ebi Duâd (bid’atine) davetçi olmasaydı elbette ona da hakkımı helal ederdim.”

Yine el-Abbas b. Vasıl el-Mukri’nin şöyle dediğini zikretti:

قال لي فُوران وجَّه إليّ أبو عبد الله أحمد بن حنبل في اللّيل فدعاني، فقال لي: كيف أخبرتني عن فَضْل الأنماطي قال قلت يا أبا عبد الله قال لي فَضل لا أجعل في حل من أمرَ بضربي حتى أقول القرآن مخلوق ولا من تولي الضرب ولا من سَرَّه ممن حضر وغابَ من الجهميَّة فقال لي أحمد بن حنبل لكني جعلتُ المعتصم في حل ومن تَولّى ضربي ومن غابَ ومن حضر وقلت لا يُعذب فيَّ أحد وذكرتُ حديثين يُرويان عن النبي صلى الله عليه وسلم إن الله عز وجل ينشئُ قصوراً فيرفع الناسُ رءوسهم فيقولون لمن هذه القصور ما أحسنها؟ فيقال لمن أعطى ثمنها قيل وما ثمنها؟ قال من عَفا عن أخيه المسلم ويأمر الله عز وجل بعقد لواءٍ فينادي منادٍ ليقم تَحتَ هذا اللواء إلى الجَنة من له عند الله عَهد فقال بيِّن بيِّن من هو؟ قال مَن عَفا عن أخيه المسلم

“Furan rahimehullah bana dedi ki: “Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel rahimehullah gece bana adam gönderip çağırttı. Bana dedi ki:

“Fadl el-Enmati’den bana nasıl haber vermiştin?” Dedim ki:

“Ey Ebu Abdillah! Fadl bana dedi ki: “Kur’an mahlûktur dememe kadar beni dövenlere, bu işi üstlenenlere, orada hazır bulunan veya orada olmayıp da bundan dolayı sevinen Cehmilere hakkımı helal etmeyeceğim.” Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel rahimehullah bana dedi ki:

“Lakin ben el-Mu’tasım’a ve beni dövme işini üstlenenlere, orada bulunanlara ve bulunmayanlara hakkımı helal ediyorum! Diyorum ki, benim yüzümden kimse azap görmesin. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet edilen iki hadisi hatırladım:

Muhakkak ki Allah Azze ve Celle bir saray yapacak, insanlar başlarını kaldıracaklar ve: “Bu saray kimin acaba? Ne kadar da güzel!” diyecekler. Denilecek ki: “Ücretini verenlerindir.” Denilecek ki: “Ücreti nedir?” “Müslüman kardeşini affetmektir” diyecek.

Allah Azze ve Celle bir sancak belirleyecek ve bir münadi şöyle seslenecek: “Allah katında bir ahdi olan kimseler bu sancağın altına doğru kalkıp cennete gitsin.” Dediler ki: “Açıkla, kimdir o?” Buyurdu ki: “Müslüman kardeşini affedendir.”

Yine İbnu’l-Cevzi aynı eserde isnadıyla Abdullah b. Ahmed rahimehullah’tan rivayet ediyor:

قرأت على أبي روح عن أشعث عن الحسن إن لله عز وجل باباً في الجنة لا يدخله إلا من عَفا عن مَظْلَمة فقال لي يا بُني ما خرجتُ من دار أبي إسحاق حتى أحللته ومن معه إلا رجلين ابن أبي دؤاد وعبد الرحمن بن إسحاق فإنهما طلبا دمي وأنا أهونُ على الله عز وجل من أن يعذب فيَّ أحداً، أشهدك أنهما في حِل

“Babama, Ebu Ravh’ın Eş’as’tan, onun da el-Hasen (el-Basri)’den şu rivayetini okudum: “Muhakkak ki Allah Azze ve Celle cennette bir kapı kılacak oradan ancak kendisine zulmedeni affeden girecektir.” (Babam Ahmed b. Hanbel) bana dedi ki:

“Ey oğlum! Ebu İshak (el-Mu’tasım)’ın evinden çıkar çıkmaz ona ve iki kişi dışında yanında bulunanlara hakkımı helal etmiştim. O iki kişi ise İbn Ebi Duâd ile Abdurrahman b. İshak’tır. Bu ikisi canımı almak istiyorlardı. Ben ise benim yüzümden bir kimseye azap edilmesinden Allah katında daha değersizim. Şahit ol ki o ikisine de hakkımı helal ediyorum.”

İbn Hibban, Ravdatu’l-Ukala kitabında (s.164-165)  İshak b. Ahmed el-Kattan el-Bağdadî’den, o da İmam Ahmed b. Hanbel’i tedavi eden Tabibu’l-Kurrâ denilen komşusundan şöyle rivayet etmiştir:

قلت يا أبا عبد الله إن الناس إذا امتحنوا محنة دعوا على من ظلمهم ورأيتك تدعو للمعتصم  )قوله اللهم أغفر للمعتصم( قال إني أفكرت فيما تقول وهو ابن عم رسول الله صلى الله عليه و سلم فكرهت أن آتي يوم القيامة وبيني وبين أحد من قرابته خصومة هو مني في حل

“Dedim ki: “Ey Ebu Abdillah! İnsanlar Mihne olayında imtihan edildikleri zaman kendilerine zulmedenlere beddua ediyorlardı. Senin: “Allah’ım! Mu’tasım’ı bağışla” diye dua ettiğini gördüm.” Ahmed b. Hanbel rahimehullah dedi ki:

“Söylediklerini ben de düşündüm. O Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcasının oğludur. Kıyamet gününde benimle Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in akrabalarından birisi arasında bir dava olduğu halde getirilmek istemedim. Benden yana hakkım helal olsun.”

İmam Ahmed’in Muayyen Tekfirden Kaçınması

İmam Ahmed rahimehullah Cehmîleri umumen tekfir etmiş, lakin muayyen şahıslar hakkında hüccetin ulaşmasını ve tekfirin engellerinin ortadan kalkmasını gözetmiştir. Yukarıda aktarılanlardan anlaşıldığı üzere, Bişr el-Merisî, İbn Ebi Duâd gibi Cehmîlik küfrünün bilen davetçileri ile kandırılmış olan el-Mu’tasım gibileri farklı kategoride değerlendirmiştir.

Yine İmam Ahmed muayyen şahısların tekfiri konusunda şartları ve manileri gözetmiştir:

Hallal rahimehullah Ahkamu Ehli Milel’de (1413) dedi ki: Bana Musa b. Sehl haber verdi, dedi ki: bize Muhammed b. Ahmed el-Esedî tahdis etti, dedi ki: bize İbrahim b. Ya’kub tahdis etti, o İsmail b. Said’den şöyle dediğini rivayet etti:

سألت أحمد عن الرجل يقول الزنا وشرب الخمر حلال جاهلا بِهِ؟ فقيل له إنه حرام فِي كتاب الله تعالى فَقَالَ بل هو حلال ثم قيل له أيضا فَقَالَ هو حرام فَقَالَ إن كان مستثبتا لا يعتقد الكفر والجحود لا يكفر ولا تبين مِنْهُ امرأته

“Ahmed b. Hanbel rahimehullah’a şöyle sordum: “Adam cehaletle “Zina ve sarhoş edici içki helaldir” diyor. Ona: “Allah Teâlâ’nın kitabında bunlar haramdır” deniliyor. O da: “Bilakis helaldir” diyor. Sonra bu kendisine anlatılınca: “Bunlar haramdır” diyor.” Ahmed rahimehullah dedi ki:

“Küfre itikad etmeksizin ve inkâr yoluyla değil de hakkı araştırmak için bunu söylemişse kâfir olmaz ve hanımıyla arası ayrılmaz.”

Ebu’l-Kasım el-İshbehani el-Hucce Fi Beyani’l-Mahacce’de (2/551) şöyle demiştir: “Te’vil sahibi hata ederse ve bu kimse imana itikad eden kimselerdense teviline bakılır. Eğer te’vili mazur görülemeyecek şekilde Allah’ın kitabına veya sünnete veya icmaya aykırı bir durumu gerektiriyorsa o tekfir edilir, mazur görülmez. Zira onun bağlandığı şüphe zayıftır, onu mazur görecek kadar bir kuvveti yoktur. Çünkü bu asıllardan bir asıl ona delalet etmemektedir. Şüphesiz bu mesele apaçık bir konudur. Bu görüşün sahibinin hakka ulaşmasında bir zorluk yoktur. Delil ona gizli değildir. Bu kimsenin haktan sapması mazur görülemez. Bilakis o hakka aykırı amel etmekte inat ve ısrar etmiştir. Bu asıllardan bir asla kasten muhalefet etmiştir. Eğer cahil ise ve bu konuda inat etmiyorsa o tekfir edilmez. Çünkü küfrü tercih etmeyi kastetmemiş ve ona razı olmamıştır. Hakka ulaşmak için çabalamış ve haktan başkasına düşmüştür. Allah Subhanehu ancak beyandan (delilin açıklanmasından) sonra sorumlu tutacağını bilrdirmiş, ancak uyarıdan sonra cezalandıracağını haber vermiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Allah kendilerine hidayet verdikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar bir kavmi sapıklığa sürüklemez.” (Tevbe 115) Bu tamamen Allah Azze ve Celle’nin hidayet ettiği, İslam akidesine giren kimseler hakkındadır. Bu kimse ancak beyandan sonra küfre çıkar.”

Ebu Bekr el-Hallal rahimehullah Ahkamu Ehli Milel’de (1419) dedi ki: “Hanbel (b. İshak) rahimehullah şöyle dedi: “Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel) rahimehullah’a haramı helal sayan kimse hakkında sordum. Dedi ki:

المستحل لحرمة اللّه إذا كان مقيما عليها باستحلال لها غير متأول لذلك ولا نازعا عنه رأيت استتابته منها فإن تاب ونزع عن ذلك ورجع تركته وإلا فاقتل مثل الخمر بعينها والزنا وما أشبهه هذا فإذا كان رجل أتى شيئا من هذا على جهالة بلا استحلال ولا رد لكتاب اللّه تعالى فإن الحد يقام عليه إذا غشى منها شيئا

“Allah’ın haram kıldığını helal sayan eğer onu te’vil söz konusu olmaksızın helal saymakta ısrar eder ve terk etmezse bundan tevbeye çağırılması, tevbe edip terk ederse bırakılması, aksi halde öldürülmesi görüşündeyim. Mesele hamrın (sarhoş edici içkinin) kendisini, zinâyı ve benzerlerini helal sayan gibi. Kişi helal saymaksızın, Allah’ın kitabını reddetmeksizin cahillikle bunlardan bir şey işlerse ona had cezası uygulanır.”

Hallal rahimehullah Ahkamu’n-Nisa’da (91) dedi ki: Bana Musa b. Sehl haber verdi, dedi ki: bize Muhammed b. Ahmed el-Esedî tahdis etti, dedi ki: bize İbrahim b. Ya’kub tahdis etti, o İsmail b. Said’den şöyle dediğini rivayet etti:

سألت أحمد عن المُصرِّ على الكبائر بجهده إلا أنه لم يترك الصلاة والزكاة والصوم والحج والجمعة هل يكون مصرًّا أمن كانت هذِه حاله؟ قال هو مصرُّ في مثل قوله صلى الله عليه وسلم لا يَزْنِي الزّانِي حِينَ يَزْنِي وَهُوَ مُؤمِنٌ من يخرج من الإيمان ويقع في الإسلام ومن نحو قوله وَلا يَشْرَبُ الخَمْرَ حِينَ يَشْرَبُها وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلا يَسْرِقُ حين يسرق وَهُوَ مُؤْمِنٌ وَلا يَنْتَهِبُ نُهْبَةً ومن نحو قول ابن عباس {وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ فَأُولَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ} فقلت له فما هذا الكفر؟ قال كفر لا ينقل من الملة مثل بعضه فوق بعض فكذلك الكفر حتى يجيء من ذلك أمر لا يختلف الناس فيه فقلت له أرأيت إن كان خائفًا من إصراره ينوي التوبة ويسأل ذلك ولا يدع ركوبها؟ قال الذي يخاف أحسن حالًا

“Ahmed rahimehullah’a bütün gayretiyle büyük günahları işlemekte ısrar eden ancak namazı, zekâtı, orucu, haccı ve Cum’ayı terk etmeyen kimse bu durumda ısrarcı sayılır mı diye sordum. Dedi ki:

“Bu kimse Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisinde geçtiği gibi ısrarcıdır:

Zina eden zina ettiği sırada mu’min olarak zina etmez.” Bu kimse imandan çıkıp İslam’da kalır. Bunun benzeri hadiste şöyledir:

Sarhoş edici içki içen içtiği sırada mü’min değildir. Hırsızlık yapan çaldığı sırada mü’min değildir, yağma yapan yağmaladığı sırada mü’min değildir.” (Buhârî (2475) Muslim (57) Bunun bir benzeri İbn abbas radıyallahu anhuma’nın:

Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerdir” (Maide 44) ayeti hakkındaki sözüdür.” Dedim ki: “Bu küfür nedir?” Ahmed rahimehullah dedi ki:

“Dinden çıkarmayan küfürdür. Bunların bir kısmı diğer bazısının üzerindedir. İnsanların hakkında ihtilaf etmedikleri bir işleyene kadar küfür bu şekildedir.” Ona dedim ki:

“Kişi günahta ısrarından korkuyor, tevbe etmeye niyet ediyor, bunu istiyor ancak günah işlemeyi terk etmiyorsa?” Dedi ki:

“Korkan kimsenin durumu daha iyidir.”

İmam Ahmed rahimehullah, küfre düşen kimsenin hükmünün de yetki sahiplerine ait olduğuna işaret etmiştir:

Hallal rahimehullah Ahkamu Ehli Milel’de (1196) dedi ki: Yusuf b. Abdillah el-İskafi bana yazarak dedi ki: bize el-Hasen b. el-Hasen tahdis etti:

أنه سأل أبا عبد الله عن الرجل يكون له جيران يهود ونصارى فيسلمون ثم يرتدون؟ قَالَ يرفع أمرهم إلى القاضي وعن القوم يسلمون فلا يشهدون جماعة؟ قَالَ يقرعون ويرفع أمرهم إلى السلطان

“O, Ebu Abdillah (Ahmed b. Hanbel)’e sordu: Yahudi ve Hristiyan komşuları müslüman oldular, sonra dinden çıkarak mürted oldular.” Ahmed rahimehullah dedi ki:

“Onların durumu kadıya arz edilir.” Müslüman olduktan sonra cemaate katılmayan bir topluluğu sorunca Ahmed dedi ki:

“Cemaate çağırılırlar ve işleri sultana (yöneticiye) arz edilir.”

Meclislerin Keffareti

Meclislerin Keffareti
"Subhâneka'llâhumme ve bihamdik ve eşhedu en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbu ileyk" (Taberani 10/164, el-Elbânî Sahîhu'l-Câmi (4487)