Büyü yahut cin musallatına maruz kalmış müslümanların, rukyecilik yahut muskacılığı ticarî meslek edinmiş şarlatanlara muhtaç kalmamaları için, kendilerine veya yakınlarına kolayca uygulayabilecekleri tedavi yöntemini, Sahih Nebevî Tıp kitabımdan buraya naklediyorum:
Büyülenmiş
veya Cin Musallat Olmuş Kimseye Yapılacak Rukye
* Büyü yapılarak bağlanmış olan
veya kendisine cin musallat edilmiş olan kimse için yapılacak tedavi şu
şekildedir:
Önce hastaya sinameki çayı
içilerek veya mushil tedavisi uygulanarak ishal olması ve barsaklarının
boşalması sağlanır. Sonra zeytinyağına şunlar okunur:
1- Eûzu billahi
mine’ş-şeytâni’r-racîm diyerek kovuşmuş şeytan’tan Allah’a sığınırsın.
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ *
الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ * الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ * مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ * إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ * اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ * صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ
عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
“Rahman ve
Rahîm olan Allah'ın adıyla. Hamd (övme
ve övülme), âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. O, Rahmandır ve Rahîmdir. Ceza
gününün malikidir. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet
umarız. Bizi dosdoğru yola ilet. Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun
kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil!” (Fatiha
suresi)
الم * ذَلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ
فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ * الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ
بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ * وَالَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنْزِلَ
مِنْ قَبْلِكَ وَبِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ * أُولَئِكَ عَلَى هُدًى مِنْ
رَبِّهِمْ وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
2- “Elif.
Lâm. Mîm. O kitap (Kur'an); onda asla
şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namazı kılarlar,
kendilerine verdiğimiz mallardan infâk ederler. Yine onlar, sana indirilene ve senden
önce indirilene iman ederler; âhiret gününe de kesin olarak inanırlar. İşte
onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak
onlardır.” (Bakara 1-5)
وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ * إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّتِي تَجْرِي فِي الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ
وَمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ مَاءٍ فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ
بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَابَّةٍ وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ
وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ
يَعْقِلُونَ
3- “İlâhınız
bir tek Allah'tır. O'ndan başka ibadete layık hak ilâh yoktur. O, rahmândır,
rahîmdir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri
peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp
giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı
suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök
arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için
birçok deliller vardır.” (Bakara 163-164)
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ
لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي
الْأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا
بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ
إِلَّا بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ
حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ * لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ
الْغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ
بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لَا انْفِصَامَ لَهَا وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ * اللَّهُ
وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُوا يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ
وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَوْلِيَاؤُهُمُ الطَّاغُوتُ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ إِلَى
الظُّلُمَاتِ أُولَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
4- “Allah,
O'ndan başka ibadete layık hak ilah yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne
uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni
olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve
yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin
dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun
kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor
gelmez. O, yücedir, büyüktür. Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O
halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır.
Allah işitir ve bilir. Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları
aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada
devamlı kalırlar.” (Bakara 255-257)
آمَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ
رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُلٌّ آمَنَ بِاللَّهِ وَمَلَائِكَتِهِ وَكُتُبِهِ
وَرُسُلِهِ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِنْ رُسُلِهِ وَقَالُوا سَمِعْنَا
وَأَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ * لَا يُكَلِّفُ اللَّهُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا لَهَا مَا
كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَا إِنْ نَسِينَا
أَوْ أَخْطَأْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَا إِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ
عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ
لَنَا بِهِ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا أَنْتَ مَوْلَانَا
فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
5- “Rasul,
Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler).
Her biri Allah a, meleklerine, kitaplarına, rasullerine iman ettiler.
"Allah'ın rasullerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat
ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır" dediler. Allah her
şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır)
kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek
bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır
bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet!
Bizi bağış.” (Bakara 285-286)
شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَالْمَلَائِكَةُ وَأُولُو
الْعِلْمِ قَائِمًا بِالْقِسْطِ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ * إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ وَمَا اخْتَلَفَ
الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا
بَيْنَهُمْ وَمَنْ يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللَّهِ فَإِنَّ اللَّهَ سَرِيعُ الْحِسَابِ
6- “Allah,
adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden
başka ibadete layık hak ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar
etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka hak ilâh
yoktur. Allah nezdinde hak din
İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki,
aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr
edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.” (Ali-İmran 18-19.)
إِنَّ رَبَّكُمُ اللَّهُ الَّذِي خَلَقَ
السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوَى عَلَى الْعَرْشِ
يُغْشِي اللَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثِيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ
وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْأَمْرُ تَبَارَكَ
اللَّهُ رَبُّ الْعَالَمِينَ * ادْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لَا يُحِبُّ
الْمُعْتَدِينَ * وَلَا
تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا وَادْعُوهُ خَوْفًا وَطَمَعًا إِنَّ
رَحْمَتَ اللَّهِ قَرِيبٌ مِنَ الْمُحْسِنِينَ
7- “Şüphesiz
ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden,
geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve
yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak
da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir! Rabbinize
yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve
(rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok
yakındır.” (A’raf 54-56)
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا
تُرْجَعُونَ * فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ
الْحَقُّ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ * وَمَنْ يَدْعُ مَعَ اللَّهِ إِلَهًا آخَرَ لَا بُرْهَانَ لَهُ
بِهِ فَإِنَّمَا حِسَابُهُ عِنْدَ رَبِّهِ إِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْكَافِرُونَ * وَقُلْ رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
8- “Sizi
sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri
getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O'ndan
başka tanrı yoktur, O, yüce Arş'ın sahibidir. Her kim Allah ile birlikte diğer
bir ilaha dua ederse -ki bu hususla ilgili hiçbir delili yoktur- o kimsenin
hesabı ancak Rabbinin nezdindedir. Şurası muhakkak ki kâfirler iflah olmaz. De
ki: Bağışla ve merhamet et Rabbim! Sen merhametlilerin en iyisisin.” (Mü’minun 115-118)
وَالصَّافَّاتِ صَفًّا * فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا * فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا * إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ * رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ
الْمَشَارِقِ * إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاءَ
الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ * وَحِفْظًا مِنْ كُلِّ
شَيْطَانٍ مَارِدٍ * لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى
الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِنْ كُلِّ جَانِبٍ * دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ
وَاصِبٌ * إِلَّا مَنْ خَطِفَ
الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
9- “Saf saf
dizilenlere, O haykırıp sürenlere, Ve o zikir okuyanlara, Yemin ederim ki,
ilâhınız birdir. O, hem
göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbi, hem de doğuların Rabbidir. Biz yakın göğü, bir süsle, yıldızlarla süsledik. Ve
(gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk. Onlar, artık mele-i
a'lâ'ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup
atılırlar. Ve onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz
kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.” (Saffat 1-10.)
وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْآنَ
فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِمْ
مُنْذِرِينَ * قَالُوا يَاقَوْمَنَا إِنَّا
سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ
يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ * يَاقَوْمَنَا أَجِيبُوا
دَاعِيَ اللَّهِ وَآمِنُوا بِهِ يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُجِرْكُمْ
مِنْ عَذَابٍ أَلِيمٍ * وَمَنْ لَا يُجِبْ دَاعِيَ
اللَّهِ فَلَيْسَ بِمُعْجِزٍ فِي الْأَرْضِ وَلَيْسَ لَهُ مِنْ دُونِهِ
أَوْلِيَاءُ أُولَئِكَ فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
10- “Hani cinlerden
bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye
hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması
bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi. Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen,
kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.
Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin
günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun. Allah'ın davetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı
âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte
onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.” (Ahkaf 29-32.)
يَامَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ إِنِ اسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَنْفُذُوا مِنْ
أَقْطَارِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ فَانْفُذُوا لَا تَنْفُذُونَ إِلَّا
بِسُلْطَانٍ * فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا
تُكَذِّبَانِ * يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ
مِنْ نَارٍ وَنُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِ* فَبِأَيِّ آلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
11- “Ey cin
ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz
yetiyorsa geçin. Ancak büyük bir güçle çıkıp gidebilirsiniz. Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz? Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir de birbirinizi
kurtaramaz ve yardımlaşamazsınız. Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini
yalanlayabilirsiniz?” (Rahman 33-36)
لَوْ أَنْزَلْنَا هَذَا الْقُرْآنَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا
مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ
لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ * هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا
إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
* هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا
إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ
الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ* هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ
الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي
السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
12- “Eğer
biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş
eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye
veriyoruz. O, öyle Allah'tır ki, O'ndan başka ibadete layık hak ilah yoktur.
Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka
ibadete layık hak ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir,
selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür,
istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak
koştukları şeylerden münezzehtir. O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır.
En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şânını
yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.” (Haşr 21-24)
قُلْ أُوحِيَ إِلَيَّ أَنَّهُ اسْتَمَعَ نَفَرٌ مِنَ الْجِنِّ فَقَالُوا
إِنَّا سَمِعْنَا قُرْآنًا عَجَبًا * يَهْدِي إِلَى الرُّشْدِ
فَآمَنَّا بِهِ وَلَنْ نُشْرِكَ بِرَبِّنَا أَحَدًا * وَأَنَّهُ تَعَالَى جَدُّ
رَبِّنَا مَا اتَّخَذَ صَاحِبَةً وَلَا وَلَدًا *وَأَنَّهُ كَانَ يَقُولُ سَفِيهُنَا عَلَى اللَّهِ شَطَطًا * وَأَنَّا ظَنَنَّا أَنْ لَنْ تَقُولَ الْإِنْسُ وَالْجِنُّ عَلَى
اللَّهِ كَذِبًا * وَأَنَّهُ كَانَ رِجَالٌ مِنَ
الْإِنْسِ يَعُوذُونَ بِرِجَالٍ مِنَ الْجِنِّ فَزَادُوهُمْ رَهَقًا * وَأَنَّهُمْ ظَنُّوا كَمَا ظَنَنْتُمْ أَنْ لَنْ يَبْعَثَ اللَّهُ
أَحَدًا * وَأَنَّا لَمَسْنَا السَّمَاءَ
فَوَجَدْنَاهَا مُلِئَتْ حَرَسًا شَدِيدًا وَشُهُبًا * وَأَنَّا كُنَّا نَقْعُدُ
مِنْهَا مَقَاعِدَ لِلسَّمْعِ فَمَنْ يَسْتَمِعِ الْآنَ يَجِدْ لَهُ شِهَابًا
رَصَدًا
13- “(Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim
okuduğum Kur'an'ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur:
Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur'an dinledik. Doğru yola iletiyor, ona
iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız. Hakikat şu ki,
Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir. Doğrusu bizim
beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pek aşırı yalanlar
uyduruyormuş. Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla
yalan söylemezler, sanmıştık. Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler,
cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını
arttırırlardı. Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah'ın hiç kimseyi tekrar
diriltmeyeceğini sanmışlardı. Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu
sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk. Halbuki, (daha önce) biz
onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup)
oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi
buluyor” (Cin 1-9.)
قُلْ هُوَ اللَّهُ أَحَدٌ * اللَّهُ الصَّمَدُ * لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ * وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا أَحَدٌ
14- “De ki:
O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir
dengi yoktur.” (İhlas suresi)
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ * مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ * وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ * وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ
فِي الْعُقَدِ * وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا
حَسَدَ
15- “De ki:
"Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım, Yarattığı şeylerin şerrinden, Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, Ve
düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden, Ve kıskandığı vakit
kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım!” (Felak suresi)
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ * مَلِكِ النَّاسِ * إِلَهِ النَّاسِ * مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ * الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ * مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ
16- “De ki:
ben insanların Rabbine, İnsanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine), İnsanların ilâhına sığınırım. O sinsi vesvesenin şerrinden, O ki insanların göğüslerine (kötü düşünceler)
fısıldar. Gerek cinlerden, gerek insanlardan(olan bütün vesvesecilerin
şerrinden Allah'a sığınırım!” (Nas suresi)
Bunlar okunarak zeytinyağına
üflenir. Sonra hastanın bütün vücuduna bu zeytinyağı sürülür. Vücut yağı emer. Allah’ın
izniyle bu yolla sihirle bağlanmış olan veya cin musallat edilmiş olan kimse
kurtulur.