4- ÖLÜNÜN SUÇU NE?
Kuran: Doğrusu hiçbir günahkâr bir başkasının günah yükünü
yüklenmez. (53-Necm Suresi 38)
Hadis: “Ölü, ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı
azaba uğratılır.” Buhari-K. Cenaiz 32, 33, 34
Bu ayetle bu hadisi karşı karşıya getirmeye çalışan zındık
diyor ki: “Ne akla, ne de Kuran’ın genel mantığına uyan bu hadis de
uydurmacılığın Kuran ve akılla çelişkilerine bir başka örnektir.”
Cevap: Zındık şahıs kendi gerzekliğini akıllılık ve
Kur’an’a ittiba gibi lanse ediyor. Lakin işin hakikati öyle değildir.
Ömer b. El-Hattab radıyallahu anh'den de şu lafızla rivayet edilmiştir:
إِن الْمَيِّت يعذب بالنياحة
عَلَيْهِ فِي قَبره
“Ölü için bağırarak ağlanmasıyla
ölü, kabrinde azap görür.”[1]
Bunu Buhari rivayet etmiştir.
Bu hadis tıpkı Kur’ân ayetlerinin mütevatir olması gibi mütevatirdir: İbn
Hibban Sahih’inde, Enes radıyallahu anh’den[2]
Yine İbn Hibban, İmran b. Husayn radıyallahu anh’den[3]
Taberani, el-Kebir’de; Semura b. Cundub radıyallahu anh’den[4]
Ebu Ya’la; Ebû Hureyre radıyallahu anh’den[5]
İbn Mende; Muğira b. Şu'be radıyallahu anh’den[6]
rivayet etmişlerdir.
Ahmed b. Hanbel (6/57), Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet ediyor:
“Aişe radıyallahu anha’ya: “İbn Ömer, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem'den:
“Ölü dirinin ağlamasıyla azap görür” buyurduğunu rivayet ediyor”
denildi. Aişe radıyallahu anha dedi ki:
“Ebu Abdirrahman (yani İbn Ömer) yanılıyor. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve
sellem ancak şunu dedi:
“Ölünün akrabaları ona ağlarlar, hâlbuki o, günahından dolayı elbette
azap görür.” Muslim (931) şu lafızla rivayet etmiştir:
“Aişe radıyallahu anha dedi ki: “Allah Ebu Abdirrahman’a
rahmet etsin. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bir yahudinin
cenazesine uğramıştık. Ölü üzerine ağlıyorlardı. Bunun üzerine:
“Siz ağlıyorsunuz, o ise elbette azap görüyor”
buyurdu. Buhari (1286-1289, 3978) benzer şekilde rivayet etmiştir.
İbn Sa'd, Yûsuf b. Mahik'den rivayet ediyor:
رَأَيْت
إِبْنِ عمر حضر جَنَازَة رَافع
بن خديج فَقَالَ إِن الْمَيِّت ليعذب ببكاء الْحَيّ عَلَيْهِ فَقَالَ إِبْنِ
عَبَّاس إِن الْمَيِّت لَا يعذب ببكاء الْحَيّ
“İbn Ömer radıyallahu anhuma'yı, Rafi' b. Hadîc radıyallahu anh'ın
cenazesinde gördüm. Dedi ki:
“Ölü, dirinin ona ağlamasıyla azap görür.” İbn Abbâs radıyallahu anhuma da
ona cevaben:
“Ölü, dirinin ona ağlamasıyla azap görmez” dedi.”[7]
Bu konuda âlimler şu görüşler üzerinde ihtilaf etmişlerdir:
Birincisi: “Hadisler mutlak
olarak zahirine göre yorumlanır. Bu Ömer b. El-Hattab ve oğlu Abdullah
radıyallahu anhuma'nın görüşüdür.
İkincisi: “Bu hadisler mutlak
değildir.” (Yani her zaman bu böyle değildir. Bazı kişiler azap görür.)
Üçüncüsü: “Onların ağlamasıyla azap görür” ifadesindeki
“be” harfi, hâl içindir. Sebep için değildir. Yani ölü onların ağladığı hâl ve
zamanda azap görür. Bu azabın sebebi onun günahlarıdır. Yanındakilerin
ağlaması değildir.
Dördüncüsü: “Beyân edilen bu
azap kâfirlere hastır.” Bu iki görüş Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet
edilmiştir.
Beşincisi: “Hadiste beyan
edilen bu azap, ağlamak ve bağırmayı bir âdet ve yol edinmiş olan kişilere
hastır.” Buhari bu görüştedir.
Altıncısı: “Bu azap, öldükten
sonra kendisine ağlamayı vasiyet edenler içindir.” Nitekim birisi şöyle
demiştir:
(إِذا مت فانعيني بِمَا أَنا أَهله ... وشقي عَليّ الجيب يَا
بنة معبد)
“Öldüğüm zaman lâyık olduğum şekilde bana ağla ve ceplerini yırt ey
Ma’bed’in kızı”
Yedincisi: “Kendisine
ağlayacaklarını bilip de ağlanmamasını vasiyet etmeyenler içindir. Çünkü bu
durumda ağlamamaya vasiyet etmek vaciptir.”
Sekizincisi: “Azabın sebebi,
ağlanması değil de, onlara söylenen dinde kınanmış olan övgülerdir. Bu övgüler
onlara azap verir. Meselâ: “Ey kadınları dul, çocukları yetim, evleri virane
bırakan” sözü gibi. Çünkü böyle övgüler câhiliye adetlerinden idi.
Dokuzuncusu: “Bu azaptan kasıt,
meleklerin, ölünün akrabalarının ona ağlayıp övgülerle bağırmalarından dolayı
o ölüyü kınamalarıdır.” Çünkü Tirmizi, Hakim ve İbn Mâce, merfu olarak şöyle
rivayet ediyorlar: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
مَا من ميت
يَمُوت فتقوم نادبته تَقول واجبلاه واسنداه أَو شبه ذَلِك من القَوْل إِلَّا وكل
بِهِ ملكان يلهزانه أهكذا كنت
“Ölen hiç kimse yoktur ki, ona ağlayanlar kalkıp:
“Ey dayanağımız, ey varlığımız” ve benzeri sözlerle bağırdıklarında, iki
melek onu tokatlayıp:
“Sen böyle mi idin?” diye çıkışmasınlar.”[8]
Taberani, İbn Amr radıyallahu anhuma'dan rivayet ediyor:
أُغمي على عبد الله بن رَوَاحَة
فَقَامَتْ النائحة فَدخل عَلَيْهِ النَّبِي صلى الله عَلَيْهِ وَسلم وَقد أَفَاق
فَقَالَ يَا رَسُول الله صلى الله عَلَيْهِ وَسلم أُغمي عَليّ فصاحت النِّسَاء
واعزاه واجبلاه فَقَامَ ملك مَعَه مرزبة فَجَعلهَا بَين رجْلي فَقَالَ أَنْت كَمَا
تَقول قلت لَا فَلَو قلت نعم ضَرَبَنِي بهَا
“Abdullah b. Revaha radıyallahu anh bayıldı. Bağırma sesleri yükseldi. Nebî
sallallâhu aleyhi ve sellem yanına girdiğinde ayılmıştı. Dedi ki:
“Ey Allah’ın rasulü! Kendimden geçtim. Kadınlar: “Ey aziz! Ey kahraman!”
diye bağırmaya başladılar. Bir melek önümde durdu, elinde bir topuz vardı. Onu
ayaklarımın arasına koydu.
“Sen onların dediği gibi misin?” dedi. Ben:
“Hayır” dedim. Eğer
“Evet” deseydim o topuz ile bana vuracaktı.”[9]
Hâkim sahih kaydıyla, Nu’man radıyallahu anh'den rivayet ediyor:
أُغمي على عبد الله بن رَوَاحَة
فَجعلت أُخْته عمْرَة تبْكي وَتقول واأخياه واكذا واكذا تعدد عَلَيْهِ فَقَالَ
حِين أَفَاق مَا قلت شَيْئا إِلَّا قيل لي أَنْت كَذَلِك
“Abdullah b. Revâha radıyallahu anh bayıldı. Kızkardeşi Amre, bağırmaya
başladı.
“Vah şöyle kardeşime, vah böyle kardeşime!” diye sayarak bağırıyordu.
Ayıldığında kardeşine dedi ki:
“Bir şey söylediğin zaman her seferinde melek:
“Sen böyle misin?” diye soruyordu.”[10]
İbn Sa'd, el-Mikdam b. Ma'dikerib radıyallahu anh'den rivayet ediyor:
لما أُصِيب عمر رَضِي الله عَنهُ
دخلت عَلَيْهِ حَفْصَة قَالَت يَا صَاحب رَسُول الله وَيَا صهر رَسُول الله يَا
أَمِير الْمُؤمنِينَ فَقَالَ عمر إِنِّي أحرج عَلَيْك بِمَا لي عَلَيْك من الْحق
أَن لَا تندبيني بعد مجلسك هَذَا إِنَّه لَيْسَ من ميت ينْدب بِمَا لَيْسَ فِيهِ
إِلَّا كَانَت الْمَلَائِكَة تمقته
“Ömer radıyallahu anh yaralandığı zaman, kızı Hafsa yanına girdi.
“Ey Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'in arkadaşı! Ey Rasûlullah
sallallâhu aleyhi ve sellem’in kayın babası! Ey müminlerin emiri!” diyerek
ağlamaya başladı. Ömer radıyallahu anh dedi ki:
“Senin üzerine olan hakkım için bu meclisten sonra bana böyle şeyler
söylememeni rica ediyorum. Zira kendisinde bulunmayan hasletlerle övülen hiçbir
ölü yoktur ki, başında bir melek durup ona kızmasın.”[11]
Onuncusu: “Bu hadislerde anlatılan azaptan kastedilen, akrabalarının düştüğü
durumdan dolayı ölünün acı çekmesidir.”
Çünkü Taberâni ve İbn Ebî Şeybe, Kayle bt. Mahrame'den şöyle rivayet
etmişlerdir:
أَنَّهَا ذكرت عِنْد رَسُول الله صلى
الله عَلَيْهِ وَسلم ولدا لَهَا مَاتَ ثمَّ بَكت فَقَالَ رَسُول الله صلى الله
عَلَيْهِ وَسلم أيغلب أحدكُم أَن يصاحب صويحبه فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفا فَإِذا
مَاتَ إسترجع فوالذي نفس مُحَمَّد بِيَدِهِ إِن أحدكُم ليبكي فيستعبر إِلَيْهِ صويحبه
فيا عباد الله لَا تعذبوا مَوْتَاكُم
“Kayle bt. Mahrame, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında ölen
çocuğundan bahsetti ve sonra ağladı. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem
buyurdu ki:
“Dünyada arkadaşınıza iyilik yapmanız size zor mu gelir? Ölen olursa
ağlamayın “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciun” deyin. Muhammed’in nefsi elinde
olana yemin ederim ki, ağladığınızda arkadaşınız, sizin neden ağladığınızı
öğrenmek ister. Ey AIIah’ın kulları! Ölülerinize azap vermeyin.”[12]
İbn Cerir (et-Taberî) bu görüştedir. En sonları olan İbn Teymiyye dahil,
imamlardan bir topluluk da bu görüşü seçmişlerdir.
Yahya b. Main, Hadis
Cüz’ünde el-Hasen'den rivayet ediyor:
إِن من شَرّ النَّاس للْمَيت أَهله
يَبْكُونَ عَلَيْهِ وَلَا يقضون دينه
“Ölü için insanların kötülüklerinden
birisi de, yakınlarının ona ağlaması ve borçlarını ödememeleridir.”[13]
[1]
Sahih. Buhari (1226, 1230) Muslim (927) Ahmed (1/26, 36) Nesai (1850)
Tirmizi (1002) İbn Mace (1593) İbn Ebi Şeybe (3/61) Tayalisi (1/4, 8) Ali b.
Cad, Musned (568)
[2]
Sahih. İbn Hibban (7/402) Tayalisi (1/10) Ahmed, Fadailu’s-Sahabe
(1/342) Beyhaki (4/72) Ebu Ya’la (1/202)
[3]
Hasen. İbn Hibban (7/404) Ahmed (4/437) Nesai (1849, 1854) Taberani
(18/163, 178, 186) Tayalisi (1/115, 210)
[4]
Hasen. Ahmed (5/10) Taberani (7/216)
[5]
Sahih. Ebu Ya’la (10/302, 11/327)
[6]
Sahih. Muslim (933) Ahmed (4/255)
[7]
Sahih mevkuf. İbn Sad (4/275) Nesai, el-İgrab (no:27) Begavi
Mu’cemu’s-Sahabe (1025)
[8]
Hasen. Tirmizi (1003) Abdulhak İşbili, Ahkamu’l-Kubra (2/498) Begavi
Şerhu’s-Sunne (5/444) Ebu Musa radıyallahu anh’den rivayet etmişlerdir. Nevevi
ve el-Elbani hasen demişlerdir.
[9]
Hasen ligayrihi. Taberani (13/414) İbn Hacer, Garaibu’l-Multekita (el
yazma no:2703) isnadında Muhammed b. Cabir el-Hanefi’nin hıfzı kötüdür. Bir
sonraki rivayet ile hasen derecesine çıkar.
[10]
Sahih. Buhari (4267) Hakim (3/44)
[11]
Sahih mevkuf. İbn Sad (3/335) Haris b. Ebi Usame Musned (263) İbn Asakir
Tarih (44/448) İbn Tulun, Tıbbu’n-Nebevi (s.323)
[12]
Hasen. Taberani (25/10) Kurtubi et-Tezkira’da (s.328) isnadında sakınca
yoktur dedi. İbn Hacer, Fethu’l-Bari’de (3/155) hasen demiştir.
[13]
Sahih maktu. Ebu İsmail el-Harbi, Cüz’ül-Evvel Min Hadisi Yahya b. Main
(el yazma no:59) Hasen b. Şazan, Cüz (el yazma no:49) Beyhaki Şuab (6/204) İbn
Abdilberr Camiu Beyani’l-İlm (2/332) Hatib el-Cami (2/304) Ebu Tahir es-Silefi
Tuyuriyyat (263)