Nebilerin ismet (günahlardan korunmuş olma) sıfatı hakkında akîdelerini kelâmcılardan öğrenmiş olanlar, bu ismet sıfatının mutlak olduğunu, dolayısıyla nebilerden hata ve küçük günahın dahi sâdır olamayacağına itikad ediyorlar ve bu bâtıl görüş neticesinde nebilerden hata sadır olmasını ifade eden birçok rivayetlere akılları ile karşı çıkarak inkar ediyorlar. Bu yüzden nebilerin ismet sıfatı hakkında Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaatin sahih akidesini açıklamak gerekmiştir:
Nebîler insanların seçkinleri ve Allah Teâlâ katında halkın
en değerlileridir. Allah onları, insanlara Allah’tan başka ibadete layık hak
ilah olmadığına davet etmeleri için seçmiştir. Allah Teâlâ onları kendisi ile halkı
arasında dinin tebliği konusunda vasıta kılmıştır. Onlar Allah Teâlâ adına
tebliğ ile me’murdurlar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ
وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ فَإِنْ يَكْفُرْ بِهَا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ فَقَدْ وَكَّلْنَا
بِهَا قَوْمًا لَيْسُوا بِهَا بِكَافِرِينَ
“Onlar kendilerine kitap, hikmet ve nübüvvet verdiğimiz kimselerdir.
Onları inkâr ediyorlarsa, onları inkâr etmeyen bir topluluğu onlara vekil
kılmışızdır.” (En’âm 89)
Nebiler, beşer olmalarıyla beraber Allah Teâlâ adına tebliğ ile vazifelidirler.
Bu yüzden ismet iki durumla alakalıdır:
Dinin tebliğinde ismet ve beşerî hatalardan ismet.
Nebîlerin dini tebliğ hususunda ismetine gelince, muhakkak ki nebiler
Allah Teâlâ adına dini tebliğ konusunda masumdurlar. Allah’ın kendilerine vahyettikleri
bir şeyi gizlemezler, ona kendilerinden bir ekleme yapmazlar. Allah Teâlâ,
nebisi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyurmuştur:
يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّغْ مَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ
وَإِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُ وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ
إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ
“Ey Rasûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et; eğer yapmazsan O’nun
risaletini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.
Muhakkak Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez!” (Mâide 67)
Yine şöyle buyurmuştur:
وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ
*
لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ * ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ * فَمَا مِنْكُمْ
مِنْ أَحَدٍ عَنْهُ حَاجِزِينَ
“Eğer bize bazı sözler isnad etseydi, muhakkak onu sağ ile
yakalardık. Sonra can damarını elbette koparırdık. Sizden hiçbir kimse bunu ona
yapmamıza engel olamazdı.” (Hâkka 44-47)
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَنِينٍ
“O, gaybe karşı cimrilik etmez” (Tekvîr 24)
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem rabbinin dinini ve şeriatini tebliğinde
az ya da çok herhangi bir hata yapmaz. Bilakis o daima Allah Teâlâ’nın
korumasındadır.
Ümmet, rasullerin risalet görevi konusunda masum olduklarında ittifak
etmiştir. Nebiler, Allah’ın kendilerine vahyettiği – nesh edilen şeyler dışında
- hiçbir şeyi unutmazlar. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسَى * إِلَّا
مَا شَاءَ اللَّهُ
“Sana okutacağız ve sen unutmayacaksın. Allah’ın dilediği müstesna
“(el-A’lâ 6-7)
إِنَّ عَلَيْنَا جَمْعَهُ وَقُرْآنَهُ
*
فَإِذَا قَرَأْنَاهُ فَاتَّبِعْ قُرْآنَهُ
“Şüphesiz onu toplamak da okutmak da bize aittir. O halde onu
okuduğumuz zaman okumasına uy.” (Kıyamet 17-18)
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Muhakkak ki âyetler nebilerin
nübüvvetine, onların Allah Azze ve Celle adına haber verdikleri hususlarda
masum (korunmuş) olduklarına, onların verdikleri haberin ancak hak olduğuna
delalet etmektedir. Nübüvvetin bu manası, Allah’ın onlara gaybi bildirmesini ve
onların da insanlara gaybi bildirmelerini içermektedir. Rasul, halkı davet
etmekle me’murdur, onların tebliği rabbinin risaletinin tebliğidir.”[1]
Nebilerin beşerî hatâlardan ismetine gelince, nebiler de tıpkı diğer
isnanlar gibi hata ederler. Bunun da şu halleri vardır:
Nebiler büyük günah işlemezler. Nübüvvetlerinden öncesinde ve sonrasında
büyük günahlardan masumdurlar.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Nebilerin küçük günahlardan
değil de büyük günahlardan masum olmaları görüşü, İslâm ulemâsının çoğunluğunun
ve bütün taifelerin görüşüdür… Aynı şekilde müfessir, muhaddis ve fakihlerin de
çoğunluğunun görüşüdür. Hatta seleften, imamlardan, sahabeden, tâbiînden ve
tebâu’t-tâbiînden buna aykırı bir görüş nakledilmemiştir.”[2]
Risalet ve vahyin tebliği ile alakalı olmayan meselelere gelince, nebilerden
veya onlardan bazısından küçük günahlar meydana gelebilir. Bu yüzden ilim
ehlinin çoğunluğu nebilerin küçük günahlardan masum olmadıklarını ifade
etmişlerdir. Onlar küçük günah işlediklerinde bu hususta ısrar etmezler,
bilakis Allah onları uyarır ve hemen tevbe ederler.
Onların küçük günaha düşebileceklerinin, bununla beraber bunda ısrar
etmemelerinin delili, Allah Teâlâ’nın Âdem aleyhi's-selâm hakkındaki şu
ayetidir:
فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْآتُهُمَا
وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِنْ وَرَقِ الْجَنَّةِ وَعَصَى آدَمُ رَبَّهُ فَغَوَى
*
ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى
“Âdem rabbine âsi olup yolunu şaşırdı. Sonra
rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti ve doğru yola yöneltti.” (Tâhâ 121-122)
Bu âyet Âdem aleyhi's-selâm’ın günaha düştüğü ve
onda ısrar etmeyip Allah’a hemen bundan tevbe etttiğini göstermektedir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
قَالَ
هَذَا مِنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ عَدُوٌّ مُضِلٌّ مُبِينٌ* قَالَ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي
فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
“Bu şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı,
apaçık bir düşman” dedi. Dedi ki: “Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim. Beni
bağışla.” Allah da onu bağışladı. Çünkü şüphesiz O çok bağışlayıcı, çok
merhametlidir.” (Kasas 15-16)
Mûsâ aleyhi's-selâm günahını itiraf etmiş ve
Allah’tan kıptî şahsı öldürmesinden sonra bağışlanma dilemiştir. Allah da onun
günahını bağışlamıştır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاكِعًا
وَأَنَابَ* فَغَفَرْنَا
لَهُ ذٰلِكَ وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآبٍ
“Ve rabbinden bağışlanma dileyerek eğilip
secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi. Sonra bu tutumundan dolayı onu
bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği
vardır.” (Sad 24-25)
Dâvûd aleyhi's-selâm’ın günahı, ikinci hasmı
dinlemeden hükümde acele etmesiydi.
Nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i
de rabbi Subhânehu ve Teâlâ Kur’ân’da zikrettiği yerlerde itâb etmiştir.
Bunlardan bazıları şöyledir:
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ
مَا أَحَلَّ اللَّهُ لَكَ تَبْتَغِي مَرْضَاتَ أَزْوَاجِكَ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Ey nebi! Eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek,
Allah’ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Şüphesiz Allah
Ğafûr’dur, Rahîm’dir.” (Tahrim 1)
Bu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in
hanımlarıyla meşhur kıssasında olmuştur.
Yine Allah Teâlâ, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’i Bedir esirleri konusunda itâb etmiş, Enfal 67-69. Ayetlerini indirmiştir.[3]
Bu hadiste Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in esirleri affetme görüşü
eleştirilmiştir. Bu Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabıyla istişareden
sonra içtihat ederek verdiği bir karar idi. Bu konuda Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’in katında Allah’tan bir nas yok idi.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
عَبَسَ وَتَوَلَّى * أَنْ جَاءَهُ
الْأَعْمَى
“Surat astı ve yüz çevirdi. Kendisine o kör
geldi diye.” (Abese 1-2) Değerli sahabi Abdullah b. Ummi Mektûm radıyallahu anh’ın
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile kıssası meşhurdur. Allah Azze ve
Celle bu konudaki davranışından ötürü rasulünü itâb etmiştir.
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir: “Âlimlerin cumhûrundan
nakledilenlerin geneli, nebilerin küçük günahlarda ısrar etmeyecekleri
şeklindedir. Onların küçük günahlara asla düşmeyeceklerini söylememişlerdir.
Ümmetin taifelerinden nebilerin mutlak olarak masum oldukları (küçük günah dahi
işlemeyecekleri) görüşü ilk olarak Rafizilerden nakledilmiştir. Zira onlar
nebilerden unutma, yanılma ve te’vil gibi şeylerin dahi meydana gelmeyeceğin
iddia ederler.”[4]